@berfinatman
|
Parmak uçlarında ateşe acı veren bir renk var, öyle bir acı ki katran gibi zift gibi... öyle bir acı ki aldığın nefes geçtiği her yeri yakıyor. Bedeninde sızlamayan uzuv kalmıyor. Şefkat dilenmek isteyen dilin bile lal oluyor.
Baran; hani bana o kadar imkansız, o kadar uzaksın, o kadar yasaksın ya, bir o kadar da nefessin.
Varlığın zulüm, yokluğun ölüm.
İşte bu kadar basit. Ne senle ne de sensiz.
İncir ağacına bakıyorum saatlerdir, bizim adımıza şahit. Ne çok gördü bildi bizi, bizdendir. Avcumu yanaklarıma yaslamış, pencerenin önüne çektiğim sandalyede oturuyorum. Baranın avuçlarımdan kayıp gitmesine seyirciyim. Aşık mertebesine yakışmaz biliyorum ama aşık maşukunuda öldürmez. Benim sevgim onu öldürecekti, er ya da geç. Benim elimden olacak bir ölüm beni bu hayatta tutmazdı. Vicdanım boğazıma sarılır beni de alırdı bu kirli dünyadan.
Bir dalında sallanan bandanama baktım, efil efil sallanıyordu. İdam mahkumu gibi. Bizim mahkumumuz. Kıvırdığım bacağımı sandalyeden indirip kapıya yöneldim. Teravihten sonra çaylar içilmiş, herkes uyumuştu. Merdivenleri indim kaygısızca, duygularım alında da ben mi görmedim. Bir boşluk ki ta en içimde yer edinmiş. Avludan çıkıp ahırı dolaştım işte ordaydı. Benim idam mahkumum. Kırmızı bandanam ağaçta sallanıyordu. Toprak ayağımın altında ezile ezile yaklaştım, uzun uzun baktım. Rüzgar hırçınlaştı, saçlarım savrulup sırtıma iniyor yapraklar hışırdıyor, ben ise mezar taşıma bakıyordum. Ellerimi uzattım, ince dala yüklenmiş ağır sorumluluğu aldım omuzlarından. Parmaklarımın arasındaki emanete baktım. Dudaklarıma yasladım bir buse kondurdum, kokusu sindi. Gözlerimi yumdum. Kokusu tuzlu bir deniz gibi. Sonsuz bir huzur.
Berfin senin ki geliyor.
Ne çok zoruma gidiyor, Baranın benimki olmaması.
Beynimde durmadan tekrar eden bir ses. Her tekrarı bir ihanet, her tekrarı bir eziyet. Baran avuçlarımdan uçup gidiyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum. Yapmaya da gücüm yoktu. En sevdiğim oyuncağım komşu kızına verilmişti sanki ben onun çaresizliğini üzüntümü kimseye söylememişim. Bu hissi bilirsiniz değil mi? Elinizden hiçbir şey gelmez, gidipte alamazsınız oyuncağınızı.
Baranı geri alamıyordum. O benden gittiğinden birhaberken.
"Benden önce davranmışsın." Gecenin ortasına bir güneş doğdu, sesi ıssız yerde bir bana şifa oldu. Başımı kaldırdım onu gördüm. Dudaklarıma acı bir gülümseme yerleşti. Nefesim Baranın hissiyle düzensizleşti. Tüm bedenim arsızlaşmıştı artık gün geçtikçe söz geçirmem daha da zorlaşıyordu.
Güzel yüzüne baktım. "Seninde geri kalır yanın yok." Benden önce birine yar olacaksın, diyemedim.
Attığı adımlar kalbimi hızlandırdı. "Söz konusu sensen ben geri kalmam." Bana doğru yaklaştı. Gözleriyle hasret giderdi, öpüp kokladı. Ona sarılmak isteyen ellerimi inkar edecek değildim, ben başlı başına ona gitmek istiyordum. Avuçlarım kaşındı, tenine değmek için çırpındı.
"Ben kaldım." Dedim. Gözlerimin içine baktı ne diyorum diye. "Ben geride kaldım."
"Vicdan azabı? Noluyor?" Karşımda dikildi, nasıl cesur, dik başlı. Heybetiyle sarıp sarmaladı beni, ısındı tüm vücudum. Kendimi güvenli bir sığınakta hissettim. Ondan başka kimseye ihtiyacımın olmadığı bir yer.
Arsız rüzgar bedenimde gezinde beni titretti. Ensemden bir soğukluk hissettim, avucumdaki bandanayı sıktım. "Bunu Çavuşa sordum bir gün 'olan içinize oldu' dedi." Elimi kalbime yasladım. "Olan oldu."
"Biri bir şey mi dedi?" Anlamıyordu. Neyin matemiydi bu bilmiyordu.
"Çavuşun bilmişliği hep rahatsız etti beni biliyor musun? Beni baştan sona okuyabiliyor sanki, her şeyi görebiliyor. Beni benden iyi biliyor, ama ne bir dermanı ne bir tedavisi var. Boş konuşuyor, işe yaramıyor." Derin nefes aldım buna çok ihtiyacım vardı. "Atıp tutuyor ama benim acımı dindiremiyor."
Bir bebek şefkatiyle yaklaştı bana. "Belkide acının sebebi sensindir, hı?" Saçlarımın ucuna parmaklarını geçirdi. "Kızma kendine, en çok şefkate sen muhtaçsın. Çavuş yaşlı, bilir, görür ama ister ki sen derman ol kendine, sen merhamet etmezsen kendine kimin suçu olur vicdansızlığın."
Acımı, ızdırabımı tüm kahrımı yüklediğim bana geçit vermeyen, beynimdeki tilkileri susturmayan o soruyu sordum. "Niye geldin Baran? Niye döndün?" O dilimde dolanıp bir türlü çıkmayan Sivri sözcük acıttı canını. Kaşları çatıldı anında.
"Niye git dedin Vicdan Azabı? Niye istemedin beni?" Canını yakan benken benden bir milim bile uzağa gitmiyordu.
Omuzlarım düştü, bu yüke bu kadarıda hak değil mi zaten. "Vicdan Azabına da bu yakışmaz mı?" Acı gülüşüm kafasını karıştırdı.
Dudağı kıvrıldı, Gözlerindeki kedere bir yenisi eklendi. "Ona yakışmayacak hiçbir şey yok. Ama ona en çok ne yakışır biliyor musun? Berfine en çok ne yakışır?"
"Ne?" Dedim
"Baran." Dedi. "Berfine en çok Baran yakışır."
Başımı omzuma düşürdüm, parmaklarım yanan gözlerimi ovdu. Titreyen bacaklarımın beni taşımasını temenni ettim. Baranın olduğu yerde tüm iradem yerle bir oluyordu. Baran yanımdaydı düşünsenize. O yanımda ve ben titremeyecektim."Peki ya Barana? Ona en çok ne yakışır"
Sevgiyle kucakladı sorumu. "Barana, dillere destan bir azap yakışır. Vicdanın Azabı." Gözlerinde kendi yansımamı gördüm bir çocuk gibi içi hınç dolu ama kötülükten uzak, iyi niyetten canı yanmış. Kara gözlerinde boğulup can vermek istedim, beni hengameden kurtaracak refaha erdirecek güzel bir ölüm olurdu. Lakin güzel bir ölümde hakkı olana gidiyor, ne hakkı ne ölümü bilmeyenlere uğramaz bile. Çaresizce baktım yüzüne söylemek istediklerim boğazıma dizildi, yüreğim geçemedi. "Baran..." bir nefes gibi döküldü ismi. Bir ah gibi.
"Söyle." İki elini yanaklarıma yasladı. Yanağımda onun kader çizgileri damgalandı. "Bana bir şey söyle ki yapayım Berfin, sen sustukça benim elim kolum bağlanıyor. " baş parmakları yanaklarımı sevdi sandım ama sonradan idrak ettim ki akan yaşlarımı siliyormuş. Benim bile ağladığımı bilmediğim bir evrende, yaşlarımı silen bir adam sevdim. Sevgim ikimizede en büyük ceza. Ama bilin ki ben baranı güzel sevdim. Baran zaten güzeldi. Sevgimin zehirli olması onun güzelliğini azaltmazdı.
"Söylersem o kadar pişman olurum ki, kendime lanet ederim. Her gün bunun acısıyla başımı taşlara vururum. Günüm geceye, gecem mezara dönüşür. Baran, ben söylersen işte o zaman kendime öyle bir Azap olurum ki bu dünya taşıyamaz çektiğim Azabı. Bırak susayım, yüreğim bağırsın ama dilimden dökülmesin."
Çatılı kaşlarımda dolaştı parmağı, akan yeni yaşları sildi. Sevgiyle yüzüme baktı uzun uzun, öfkeliydi bir yanı hissedebiliyordum. Elinin sıcaklığı yüzümde bir hafiflik hissettirdi, yüklerimi alıp kendi heybesine koydu. Onuda sırtladı. "Ben senin yerinede söylerim Berfin. Buna cesaretim var ama duymam gerekiyor. Benim bir karşılığım var mı? Senden duymam lazım. Biliyorum var ama bu vesveseler senden duymadıkça susmayacak."
Yüzümdeki eline uzandım bileklerini tuttum sıkıca, parmaklarım tam nabzının üstüne kondu. Parmak uçlarımda yaşamın çırpınışını hissettim. Damarları benimle bütün oldu, beraber attı. En derinlerime kadar hissettim. Gözlerinin içinde baktım. "Söyledim. Duydun mu?"
Dudaklarını ıslattı. Yüzüme yaklaştırdı güzel yüzünü. Nefesi nefesime karıştı, alnı alnıma çarptı. "Biliyorum. Bu nabzımın atması tek temennin." Koyu etli dudaklarına baktım. "Ama bil ki kesmesi çok kolay." Bir şey söylemek için dudaklarımı araladım ama izin vermedi. Baş parmağını yanağımdan sıyırıp dudaklarıma yasladı. "Bu kulaklar Berfin, sendeki karşılığı duyacak. İşte o gün benim haykırışımı ise herkes."
Ela gözlerimin yaşlarla dolması sinirini bozdu, sert bir soluk bıraktı. Beyaz tenimde gözlerini dolaştırdı, benden bir şey bekledi. Bir cevap. Bileğindeki ellerime güç verdim, uzaklaştırdım kendimden. Alnı geri çekildi, kokusu uzaklaştı. Geriye doğru büyük bir adım attım, ters bakışlarına maruz kaldım ama sorun etmedim. "Niye geri döndün, niye geldin bilmiyorum ama şunu bil, senin haykırmak istediklerini benim fısıldamaya bile cesaretim yok."
Çatık kaşlarıyla elimdeki bandanaya baktı sonra benim vazgeçmiş harabe halime. Ellerime uzandı, sıcak avuçları tenimi yakarken çekti kopardı bandanayı ellerimden. Gözlerimin içine bakarken sardı avuçlarına. "Vicdan azabı yanına söyle." Tek tek bastırırarak söyledi her bir kelimeyi. Bandanalı elini kaldırıp dudaklarına yasladı. Bir öpücük kondurdu. "Emanetim olanı geri almaya geldim."
🥂
"Berfin!" Odamın ışığı yanınca gözlerimi kısarak baktım. Annem kapıda durmuş bana sesleniyordu.
"Noldu?"
"Elinin körü oldu, bu pencere açık mı uyudun sen!" Pencereye doğru giderken yüzümü ovuşturdum. Gürültüyle kapattı pencereyi. "Kalk hadi sahura, sofra hazır. Ben abini uyandırmaya gidiyorum sakin uyuyayım deme" yatakta gezinirken, uykusuzluktan yanan gözlerimi ovdum. "Hadi hadi oyalanma."
"Tamam" Annem çıkınca yataktan doğrulup ceketimi uzandım, kollarımı geçirdim. Banyoya geçip yüzüme su çarptım. Aynadaki yansımama bakınca kendimi göremedim, bu karşımdaki ben olamayacak kadar uzaktı bana. Gözlerim kızarık, göz altlarımda mor halkalar vardı. Ağlamalarım ve uykusuz kalışlarımın mirasına konmuştum. Saçlarımı geriye savurdum bileğimdeki tokayla topuz yaptım. Salona geçince herkesin sofraya oturduğunu gördüm. Gözlerim uykusuzluktan yanıyordu. Benim gibi sersem olan abimin yanına attım kendimi. Elinde çay bardağı bağdaş kurmuş uyukluyordu. Benim geldiğimi görünce uykusuz gözlerini bana çevirdi. Dedem ve babam büyük bir iştahla kahvaltı yapıyordu, nenem ve anneminde onlardan kalır yanı yoktu. Yengemde ayılmış istahsızca bir şeyler atıştırıyordu. Dedem ve babamın gürültülü yemek yemesine baktım bir süre. Dirseğimi, havaya diktiğim dizime yaslamıştım. Diğer bacağımıda kalçamın altına almıştım. Ellerim yanağımdayken şapırdatarak yenilen kahvaltıya baktım. Bu iştah nasıl geliyordu anlamıyordum. Abimin bana baktığını hissettim, bende ona döndüm. İkimizde başımızı iki yana salladık istem dışı. Kendime bir çay alıp yudumlamaya başladım. "Kız bana bak doğru düzgün bir şeyler ye sonra, başım döndü deme bana."
Annemin sözleriyle tüm bakışlar bana yöneldi. Çatalımı salatalığa daldırdım. "Tamam, yiyorum." Salatalığı çiğnerken sordum "İftara misafir var mı?"
Bıyığındaki kırıntıyı temizleyen babam öyle konuştu. "He ya, amcanları çağıracam."
"Hepsini mi?" Tam altı amcam vardı.
"Hepsini."
"Salih amcamıda çağıracan mı?"" Babam ters ters baktı. Salih amcamla küslerdi. Tarla mevzusu yüzünden araları açılmıştı. "Bakarız." Diye kestirip attı.
"Ne bakacakmışsın?" Dedi dedem. "Ramazanda küslük dargınlık olmaz. Herkes sofrada olacak."
"Hacı doğru söyler, ara kardeşini büyüklerisin sen. Kardeşlerini bir arada tutacaksın." Diye destek oldu nenemde.
Sıkıntılı nefes verdi babam. "Tamam ararım. Ama gelmezsede daha da benden bir şey beklemeyin ha söylüyorum size."
"Gelir gelir sen merak etme."
Öğlen güneşi avluyu kavururken, evde büyük bir telaş vardı. Amcalarım yengelerim ve kuzenlerim bize geleceklerdi iftara, bir sürü yemek yapılmıstı. Tepsi tepsi yemek fırına gönderilmiş, evde tencerler dolusu yemek yapılmıştı. Mutfak ana baba günüydü, 3 kişi sarma sarıyor, annem içli köftenin hamurunu yoğuruyordu. Telefonumdan müzik açmış, soğan doğruyordum. Bilerek bu işi seçmiştim, özgürce ağlayabildiğim, kimsenin gözyaşımın sebebini sormadığı tek iş buydu. Soğanın acısı benim acımın yanından bile geçmezdi. Benim acım yüreğimdeki dağları bile titretecek kadar büyüktü, çünkü acımın sebebi Barandı yetmez mi? Burnuma kokusu sindi sanki, o kadar ki alışmışlığım vardı.
"Berfin! Böreğe bak yanmasın." Bıçağı bırakıp fırının yanına gittim. Kapağını açmamla sıcak buhar yüzümü nüfus etti. "Olmuş bu çıkarıyorum." Elime bir bez aldım.
"Ee şimdi Baranıda evlendiriyorsunuz ha?" Gülistan ablanın sorusuyla elimi yaktım. Bir nida düküldü dudaklarımdan. Tepsiyi alıp tezgaha attım.
"Kız noluyor?" Annem yine azarlayarak konuşuyordu benimle.
"Elimi yaktım." Parmağımı dudaklarımla ıslattım.
"Kız buna ağlanır mı?"
Daha da ağladım. "Canım yanıyor." Elimin tersini akan gözlerime bastırdım. "La havle, git suya tut"
Yengemle göz göze geldik, titreyen dudaklarımda gözleri dolaştı. Ağlayışımdan şüphelendi. "İnşallah, Allah izin verirse, evlendirecez."
Soğuk suyun altına tuttum elimi. Kaşlarımı çatmaktan başıma ağrı girdi. Dudaklarım titremesin sımsıkı kapattım. "Ee isteme ne zaman?" Bu soru Beritandan gelmişti.
"Şimdilik yok, Bir tanışsınlar önce ondan sonra artık." Dişlerimi birbirine bastırdım. Yengem canımı yaktığını bilmeden konuşuyordu. "Ama gelinde güzel, maşallah. Gerçi Kadir Ağanın kızı ama neyse."
Annem Beritana ters ters baktı. Bu patavatsız lafına kızmıştı. Kadir ağayla Baranın ailesinin bir meselesi yoktu. Gayette istenebilirdi, Baran nişanlanabilir. Derin nefes aldım. Bu düşünceler beni yiyip bitirecekti. "Kimin kızıysa kızı, Allah tamamını erdirsin. Gençler birbirini sevdikten sonra kime laf düşer." Sertçe musluğu kapattım. Sırtım onlara dönüktü benim halimden birhaberlerdi. Ellerimi tezgaha yasladım. Dişlerim gıcırdadı o kadar ki sıkmıştım. Sahi Baran sever miydi o kızı. Ama belli ki o kız sevmişti Baranı. Sevmemek aptallık olurdu zaten. İçimde güçlü bir hırs vardı, çılgın gibi saldırmak istiyordu. "Ama ne! Bakalım bir tanışsınlarda." Dedi yengem.
Annem yoğurduğu hamurdan kafasını kaldırıp bana baktı. "Berfin, bak orda kemikler var al onu eniğine götür. Biz niyetliyiz, hayvan değil. Aç kalmasın." Can simidini bulmuş gibi kemik dolu kabı kaptığım gibi avluya attım kendimi. Nefesim düzensizdi, temiz havayı içime çektim. Yeterli gelmedi. Köftenin havlama sesini duyunca yürümeye başladım, babamın yaptığı kulubenin önünde durmus havlıyordu, gün geçtikçe büyüyordu. Kemikleri mama kabına boşalttım. "Oğlum, güzelim benim." Başını okşadım usulca. Onu kurtardığım gün geldi aklıma Baranın bana uzattığı eli sımsıkı kavrayışım. Başımın göğsüne yaslanışı, film şeridi gibi aktı geçti. Baranın sadece hayallerimde görecek olma fikri canımı acıttı. Saçlarımı arkaya attım ruhum daralmıştı, her şey üstüme geliyordu.
Acımın yüreğimde yanıp, gözümden akmasına kimse şahit olmadı. Bir ben bildim acımı birde benden öte Baran.
Zaman aktı geçti.
Akşam vakti geldi, çattı. Avlu yıkandı temizlendi. Iki koca halı serildi. Kadınlar ve erkekler ayrı oturacaktık. Abim balkondan minderleri ve yastıkları aşağı atıyordu, bende yereştiriyordum. Bir tane yastık kafama çarptı. "Ya yavaş olsana!" Çemkirmem abimi hiç rahatsız etmedi. "Ne geziyon kızım orda."
"Görmüyor musun, işim var!"
"Bağırma bana!" Elindeki diğer yastığıda fırlattı. Yana kaçtım.
"Bak ya hala atıyor, atmasana!"
"Atmayıp napacam! Kör müsün yastık bunlar." Gün geçtikçe burnu iyileşiyor ve abim dahada arsızlaşıyor eski gıcık insana dönüşüyordu.
"Sensin kör! Bak ben napıyorum şark köşesini hazırlıyorum." Ellerimi belime koydum.
"Bak düzgün konuş benimle, gebertirim seni Berfin!" İşaret parmağını bana sallıyordu.
"Allah allah sen kimsin be gerizekalı."
"Ulan ben senin" koşarak merdivenden inmeye başladı. Yanıma gelince saçıma yapıştı. "Bir daha söyle bakim."
"Bırak saçımı!" Tekrar asıldı saçıma. "Söyle bakim kimmiş gerizekalı." Elinden kurtulmak için vuruyordum ona.
"Sensin gerizekalı senden başka kim olacak! Ah bırak saçımı" çığlığıma ve gürültümüze herkes geldi. "Abo bunlar yine birbirine girmiş" yengemin sesini duydum.
"Noluyo! Malik!" Babamın bağırmasıyla abim saçlarımı bıraktı. Öne düşen saçlarımı geriye atıp kafamı kaldırdım. Yüzüm kıpkırmızı olmuş, yanıyordu. "Ne bu hal ha, Ramazanda birde utanmadan dövüşüyorsunuz."
"Hepsi bunun suçu baba!" Hayretle abime baktım. "Hadi ordan hepsi bunun suçu."
"Kız Berfin, ne biçim konuşuyorsun abinle. Ayıp." Annem yanımıza geldi kolumdan çekiştirip abimden uzaklaştırdı. "Ne abisi ya, bu benim abim değil. Benim abim Ferhattı."
"Berfin!" Babamın bağırışı ve gözlerinde gördüğüm sinirle yaptığım hatanın farkına vardım. Abime dönünce sinirden kızaran gözleriyle baktı bana. Dişlerini sıktı, Ferhat abimle onu kıyaslamak büyük bir hataydı, canı yandı gördüm bunu. Parmağını bana doğru hiddetle salladı. "Bir daha sakın bana abi deme! Duydun mu lan sakın!" Arkasını döndüğü gibi merdivenlerden çıkıp gitti. O an idrak ettim yaptığım yanlışı. Bütün duygularım alınmış gibi bedenimde bir durgunluk kaldı.
"Naptın sen, insan abisine öyle söyler mi?" Annem üzüntünün ağır bastığı sesiyle kızdı bana. Bir şey demek istedim ama ne desem boş olacaktı. Ağzımdan tek kelime çıkmadı.
"Hadi! Herkes işine!" Gözlerim babama kaydı. Başını iki yana salladı. Çok kötü bir şeydi bu yaptığım, bunu onaylamadığını belli etti. Vücuduma bir soğukluk gelmişti. Öylece avlunun ortasında kalakaldım. Yapayalnız. Başka şeylere sinirlenip öfkelenip acımı abimden çıkarmıştım. Omuzlarım yaptığım hatayla düştü. Etrafımda kimse kalmamıştı medivenlere yönelecekken vazgeçtim şu an sinirliydi, hatta hayal kırıklığına uğratmıştım onu. Gözlerindeki kırgınlık beni alaşağı ediyordu.
🌷
"Kapıyı açın, kapıyı!" Annemin bağırışıyla koşarak avluya çıkıp kapıyı açtım. Abim elindeki koca tepsiyle fırından gelmişti. Beni görünce kaşlarını çattı, bir şey demeden yanımdan geçip, mutfağa gitti. Kapıyı kapatacakken "Hop!" Dedi birisi.
"Baran?" Şaşkınlınlıkla baktım. Kapıyı ittirip avluya girdi.
Sırıttı. "Berfin?"
"Hayırdır? Ne işin var burda?" Kapıyı kapatırken sormuştum bu soruyu.
"Ayıp ayıp, insan misafire böyle söyler mi?" Başını iki yana sallayıp cıkladı. Üstünde lacivert bir buluz vardı. Altında keten siyah pantolon. Cüsseli bedeniyle üstüme eğildi, nefesim daraldı. "Öğren böyle şeyleri, evde kalırsın sonra." Belim geriye doğru büküldü üstüme geldi diye. Yüzünde hain bir gülümseme vardı.
Geriye doğru bir adım atıp, dikleştim. "Sen onu dert etme. Taliplerimin haddi hesabı yok, senin aklın kalmasın yani" ellerimi göğsümde bağladım. Tek kaşımı kaldırıp baktım.
Gözlerinde harlanan bir volkan gördüm, kaşlarını öyle derinden çattı ki bir kaya parçası olsaydı çatlardı. "Ne diyorsun sen?" Yandan baktı. "Ne demek talip, ne talibi lan!" Sinirlenmesi hoşuma gitti. Başımı dikleştirdim dahada sinirlendi. "Kim lan o, kimmiş söyle bakim sen bana."
"Kim değil, kimler." Dalgaya vuran sesime daha da öfkelendi.
"Berfin! Adamı zıvanadan çıkarma! Kimlermişmiş, ben burdayken seni başkasına yar eder miyim lan ben!" Çenesinin keskin hatlarına odaklandı gözlerim, ellerim karıncalandı sakallarını sıvazlamak için. Bu istek bedenimi ele geçirmeden kendimi toparlayıp boğazımı temizledim "Doğru benden önce sen yar olacaksın öyle değil mi? Unutmuşum ben onu."
"Ne diyorsun kızım sen ya!" Anlamadığı yüzünden belli oluyordu. Tam nişanlanağını söyleyecektim. Babamın, dedemin evinden çıkarken gördüm. Baranla arama belirli bir mesafe koydum. Baranda arkasına bakınca o da babamı gördü.
"Baran, hoş geldin evlat" babamın arkasındanda dedem ve nenem çıktı.
"Hoş bulduk. Sadık ağa." Elinde yeni gördüğüm pideleri gösterdi. "Pideleri getirdim."
"Ne zahmet ettin oğlum, Berfin al pideleri. Hadi amcanlar gelirler şimdi." Baranın elinden alırken yüzümüz istem dışı yakınlaşmıştı, ellerinden gelen sıcaklığı beynim inkar ediyordu. Bedenim karıncalandı, mutfağa doğru giderken nenemle göz göze geldik. Utandım, başımı öne eğerek mutfağa geçtim.
"Valla fırında az dövüştük adamla, diyor hep size çalıştım daha da getirmeyin yemek" Abim yere çökmüş sırtını duvara yaslamış, fırıncının isyanını dillendiriyordu.
"Ee daha ne istiyor iş verdik işte, ekmeğini çıkarmış birde söyleniyor." Annem gelen lahmacunları kontrol ediyordu, yanık var mı diye.
"Ama ne!" Diye destek oldu Gülistan abla.
"Valla ben elçiyim, elçiye zeval olmaz" yerinden doğruldu. Beni gördü ters ters bakıp çıktı mutfaktan.
Her şey hazırdı. Odamda üstümü değiştirmiş saçımı taramıştım. Aynadaki yansımama bakarken heyacanımın sebebinin misafirler değilde Baran olduğunu kabul ederek saçıma şekil veriyordum. Akşam hava serin olur diye triko, haki renginde uzun kollu bir elbise giymiştim. Kollarımı sıkı sıkı saran elbise, bileğimin bir karış üstündeydi. V yakalı boydan boya düğmeliydi. Son kez aynaya bakıp odamdan çıktım.
Merdivenlerden inerken sofrada yemeklerin yerleştirildiğini gördüm. Bakışların bana doğrulduğunu hissedince yanaklarım kızardı. Baranın gözlerinin baktığı her yer alev aldı sanki, bir ok gibi saplandı kaldı bedenimde. Kapı çalınca son basamakları hızla inerken konuştum. "Ben bakarım."
"Hoş geldiniz" en büyük olan İsmet amcamgil gelmişti. Amcamın elini öptüm. "Hoş bulduk." Yengemler ve kuzenlerimlede sarıldık. Daha sonra art arda diğer amcamlar geldi. Herkesle sarılıp selamlaştık, gelen herkes dedemle nenemin elini öptü selamlaşmalarımız hayli uzun sürdü. Herkes tastamam olunca sofralara geçtik. Ben ayakta su dağıtırken babam seslendi. "Yak şu ışıkları hele" elimdeki sürahiyi anneme verdim. Sait koşarak yanıma geldi. "Hala ben açacam ben" diye ısrar edince kucağıma aldım. "Gel bakalım, hadi sen yak." Kabloyu alıp prize taktı. Sonra tavandaki ışıklandırmaların hepsi yandı. Harika görsel bir şölen oldu. Sait eliyle alkış tuttu, sonra diğer küçük kuzenlerimde alkışlayınce bir kargaşaki koptu gitti.
"Bizi Ramazana kavuşturan Allaha bin şükür." Dedem ellerini havaya açıp konuştu.
"Abo hurmaları unuttuk, Berfin koş." Saiti yere bırakıp mutfağa koştum. Tabaklara doldurulmuş hurmaları tepsiye yerleştirip çıktım. Önce erkek tarafina uzattım, son tabağı Baran alıp sofranın ortasına yerleştirdi. Kimse Baranın varlığını yadırgamıyordu, abim hariç. Huysuzdu, Baranın yardımına rağmen kabullenemiyordu. "Şerbeti dağıt Berfin, bavo meyan kökü ister misin?" Annem başını kaldırmış dedemle göz göze gelmeye çalışıyordu. İki yarı şark köşesi yapmıştık, karşılıklı ama aralarında mesafe vardı. Iki de ayrı sofra hazırlamıştık. Dedem "tabii ya, getir getir."
Bir elimde şerbet bir elimde meyan kökünü sofranın başında oturan abime uzattım. Gözlerime bakmadan aldı elimden. Sıkıntılı bir nefes verdim. "Hadi Berfin geç otur ezan okuyacak şimdi." Bunu söyleyen Salih amcamdı. Gerçektende küslük falan dememiş gelmişti. Babamın elini öpmek istemişti babam izin vermeyip sarılmıştı ona. Sofranın ucuna oturup uzun sofraya baktım. Bazı yengelerim çocukalarına yemek yediriyor bağzıları sohbet ediyor, kimi gülerek bir şey anlatıyordu. Annem ise kimin eksiği gediği var ona bakıyordu. Nenem kadınların değil erkeklerin sofrasında oturmuştu. En başa dedemle beraber kurulmuştu. Kısa bir aradan sonra ezan okudu. "Haydi bismillah afiyet olsun." Kimi suyla kimi hurmayla iftarını açtı tabak kaşık sesleri çocukların gürültüsü güzel bir kalabalık ve ses vardı.
Yemek içmek güzeldi de işte bulaşık yıkamak Kürt kızlarının hazin sonuydu. Baran, abim, kuzenlerim; Kemal, Ali, Halil erkek tarafının sofrasını toplarken yengelerimde kadınların sofrasını topluyordu. Ben ve Beritan bulaşıkları hallediyoruduk. İki bulaşık makinasıda dolmuştu, geri kalanı elde yıkıyorduk. Tam bitti derken Kemal tabakları önüme bıraktı. "Bu da bizim hediyemiz olsun" diye birde alay etti.
"Ay yeter ya, bitmedi mi? " kollarımı dirseklerime kadar sıyırmıştım, köpüklü ellerimle getirdiği tabağı lavaboya bıraktım.
"Ne söylendin Berfin ya, Allah için iki parça bir şey yıkadın." Kalçasını tezgaha yasladı. "Gebertirim seni ha, bak valla cinlerim tepemde döverim seni çocuk."
Tezgaha başka tabaklar geldi, bu kez bu ellerin sahibinden Baran olduğunu anlamıştım. Bilerek oyalanıyordu bırakırken başımı kaldırıp baktım. "Bitti mi?"
Kemale ters ters baktı. "Bitti. Bunlar sondu." Yüzünü bana çevirdi. Gözlerimizi birbirine bağladı, bir salıncak kurup beni salladı. Sıcaklığını hissettim, hemen bu kadar yakınımda olunca heyecanlanıyordum, bu elimde olan bir şey değildi. Gözleri yanaklarımda, dudağımın kıyısında dolaştı.
"Abooo!" Yengemin sesiyle yerimden sıçradım. "Kız daha bitirmediniz mi?" Baran seri bir şekilde geri çekildi ama mutfaktan çıkmadı belli ki Kemal çıkmadan burdan ayrılmayacaktı.
"Valla Ceylan abla bitmiyor." Beritan yorgun kollarını sallandırdı. Duygularıma tercüman olmuştu. Yıkadıklarımız bir yığın olmuştu. "Hep Berfinin suçu ben size diyim, çok yavaş çok." Kolumla alnımdaki teri sildim. İçim daralmıştı, zaten Baran burdaydı. Sağ salim şu işimi halledip yatağıma atmak istiyordum kendimi. "Kemal bak elimdekini görüyorsun dimi." Ona doğru çevirdiğim bıçağa baktı. "Gebertirim seni, zaten bitmiyor bu bulaşıklar."
"Kemal" yengem ellerini beline koydu. "Ne dolanıyon ayak altında sen, çık dışarı. Bırak kızlar işlerini yapsınlar haydi yengem haydi." Kemal oflayıp kapıya doğru giderken kaçamak bakışlarımı Barana çevirdim. Sırtımdan dökülen Sarı saçlarıma baktığını gördüm. Bilerek açık bırakmıştım, hafif dalgalı saçım elbisemin üstünde sergileniyordu. "Baran, gitmeden seninle az bir konuşalım." Kaşlarım çatıldı anında.
"Hayırdır, Noldu?"
Yengem neşeyle konuştu. "Hayırlı, hayırlı inşallah."
Elimdeki tabak kayıp tezgahta kırıldı. Baranla Berfini tanıştıracaktı. "İyi misin?" Beritanın telaşlı sesiyle ona döndüm. İyi miydim?
"Elimden kayıyor, hiçbir şey yapamıyorum." Sözlerim gönlüme tercüman olmuştu, yoksa bu elem verici acıyı nasıl çevirecektik. "Tamam sana bir şey olmasın. Boşver." Yengeme baktım. Hiçbiri anlamıyordu beni, gözlerim Barana tutundu, benim için kurduğu salıncaktan düşmüştüm, aslında başkaları tarafından itilmiştim. Bunu bir tek ben biliyordum. Çünkü dizi kanayan, canı yanan bendim. Gözleri benimle konuştu, 'benim bilmediğim neyi biliyorsun?' diyordu. Ben sustum, dizlerim yeniden kanadı. Ben sustum, uçurumdan attılar. Yerime başka bir Berfin koydular. Esmer, güzel bir Berfin. Yarası olmayan Barana yar olabilecek bir Berfin. Peki ya ben, gönül evinin avlusunda abisinden kalan bir matemin bitmeyen kırkındaydı. Ne yası bitiyordu, ne ağıtları susuyordu. Tabi ki beni değil onu seçecekti, gönlünü ona koşulsuz açacak birini.
Çaylar içilmiş, lokmalar yenilmişti. Durgunluğum kimsenin umrunda olmadı, bir köşede Barana bakıyordum, onunda bana baktığı gibi. Gözlerimizin evreninde kimsecikler yoktu, bir ben vardım;Vicdan Azabı, birde o vardı; Gecenin Şahı. Bu evren herkese kapalıydı, kilidi bizim pınar gibi akmaya meyilli gözlerimizde saklıydı. Zaman geçti, Sait kucağımda uyuyakaldı. "Ben odaya çıkarıyorum, yenge" kalabalıkta kalksın istemedim.
"Tamamdır gülüm."
Merdivenleri çıkarken bana baktığını hissediyordum, Sait'i daha sıkı tuttum elimden düşmesin diye. Odası yengemin odasının yanındaydı. Kapıyı ayağımla kapatıp yorganın altına yatırdım Saiti. Bende yanına kıvrıldım. Yorgundum, bu yorgunluğum bugüne mahsus değildi. Parmaklarıma bir tutam saçımı dolayıp oynadım, başım arkamdaki duvara yaslıydı. Kalbim ise Baranın umuduna yaslanmış sımsıkı tutuyordu. Bu ne çekilmez bir acıymış, sevdasını haykıramayıp tutup büyütmek ne elem verici bir kedermiş. Ben bunu Baranla tattım, acısıda tatlısıda onunla güzeldi. Şimdi nolacaktı, o kızla tanışınca kabul edecek miydi. Ya da tanışması bir kabul anlamımı taşıyacaktı. Bu nasıl bir labirent böyle, her girdiğim sokak çıkmazdı.
"Noluyu Ceylan! Ne çekiştirip duruyorsun." Baranın sesiyle yatakta doğruldum. Ayaklarımı yere basıp kapıya yanaştım.
"Az gel bir, iki kelam edecem. Anam aradı beni bugün kadın ağlayıp durdu." Kulağımı kapıya yasladım. "Of sende başlama, istemiyorum dedim ne zorluyorsunuz." Dudaklarımı ısırdım, istemiyordu. "Yahu kadın gidip isteyelim demiyor ki bir tanışın diyor. Yazık günah saatlerce ağladı dert yandı bana. Çok mu görüyorsun bunu." Sıkıntılı bir nefes verdi Baran. "Hasbinallah, nerden çıktı bu anlamıyorum ki." Kapı kolunu yavaşça indirdim. Az biraz aralayıp göz gezdirdim. Yengemin odasının önündeydiler. Yengemin sırtı bana dönüktü sadece Baranı görüyordum. Sinirle elini saçlarından geçirdi. "Ne demek nerden çıktı evlenmeni istiyor kadın, okulunu bitirdin daha ne. Bak kıza da ayıp oluyor artık ha bugün ha yarın diye diye beklettikte beklettik."
Sinirlendi. "Onu bana sormadan iş yapmadan önce düşünecektiniz. Niye kafanıza göre iş yapıyorsunuz, bana niye sormuyorsunuz önce." Baranın haberi yoktu demek ki.
"O konuda haklısın, bende kızdım anama kızdan önce Baranla konuş dedim ama iş işten geçti artık. Ya bir kızı görsen belki fikrin değişir ha?"
Eliyle yüzünü sıvazladı. "Kim bu kız ya kim, valla kafayı sıyıracam."
"Berfin" dedi yengem. Baran şaskınca baktı. Önce yutkundu ne diyeceğini bilemedi, gülecek gibi oldu vazgeçti. Gür siyah kirpikleri iç içe girdi gözlerini kıstı. "Hangi Berfin?" Diye hevesle sordu.
"Kadir Ağanın kızı, bir güzel ki sorma. Biraz esmer ama olsun."
Yüzündeki yumuşak dokular tek tek yok oldu, yerine mermer sertliğinde bir surat yerleşti kara gözleri öfkeyle baktı. "Kadir Ağa mı?"
"Bak biliyorum, kavga ettin onlarla ama hem bu vesileyle aranız düzelir. Kızın ne günahı var söz verdik." Yengem elini Baranın koluna koydu ikna etmek için. Baran hışımla çekti kolunu.
"Ben o aileden kız istemeyi bırak, ahbap bile olmam." Yüzümde gülümseme yerleşti. Kalbim kırk takla attı, yere kapaklandı tekrar ayağa kalktı tekrar takla attı.
"Baran anam bir söz vermiş, bırak çocukluğuda yarın konuş anamla, bir görüşün kızla. Hayır ne istiyorsun anlamıyorum ki, Berfin Berfin diye tutturdun al sana Berfin."
"Ben bu Berfini mi dedim.!" Sinirle bağırdı.
"Hangi Berfin söyle gidip isteyelim!" Yengemde bağırdı. "Bak yine susuyorsun. Nasıl bir sevda bilmiyorum ama o delikten kurtulman lazım. Belli ki kız seni istemiyor Baran, anla artık. Kaç yıl oldu ya düşürmedin dilinden. Peki kız naptı hiçbir şey. Seven sahip çıkar korkmaz. Tek başına mücadele etmekten bıkmadın mı? Sevgi karşılıklı olur Baran, Bu son sözüm Berfinle tanışacaksın, gözümün önünde yok olmanı izleyemem." Yakıp yıktığı sevdaya sırtını dönüp gitti yengem. Baran avuçlarını yumruk yapmış sinirl soluyordu. Gözlerini kaldırıp beni buldu. İlk andan beri biliyordu burda olduğumu. Kapıyı biraz daha araladım.
"Seven sahip çıkar, korkmaz." Dedi yengemi tekrarlayarak.
Gözlerim doldu, burnumun direği sızladı. Başımı iki yana salladım. "En çok seven korkar." Dedim. "Sevdiğine bir zarar gelmesin diye elini uzatmaya korkar, ona gitmekten korkar hatta adını anmaktan korkar. Korku cesaretsizliğinden değil, sevdasının büyüklüğünden."
Başını kaldırıp sıktığı dişleriyle bana baktı. "Ne zoruma gitti biliyor musun?" Burnunun kemerini sıktı. "Benim yıllarca söylemeye korktuğumu bir başkasından duymak. 'Seni istemiyor Baran' bak bu cümle. Senden bile duydum ama bu kadar ağrıma gitmedi. Çünkü senin yalan söylediğini biliyordum. Lan başkasından duyunca inanacak gibi oldum lan!" Gözleri kızardı. "Bu ne demek biliyor musun sen! Benim yaşama sebebimi elimden almak demek.!" Arkasını döndü sırtı sinirle inip kalktı. "İnanacaktım lan, düşünsene beni istemediğine inanacaktım." Eliyle kafasına vurdu peşi sıra.
"Baran..."
"Sus!" Elini uzatıp susturdu beni. Sert yüzünü döndü bana. Yaralı bir aslan gibi tehlikeliydi, dolan gözlerimden yaşlar aktı. Çok zoruna gitmişti, hayallerinin yıkılması. Başkasından bizi duymak ona iyi gelmemişti. Canı yanıyordu ve benimde canımı yakmak istiyordu. İşaret parmağını dudaklarına yasladı. "Her zaman yaptığın gibi sus! Ben ikimizin yerinede Berfu-barana sahip çıkacam."
Ben sahip çıkamamıştım. Haykıramamıştım. Söylemeyi cesurluk sanıyordu. Halbuki adını anmayıp yürekte yaşatmak cesaret, dile getirmek en kolayı. Ben zoru seçtim acılar içinde yanarken dilime ket vurup kimseyle paylaşmadım onu, ben sustukça içimde büyüdükçe büyüdü. Ben zor olanı seçip kimseye anlatamadım.
Yüreğimde koca bir dünya kurdum, baş köşeyede Gecenın Şahını: Baranı oturttum.
Şimdi bana sırtını dönüp gitti.
Ben dünyama döndüm, yine ona yöneldim.
Bölüm Sonu.
|
0% |