Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm:Katran

@berfinatman

Evin içinde bir ölüm sessizliği, cenaze yeni kaldırılmış gibiydi. Avluda kimse yoktu, aksam serinliği yayılmış güneş batmak üzereydi. Zümrütü ahıra koyup merdivenlerden yukarı çıktım, Malik terastaydı. Yorgun adımlarımı ona doğru yönlendirdim. Telefonu kulağına yaslamış karşıdan ses bekliyordu ama istediği sesi duyamadı. "Aç be kızım." Sedirde yanı başına oturdum. Telefonu kapattı, eliyle burun kemerini sıktı. Düşük omuzlarımla ona baktım.

 

"Noldu?"

 

Şöyle bir etrafa baktı kimse var mı diye. "Diyarla atıştık."

 

"Niye?"

 

"Ne bilim kızım ya, Saitin olayından sonra Diyara çıkıştım. Onunda suçu yok biliyorum ama Abisi lan, Ferhatın kanı onun elinde ne yapayım. Bağırdım çağırdım işte." Yaptığından pişman duruyordu. Ona hak veriyordum çünkü aynı şeyi bende Barana yaptım. Öfkemi ondan çıkardım başka kimseye gücüm yetmiyordu. Gözümün önüne yıkılmış hali geldi, sonrada Saitin çaresiz hali. Terazim artık tartamıyordu. Sanki az ağlamışım gibi yine gözlerim doldu.

 

"Ya o daha çok küçük ya." Elbisemde kalan son bilyeyi avuçladım. "Ne bilsin bunları, nasıl itip kakıyorlar daha melek o ya." Elimin tersiyle gözümü sildim.

 

"Şhtt, tamam ağlama." Elini sırtıma koyup sıvazladı. "Günah değil mi Sait'e o da ister babası yanında olsun. Bunları yaşamak zorunda değil ki."

 

"Hiçbirimiz yaşamak zorunda değildik." Sesi karanlık ve ıssızdı. "Ferhattan sonra sadece Sait değil bizde kimsesiz kaldık."

 

"Minik bir kalbi var, kalp kırmayı bilmez ne istediler bu çocuktan." Başımı Malikin omzuna koydum. İki yaralı birbirimizi teselli etmeye çalıştık ama olmadı. Yengem odasının kapısını yavaşça kapatıp çıktı. Sonra bizi gördü, başımı kaldırıp bize yaklaşmasını bekledim. Gözleri kızarmış dudakları kurumuştu. Şalını düzeltip karşımıza oturdu. Bakışları ruhsuzdu.

 

"Sait nasıl?" Dedi Malik

 

"Ağlaya ağlaya uyudu." Yengem iç çekti. Burnunun ucu kızarmıştı. "İlk defa böyle gördüm onu." Şalının ucuyla gözünü sildi. "Keşke burda olsaydın Ferhat." Derin bir nefes aldım. Malik başını diğer tarafa çevirdi gözlerinin dolduğunu görmeyelim diye. Eliyle gözlerini sildi, kimse kimseden iyi değildi. Herkes yıkık, ayakta kalmaya çalışıyordu. Yengemin gözleri elimdeki bilyeye takıldı. Sinirle kaşlarını çattı "benim oğlum 5 yaşında daha, kimseye kötülüğü yok. Ne yaptı da bunu hakketti."

 

"Saitin bir suçu yok ki, diğer çocuklarıda biz yetiştiremeyiz ki yenge. Evlatlarına başkasının acısıyla eğlenilmeyeceğini öğretmemişler." Anneliğini sorgulayacak bir hale gelmişti. Yengem gördüğüm en iyi annelerden biri, kendini kötü hissetmesine sebep olanlar utansın.

 

"Kendi acım neymiş Saitin yanında daha iyi anladım. Evladın çektiği acı ilmek ilmek kesip biçiyor etini. Hiçbir acıya benzemiyor. Sara anayı daha iyi anlıyorum, ayağınıza taş değse canı nasıl acıyor şimdi sıcağı sıcağına biliyorum." Bu zalim dünyada bayram rezil, düğün ziyan olabiliyordu. Kimsenin gün sonunu tahmin etmesi mümkün olmuyordu. Kapı çaldı Beritanın "ben bakarım" sesini duyduk.

 

Hiçbirimiz yerimizde kıbırdayamadık. Abim ara ara telefonunun ekranını bakıp duruyordu, bende elimdeki son bilyeyi evirip çeviriyordum. "Ceylan" duyduğum sesle başımı kaldırdım. Baran gelmişti. Büyük adımlarla yengemin yanına gelip sarıldı. Benim kadar yengemde şaşırdı.

 

"Bu da her boka geliyor." Diye söylendi Malik.

 

"Baran." Yengem sıkıca sarıldı. Baranda elini beline koyup sırtını sıvazladı. "Sait nerde?"

 

Yengem ağlamaklı gözleriyle baktı, "Uyudu. Onu ilk defa böyle gördüm Baran."

 

"Kim lan bunlar! Küçücük çocuğa güç yetiriyorlar." Sinirle konuştu. Malik süpheyle sordu. "Sen nerden duydun?"

 

Baran teklemeden cevap verdi. "Diyar söyledi. Bir mahsurumu var." Her an ikiside birbirinin üstüne atlayabilecek durumdaydı. Baranın öfkesi banaydı oturduğu yerden hissedebiliyordum. Gözlerinin içine bakıyordum beni görsün diye ama bakmıyordu. Zaten bunu istemiyor muydun Aptal Berfin.

 

"Telefonda konuştuk Diyarda anladı heralde sesimden. Sordu bende anlattım." Yengemin sesi kısılmıştı.

 

"Bir şeyi var mı, dövmüşler mi çocuğu." Baranın sorusuyla abim elini yumruk yaptı. Ikiside hazmedemiyordu yeğenlerinin bu halde olmasını.

 

"Bilmiyorum ki, beni bile istemedi. Bağırdı itti beni, ama görünürde bir şey yoktu." Baran yengemin başına bir öpücük kondurdu. "Tamam geçti, üzme sen kendini."

 

"Elimden gelmiyor ki." Dedi yengem.

 

"Gelecek, güçlü olacaksın sen. Yıkılırsan Sait nasıl ayakta kalacak, söylesene." Elini yanağına koydu. "Sen dik duracaksın. Sen babama bile yenilmedin, bunlar seni yıkamaz." Şu an Barana sarılmaya ne kadar çok ihtiyacım olduğunu bir kez daha hissettim. Tüm uzvum onun sıcaklığını istiyordu. Ah Baran seni kendimden kovmam, seni kendime çekmem hayatımda yaşadığım en büyük tezat.

 

Abim huzursuzca ensesini kaşıdı, Baranın burda olmasından rahatsızdı. Ayağını hızlı bir ritimle sallıyordu, elimi dizine koydum. "Sakin ol" diye fısıldadım. Boynunu çıtlattı, daha fazla dayanamayıp ayaklanıp gitti. Baran kaşları çatık öylece duruyordu hala gözleri değmedi gözlerime. "Bak ne dicem." Yengeme döndü. "Sait uyanınca beraber lunaparka gidelim ha ne dersin?"

 

"Çok iyi olur, hem seni görüncede belki toparlanır." Yengemde heves etmişti.

 

"Yemeğide dışarda yeriz, iyice gezdiririz unuttururuz." Bu acının unutulmayacak bir şey olduğunu bilmiyordu.

 

"İnşallah iyi gelir, Berfin sende gel bizimle." Yengemin teklifiyle neye uğradığımı şaşırdım. Ama asıl beni şaşırtan Baranın cevabıydı. "Gerek yok Ceylan, biz beraber gidelim." Başımdan aşağı kaynar sular döküldü sanki. Şaşkınca bakakaldım ama tenezzül edipte yüzüme bakmadı. Sinirle konuştum.

 

"Gerek yok yenge, sen keyfine bak. Halam gil gelecek ayıp olur beni görmezlerse." Halam gram umrumda değildi şu an aklıma gelen tek şey bu olmuştu.

 

"Emin misin? Memoda gelecekmiş, halan yine isteme konusu açar canını sıkar haberin olsun." Baranın başı yavaş ve sinirli bir şekilde bana döndü. Eli yumruk oldu, sinirden dişlerini sıktı.

 

"Eminim, hem babama laf gider sonra. Memoyuda idare ederim artık." Baran sinirden bacağını sallamaya başladı. Eliyle yüzünü sıvazladı sinirden kuduruyordu ve ben bu halinden keyif alıyordum. Sinirli bakışları yüzümü turluyordu ama bu kezde ben bakmıyordum. Böyle dahada sinirleniyordu. Boğazını temizledi. "İstersen gelebilirsin." Geri adım attı. Kıskançlıktan kuduruyordu, beni memoyla bırakmak istemiyordu.

 

Tek kaşımı kaldırdım. "Gerek yok. Siz beraber gidin."

 

💫

 

"2020 model dayı, kilometreside iyi temizinden bir araba. Sen bana heber et ben ayarlarım."

 

"Bakarız, biraz zaman geçsinde hele."

 

Halamlar gelmiş, yemekler yenmiş şimdide terasta oturmuş çay içiyorduk. Memo susmak nedir bilmiyor hepimizi darlıyordu.

 

"Bir tespih geçmiş dayı elime görme saf kehribar." Artık babamda sıkılmıştı. "Kehribar kehribardır safı mı olur mehmet."

 

"Öyle deme bunu bir gör ne demek istediğimi anlarsın, bir arkadaş istedi vermedim. Sana gösterecem beğenmezsen gel yüzüme tükür."

 

"Bakarız bir ara."

 

Bu boş muhabbete gözlerimi devirdim. Anneme yaklaştım. "Kusacam birazdan ben odama geçim mi?"

 

Etimi kıvırdı "ayıp kız, az otur oturduğun yere."

 

"Off sıkıldım ya. Boş boş konuşuyor. Birazdan silahlardan bahsedecek dayanamıyorum artık."

 

"Sus, ayıp."

 

"Dayı senin şu pompalıyı değiştirelim mi? Bir arkadaşta gıcır bir model var."

 

Sıkıntıyla ofladım. Gerçekten daralmıştım. Dedemde sıkılmış olacak ki "La havle" dedi.

 

"Ee Berfin sen naptın okulu falan." Kolunda kalın kalın bilezikleri şıngırdamıştı.

 

"Tercih yaptım hala, sonuçları bekliyorum."

 

"Ee hadi hayırlısı. Zehranın kızıda okurken yüzük takmış, bu işler kader kısmet nasibin gelince gidiyorsun. Hem okuyor hemde sözlü." Yine konuyu istediği yere çekmişti. Memonunda bakışları anında buraya döndü.

 

"Zehranın tercihi, istemiş sözlenmiş. Hayırlı olsun." Boğucu ortamda kendimi dışarı atmamak için zor duruyordum.

 

"Diyelim ki sanada geldi hayırlı bir kısmet, okurken yüzük takarsın?"

 

Elimle boğazımı kaşıdım kendimi boğmamak için zor tutuyordum. "Takmam, hala takmam. Okulum bitmeden bir şey takmam."

 

"Bu işler kader kısmet, Zahide. Nasipse olur, nasipte yoksada zorlanmaz." Annem sinirimi görmüş olacak ki arayı yumuşatmaya çalısıyordu.

 

"Ee orası öyle ama, okurken hayırlı kısmetleride tepmek olmaz. Sonra yaşı geçer öyle değil mi Hatun. Hem yüzüğü taksın hem okusun. Nolmuş yani." Bilerek annemin ikinci adını kullanıyordu. Annemin yüzünden gerildiğini gördüm.

 

"Sara Hatun." Babamın sesine döndü annem yüzünde hafif bir gülümseme. İki ismini beraber kullanmıştı. "Bir çayınız yok mu yahu?"

 

"Hemen doldurayım." Annem semaverden boşalan bardaklara çay doldururken halamın eşi Ömer enişte konuştu.

 

"Sadık, eğer seninde rızan olursa yarın Berfinle Memo biraz dolaşsın." Hayretle enişteye bakakaldım.

 

"Ne alakaya ya" diye ağzımdan çıktı laf.

 

Babam yandan bir bakış attı bana. Sonra Ömer enişteye döndü. "Hayırdır sebep?"

 

"Artık kocaman oldular, aralarına soğukluk girmesin muhabbetleri artsın. Biraz gezip dolaşsınlar, geç olmadan Memo bırakır kızı eve. Ne dersin."

 

"Sen benden iyi bilirsin, şimdi ikisinin gezmesi ne demek. Laf söz olur, önünü alamayız gider." Sinirle bakıyordum Memoya. Hep onun başından çıkıyordu bunlar.

 

"Ee o zaman bir yüzük takın gitsin, laf sözde kalmaz ortada." Dedemin söyledikleri başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Annem yanıma oturdu.

 

"Ne yüzüğü bavo, ne diyorsun sen."

 

"Sus kız sen akılsız. Ne dediğimi bilmez miyim ben."

 

Babama döndüm bir umut. "Baba?"

 

"Dur bir bavo ne yüzüğü, ne sözü. Allah için ortalığı karıştırma." Bana döndü gözlerini açıp kapattı. Derin bir nefes aldım. Kalbim ağzımda atıyordu. Bu saçmalık nerden çıkmıştı anlamadım gitti.

 

"Bavo" dedi halam. "Biz isteyecektikte abi Berfinin okulu var diye gelmeyin dedi."

 

"Pehh. Ne okuluymuş bu, okuyup napacakmış. Sadık'ı ne dinlersiniz, ben ne güne duruyorum bana geleydiniz ya." Dedem sinirle bastonunu yere vurdu.

 

"Bavo! Sana dedim Berfin okuyacak diye, ne söylenip duruyorsun. Zahide sende bu konuyu bir daha açma, Berfinin okulu bitmeden evlenmeyecek. Son sözüm bu."

 

"De get. Akılsız Sadık. Okuyunca gözü açılacak seni beni mi dinleyecek bu kız. Baş edemezsin, elinde tutamazsın, pişman olacaksın da dinleyen yok."

 

"Ben diyeceğimi dedim bavo." Babam annemin koyduğu çaydan büyük bir yudum aldı. Bende derin bir nefes aldım.

 

"Ee yarın dışarı çıkmıcak mıyız?" Aptal Memoya hızla cevap verdim.

 

"Yarın benim çarşıda işim var, çıkamam seninle."

 

"O zaman Mehmet seninle gelsin, çarşı pazar alışverişi yaptığınızdan kimse laf etmez." Neneme döndüm hayretle. "Bir konuşun, olursa olur olmazsa kimse söz etmez." Nenemden hiç beklemezdim bunu, Baranı bilen benim yaralımı bilen kişiydi. Nasıl diyebilmişti, şaşkınlıkla dinledim söylediklerini. "Zahide sende orda burda lafını etmeyesin, gençlerin lafı çıkmasın."

 

"Tamamdır ana. Abi sen ne dersin?" Bu kez babama baktım.

 

Gözlerime baktı. "Bir iki saatliğine gidip gelsinler."

 

"Ama baba..." kapı çaldı.

 

"Kapıya bak Berfin" dedi babam. Sinirle yerimden kalktım merdivenlerden inerken Beritanın kapıya gittiğini gördüm. "Ben bakıyorum." Beritan mutfağa geçerken bende merdivenden indim. Kapıyı açınca yengemle Baranı gördüm.

 

"Hoş geldiniz."

 

"Hoş bulduk." Yengem göz kırptı. "Hayırdır noldu?"

 

"Nolacak halamlar, deli ettiler beni." Sinirden kuduracaktım.

 

"Gitmediler mi daha."

 

"Nerde, keşke def olup gitselerde rahatlasam." Sinirden tırnaklarımı yiyordum.

 

"Şhht tamam kız sakin ol. Baran sen Saiti bana ver." Sinirden Baranı ve omzunda uyuyan Saiti bile görememiştim.

 

"Ben çıkarırım uyanmasın şimdi." Avluya adım attı. "Yatağına yatırıp öyle giderim."

 

"Berfin?" Memonun sesine Baran kısık gözleriyle döndü. Merdivenin son basamağındaydı. "Yarın kaçta alayım seni?"

 

"Zıkkımın kökünde al" diye söylendim sessizce. Baranın sert bakışları bana döndü. "Alayım derken?"

 

Hemen şu an şimdi yok olup gitmek istiyordum. "Hayırdır, yengem nereye alıyorsun Berfini?" Yengemde şaşırmıştı bu duruma.

 

"Dayım izin verdi yenge, Berfinle gezecez biraz." Gerizekalı Memo Baranın kaparan damarını görseydi bu cümleyi kurabilir miydi acaba?"

 

"Yani ben üniversite için alışveriş yapacaktım ya yenge bavul alacaktım. İşte onları alacam, bu da benimle gelecek işte."

 

"Bu da ne demek Berfin?" Ters ters baktım. "Benim adım yok mu?"

 

"Tek sorun bu mu Memo. Sen niye bana emrivaki yapiyorsun ya. Ben seninle gezmek istiyor muyum sordun mu?" Sinirle sesim yükseldi biraz.

 

"Ne olmuş yani biraz gezsek, okulun bitince isteyecez zaten seni. Oturup konuşuruz biraz, niye tersliyorsun."

 

Baranın dişleri gıcırdıyordu bu sesleri bir tek ben duyuyor olamazdım değil mi?

 

"Memo bunlar burda konuşlacak konular değil." Diye araya girdi yengem. "Hadi sen yukarı çık bizde geliyoruz birazdan."

 

Ters bir bakış yanımda duran Barana attı. "Öyle olsun." Arkasını dönüp merdivenden çıkmaya başladı.

 

"Baran sen şimdi yukarı hiç çıkma, belli ki durumlar karışık." Ama Baran yengemi duymayacak kadar sinirle kitlenmişti. "Sen Saiti bana ver, ben yatırırım." Yengem Saite uzanıp Baranın omzundan aldı. "Baran iyi misin sen?" Baran donuk gözlerini yengeme çevirdi, sadece başını salladı. Yengem Saiti alıp merdivenden çıkmaya başladı. Elimle ensemi kaşıdım Baran kıbırdamıyordu çıkıp gitmesi gerekmez miydi?

 

"Bu mu açacak?" Dedi tehlikeli bir sesle.

 

Anlamayarak baktım yüzüne. "Ne?"

 

"Senin dalında çicek, bu lavuk mu açacak. Sen toprağına bunu mu layık görüyorsun." Beni mi küçümsüyordu anlamış değildim.

 

"Kimseyi layık gördüğüm falan yok, kafanda kurmayı bırak." Diye tersledim.

 

"Haklıymışsın." Gözleri kısık yüzü kaskatıydı. "Bu hikaye yarım kalmaya mahkum. Yarım kalan hikayenin en azından bir şerefi oluyor. Böyle ayak altında ezilmez. Çok haklısın."

 

"Sen ne diyorsun be, senin olmadığın her hikaye ayak altında ezilmeye mahkum, ama seninle olunca masal öyle mi?"

 

"Masallara hiçbir zaman inanmadım. Benim olduğum her hikaye destan olur, dillerden dillere dolanır. Berfu-baran gibi efsane olur. Bir marş gibi söylenir, ant içilir. Yüreği olmayanlara ise masal diye anlatılır, bir kurbağa bir prenses." Arkasına dönüp kapıyı sertçe kapattı. Arkasından kala kaldım. Resmen beni aşağılamıştı, Memoya kurbağa demişti.

 

"Berfin noldu?" Terastan bakan Memo kapının sesinden bir şey olduğunu sandı heralde.

 

"Off sanane be kurbağa"

 

🌼

 

"Berfin!" Odamın kapısı suratle açıldı. "Kalk kalk açıklandı, kalk!" Yengemin bağırışıyla uykumdan uyandım.

 

"Ne?" Anlamsız bakışlarımı yengeme çevirdim.

 

"Kız tercihler açıklanmış kalk hadi." Üstümdeki çarşafı süratle attım. Annemde odaya girdi. "Amcanlar aradı, nereye yerleşti diye. Çabuk bak."

 

Sersem adımlarla masaya geçip dizüstü bilgisayarı açtım. Heyecandan ellerim titriyordu. İçimden dualar ediyordum. Bu kez odaya abim geldi. "Neresi gelmiş?"

 

"Bilmiyoruz bakıyor daha." Yengemde heyecanla bekliyordu. Annem yatağın köşesine oturup bekledi. Parmaklarım hızla şifremi girerken ekranın açılmasını bekliyordum. Bedenime uyuşukluk yayıldı. Abim elinin birini sandalyeye birini masaya yaslayıp ekrana kilitlendi. "Sistem yoğun heralde."

 

"Heralde" diye mırıldandım.

 

"Neresi gelmiş!" Babamın aşağıdan sesini duydum. "Ay bu da meraktan çatlıyor ama bavonun yanındanda kalkıp gelemiyor." Annemde sanki babam duyacakmış gibi sessizce konuştu.

 

"Hah açıldı." Gözlerim tek tek tarıyordu. Gördüklerimle yerimden sıçradım. "Kazandım."

 

Hemen yanımdaki abime sarıldım. Yengemle annemden gülme sesi geldi. Herkes çok sevinmişti. "Neresi gelmiş?"

 

"Harran, diş hekimliği." Sevinçle anneme sarıldım. "Bu kez sadece Harran yazdım." Daha önce Ankarayı kazanmıştım ama babam uzak diye yollamamıştı.

 

"Allahım çok şükür. Hemen lokma döktürecem. Koş babana haber ver koş." Annemi bırakıp dışarı attım kendimi. Terasa çıkıp aşağıda avluda oturan babamı gördüm. Ellerini arkada birleştirmiş tur atıyordu. "Baba" başını yukarı kaldırıp baktı. "Kazandım." Koşarak merdivenlere gittim ayağımda terlik bile yoktu. Yalın ayak merdivenleri indim. Avluya gelincede babama sarıldım. "Kazandım, diş hekimliğini kazandım."

 

Babam başımı öptü, "aferin sana, hayırlı olsun."

 

"Neyi hayırlıysa." Dedem yine formundaydı ama mutluluğumu gölgeleyemeyecekti.

 

"Bavo diş doktoru olacam. Senin dişleride ben yaparım artık, merak etme bedeva yapacam." Dedemin elini öpüp başıma koydum. "Doktor ha? Doktor mu olacan." Hoşuna gitti anlaşılan.

 

"He ya doktor olacam." Hafif yüzü güldü.

 

"İyi iyi, doktorluk iyidir." Neneminde elini öptüm. "Hayırlı olsun kızım, doktorluğunuda görürüz inşallah."

 

"İnşallah nene."

 

Annem nenem yengem birlik olup lokma döktüler. Herkese dağıtıp benim kazandığımı söylediler. Duyan herkes telefon edip tebrik etti. Gün boyu telefon susmadı benim için ikinci bir bayramdı. Dedem bile ilk başta söylensede dedemi arayıp 'torunun doktor olmuş' diyenlere 'he ya doktor oldu' diye gururla cevaplıyordu.

 

Odamda bilgisayardan fakültemi araştırıp bakarken bir mesaj geldi.

 

GÖNDEREN:BARAN TURANLI

 

Hayırlı olsun.

 

(11.20)

 

Hemen cevap yazdım çok mutluydum ne yapabilirdim ki.

 

GÖNDERİLEN: BARAN TURANLI

 

Teşekkür ederim :)

 

(11.21)

 

Mavi tik oldu. Yazıyor.

 

GÖNDEREN:BARAN TURANLI

 

Amacına ulaştın benden uzaklaşıyorsun.

 

(11.21)

 

Benim amacım asla Barandan uzaklaşmak değildi, tek amacım Baranın yaşamasıydı. Ölümün kıyısında dolaşacağı bir hayat yaşasın istemiyordum. Baranın ölüme yakınlığı demek gök kubbede yayılan bir sela demek. Yüreğimin merkezinde bir şaman töreni, yeniden doğuşun başlangıcı demek.

 

GÖNDERİLEN:BARAN TURANLI

 

Amacım senden uzaklaşacak kadar küçülmedi. Benim ölüme baş kaldıran bir amacım var. Basite indirgemek sana yakışmıyor.

 

(11.23)

 

Odamın kapısı açıldı, yengem geldi. "Hazır mısın? Memo geliyormuş babanı aradı."

 

"Hazırım. Yemin ederim çıldırmamak için zor tutuyorum kendimi. Ne alaka ya biz niye Memoyla geziyoruz." Bilgisayarın kapağını kapattıp, masadan kalktım.

 

"Ben sana diyim mi Memonun aklınıda hep halan dolduruyor. Yoksa onun bunları düşünecek aklı yok." Omzunu kapıya yasladı yengem.

 

Dolabımı açtım, içinden küçük çantamı çıkardım. "O halamda illa sertçe hayır yemek istiyor. Insan gibi söylüyoruz ama anlamıyor." Çantayı boynumdan geçirip çapraz taktım.

 

"Baban okul bitmeden olmaz dedi ya, ona güveniyor heralde. Okuldan sonra evlilik düşünüyorlar."

 

"Off o kadar saçma bir durum ki şu an anlatamam. Ben niye bu çocukla gidiyorum Allahım." Masadan telefonumu alıp odadan çıktım yengemde arkamdan geldi. Avluya ininca annem seslendi. "Büyük bavul al, küçük yetmez sana."

 

"Tamam." Dışardan korna sesi geldi. Sıkıntıyla ofladım. Memo gelmişti. Yengem omzumu sıvazladı. "Sakin ol, hızlı işini hallet gel." Başımı salladım. Kapıyı açtım, arabada beni bekliyordu. Ön kapıyı açtım, yanına oturdum. Kapıda bana bakan yengeme el salladım. Arabayı hareket ettirdi. "Nasılsın?"

 

Arabanin içi serinde, dışarısı ise cehennem sıcağıydı. "İyiyim sağ ol." Konuşmak istemiyordum, yüzüne bile bakmadım.

 

"Kazanmışsın, hayırlı olsun bu arada." Sürekli bana bakıyordu ben ise yola. "Teşekkürler."

 

"Ee nereye gidelim bir yerlerde oturalım mı?" Sesine bile tahammül edemiyordum bu yol bana azap olacaktı anlaşılan.

 

"Oturmayalım, çarşıda işimin olduğunu söyledim sana." Bıkkınca konuştum.

 

"Tamam o zaman senin işlerini halledelim sonra otururuz." Cevap vermedim. Yol boyunca o konuştu ben dışarıyı seyrettim, söylediği hiçbir şey dikkatimi cekmiyordu. Önce silahlardan bahsetti, sonra arabalardan, sonrada aşiretten. Hiç biri umrumda değildi. Bir ara müzik açmayı teklif etti ama zevklerimizin aynı olmadığına kanaat getirdiğim için açtırmadım. Sonunda benim için acayip uzun olan bu yol bitti ve çarşıya geldik. Dışarının sıcak olduğunu bilmeme rağmen aldırmadan attım kendimi. Arabanın içi kabir azabıydı. Yan yana yürümeye başladık, ben mağazalara bakarken o bazı esnaflara selam veriyordu. Bir tane bavul satan yer gördüm. Adımlarımı ona yönelttim. "Hoş geldiniz" mağaza sahibi Memoyu görüp yaklaştı. "Hayırdır Memo ev mi düzüyorsun?"

 

"Yakında inşallah o da olur?" Hayretle baktım yüzüne.

 

Adama döndüm "Büyük boy bavullarınıza bakabilir miyim?"

 

"Hay hay buyrun?" Yan tarafa geçtik rengarenk bavullara baktım. "Sağlam dimi abi?"

 

"Bizde yamuk olmaz ablam, hepsi sağlam bak." Bavulu açıp ters çevirdi köşesini kıvırıp ayağıyla bastı. Sağlamlığını gösteriyordu. "Bak abla bir sıkıntı olursa beni bul. Zaten Memoda kardeşimizdir."

 

"Memoyla alakası yok olayın ben alıyorum. Küçük el valizi var mı peki?" Adam birden kapıya doğru baktı. Bende kim geldi diye bakınca şoka girdim. Baran burdaydı.

 

"O Baranım hoş gelmişsin. Gel bir çayı mı iç." Baran Memoyla bana dik dik baktı. En son Memoya tersten bir bakış attı.

 

"Hoş bulduk. Soğuk bir suyunu içerim." Gözündeki güneş gözlüğünü çıkarıp gömleğinin önüne koydu.

 

"Dün bir bugün iki, hayırdır Baran ağa." Memoda bu denk gelişe anlam verememişti belli ki.

 

"Ben sayacak kadar önem vermiyorum, ne görüyorsam o." Ellerini göğsünde bağladı. "Hayırdır kıymete mi bindim, sayıp duruyorsun."

 

"Yoo dayımlarda görmeye alışkın değilim seni, ee haliyle göz yoruyor." Onlar konuşurken bende Baranı izledim. Beyaz bir gömlek giymişti, altinda siyah bir pantolon. Kemerinin tokasının parıltısı gözlerimi alıyordu. Kavruk teni tüm dikkati uzerine cekiyordu. Karagözleri, kara kaşları ve kemiksi yüz yapısı. Hepsi özenle seçilip birleştirilmiş bir parça gibiydi. Kolunda saati, gömleğinin açıkta bıraktığı kürek kemikleri. Hepsi itinayla birlik olmuştu.

 

"Daha gözlerin çok yorulacak. Alışsan iyi edersin, çünkü çok geleceğim." Sesi tehditvariydi. Sınırlarını çiziyordu.

 

"Al Baranım, için ferahlasın." Mağaza sahibi bir sürahi buzlu su getirmişti. Baran büyük bir iştahla suyu içti. Islanan dudaklarının rengi dahada koyulaştı sanki. Bir bardak daha doldurdu adam Baran bu sefer bardağı bana uzattı. "İç"

 

Uzattığı bardağı aldım, elimde hissettim önce soğuğu sonra da yudum yudum içtim. "Teşekkür ederim."

 

"El valizi istemiştim?" Diye adama döndüm. O kadar Baranla meşguldu ki bizi göremedi.

 

"Sen hanımefendiyle ilgilen ben yabancı değilim" dedi. Hemen yanındaki tabureyi çekip oturdu ve yüzünü bana döndü ne yani beni mi izleyecekti.

 

"Bizde yabancı değiliz, ahbabımız olur Ramazan abi." Dedi Memo altta kalmak istemiyordu. Baran duymamazlıktan geldi ya da gerçekten duymadı. Bilmiyorum tüm dikkatini bana vermişti.

 

"Buyrun el çantası." Adam elinde bir kaç tane çanta getirmişti. En fazla bölmesi olan çantayı aldım iyice içini açıp baktım.

 

"Bunu napacaksin ki, büyük bavul yetmez mi?" Memonun sorusuyla ona döndüm. "Hafta sonları gelir giderken lazım olur. Sürekli büyük bavulla gelemem."

 

"Sen ne dert ediyorsun, ben gelip seni alırım her haftasonu." Memo bazen gerçekten çok pervasızca konuşuyordu. Baranın sinirle sallanan ayaklarına bakmamak için zor tuttum kendimi.

 

"Ne münasabet, ben kendim gelirim. Diyelim gelemedim, abim var babam var. Sana mı kaldı Memo." Birinin haddini bildirmesi gerekiyordu. Bunu mağaza sahibinin yanında yapmak istemezdim ama hak etmişti.

 

"Tabii canım, ona bir şey diyen yok. Onlar olmazsa diye söyledim."

 

"Onlar olmazsada tek başıma gelebilirim sen merak etme."

 

Baranın dudağının bir ucunun kıvrıldığını gördüm. Keyfi bir nebzede olsa yerine gelmişti. Yanındaki sürahiden bir bardak daha su doldurdu. Lıkır lıkır içti. "Bu el valizi olsun. Birde şu büyük bavuldan iki tane olacak. Başka rengi var mı?" Bana gösterdiği mor ve kırmızı renkliydi. İkiside hoşuma gitmemişti.

 

"Valla ablam bunu genelde kadınlar kullanıyor. Ama istersen siyahıda var gride var."

 

"Rengin kadını erkeğimi olur, gri varsa o olsun." Adam yanımızdan uzaklaşıp bavul getirmeye gitti.

 

Birde spor ayakkabı almam gerekiyordu ama bu ortama tahammül edebilir miyim bilemiyorum. Baran dirseklerini dizine yaslamış öylece beni izliyordu. Bilerek yapıyordu ki Memo ona ters bir şey söylesinde kavga çıksın. Bu bakışların altında ne yapabilirdim bilmiyorum. Elimi beyaz bir spor ayakkabı aldım. Taban yüksekliği modeli her şey istediğim gibiydi. Numarasına baktım, ayak numaramdı. Pufun üstüne oturup ayağımdaki sandaletleri çıkardım, ayakkabıyı denedim. Nasıl olduğuna bakmak için aynanın yanına gittim. Ayna Baranın yanındaydı. Önüne geçtim, gayet güzel duruyordu. Ama bir yandanda Baranın fikrini merak ediyordum.

 

İlk fikrini söyleyen Memo oldu. "Çok çocuksu değil mi? Biraz daha olgun bir şeyler bak istersen."

 

Aptal mıydı bu çocuk ben daha 20 yasındayım. "Çocuğum zaten ben?" Diye tip tip baktım yüzüne.

 

"Çok yakıştı" dedi Baran. Baran beğenince başka görüşlere fikirlere ihtiyacım yoktu. Hafifçe gülümsedim. "Bende beğendim."

 

Bu durumdan rahatsız olan Memo atladı hemen. "Neren çocuk Berfin, kocaman kız oldun. Evlilik yaşındasın."

 

Baran sinirle gözlerini kapattı. "Sana göre evlilik yaşı kaç birader, sen bir söylesene bana"

 

"18'e geldiyse tamamdır yaşı. Daha ne, Berfin zaten 20 yaşında." Gayet normal bir şeyden bahseder gibi bahsediyordu.

 

"Gerçekten bu kadar gerikafalı mısın Memo, pes gerçekten pes." Sinirle pufa oturup çıkardığım sandaletimi giydim.

 

"Senin daha akıl yaşın bile oturmamış birader, sen evlilik hakkında konuşma." Baran her an üstüne atlicaktı.

 

"Ne diyorsun kardeş sen, sana mı kaldı benim aklım yaşım. Sana mı kaldı evliliğim."

 

"Sana mı kaldı Berfinin evlilik yaşı lan." Baran hızla tabureden kalktı. "Sana mı kaldı çocukluğu."

 

"Bana kaldı lan tabi."

 

"Kimsin oğlum sen! Kimsin!" Ortam iyice geriliyor sesleri yükseliyordu.

 

"Sözlüsüyüm lan var mı?" Ağzım şaşkınlıkla aralandı. Bu çocuk kafayı yemişti. "Memo!" Diye hayretle bağırdım. "Ne sözlüsü ne diyorsun sen! Biz seninle sözlü değiliz sadece kuzeniz anladın mı? Benim senden yana bir düşüncem yok bunu bil"

 

"Ama benim var." Diye diretti. "Kuzensek ne olmuş, annenle babanda kuzenlerdi. Bunda kötü bir şey yok ki."

 

"Mesele kuzen olmak falan değil, benim sende gönlüm yok, tüm mesele bu."

 

"Pabucumun sözlüsü" Baranın aşağılayarak söylediklerine Memo sinir oldu.

 

"Sen hayırdır? Milletin hayatına karışıyorsun. Biz belki oluruz belki olmayız sen kendi meselene baksana." Baran ters ters baktı. "Gidip kendi Berfininle ilgilensene. Kıza söz vermişsiniz, bir kahve bile içmeye gitmemişsiniz. Milletin sözüne bakacağına kendi sözünde dur önce. Senden haber bekleyen kıza sahip çıkta millet arkasından gülmeyi bıraksın. Tabii milletin hayatından kendine sıra gelirse" Memonun söylediği her cümleyle Baranın elleri yumruk oldu, çözülmez bir buz parçasına döndü. Bu haklı isyan benide kendime getirmişti. Baranı bekleyen bir kız vardı, Berfin. Siyahtan saçları kara gözleri vardı. Baranı bekliyordu. Genzim yandı yutkunamadım.

 

İkisinin ortasına geçtim, elimle ikisinide ittim. Aralarında sağlıklı bir mesafe girince Barana döndüm. "Herkes kendi hayatına baksın. Kimsenin sözü yerde kalmasın. Benimde hayatım dilinize sakız olmasın. Yarım bıraktıklarınızı tamamlayın. Sizi bekleyeni bekletmeyin." Yanından geçip gittim.

 

Baranı bekleyen vardı.

 

Baranın sözünü alan vardı.

 

Baranla anılan bir Berfin vardi.

 

Siyahtan saçları, karadan gözleri vardı.

 

🥲

 

Bölüm sonu

 

Baranın görselini yükledim ama Berfini yükleyemedim. Onuda bir önceki bölümde yayımlayacağım. Arkadaşlar herkesin hayal dünyası farklıdır mutlaka, hayalinizde ki Baran ve Berfin nasıldır bilmem ama benim için açıkçası böyle. Umarım beğenirsiniz. Bu arada ben bu kitabı yazarken her zaman ezel fon müziğini dinleyerek ilham alıyorum, kitap için müzik isterseniz diye söylemek istedim.🧚‍♀️

 

Kitabı arkadaşlarınıza önermeyi unutmayın lütfen 🧚‍♀️🥀

 

 

Loading...
0%