Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm: Kapana Kısılmak

@berfinatman

Odamın penceresinde yanan ışığa ikimizde şokla baktık. Daha sonra bir gölgenin yaklaştığını fark ettik. Ben kırılacak kalemimin hesabını yaparken Baran birden beni incir ağacına doğru savurdu. Korkudan bedenim kasılmıştı, sırtım ağaca yaslıydı, Baran ise tam önümde benimle beraber ağacı kalkan olarak kullanmıştı. Nefes nefese sordum. "Kim?" Baran başını görünmeyecek şekilde ileri uzatıp odamın penceresine baktı. Bende onun karadan geçilmeyen gözbebeğine. Korkum beni ele geçirince sabırsızlıkla sordum. "Kimmiş Baran söylesene." Odamda olan bakışlarını bana çevirdi. Yüzü çok yakınımdayd. "Ceylan" dedi.

 

"Hihh" elimle ağzımı kapattım. "Bu kez öldürecek beni yengem."

 

Bir elini ağaca yaslayıp baktı yüzüme. "Korkma bir şey olmaz." Rahatlığı beni sinir ediyordu.

 

"Ne demek olmaz, Serdarla gördüğünde neler yaşadım sen biliyor musun?" Eğilip bakmak istedim izin vermedi. Elini ağaca koyup mani oldu.

 

"Kızım bak bana Serdar falan deme ayarımla oynama benim." Sinirle söylediği laflara ters ters baktım.

 

"Hem suçlusun hem güçlü. Başlarım senin ayarına ben mi dedim sana gel diye. Hep senin yüzünden, illa yakacaksın başımı." Gözlerini gözlerime kilitledi, küçülen gözbebeğine baktım. Orda büyüttüğü Berfin sıkışıp kalmıştı.

 

"Sen çağırdın." Dedi. "O avludaki feryadın beni buraya getirdi." Bedeninin sıcaklığını hissettim. Nefesi yüzümü yakıp geçiyordu. Bugün yaşadıklarımın aklıma gelmesini istemedim, en azından şimdilik. "Seni ilk defa öyle gördüm kendini kaybetmiştin Vicdan Azabı. Ne gördün bilmem, senin acının tadını bilmem belki ama tam şuramda" parmağının ucunu sol göğsüne yasladı. "Hissettim. Ama ben böyle hissettiysem sen neler yaşadın düşünemiyorum."

 

Serin bir rüzgar etrafımızda gezindi, bedenim titredi ama bunun rüzgarla alakası yoktu. "O avlu bizim için lanetli, sizin üstüne her gün basıp geçtiğiniz o yerde benim abimin kanı var." Sertçe yutkundum. Baranın gözleri boynuma kaydı. "Senin o kısacık yaşadığını biz beş yıldır yaşıyoruz." Gözleri hala boynumdaydı. Elimi boynuma götürmemek için zor duruyordum. Derin bir nefes aldım, "Senin kısacık görüpte içinin sızladığı o vahim acı bizim iliğimize işlemiş, en ufak darbede yıkılıyor bizde enkazın altında debeleniyoruz. Siz ise sadece sesimizi duyuyorsunuz."

 

Boynumda duran gözleri kısa süreli yumuldu, ellerini uzattı. Parmak uçları boynuma değdi, nefesim sekteye uğradı. Tüm uzvum titedi. Avluda kriz geçirirken farkinda olmadan tırnaklarımı boynuma geçirmiştim ve onun izine dokunuyordu şu an. "Keşke öyle bir kudrete sahip olsaydım da yaşadığın acıyı çekip alabilseydim. Senin çırpınışların benim çaresizliğime çarpıyor ve ben hiçbir şey yapamıyorum. Sen gözlerimin önünde acı çekiyorsun ve ben bir şey yapamıyorum bu ne demek biliyor musun?"

 

Sert parmak uçları boynumdan geçen her bir sinir hücresini uyarmış ve tüm bedenim diken diken olmuştu. Bana yakınlığı, sesi, nefesi, güzelliği.... beni çok zorluyordu. Barana karşı koymamak için verdiğim mücadele beni yoruyordu. Karşımda bu kadar güzel ve bir Şah gibi durmuşken benim irademin sesi bir fısıltıdan ibaret oluyordu.

 

Başımı pencere tarafa çevirip dokunuşundan uzaklaşmak istedim. Durumu anladı ve ellerini usulca sanki hiç ayrılmak istemiyormuşcaşına ağırdan uzaklaştırdı. Odama doğru gizlice baktım, yengem pencereye doğru sarkmış etrafa bakınıyordu. "Geçmişi değiştiremeyiz evet." Yüzümü ona döndüm. Gözlerinin içine baktım. "Ama geleceğe yön verebiliriz."

 

Yüzünde güzel bir tebbessüm oluştu. "Ah bir izin versen öyle güzel bir yön veririm ki Vicdan Azabı aklın şaşar."

 

Sinirle dişimi sıktım. "Ben artık aklımız şaşmasın diyorum. Olmayacaklarla uğraşmayalım diyorum. Diyorum ki, yoluna git Baran."

 

Sinirle karışık bir gülmeyle yüzünü sıvazladı. "Lan o zaman gözlerin niye hâlâ çek sarıl diye bağırıyor!" Korkuyla pencereye baktım, ama yengem yoktu. "Niye bana hâlâ umut veriyor, tam vazgeçecekken öyle bir bakıyorsun ki elim kolum titriyor lan! Tamam bitti diyorum uzaklaş oğlum diyorum istemiyor seni diyorum, öyle bir bakıyorsun ki kalbimde bir kandil yakıyorsun. Sonra canımı acıta acıta söndürüyorsun. Nedir bu çektirdiğin ha nedir?"

 

"Belkide cevap hep senin söylediğindir. Vicdan Azabıdır." Soğuk havayla vücudum titredi. "Benim yaşadığım acıyı bilmezsin belki ama her gün birini kaybetmek ne demek onu yaşa istedim. Ben bir kaybettim, sen her gün kaybet. Kazandığını sanıp zaferi kutlarken, bir yenilgiyle kuşan istedim. Ben bir gün ağlarken sen her an vicdan azabıyla yanıp tutuş istedim. Her an her saniye acı çek, acından bir odaya sığma, nefes bile alama istedim. Birini kaybetmek ne demek bil istedim." Geriye doğru bir adım attı. Emin olmaya çalışıyordu, gözleri hakikati arar gibi bakındı yüzüme. Gerçek olmasını konduramıyordu. "Doğru değil dimi?" Hayal kırıklığı doğru bir tabir olur mu bilemem ama yüzündeki ifadeye bir anlam tam olarak yükleyemiyordum. "Bunu yapmazsın değil mi? Her şeyi söyledin kalbimi zırhtan geçirdin eyvallah. Ama bunu yapmazsın değil mi!."

 

"Bağırma!" Diye uyardım.

 

"Her şeye tamam lan her şeye tamam. Lan duygularımla oynamazsın, bunu yapmazsın, yapamazsın Berfin!" Sinirden ellerini nereye koyacağını bilmiyordu. Etrafı istem dışı kolaçan ediyordum, birisi duyarsa diye ödüm kopuyordu. "Naptım lan ben sana, naptım. Sana kalbimi vermekten başka naptım. Gönlüme taht kurmaktan başka naptım ben. Beni oyuncağın edecek kadar naptım!"

 

"Bağırma!"

 

"Bağırırım!"

 

Kolundan tuttum, elini çekti. "Başımı belaya mı sokmak istiyorsun sen" sessimi kısarak bağırdım ona. Tekrar koluna koydum tekrar çekti. "Ne halin varsa gör." Arkamı döndüm eve doğru ilerledim. Kolumdan çekti. Gözlerimin içine öfkeyle baktı. "Ardında bıraktığın öldü mü diye kontrol et öyle git. Kimseyi sağ bırakma, sonra ayağına dolanır. Ya da gün gelir abine uzanan bir namlu olur." Gözlerinde sinirden oluşan bir seğirme vardı.

 

"Ne diyorsun sen!"

 

"Meal gerektirmiyor söylediklerim. Bir gün elinde oyuncak ettiğin gün gelir senin tüm oyununu bozar. Elinde ne oyun kalır ne de oyuncak. Şımarık bir kız çocuğu gibi köşeye çekilip ağlamakla yetinirsin."

 

Kolumu hışımla çektim ellerinden. "Dikkat et Miroğlu, kurduğun o tuzak elinde patlamasın. Ben acı çekmeyi bilirim peki ya sen?" Küçümseyerek baktım. "Sen ne bilirsin ki? Şımarık bir oğlan çocuğu gibi bakkaldan silah alıp ona buna çatarsın. Senin yiğitliğin gerçek bir acıya toslayana kadardır. Karşındakini küçümserken önce bir tart, sonra sen zararlı çıkarsın."

 

"Acı çekmeyi ölümden ibaret sanan zavallı bir kızsın." Burnundan öfkeyle çıkan nefes ciğerimi eritiyordu. "Gerçek acı her gün defalarca yanıp kül olmaktır. Sen hiç kül oldun mu?"

 

"Sen hiç külden alev almaya çalıştın mı?" Parmağımla göğsüne vurdum. "Bir yetime babasızlığı öğretmeye çalışırken mutlu rolü yapmaya çalıştın mı? Kül olmak kolay peki ya küllerinden alev almak? Her gün hayata tutunmak ne demek bilmezsin. Ölümün acısını hafife alan ahmağın tekisin. Şimdi bana maval okuma burda." Elimle ittim onu, arkamı döndüm kollarımı göğsümde bağladım. Sonra sesini duydum tekrar.

 

"Ölüm ile ayrılığı tartmışlar, Elli dirhem ağır gelmiş ayrılık." Atacağım adım havada kaldı, ayağımın altındaki taşlar sustu. "Sen hiç ayrılık acısıyle her gün yanmak nedir bilir misin? Ben bilirim."

 

Derim bir nefes aldım. Omzumun üstünden baktım gözlerime öfkeyi yerleştirdim. "Ben de bunu istiyorum zaten."

 

🧡

 

Odamın kapısını ardımda kapatmamla açılması bir oldu.

 

"Nerdeysin kız sen? Geldim baktım yoktun." Elleri yine belini bulmuştu yengemin.

 

Canım çok sıkkındı, kendimi külçe gibi yatağa bıraktım. "Aşağıdaydım." Dedim bıkkınca.

 

"Aşağıda ne işin vardı bu saatte." Yengemde yatağın köşesine oturmuştu.

 

"Ahırdaydım, Zümrütün yanında." Aklıma ilk bu gelmişti. Eve geçerken Zümrütün kişnemesiyle aklıma ilişmişti.

 

"Kız derdin neydi de bu saatte gittin."

 

"Öyle canım sıkkındı." Şu an konuşmak bile gelmiyordu içimden. Sırtımı yatak başlığına yasladım.

 

"Benim yüzümden değil?" Yüzüne baktım anlamayarak. "Konağa benim yüzümden geldin, bak başına neler geldi. Herkesede iyi görünmeye çalışıyon için sıkılıyor biliyom ben. Keşke götürmeyeydim seni."

 

"Seninle ne alakası var yenge, olacağı varmış oldu. Açma artık bu mevzuyu." Üzgünce baktı bana. "Sıkma canını kime diyorum."

 

"Aman sıkma diyince olmuyor işte, birde sen o adamın ettiğini bilmiyorsun." Raşit ağadan bahsediyordu babası olacak o adamdan.

 

"Nolmuş?" Dedim merakla.

 

"Nolacağımı var, öğrenmiş kanı çekilesice nerden duyduysa anam gile kök söktürmüş nasıl eve aldınız diye bas bas bağırmış." Korkuyla öne atıldım. "Annen gile bir şey yapmamış dimi."

 

"Yok yok. Allahtan Baran yetişmişte dikilmiş karşısına, zaten kızada mahçup olduk. Anası bir yerden babası bir yerden birde Baranın Vicdan azabı çıktı başımıza. Ya sabır bak durup durup aklıma geliyor yine. Madem vardı biri diyeydi ya kıza mahçup olmazdık. Ne de güzel kızdı." Bir şey demedim. "Hayır Baranada akıl erdiremiyom ki sen okul okumuşsun o kadar, desene sevdiğim var konuştuğum var diye. Yok anam akılsız bu çocuk. Hele o konuştuğu kızı bir bulayım var ya bacaklarını kıracam nedir bu çocuğu parmağında oyuncak ettiği." Sertçe yutkundum. "Artık yok merak etme." Dedim.

 

"Ne demek yok. Ne biliyon kız?" Merakla sordu yengem.

 

"Bir şey bildiğim yok. Sadece artık yoktur yani, kim sevdiğini bir baskasıyla tanışma kahvesine yollar ki yenge?" Burnumun ucundaki sızlamayı geçirmek için elimin tersini sürttüm burnuma.

 

"Öyle mi dersin? Bak bu benim aklıma gelmedi hiç? Essahtan ha kim yollar kız bak doğru dedin." Biraz düşündü durdu. "Ee o zaman o mesajlar niyeydi?"

 

Kendimden emin cevap verdim. "Belkide veda ediyodu."

 

"Aman doğru, bak olabilir ha. Ee bu çocuk sırf Kadir ağanın kızı diye mi kabul etmedi yani Berfini?. Onu mu diyorsun yani."

 

Omuzlarım düştü gözlerim yanmasın diye uzun bir süre kapattım. "Bilmiyorum, olabilir."

 

"Bak işte akıl akıldan üstündür derler. Bizim aklımıza gelmeyen senin aklına geldi." Bizzat ben yaşıyorum yenge diyemedim. Eliyle dizime vurdu. "Neyse başını şişirttim ben hadi uyu sende bak gözlerin kızarmış, dinlen biraz."

 

"İyi geceler" dedim.

 

Yengem giderken ışığıda söndürmüştü. Komidene uzanıp gece lambasını yaktım. Mor ışıkla aydınlanan odamda bedenimin fazlalık olduğunu hissediyordum. Keşke varlığım bile bu kadar ağır gelmeseydi bana. Bu ağırlığın sebebi ise, Barana yaşattıklarımdı. Omuzlarımdaki şalı bedenime sarıp yatakta küçüldüm. Bu yaşattıklarımın bir vebali olacaktı, bir insani bile bile kırmak cennette yerimizi tarumar ediyordur. Sarı saçlarım omzuma dökülürken hala üstümde elbisemle durduğumu fark ettim. Gözlerimden yaşlar iznim olmadan kendi iradeleriyle akıp geçti yanaklarımı. Bedenim acı çekmekten yorulmuştu bunu biliyordum ama kalbimi bir mengene gibi sıkan bu acı yerini belli edercesine sızım sızım sızliyordu. Canım yanacaksa bu Baran uğruna olmalıydı, çünkü acı çekmeninda hakkı verilmeliydi. Baran uğruna ağlayarak.

 

Ah Baran.

 

Ah.

 

🥀

 

Evin kadınları mutfakta oturmuş içli köfte yapıyorduk erkekler ise cuma'ya gitmişti. Nenemde annemle o yaşlı elleriyle içli köfteyi oyuyordu, yengem Beritan ve Gülistan teyze iç harcını koyup kapatıyorlardı. Bende ocağın başında içli köfteleri kızartıyordum. "Ee Berfin, yarın gidiyorsun ha." Gülistan teyzenin sesiyle ona döndüm. "Gidiyorum valla Gülistan teyze" yüzümde halsiz bir gülümseme vardı. "Ee ben anlamadım şimdi sen nerde kalacan?"

 

"Kız neyini anlamadın?" Diye araya girdi annem. "Bizim küçük daire yok muydu? Hani öğrencilere verirdi Sadık."

 

"He he bildim." Annem elinin tersiyle omzunu dürttü. "Heh işte onda kalacak."

 

"Eyiymiş madem. Kız pistir şimdi o ev."

 

"İşte yarın gidip temizlicez ya Gülistan teyze." Bir elim belimde diger elimlede köfteleri çeviriyordum.

 

"Bacım az bende geleyim, sana yardım ederim ha ne dersin?"

 

"Ee sen gelirsen bu evi kim çevirecek, hem bana genç biri lazım." Annem bana kaş göz yaptı. "Biri daha yardım edeydi iyi olurdu. " kaşlarıyla yengemi işaret etti. Hemen atıldım.

 

"Ee yengem gelsin." Yengemin başı süratle kalktı yaptığı işten. "Ben mi?"

 

"Heh kız bak doğru dedin. Ceylan gelinim az sen gel, üçümüz beraber hemencecik hallederiz." Annem Gülistan teyzeyi de dürttü, konuşsun diye. "Eh valla doğru dersin ben yaşlandım, Ceylan kız sen de git ananda yorulmamış olur hem."

 

"Bilmem ki nasıl olur." Yengem çok kararsız kalmıştı abim öldüğünden beri dışarı çıkmamıştı. Hepimiz onun iyi olmasını istiyorduk. Tereddütle neneme baktı o bir şey diyecek mi diye. Nenem başını kaldırıp küçük gözleriyle baktı. "Sait'i merak etmeyesin biz bakarız."

Yengem heyecanla gülüp bana baktı. "Tamam o zaman gelirim."

 

"Hem biraz da gezeriz yenge ya, halfetiye gideriz belki. Ay ne güzel olur." En büyük sevincim yengemin hayata karışmasıydı annemde bunu çok istiyordu. Yengem ne düğünlere be cenazelere hiç birine gitmek istemiyordu. Yıllar sonra dışarı çıkacaktı. "Eyi eyi gideriz sen o köfteleri yakta ben seni ne edeyim."

 

"Off anne ya" sitemle köftelere geri döndüm.

 

"Anaya of denmez, eşek seni."

 

"Kimse yok mu yahu!" Babamın sesi evde yankılandı. "Sara Hatun, Ana heyyy nerdesiniz be!"

 

"Hah geldiler, Beritan koş soğuk ayran ver kızım hadi." Beritan elini köfteden çıkarıp lavaboda yıkadı. "Yav nerdesiniz!"

 

"Geldik geldik!" Annem de elini çabuk tutup son kalan köfteleri hızlı hızlı yaptı. Beritan buzdolabındaki soğuk ayranı ve bardağı kaptığı gibi avluya koştu. Annem ayaklanınca elini lavaboda yıkamaya başladı. "Berfin sen babana kahve yap dellenmesin gene."

 

"Tamam."

 

Beritan mutfağa gelince yanima gelip köfte kizartma işini devraldı. Bende kahve yapmak için cezveyi aldım elime. Kahveyi yaparken Gülistan teyze lafa girdi. "Kız Ceylan noldu bu sizin kız isteme işi hakkaten."

 

"Aman olmadı o iş." Yengem köfteleri kapatırken işine odaklanmıştı.

 

"Niye kız beğenmedi mi oğlan?" Beritanda benim gibi merakla dinliyordu.

 

"Anam şimdi ki genclere akıl sır erdirilemiyor ki, beyfendinin başka sevdiği varmış."

 

"Deme!" Gülistan abla şaşkına döndünmüştü. "Ee ne diye dememiş size, sevdiği var ise." Yengem sıkıntıyla derin nefes aldı, bu konu canını sıkıyordu. "Ah bir bilsem."

 

Nenemin yandan bakışını gördüm, hemen önüme dönüp kahvenin köpüğünü aldım. "Her şey de vardır bir hayır, böylesinin hayırlı olduğunu nerden bileceksiniz." Dedi nenem.

 

"Hayırlısı buymuş demek ki."

 

Kahveyi fincana boca ederken, nenemin bakışlarını üstümde hissediyordum. Çok utanç verici bir durumdu, nenem Baranın sevdiği kişinin ben olduğumu biliyordu. Yanaklarıma ısı yüklendi sanki. Utançtan yerin dibine girecektim. Tepsiye koyduğum kahvenin yanına lokum ve su da koyunca elime tepsiyi kaptığım gibi avluya attım kendimi. Babam gölge olan yere ahşap sediri çekmiş anamla konuşuyordu. Annem beni görünce "Getir kızım getir, babanın hey heyleri üstünde gene."

 

"La havle, la havle" kahveyi uzanıp tepsiden aldı babam. "Tıkışmışsınız içeri bir hoş geldin diyen eden yok. Neciyiz biz burda"

 

"Elimiz yemekte ne edelim, yemek olmazsa da ne edecen kuru bakır mi yicen" annemde kahvesini aldı.

 

"Her şeye bir cevabın var her şeye."

 

"Bavo nerde? Ona da kahve yaptım." Dedim.

 

Babam kahveden büyük bir yudum alıp lokumu ağzına attı. "Eve geçti, ilacını alacakmış." Fincanı önündeki sehpaya bırakırken sordu. "Ceylan nerde?" Annemle birbirimize baktık. "Mutfakta" dedim. "Noldu ki?"

 

"Az çağır bakim sen?"

 

Elimdeki tepsiyi annemin yanındaki sedire bıraktım. Koşar adim mutfağa geçtim. "Yenge?"

 

Yengem korkuyla sordu. "Noldu kız?"

 

"Babam seni çağırıyor." O da şaşırmıştı. "Hayırdır niye?" Bir yandanda elini sofraya sürüp ayaklanıyordu.

 

"Bilmiyorum ki"

 

Elini yıkayan yengem önden çıktı bende arkadasından takip ettim onu. "Hoş gelmişsin baba, beni çağırmışsın."

 

"Gel kızım gel otur şöyle." Yengem tedirgince annemin yanına oturdu. "Sana diyeceklerim var." Yengem bana baktı ben yengeme. "Buyur baba."

 

"Benim bir fikrim var, bakalım sen ne dersin?" Babam fincanını eline alıp bir yudum aldı. "Sait büyüdü artık koca adam oldu, Allah esirgesin. Ben derim ki onu sünnet etmenin vakti geldi." Yengemle aynı anda derin bir nefes verdik ikimizinde aklından dünya kadar fikir geçmişti. Bir an Baranı görmeye gittiğimizi öğrendiğini bile düşündüm. Elimle yüzümü sıvazladım rahatlamıştım.

 

"Sen öyle diyorsan öyledir baba." Yengem çekinerek şalını düzeltti.

 

"Öyle değil işte kızım, burda söz sahibi sensin. Sen Saitin anasısın, emeği geçen sensin. Sen müsade verirsen bu iş anca tamam olur. Ne benim lafım ne başkasının değil. Ha dersin?"

 

"Estağfurullah baba olur mu öyle şey, sen uygun gördüysen benim müsadem vardır." Babam keyiflendi. "Heh o zaman tamamdır. Hadi hayırlı olsun. Yakında güzel bir sünnet düğünü yaparız." Yengem ayaklanıp babamın elini öptü, babamda yengemin başını. "Allah razı olsun baba."

 

"Senden de kızım."

 

Sonra annemin elini öptü yengem. Babamın yanına oturdum. "Niye ben gidince aklınıza geliyor bu düğün ben burdayken niye yapmadınız." Babam güldü. "Görende nereye gidiyon sanar, kızım sen gelince yaparız elbet."

 

"Baba çok masraf yapmayalım küçük bir şey olsun. Kendi aramızda yapsak yeter." Annem karşı çıktı. "Olur mu öyle şey, bir tane torunumuz var, güzel büyük bir düğün olacak. Kimse aç kalmıcak herkesin karnı doyacak. Fakir fukara bayram edecek. Ee Sadık Ağanın torunu kolay mı?" Yengem sessiz kaldı. Bu kabulleniş demekti.

 

Kapıdan Malikle Sait girdi. "Cümleten hayırlı cumalar." Saitin elinde yine oyuncak vardı. Koşarak yengeme geldi. "Anne bak amcam ne aldı." Elindeki oyuncağı gösterdi. "Oğlum senin zaten bir sürü oyuncağın var." Abime döndü. "Malik şımartma şu çocuğu."

 

"Bu ödül yenge, bugün ilk cumaya gidişi şerefine aldık." Yanıma gelip oturdu. Yengem Saiti öptü yanağından. "Aferin benim oğluma."

 

Saçımdaki acıyla bağırdım. "Napıyorsun ya." Abim saçımı çekmişti. "Sen daha gitmedin mi kızım, ne zaman kurtuluyoruz senden." Elimle koluna vurdum bende. "Yarın gidiyorum kurtuluyorsun." Bir daha çekti saçımı. "Yarına kadar nasıl sabredecem ben acaba." Omzundan ittim onu. "Ya çekme saçımı."

 

"Didişmeyin yine. Malik!" Babam araya girince abim durulmuştu. Evin kapısı çalınca Sait koşarak kapıya gitti, hepimiz kapıya baktık. Kapıdan Baran girdi. "Dayı!" Sait zıplayıp kucağına atladı Baranın. Kalbim bir saniyede buz kesildi sanki. Çaktırmadan elimi perçemlerime götürüp düzelttim, saçım dağılmıştı Malik yüzünden. Parmaklarımla şaçımı tarayıp düzelttim. Bunu çaktırmadan yapmak zorundaydım.

 

Baran'a güzel görünmek istiyordum işte napayım.

 

Yengem ayaklanıp Baran'ı karşıladı. "Hoş geldin Baran."

 

"Hoş buldum."

 

Abim sinirle söylendi. "HasbinAllah. Allahım sen bana sabır ver." Baranı görmeye tahammül edemiyordu.

 

Şöyle göz ucuyla süzdüm onu, beyaz gömlek kot pantolon giymişti. Sonra kendi üstüme baktım. Yağ sıçramış beyaz tişört ve mavi etek. O an Barana kendimi yakıştıramadım. O çok güzeldi, kusursuzdu. Ben iste baştan sona yama yapılarak hayatta kalmış bir kumaştım. Tadım kaçtı.

 

"Hoş geldin evlat, gel otur şöyle." Babamla tokalaştılar. "Yok sağ olun, çok kalmıyacam." Gözleri asla gözlerime değmedi. Soğuk buzdan nefesi beni titretti sanki. Suratı katı ve sertti.

 

Abim mırıldandı. "İsabet olur."

 

"Hayırdır bir sorun yok inşallah"

 

"Yok yok merak etmeyin." Gözlerime bak diye bağıracaktım şimdi. Nasıl yapıyordu bunu bilmiyordum bana değmeyen gozleriyle bile beni alaşağı ediyordu. Esmer yüzünde bakışlarımı gezdirdim, yüzündeki darbe izleri yavaş yavaş terk ediyordu. Benim yüzümden yeterince yara almıştı artik iyileşme vaktiydi belli ki? "Müsadeniz olursa Sait ile Ceylanı dışârı çıkaracam."

 

Abim yerinde dikildi birden. "Nerden icap etti bu? İyice huy ettin habire alıp gidiyorsun"

 

"Sadık Ağayla konuşuyorum seninle değil." Abime gözleri bile değmedi. Babama baktı, abime bakmak isteseydi şayet gözleri benim kapanıma takılacaktı, o zaman yakalanacak ve yaralanacaktı. Bu yüzden şiddetle karşı çıktı ve gözlerini menzilime dahi yanaştırmadı. Oyunu kuralına göre oynuyordu.

 

"Ben şimdi gösterecem sana." Abim yerinden ayaklanınca hemencecik koluna girdim. "Malik dur."

 

"Malik!" Babamın sesiyle sinirli bir nefes verdi abim. Kolundan çekiştirip oturttum.

 

"Sen geç bir otur hele Baran ayakta kalma derdini anlatta bilelim." Baran sinirle burun kemerini sıktı. Ve kucağındaki Sait'i yere indirdi. "Hem bak yakında düğünümüz olacak, seninde haberin olsun?"

 

Baranın yüzü kaskatı oldu birden. Gözleri şimsek hızında beni buldu. Tüm ışıklar onun yüzünde toplandı sanki bana baktığı için dünyanın tüm kandilleri benim yüreğimi aydınlattı. Kirpiklerinin sivriliği gözlerinin karalığına bir ahenk veriyordu zannımca. Yüreğimin en çıkmaz sokağında bile bir mutluluk söz konusuydu. Bana baktı ve benim neşesiz evimin bahçesi güllerle donatıldı. Kuru bir tek dalım bile kalmadı. "Ne, ne düğünü?" Gözlerini zorlukla benden ayırıp babama baktı.

 

"Sait'in sünnet düğünü yahu? Ne düğünü olacak. Sen dayısısın bilmeye hakkın var." Derin bir nefesi ciğerlerinden serbest bıraktı, eliyle sakallarını kaşıdı.

 

Sersem, benim evleneceğimi sanıpta nasılda korktu. Yüzümdeki mutluluk gülüşüne engel olamadım. Hoşuma gitmişti.

 

"Ne sünneti! Ben sünnet olmam.!" Sait'in bağırışıyla hepimiz güldük. Abimle Baran hariç." Sait koşarak yukarı çıktı. "Oğlum dur bir, bak ya şimdiden başladı." Yengem arkasından bakakaldı.

 

"Hayırlı uğurlu olsun şimdiden."

 

"Ee sende gelirsin artık." Yengemin neşeyle söylediği sözlerle Baran yengeme döndü. "Ben gelemeyebilirim."

 

Yengem kaşlarını çattı. "O niyeymiş?"

 

O an kalbimda bir sızı hissettim. Ki ben her sızı hissettiğimde benim hayata olan inanışımın sayısı azalıyordu. Saymayı uzun zaman önce bırakmıştım ama bu kez inancımın rakamlar dolusu yok olacağını biliyordum. Baranın yüzünde bir çaresizlik gördüm ve buna sebep olanın ben olduğumu bilmek beni daha da yaraladı. Boğazımda çöl kuruluğu oluştu bir damla suya muhtaç kaldım.

 

"Ben gidiyorum Ceylan." Dedi Baran.

 

Ve o bir damla suyu bile bana vermedi Baran. Beni susuz ve yurtsuz bıraktı.

 

Çorak toprağımda beni kökümden söktü.

 

Şimdi Baran'ın gidişi benim evvelinden var olan aşķıma indirdiği bir darbeydi.

 

Baran gidiyordu ve hikaye bitiyordu.

 

Bölüm Sonu.🥀

Arkadaşlar merhaba, dün bölümü yetiştiremediğim için bugün bittiği an yayınlamak istedim. Hak verirsiniz ki bölüm yazmak sanıldığı gibi kolay olmuyor. Her gün yeni bölüm okumak güzel bir duygu ama her gün yazmak zorlayıcı oluyor. Ve hayat taşkalasında bunu yetiştirmekte zor oluyor. Bölümleri art arda yayınlayamayabilirim sizleri haberdar etmek istedim. Elimden geldiğince yetiştirmeye çalışacağım ama malumunuz hayat istediğimiz gibi olmuyor.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Yorumlarınızı okuyacağım mutlaka. 🧚‍♀️ (ve arkadaşlarınıza önermeyi unutmayın 🥀)

 

Loading...
0%