Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm:Uçuşan Anılar

@berfinatman

 

 

Tutuşan acılarım, bir bir kül olup bedenimi kavururken bir dağ kadar yılgındım.

 

Anlatacaklarım dudaklarımın mahzeninde takılı kalırken, dudak kıvrımımda cesetlerini biriktirmiştim.

 

Kanatları kırık kuşların birer yuva bellediği kaburgalarım yükün agırlığıyla iki büklüm olmuştu.

 

Uyuşuk bedenimin etkisinden sıyrılıp, ellerimi tozlu yere yaslayıp oturur pozisyona geldim. Anlımın sızısı ani hareketimle kendini belli ederken avuç içimi acıma yasladım. Görüş açım puslu, ağzımda kum tadı, avucumda kan. Kulağımdaki, tiz sesin yankısıyla yerdeki kum birikintisine bakarken, önce bir çift at ayağı girdi görüş açıma daha sonra iki adet siyah deri bir çizme. Gözlerim, pusun ardından bir şeyler seçmemde yardımcı olmazken, önümde birinin tek dizi üzerinde çöktüğünü gördüm.

 

Başımı hafifçe yukarı kaldırdım, saçlarım yanağıma sürtünürken gözlerimi hareket ettirdim.

 

Gördüğüm ilk şey, bir çift karagöz oldu.

 

Bana bakışları net değildi sanırım başım dönüyordu.

 

Başını hafif yana eğip analiz yapar gibi beni inceledi daha sonra ilerde duran at'ım Zümrüte baktı.

 

"Düşürdü mü seni?"

 

Hayır hayır ilk bunu sormuş olamazdı dimi?

 

Başım ağrıyordu, midem bulanıyordu.

 

Sadece başımı salladım, ama bu yaptığım inlememe sebep oldu. Avuç içimi göz hizama getirip, kanın renginin beyaz avucumdaki dağılışına baktım.

 

iznim olmadan başıma elini koyup alnımın köşesindeki yarama baktı. kaşları çatık, gözleri kısıktı.

 

Gözleri karagözdü.

 

Belkide yanlış görüyorum bilmiyorum.

 

Başım hafif yana yatıkken elleriyle kanayan yerin etrafındaki saçlarımı diger tarafa attı. Saçlarım, yüzümün bir kısmını örterken açıkta kalan gözümle ona baktım. Oturduğu yerden kalkmadan arkasını dönüp atının eyerinden siyah bir matara çıkardı. İri esmer eline, bir miktar su ilave edip, avucundaki suyu yarama döktü.

 

Su önce yarama, sonra yanagıma en son ise elbisemin kumasına damladı.

 

"İlk defa mı bindin?"

 

Bana sordugunu biliyordum, ama konuşmak istemiyordum. Gözlerine baktıgımda benden cevap beklediğini gördüm.

 

"Hayır" kuruyan dudaklarımı ıslatma ihtiyacı güttüm. "Çocukluğumdan beri biniyorum"

 

Tekrar avucunu su ile buluştururken konuştu. Düz sade bir sesle. "Yeni binmeye başladın yani" Elindeki temiz su ile yaramı temizlemeye devam etti.

 

Ağzım şaşkınlıkla açık kalmıştı.

 

Bana çocuk olduğumu söylemişti.

 

Kaşlarım hafif açıyla çatıldı. "çocuklugumdan beri biniyorum" diye direttim.

 

Avcundaki hafif kızıllığı seçebilmiştim. Kanımın avucundaki kader çizgilerini dolduruşunu gördüm.

 

"Anladım" sarı saçlarımdan akan su damlası, elbisemde koyu bir ıslaklıga sebep olmuştu. Yanağım ise kızıl kanımla karışık su emaresi taşıyordu. "Yeni binmeye başladın"

 

Başımı ona çevirip bakmak istedim ama izin vermedi. Güneşin tepemizden bizi izlediğini başımdaki sıcaklıktan anlayabiliyordum. Yerden destek aldıgım elim küçük taşların zülmüne uğruyordu.

 

"Çocuk değilim ben"

 

Cümlemi bitirmemle mataranın ucunu ağzıma dayaması bir oldu. "İç, kendine gel"

 

İlk tepkisizligimle çeneme dogru su aksa da, devamını içmeye başarabilmiştim. soğuk suyun içimi ferahlattığını hissettim. Matara uzaklaşınca elimin tersiyle çenemdeki suları sildim.

 

Bileğimdeki bandanayı çıkarıp elime tutuşturdu. "Bunu bağla."

 

Yaramı abimin görmesini istemezdim. Önce saçımı düzeltip, daha sonra bandanayı taktım saçıma. elimle perçemlerimi düzeltip yaramı kapatmasını amaçladım.

 

Elimden destek alıp dogruldum, başımı yukarı kaldırıp yüzüne baktım. Boyu uzundu. "Buralardan değilsin?" dedim.

 

Gözlerimim içine baktı.

 

"Buralardanım. "

 

Omzunun üstünden gördüğüm manzarayla gözlerim irileşti. Yanından geçip atımın yanına gittim. "Çek şu atını" Zümrütün dizginlerini elime alıp, siyah at'tan uzaklaştırdım.

 

Yavaş adımlarla, gelip at'ının yüzünü okşadı. "Atların gözleri çok keskindir, kulakları ise sivri. Senin göremediğin bir şey görmüştür. "

 

Esmer teninde, güneşin parıltısı gözlerime ulaşıyordu. Bir şey demedim. "hadi, git sen yoluna"

 

Eliyle siyah atının burnunun iki arasını okşamaya devam etti. "Ben giderim yoluma, sen merak etme" dedi.

 

Alnım hafif sızlasada, beni kısıtlayacak kadar değildi. Zümrütün eyerini tutup, kendimi üstüne attım. Yukarıdan ona bakıp konuştum. "Sağ olun"

 

"Olalım, bakalım"

 

🤍

 

Dagların eteklerinde yuvasını arayan kuşlar, gecenin ayazında ruhen kavuşur mabedine.

 

Tarlanın yanına yaklaşınca atımı yavaşlattım. üzerime düşen gözlerin farkındaydım ama ben abimi arıyordum.

 

Zümrütün ayak sesleri rüzgarla birleşip kulagıma ulaşıyordu. Sağdaki arazi bize ait, soldaki ise Raşit Ağanındı. İki tarlayı birbirinden ayıran ise bu uzun yol idi ve hala kimin olduğu kesinleşmeyen incir agacı. Yolun ortasında barış sağlamak amaçlı duruyordu sanki.

 

Ağaca yaklaştıkça çocukluğumdan anılar dizildi gözümün önüne. Babamla gelip yanında ciddiyetle durduğum anlar vardı, abimle oynayıp azar işittiğim..

 

Sıcağın göbeğinde, elleriyle odun atıyorlardı kor dolu bedenlerine. Sıcaktan korunmak amaçlı yüzlerini gizleyip , ellerinin tersiyle alınlarındaki terilerini silen çalışanlara göz attım. yüzlerinin kızarmış hali yutkunmama sebep oldu.

 

At'ımdan inip yürümeye başladım. Ellerimi arkada birleştirip, dizginleri parmaklarımın arasına kıstırmıştım. Zümrüt arkamda beni takip ederken, büyük incir ağacının gölgesine sığınan abimin bedenini gördüm. yüzünde şapkasıyla sineklerden korunuyordu.

 

Zümrütün ritimli, benim düzensiz adımlarımla yaklaştım.

 

Ellerimi arkada birleştirmeye devam ederek abimin üzerine doğru eğildim. Saçlarım önüme doğru yıkıldı, "abi" ayağımla hafifçe bacagını dürttüm. "Abi, uyan" dürtme hareketini biraz daha sıklaştırdım. "Abi! uyansana"

 

Önce abimin elleri hareket etti, yüzündeki şapkayı çekip, uyku sersemi sıfatını gösterdi. "Berfin?" eliyle yüzünü sıvazladı. "Ne işin var kız, burada."

 

Belimi dikleştirip tepeden bakışlarımı yolladım. "Tam da bu işim var"

 

Hala uykusunu alamamıştı. "Ne diyon sen?"

 

"Babam gönderdi"

 

Uykusuna ragmen gülebilmişti. "He bende inandım."

 

Gözleri sık sık kapanıp tekrar açılıyordu. "Abin uyuyorsa bana haber ver dedi" Zümrütün, burnunu ellerime sürtmesini hissettim ama temasımı kesmedim. "Sanırım bunu yapacam"

 

Kaşlarını anında çattı. Elleriyle topraktan destek alıp ayaklandı.

 

Karşıma geçip beni tiye aldı. "Yapamazsın"

 

Karşı çıktım. "Niye yapmıcakmışım, babam dedi daha nolsun"

 

Elindeki şapkayı sıktı. "Ciddisin?" sonra sinirli olan bakışlarına ufak bir şeyler serpti, bakışlarını kaçırdı. "Söylersen beni mahfeder." sesi kısık çıkmıştı.

 

Omuzlarımı silktim. "Bilmem artık" başımı tarlaya çevirip insanlara baktım. Teyzemin oğlu Sametin ordan oraya koşturup, çalışanlara su dagıttıgını gördüm. kafasındaki şapkanın yetemediği ensesi koyu bir renk almıştı. Henüz on yaşında olması gerekiyordu. Üçüncü sınıf öğrenci...

 

"O ne!" abimin sesi kulak zarımdan geçip idrak etmemi sağladıgında, iri terli eli çenemi kavradı. "Kanamış mı?"

 

Çenemi ellerinden kurtarıp kan lekesinin bulaştığı bandanamı düzelttim. "Ufak bir şey"

 

Gözlerini kaçırma Berfin!

 

Gözlerini kaçırma.

 

Gözlerimi kaçırdım kendi yaptıgım aptallıga kendim kızdım.

 

"Attan mı düştün!" abimin hem şaşkın hem sinirli sesi süsledi etrafı. Kollarımdan tutulmuşta arkadan kelepçelenmiş gibi hissettim.

 

"Hayır!" İtiraz etmem abimin gözündeki şüphe tohumlarını yok etmiş, yerine sinirleri yeşertmişti. Dizginleri tek elime alıp Zümrütün yüzünü sıvazladım.

 

"Babam, attan düştüğünü öğrenirse ne yapar, Berfin?"

 

Kalbim güçlü bir el tarafından sıkılmışçasına ağrıdı, korku şiddetle gözlerime yerleşti. At'ım benim zaafım, babam bunu bilir ama düştügümü öğrenirse hayatta bindirmez bir daha.

 

Gözlerimdeki muhtaçlıkla abime döndüm. "Söylemezsin dimi?"

 

Az önceki tavrımı takınıp konuştu. "Bilmem. Babamdan bir şeyler saklayacak değilim. "

 

Gözlerimde, zümrütün geçmişi kaynıyordu. Taşmak için an kolluyordu. "Söylersen bir daha bindirmez"

 

Allahım yutkunamıyordum.

 

Başını yaklaştırıp, eliyle küçük burnumu sıktı. "Sıkma canını" şeytani parıltılarla süslenmiş gülümsemesiyle konuştu. "Sen susarsan, bende susarım."

 

İçime yerleşen kurtçuklar beni kemirmeye başlamıştı bile ve benim midem bulanıyordu. İhanetin damgasını taşıyacak olmak mı yoksa Zümrüt mü?

 

Sanırım, babamı seçmem gerekiyor.

 

Uslu bir kız olup babamın dedigini yapmalıyım.

 

"Tamam" dilim benim bağımsızlığımla hareket etti. "Söylemicem. Ama bu seferini, bir dahakine karışmam"

 

Abimin yüzüne rahatlamanın getirisi olan bir gülümseme oturdu. "Bir dahakine Allah Kerim"

 

Ben astıgım suratımla, alnımı Zümrütün yüzüne dayarken zümrütün bakışları ilerdeydi. "Yanlış mı yaptım kızım?" elimle sevdim güzel yüzünü. "Babama ihanet mi ettim sence. Öyle bile olsa, yine aynı şeyi yapardım."

 

Bir kaç saat benim için hızlı geçmişti. Biraz agacın altında oturmuş Zümrütle konuşmuştum. Biraz abime takılıp sinir etmiş, ettigi tehditle susmak zorunda kalmıştım. Bir ara Zümrüt Raşit Ağanın arazisine girmek üzereyken, abim durdurmuş yine bana kızmıştı. Zümrütü agaca baglamak zorunda kaldı.

 

Şimdi büyük geniş incir ağacının altında elimdeki sopayla yerdeki toprağı aşındırıyordum. Babamın beni buraya göndermesi, tamamen hataydı. Evet abim uyumuyor olabilir ama işçilerle ilgilendiği de pek söylenemezdi. Rüzgar bu sıcak havada varlığını tüm uzvumda hissettirip beni serinletirken saçlarımıda savurmuştu. Sırtımın yüzeyini döndügüm tarlada arada sesler yükselsede dönüp bakmamıştım.

 

Beni kendime getiren bir ses oldu.

 

"Hala!"

 

Omzumun üstünden bakınca bana dogru koşan yeğenimi gördüm. Olduğum yerden dogrulurken, yengeminde hemen arkadan tedirgince Etrafına baktıgını gördüm.

 

Belimi büküp küçük Sait'e sarıldım.

 

"Halacım napıyorsun sen burada"

 

Soruyu yengem cevapladı "Babam burada olduğunu söyleyince gelmek istedi. "

 

Kına yedirdigi saçlarını ince bir tülbentle gizlemişti. Gözlerindeki tedirginlik benide germeye başlamıştı. Kaçamak bakışlarını Raşit Ağanın tarlasına fırlatıp geri çekiyordu. "Ne iyi yapmışsınız, bende burada tek sıkılıyordum. "

 

Sait küçük yüzünü kaldırıp bana baktı. "Annem gelmicekti ki, ben ısrar ettim." ellerimle yanagını sıktım.

 

"Halan seni yer, yer"

 

"Amca!" Sait beni bırakıp bu kez abime doğru koşmaya başladı.

 

Abimin kaşları anında çatıldı. Yanımıza yaklaşırken Sait'i kucagına aldı "Yenge niye geldin? Gelmeseydin keşke"

 

Yengem bariz bir şekilde gerildi. "Sait çok ısrar etti. Babamda git diyince.."

 

Abim etrafa baktı. "Kim getirdi sizi?"

 

"Mümtaz abi sagolsun o getirdi." ilerde arabanın yanında bekleyen mümtaz abiyi seçmem zor olmamıştı. Ortamdaki gerginlik avuçlarımı terletmişti. "Amca bende büyüyünce buraya gelecem"

 

Abim Sait'i öperken cevapladı. "Gelirsin tabi Aslan parçası. Hele bir büyü"

 

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum Sait yengemin etegini çekiştirerek bagırmaya başladı.

 

"Anne bak dayım!"

 

Yengemin irkilmesine şahit oldum. Gözlerinin parıldadığı nadir anlardan biriydi bu. Omzunun üstünden nefes nefese baktı. Raşit ağanın tarlası bizim için lanetliydi ama yengemin bir parçasıydı. irislerine oturan özlem yutkunamamasına sebep oldu. "Evet.. Oğlum dayın" yanaklarına yayılan göz yaşını tülbentiyle sildi.

 

Sait gitmek için bir hamle yapacakken, yengem durdurdu. "Hayır, hayır gidemezsin"

 

"Ben dayıma gidecem!"

 

Abimin ani bir hızla bize döndüğünü gördüm. Tehlikeyi hissetmesi salisesini aldı. Koşarak yanımıza geldigini gördüm. Omzumun üstünden arkama baktığımda aldığım nefes cigerlerimi parçaladı. Ellerimin katmerlendiğini , tüm vücudumun titrediğini hissettim. "O Baran mı?"

 

Nasıl konuştum bilmiyorum. Ne dediğimi bile. Siyah atının üstünde yine durmuş yanına gelen adama tepeden bakarak konuşuyordu.

 

"He ya" seslice yutkundu yengem."Baran"

 

Kanımla kaplanmış avuçlarını atının başına sürdü. Atının eyerindeki siyah matara gözlerimi kamaştırdı.

 

"Baran" dedim kendi kendime. "Ne kadar büyümüş"

 

Bölüm sonu.

 

Loading...
0%