Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm:Seyyah

@berfinatman

Bir seyyah olsaydımda dünyayı karış karış gezseydim, ayağıma dikenli dallar batsaydı, taşlı yollardan geçseydim ama bu ikilemde kalmasaydım. Bana karşı acımazlığın zararı yoktu lakin yapılan zorbalık yüreğimeydi. Söz konusu yüreğimde yaşanan bu kuvvetli ızdıraptı. Hakikati bilip susmak ne elem verici bir acı bilemezsiniz, gün gelir adı korkaklık olur yahut inat. Siz hiç bile bile ateşe yürüdünüz mü? Hayır mı? O halde nedir beni ateşe atma isteğiniz? Nedir ateşi soğuk sanmanız, nedir canımı hiç bilmeniz.

 

Ben aşkı bilmez miyim? En çok ben bilirim. Bir mücevhere ne kadar kıymet verirsiniz, hakkı olduğu kadar.

 

Peki ya Baran.

 

Benim için en değerli zinet. Ve ona zarar gelsin istemem. Kimse akıtamasın kanını kimse uzanamasın ona, zarar verilmesin canına yandığım bedene...

 

Ellerimi toprağa sürdüm. Mezar bazen en iyi arkadaş olabiliyor. Sessiz, yargısız, infazsız. En utanılası hisler bile dile gelirde yüzüne hakaretler yemezsin. Utandığını bilir seni hayasızlıkla suçlamaz. Korkunu söylersin bencilliğini fısıldamaz. Ama en çokta sessizliği acıtır canını. Bir ses, bir hareket, ya da feryat. Öylece durur ya insanı bir çiledir alır gider. Yanaklarım mezar taşının mermerinde ellerim toprakta. Taştaki FERHAT ATMAN yazısını defalarca okudum. Durup durup yine okudum. Başka bir şey de gelmiyordu ki elimden. Mezarın yanına oturmuş öylece duruyordum. Abimin yanına uğramadan gitmek istemedim. "Sait sünnet olmaktan korkuyor abi." Diye mırıldandım. "Evdekiler ne dediyse ikna edemediler. Bavoda durur mu? Tuttu senin sünnetten kaçış hikayeni anlattı. Ee dahada korktu çocuk." Bir rüzgar geldi geçti. Kendimi abimden gelen bir gülüş olduğuna dair inandırdım. "Güldün mü? Bizde güldük." Sertçe yutkundum. "Biz gülünce üzülüyor musun? Yokluğuna bu kadar kolay alıştık diye, öfkeniyor musun?" Tırnaklarımın arasına toprak doldu. Perçemim gelen rüzgarla yüzüme tekrar düştü. "Bazen suçlu hissediyorum kendimi, hatta herkese öfke doluyorum. Sanki sen hiç var olmamışsın gibi yaşıyoruz. Sen ilk öldüğünde bana deselerdi ki Berfin abin hiç yaşamamış gibi yaşamaya devam edeceksiniz, gülüp eğleneceksiniz. Şiddetle karşı çıkardım, onsuzluğa alışamam derdim. Sanırım doğru diyorlar, hani 40 gün boyunca her gün bir mum sönerde o bir mum sonsuza kadar yanmaya devam edermiş ya, o bir mumun acısı hepsine bedel. Çünkü o zaman çaresizliği iliklerine kadar hissediyorsun, bir şeyleri kavrıyorsun. Artık yok o diyorsun. Ve bu kabulleniş o kadar zehir gibi ki, yutkunamıyorsun, aldığın nefes için çaba göstermen gerekiyor." Gözümden akan yaş toprağa damladı. "Bilmem ki anlatabildim mi?" Ilerden atımın sesini duydum. Artık huzursuzlanmıştı. Başımı kaldırdım beyaz mermerden. Yazıyı tekrar okudum. FERHAT ATMAN. Avcuma toprak doldurdum, her eklemimde hissettim, çaresizliği bitaplığı. Burnuma yaklaştırdım ve kokladım. Yağmur sonrası huzur kokusu olamadım. Huzur bulamadım, sonsuz bir uzaklık sonsuz bir ayrılıştı bu. Toprağı döktüm geri, ellerimi açtım semaya, dua ettim. Tozlu ellerimi yüzüme sürdüm, ruhu hafiflesin diye. Oturduğum yerden ayaklandım. Pantolonumu silkeledim. Ve arkamı döndüm.

 

Zümrüt ilerde beni bekliyordu, babamlar beni Urfaya bırakacaktı ama ben abimin yanina uğramadan gitmek istemedim. Üstümde beyaz kısa dirsegime kadar balon kollu olan bir gömlek vardı. Altıma da kot pantolon giymiştim. Saçlarımın yarısını tirnaklı tokayla tutturmuştum, perçemlerim ise yüzümün iki yaninda duruyordu. Yuları sıkıca tutup kendimi atın üstüne attım. Dizginleri savurdum ve mezarlıktan uzaklaştım. Zümrütü de özleyecektim. Güneş tepede varlığını belli ederken rüzgarla bir yol arkadaşlığı tutturmuştuk. İlerde atıyla gelen bir süliet gördüm, kalbim anında çırpınmaya başlamıştı bile, Baran geliyordu. Beni fark etti atını benim gibi yavaşlattı. Dizginleri kendime doğru çekip durdum. Az sonra yavaşça karşıma geldi ve durdu. Üstünde kot gömleği içinde beyaz tişörtü vardı. İliklenmemiş gömleği rüzgarda salınıyordu. Altinda koyu bir kot pantolon vardı. Gözleri gözlerime değdi, kirpikleri saplandı yüzümün her bir yanına. Etli dudakları kımıldadı. "Gitmemişsin." Dedi.

 

"Abime geldim. Vedalaşmaya." Sonra burnumu kısaca havaya diktim. "Sende gitmemişsin." Dedim.

 

"Sana geldim. Cevabımı almaya."

 

Beynimde sesi yankılandı.

 

Karar ver Berfin, adım mı atacaksın söküp mü atacaksın.

 

"İstediğin gibi bir cevap yok bende." Yüzüme gelen saçı savurdum. Dudağı kibirle kıvrıldı. "Biliyordum."

 

"Beni istediğin gibi yargılayabilirsin ister korkak de ister başka bir şey. Söyleyeceğin şeyler benim gördüklerimi değistirmeyecek. Ben şimdi nerden geldim farkindasın değil mi? Tek muhattabımın toprak olduğu bir mezardan geldim. Bu ne demek biliyor musun? Istedigin kadar cesur ol, istediğin kadar yürekli ol. Üstünde toprak varsa fısıltın bile duyulmuyor."

 

Dudaklarını ıslattı. "Bir senaryo yazmışsın hep sonunda beni öldürüyorsun. Başka ihtimalleri düşünmüyorsun. Belki başka bir çaresi vardır demiyorsun. Ya da lanet olsun şu iki günlük dünyada ölüp gideceksekte sevgiyle ölelim demiyorsun."

 

"Ben zaten sevgiyle öleceğim Baran, bundan süphen olmasın."

 

"Benden şüphen olsun Berfin, sevgimin yerini öfke alıyor ve ben bunu kontrol edemiyorum." Dizginleri sıktığını gördüm göz ucuyla. Güneşten gözlerim kısıldı. Bir süre ikimizde sustuk öylece baktık. Ne kadar sürdü bilmem belki 10 saniye belki 1 dakika. Sessizliği bozmaktan şeref duydum, sesini kim bilir ne zaman duyardım. "Nereye gideceksin? Karar verdin mi?"

 

Etrafına bakinda ıssız tarlalara bozkıra. Bana döndü."Cehennem büyük, elbet bulurum bir yer."

 

"Cennette büyük."

 

"Cennetine beni alan kim?" Kaşları çatıldı. "Beni cehenneme sürükleyenler arsızca cenneti güzelliyor. Vay canına yandığımın dünyası." Burnunu kaşıdı hırsla. "Bana öyle bakma." dedi sinirle gözlerini yumarken.

 

"Nasıl bakıyorum."

 

"Masum, acı çeker gibi. Zararsız, canımı hiç yakmamış gibi."

 

Yüzümü öne eğdim. "Özür dilerim." Diyebildim.

 

Güldü. "Çok kibarsın. Aynı nezaketi can yakarken de göstersen keşke." Durakladı bir süre. "Ama asıl ben özür dilerim." Yüzümü kaldırıp baktım. "Geri dönüp farklı bir cevap beklediğim için." Atını ilerletip tam yanımda durdu başım ona doğru döndü. "Belki aynı şehirde bile denk gelmeyeceğiz. Belki dünyanın öbür ucunda bulacağız birbirimizi. Ama senin cevabın yinede değişmeyecek." Atını dizginleyip yanımdan geçip gitti. Ardından baktım öylece. Haklıydı tek başına bir yükün altinda kalmak zorunda değildi. Bu yükü benim taşımaya cesaretim yoktu. Var olan hevesinide ben bertaraf etmiştim. O tozu toprağa katarak gözden kaybolunca anca atımı hareket ettirebildim. Ona sarılmayı isterdim. Vedamız bile tam değildi. Hep eksikti.

 

"Hoşça kal sevgilim. Seni toprağa feda etmediğim için beni bağışla."

 

 

🥀

 

Eve doğru gelince attan inip dizginleri elime alıp yürüyerek ahira doğru geçtim. Herkes avluda telaşla bir şeyler yapıyordu. Ahırın kapısını açtım, zümrütü yerleştirdim. Yularını da yemliğin üstüne koydum. İki gözünün arasında öptüm onu. "Görüşürüz kızım."

 

Avluya geçince annem beni gördü. "Nerde kaldın kız."

 

"Geldim işte anne." Yanıma yaklaştı gözlerimin etrafında oluşan kızarıklığa baktı. Elini saçıma koydu. Başımı boynuna yasladı. "İyi ettin, abini gördün."

 

Yengem yanımıza geldi. "Selamımı söyledin mi?" Dedi neşeyle. "Söyledim. Saitin sünnet düğününü de anlattım."

 

"İyi yapmışsın."

 

"Yav hadi hadi, sonra sarılırsınız hadi!" Babam bağırınca annemden ayrıldım. "Ben eşyalarımı alıp gelirim hemen."

 

"Gitme gitme, burda tüm eşyan. Kapının önünde babamın araca yüklediği bavullara baktım. "Kol çantam?"

 

"Aldım aldım merak etme."

 

"De hadi her seyi aldik. Baban bağırmasın." Kapının önüne çıkınca herkesin orda olduğunu gördüm.

 

"Turşuyu koydun mu? Gülistan?" Dedi annem.

 

"He he meraklanma hepsini koydum peynir, salça, reçel he bir de kuru dolma koydum."

 

"Anne ya napacam ben onları, gerek yok. Niye koyuyorsun?" Kol çantamı turşunun üstünde görünce alıp boynuma çapraz geçirdim.

 

"Sus kız sen karışma." Serdarda gelmişti. Abimle en büyük bavulumu taşıyorlardı. "Ne koydun kızım buna be. Eşek ölüsü mübarek."

 

"Off onda kışlıklarım var abi ya." Abi dememle sinirle bana baktı. "Yani Malik."

 

"Pehh Malikmiş, eşek bunlar eşek." Dedem ellerini belinde bağlamıs bizi kesip tartıyordu.

 

"Hadi hadi bitti mi?" Babam eliyle aracın tavanına vurdu. Malik bagaj kapağını kapattı. "Bitti bitti."

 

Dedeme döndüm. Elini öptüm. "Allaha emanet ol Bavo." Dedem başımı öpüp elini cebine koydu ve kağit para çıkardı. "Al bunu harçlık yap kendine."

 

Gülümsedim. "Sağ olasın Bavo." Bu kez nenemin elini öptüm. Küçük gözleri yaş dolmuştu. "Allaha emanet ol kızım." Sıkı sıkı sarıldım. Sırasıyla Gülistan abla ve Beritanlada vedalaştım. Sıra abime geldi, duygulanmamak için dişlerini sıktığını gördüm. "Eh gitte kurtulalım değil mi?" Kocaman sarıldı bana hemde sımsıkı. Ağlamıcaktım. Yani umarım. Geri çekilince burnunu çekti. "Bana bak tişortlerimi almadın dimi?" Duygulanmamak için yapıyordu bunu. Sanki anlamadık.

 

"Almadım almadım."

 

"Kendine iyi bak Berfin." Bunu söyleyen Serdardı. "Sen de, görüşürüz." Annemle yengem arabaya binmiş beni bekliyordu nenem yazmasıyla gözünü sildi. "Nene ağlama ya gelirim haftasonları."

 

"Dedim ben size bu kızdan kurtulamicaz diye. Bak yine gelecekmiş." Dedi malik. Herkes güldü. "Sait'i öpün yerime uyuyacak zamanı buldu." Babam kornaya bastı artık binme vaktim gelmişti. Kapıya açıp yerime oturdum. Camı indirip el salladım. Abim kapıya yaklaşıp avcuma para koydu. "Bir şeye ihtiyacın olursa ara beni, ne olursa olsun."

 

Gülümsedim. "Tamam" eliyle aracın tavanına vurdu. Babam aracı hareket ettirdi. Beritan arkamdan su döktü onlara el salladım. Ve yolculuğumuz başladı.

 

🧚‍♀️

 

"Ayaklarıma kara sular indi." Annem geldiğimiz evde bulduğu ilk yerde oturmuştu.

 

"Valla ne yalan söylim yol bitmicek sandım bir an." Yengemde yorulmuştu. "Bir ara motor bizi geçti fark ettiniz mi?" Gülmeye başladı. Bende güldüm. "Sen anneyi görmedin benim çaprazımdaydı ya, motor yanımızdan geçince babaya bir bakışı vardı." İkimizde gülerken annem ayaklarınıı avuşturuyordu.

 

"Anam keske Malik getirseydi bizi. Rahat ederdik, ben ne bileyim 60 ile geleceğimizi."

 

"Valla ben biliyordum." Evi dolaştım. İki oda birde amerikan mutfaklı salon vardı. "Daha öncesinden tecrübeliyim." Küçük bir balkonu vardı, ufak bir masa sığardı bence.

 

"Bilseydim ben gelmezdim valla" yengemde benim gibi odalara bakıyordu. "Ee kız ben bu evi daha kirli bekliyordum."

 

"Heh valla bende." Annem şöyle etrafa baktı. "Dedim simdi ahır gibidir ama yok çok iş yok hemen hallediveririz."

 

Balkon kapısını açık bıraktım. Hava girsin diye. Salonda L koltuk vardı karşısinda ufak bir televizyon ve köşede bir masa. Sandalyenin sırtına elimi koydum yalpalıyordu. "Bu sandalye kırık."

 

"Aman" annem yazmasını açıp kafasında keçik yaptı. "Hiç kıymet bilmiyor anam bunlar."

 

Kapı çalınca o sıra tuvaleti konttol eden yengem açtı. Gelen babamdı. "Hatun bak kimi buldum." Annem öne eğilip kapıya baktı. İlk ben gördüm. "Aa Mirkelam." Neşeli sesimle annemde nida kopardı.

 

"Miko! Anam kurban olduğum nerden çıktın."

 

"Hatun anam." Mikelam annemin yanina gelip sıkıca sarıldı.

 

O sıra ben gülerek onlara bakarken yengem yanıma geldi. "Kim kiz bu?" Dirseğiyle beni dürttü.

 

"Benim süt kardeşim." Dedim. "Yıllar önce Diyarbakıra taşındılar o günden beri göremedik." Yengem anladığına dair bir ses çıkardı.

 

"Kız Berfin bu sen misin?" Yanıma gelip sarıldı. "Kocaman kız olmuşsun."

 

"Yaa, tabii ne sandın. Sen kendine bak asıl, tıfıl kısa bir şeydin ne bu boy?" Gülerek sarıldık birbirimize. Eliyle saçını düzeltti. "Ee o kadar olsun kızım."

 

"Hele eşek sıpası hiç insan süt analığını aramaz mı?" Yanına oturan Mirkelamin bacağına vurdu. "Haklısın valla Hatun anam, hayırsız evlat çıktım." Annem güldü.

 

"Hele Sara Hatun bir sor bakim bu oğlan ne ediyormuş burda." Babam sağlam bir sandalyeye oturup aldığı sudan bir yudum aldı. Annem Mirkelama döndü. "Essah ne arıyon sen burda?"

 

"Üniversiteyi kazandım anam ondan geldim."

 

"Hele sor sor hangi bölüm." Babam ağzına bir büskivi attı. Mirkelam bana döndü. "Diş Hekimliği."

 

"Aaaa" yengemle aynı anda dedik bunu. "Ya bakın hele sütüm ne şifalı ikiside doktor olacak." Herkes hep bir ağızdan güldü. "Yenge sen nasılsın, iyisin inşallah."

 

"Sağ olasın yengem, çok şükür."

 

"Bu arada yan dairendeki komşun çok iyi biri Berfin." Olduğu yerden ayaklandı. "Öyle mi? Tanıyor musun?" Dedim.

 

"Tabii tanıyorum kızım, benim ben."

 

"Ne!" Şokla ellerimi ağzıma kapattım. "İnanmıyorum."

 

Yanima gelip elini omzuma atti. "Ee ne sandın."

 

"Eee de hadi hani temizlik. Bitirin şu evi de yemek yiyelim." Babamın komutlarından sonra hepimiz iş başına geçmiştik. Annem balkonu yikarken yengem küçük odalara geçmişti bende mutfak dolaplarini silip evden getirdigimiz tabakları yerleştiriyordum. Babam kırık sandalyeyi gürültüyle yaparken Mirkelamda bozuk olan klozeti yapıyordu. Annem balkonu halledince salona geçip her yeri silip süpürdü. Koltukları da süpürüp üstüne örtü serdi. Yengem odalardan birine benim eşyalarımı yerleştirip nevresimleri geçirmişti. Nerdeyse her yer tertemiz olmuştu. Bende mutfağı halledince pencereleri silmeye koyuldum. "Mirkelam gel firana patlıcam isot verelim." Babam sağlam yaptığı sandalyeyi diğerlerinin yerine koyarken Mirkelamda banyodan çıktı. Islak ellerini üstüne sürdü. "Tamam." Onlar çıkıp gidince az kalan işlerimizde hemencecik bitti. Salona uzun ince halıyıda serince tamam olmuştu.

 

"Oh mis gibi oldu." Yengem elindeki bezi tezgaha bıraktı. "Berfin o mor çarsafları serdim yengem, fark etmez dimi."

 

"Yok yok yenge. Ne olacak sanki?" Masaya küçük süs çiçeğimi koyuyordum.

 

"Anam belim tutuldu. Banyo bitti aha bende bittim." Annem belini tuta tuta gelip koltuğa oturdu. "Essahtan pek güzel oldu."

 

"Ben çay koyim." Dedi yengem. "Sen dur gel otur. Berfin sen koy kızım. Yengen harap oldu."

 

"Yok ana nolacak sanki." Ellerimi yengemin omzuna koydum. "Geç yenge sen, ben koyarım." Ocağın başına geldim.

 

 

"Kız Ceylan konuşamadık. Ne etti o senin kardeşin. Ne yapacakmış." Kulağım dikkat kesildi birden. "Valla seni öyle birçare görünce içim yandı."

 

"Konuştuk valla ben dedim diyeceğimi, en son resti çektim dedim gidersen cenazemede gelme."

 

"Hihh kiz o nasil laf." Annem parmağını küpeli kulagına götürüp çekti ardından da orta sehpaya vurdu elini. "Ağzından yel alsın."

 

Çaktırmadan gözlerim yengeme gidip geliyordu. Ne dedi acaba Baran. "En son işte dedi, tamam çok uzağa gitmicem buralardayım yine dedi. Gelirim sık sık dedi. Belki geri de dönerim dedi. Ana valla bu ne istediğini bilmiyor ki." Belki geri dönerim kısmındaki ihtimal benim cevabıma göre değişecekti ama ben onu yine reddetmiştim.

 

"Ee sormadın mı? Kimmiş bu sevdiği kız?" Annemde amma meraklı çıktı. Tabii evde bu soruları Gülistan abla sorunca o da çaktırmadan dinliyordu. Şimdi iş başa düşmüştü.

 

"Yok demedi kanı çekilesice. Bir adının Berfin olduğunu bilirim. Onu da ta 5 sene evvel lisedeyken ağzından kaçırdı." Yengem şalını düzeltti.

 

"Anam bizim köyde 20 tane Berfin var Allah bilir hangisi." Annemin bakışları bana döndü. Çaydanlığın kapağını kapatınca onlara döndüm. Benden şüphelenmiş gibilerdi hemen bu şüpheden kurtulmam lazımdı. "Bizim okulda bir Berfin vardi yenge, lise zamanı dediysen belki o kız olabilir?" Lafa birden girdim ama asla aklıma biri gelmiyordu.

 

Annemin yanına oturdum. "Aman kimmiş kız o de bakim."

 

Evet kimmiş Berfin söyle bakalım. "Şey vardı ya anne hatırlasana. Şeyin kızı adı neydi." Şu an sadece sallıyordum. Ne diyeceğimi bile bilmiyordum.

 

"Şakirin kızı mı yoksa?"

 

"Hehh Şakirin kızı." Derin bir nefes verdim.

 

"Ee kız o evlendi ya geçen hafta." Diyen yengeme baktım. Ne ara evlendi bu kız ya. Aklıma fikir geldi hemen yapıştırdım.

 

"Ayy demek Baran ondan gitmek istiyor yenge. Baksana sevdiği kız evlenmiş." Yüzüme üzgün bir ifade koydum. Baranı başka biriyle konuşmak hiç hoşuma gitmiyordu. Yengem elini ağzına kapattı. "Kız demek o yüzden. Çocuk dedi bana duramıyorum buralarda dedi. Kız sevdiği evlenmiş ya." Elini dizine vurdu.

 

"Sen nerden biliyon o kız olduğunu." Annem şüpheyle sordu. "Ee lisede adı çıkmıştı ondan biliyom."

 

"Ee niye bana demedin." Diye kızdı yengem. Şu an hem yalan söulüyordum hem azar işitiyordum. "Ee yenge nerden bileyim ben, sen az evvel lise demedin mi ee benimde aklima öyle geldi. Öncesinde dedin mi lise diye. Nerden bileyim ben."

 

"Yazık çocuk ondan duramıyormuş desene." Annemde Barana üzüldü. Kimsenin benden haberi yoktu. Ne kadar iyi bir oyuncu olduğumdan haberdar değillerdi. Acı yaşayıp bunu içinde yaşamanın ne meret bir şey olduğunu bilselerdi bana kıyamazlardı. Yarım saat sonra babamla Mirkelam gelince yemek yemiştik çayıda içince eve gitmek için ayaklandılar. Bana defalarca tembihte bulundular. Kapını açık bırakma, ocağı kapat, ütüyü unutma. Bir sürü tembihten sonra beni Mirkelama emanet edip gitmişlerdi. Mirkelamda onlarla beraber çıkmış evine geçmişti. Elimdeki ince belli bardağa çay koyup balkona çıktım. Buraya ufak bir masa almayı unutmamalıydım. Sandalyeye oturup dışarıyı izlemeye başladım.

 

"Gel anan aman, yanima.

Kıyma bu yazik canıma.

Bir kara kaşın bir kara gözün

Değer dünya malına."

 

Kendi kendime şarkı söylerken birden yandan bir ses duydum. "Ses ver ses!" Balkondan kafamı uzatınca yan dairemde ki Mirkelamı gördüm. Gülmeye başladım. "Bir kara kaşın bir kara gözün değer dünya malına." Ellerini havaya kaldırıp sallamaya başladı. Balkonlarımız hemen dip dibeydi. Olduğu yerde oynamaya başladı. "Bana kısmet değil dizinde yatmak aman aman. Dizinde yatmak." Ben söylerken bir anda bağırarak söylemeye başladı. "Bana kısmet değil dizinde yatmak aman aman, dizinde yatmak." Bu hallerine güldüm ama gülerken yaşadığım acıdan mı daha fazla rol yapamamaktan bilmem gözümden yaş aktı. "Dizinde yatıpta yüzüne bakmak aman aman, yüzüne bakmak."

 

"Dizinde yatıpta yüzüne bakmak aman aman, yüzüne bakmak." Önüme dönüp caddeye baktım. İçim içimi yiyordu artık dayanamamıştım.

 

"Gel, anam aman yanıma

Kıyma bu yazık canıma." Dirseklerimi balkon demirine yasladım. Ellerimide gözlerime bastırdım. "Gel, anam aman yanıma, kıyma bu yazık canıma." Sona doğru sesim kısılmıştı. Burnumu çektim. Ellerimi çektim yüzünden demirden sarkıttım.

 

 

"Ee kolay değil öyle başkalarının yanında rol yapmak. İnsan bir yere kadar dayanıyor " dedi Mirkelam. Elinin tersiyle burnumu sildim sicimle gözyaşım akıyordu durduramıyordum. İçimde biriktirdikçe en sonunda böyle taşıyordu işte. "Canın mı yanıyor?"

 

"Çok." Dedim.

 

"Çaresi var mı?" Dedi.

 

"Yok"dedim.

 

 

Bölüm Sonu.🥀

 

Bu bölümle belki 1K okuma olur. Arkadaşlarınıza önermeyi unutmayın. 🧚‍♀️

 

 

 

 

 

Loading...
0%