Yeni Üyelik
21.
Bölüm

21. Bölüm: Şah

@berfinatman

Kalemin kırılan ucunu açtık, sivrildikçe daha cabuk kırılacağını unuttuk. İnsaoğlu ne acayip sivrildikçe can acıtıyor, sivrildikçe canı yanıyor.

 

Neşenin kaynağı bizler, sevinçleri güzellikleri unutur olduk. Güzellikleri ekrandan, mutluluğu dışardan izler olduk.

 

Benim uğruna acılar çektiğim, roller yaptığım bir davam vardı. Ne davalı ne davacı, ikiside masum ikisi de suçlu. En büyük kahabahatimiz ise birbirimize denk gelmekti. O sınırı aşmayacaktık, sevdanın kollarına düşmeyecektik. İki düşman çocuğu olarak kalacaktık. Belki de nefretle anacaktık ismimizi, anmalıydıkta...

 

Şimdi ismi geçince ellerim uyuşuyor, dizlerim titriyor ve kalbimin içinde fırtınalar kopuyordu. Bahçemde güller açıyor solmamaya yemin ediyordu.

 

Odamın küçük aynasından kendime bakarken düşündüm bunu hepimiz çizilen sınırın ötesine geçmemeli hatta düşünmemeliydik. Tarağı saçımdan ayırıp, aynanın önüne bıraktım. Gloss'a uzanıp kapağını açtım ve dudaklarıma yedirdim. Hazırdım, son kez masadaki parfüme uzandım tam o anda kapı çaldı "hadi be kızım, ilk günden derse geç kalacaz." Mirkelamın sesi tüm apartmanı inletiyordu. Hızla parfüme uzanip üstüme sıktım. Çantamı kaptığım gibi kapıya çıktım. Elini kapı pervazına yaslamış beni bekliyordu. "Geldim geldim, apartmanı ayağa kaldıracaksın şimdi."

 

Bir ıslık çaldı. "Ne güzel olmuşsun kız. Niye geç kaldığın belli oldu." Üstümde beyaz yarım kollu bir elbise vardı. Belime tam oturan elbise belden aşagı biraz bollaşıyordu. Dizimin altında bir boya sahipti. "Teşekkür ederim." Dedim mahçupça. Asansöre binince aynanaya dönüp çantamın kulpuna astığım tırnaklı tokamı çıkarıp ağzıma aldım saçımın iki tarafından iki tutam alıp arkada tutturdum. Perçemlerimi düzelettim. "Ne bu hazırlık?" Göz kırptı.

 

"Saç toplamak hazırlık mı Miko."

 

"Kızım bak bu güzellikle başımı yakma, uslu uslu şu okulu bitirelim."

 

"Abartma istersen." Gözlerimi devirdim. Asansör durunca ilk ben indim. Arkamdan konusmaya devam ediyordu. "Ben söylemiş olayımda sonra suçlu olmayayım."

 

Arabasına doğru giderken bir ses duydum. "Baran!" Büyük bir heyecanla sese döndüm. Elim kalbimi buldu, heyecandan ne yapacağımı bilemedim. "Baran buraya gel oğlum." Bir kadın oğluna sesleniyordu ve bende ne tür bir tahribata sebep olduğunu bilmiyordu. Bir süre bakakaldım. Kaldırımın oratasında bu boşluk hissi can yakıcıydı. "Berfin?" Başımı çevirip baktım. Mirkelam dirseğini aracın tavanına koymuş bana bakiyordu. "Noldu?"

 

Gözlerimi kisa bir süre kapatıp silkelendim. "Geliyorum." Adımlarım aracı bulurken, bana bakan gözün farkındaydım. Ona bakmadan kapıyı açıp bindim. Çantamı dizime koydum. "Hayırdır?"

 

"Ne hayırdır Miko ya?" Sorusu rahatsız etmişti beni.

 

"Kim bu, seni bir ismiyle tarumar eden." Aracı çalıştırmıştı. Aslında kampüsümüz yakındı ama balkonda yaptığımız o konuşmada Mirkelam arabayla gideriz dediği için gidiyorduk.

 

"Saçmalama." Diye kestirip attım.

 

Güldü. "Kızım ben adamın aldığı nefesten ne bok olduğunu anlıyorum senin bir isimle girdiğin hali mi göremeyecektim. Ne diye seslendi annesi, neymiş seni bu hale getiren puştun adı." Demek ki ismi duymamıştı.

 

"Puşt diyip durma. Yok öyle biri tamam mı?" Sinirle pencereden dışarıya baktım.

 

"Yok biri ama o yok olan birine puşt diyincede kızıyorsun. Peki eyvallah." Sesi neşeli geliyordu. Benim halimden keyif alıyordu. Parmaklarımla çantamın kulpunu sıktım. Yoktu işte gitmişti, benim zalimliğime dayanamamıştı. Kampüse girince fakülte otoparkına park etti. Araçtan inince etrafın kalabalık olduğunu gördüm. 1. Sınıflar benim gibi ilk haftadan gelmişti belli ki. Yalnız kalanlar ve toplu grup halinde olanlar etrafta cirit atıyordu. "Prekilinikte miydik"

 

"Evet öyle yazıyordu." Dedim etrafimı süzerken.

 

Bu dersimiz tıp fakültesinde olduğu için buraya gelmiştik. Sınıfa girince bulduğumuz boş sandalyeye oturuk. Ortada uzun bir masa vardı ve karşılıklı sandalyeler diziliydi Mirkelamda yanımdaki sandalyeyi çekti. Kolumu dürttü. "Güzel kızlar varmış."

 

"Off Miko ya." Sınıfa şöyle bir baktım gercekten güzel kızlar vardı. Sonra hoca olduğunu tahmin ettiğim kişi sınıfın kapısını kapattı ve çantasını kürsüdeki masaya bıraktı. Sonra bize döndü. "Birinci sınıfların ilk haftadan gelmesi, bahar döneminden itibaren son buluyor. Hevesinizi alın çünkü bir daha bu çömezliği yapmayacaksınız büyük ihtimal." Mirkelamla birbirimize baktık. "Hepatir B aşısı olmayan varsa hemen çıksın ve en yakın sağlık merkezinde aşısını olsun." Hoca çantayla işini bitirince başını kaldırıp sınıfa baktı. "Preklinik bir çöp yuvasıdır. Burda çekilmiş ve çürük dişler üzerinde çalışacaksınız, eğer mikrop kapmak istemiyorsanın can kulağıyla dinleyin." Sınıfta yürümeye başladı. "İlki dediğim gibi âşı, olmayanlar olacak ve aşının vücudunuzda tuttuğundan emin olun. Bone, eldiven ve siper kullanacağınız ekipmanlar olacak. Mümkünse bir beyaz önlük, veya alt üst takımda olabilir sizin tercihiniz." Kapı çaldı içeri kısa saçlı gözlüklü güzel bir kız girdi. "Girebilir miyim hocam?" Dedi.

 

Adını söylemeyen hocamız kıza şöyle bir baktı. "Sadece bugün için gelebilirsin. Bir dahaki sefere böyle bir soruyu sormaya bile cesaret etme." Kız ne diyeceğini bilemedi. Ağız ucuyla teşekkür etti. Şöyle bir etrafına baktı ve göz göze geldik. Bana doğru yaklaşıp yanımda boş yere oturdu. "Merhaba" dedi sessizce.

 

"Merhaba."

 

"Ders mi işliyor." Diye sordu sessizce. "Hayır kurallardan bahsediyor." Gülümsedi. "Anladım teşekkür ederim." Dedi. Sonra elini uzattı. "Alya ben."

 

"Berfin. Memnun oldum." Elimi sıktı.

 

İşte Alya ile böyle tanıştık.

 

🥀

 

"Ne gıcık bir hoca ya öyle. Bunla işimiz var valla." Kantinde oturmuş çay içiyorduk. "Acayip iğreti oldum yani.

 

"Hı hı." Mirkelam avcuna yanağını yaslamış öylece Alya'ya bakıyordu.

 

"Hayır yani ilk defa gelmişiz bu kadar kaba olmaya gerek var mı?" Alya hocanın tavrına sinir olmuştu. Parmaklarıyla kısa saçlarını taradı.

 

"Hı hı." Dedi yine Mirkelam. Ayağımın tabanıyla Mirkelama vurdum. Başı avcundan düştü. Kaşlarımı çatıp baktım. "Düzgün dur." Diye uyardım. Mirkelam boğazını temizleyip oturuşunu düzeltti. "Haklısın bence, çok abarttı çok." Gözlerimi devirdim.

 

"Nerelisin Berfin." Yüzümü ona döndüm. "Urfalıyım, sen?"

 

"Bende Adanalıyım."

 

"Orda mı yaşıyorsun?" Diye sordu bizim avare olmuş Miko.

 

"Evet" önündeki çaydan bir yudum aldı. "Off bu ithal çaylar çok ağır değil mi?"

 

Mirkelam bana doğru uzandı ve sessizce konuştu. "Bu yaşıma kadar geldim, kaçak çaya ithal denildiğini ilk defa duydum." Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Benden uzaklaştı tekrar. "İlk başta herkese ağır gelir kaçak yani ithal çay. Ama zamanla alışıyorsın."

 

"Olabilir." Alya pekte Mirkelamla ilgileniyor gibi görünmüyordu. Mirkelam ise gözünü kırpmadan bakıyordu ve bu çok rahatsız ediciydi. Bu sefer ben yaklaştım ona doğru. "Sapık, tacizci gibi şu kıza bakmaktan vazgeç. Rahatsız ediyorsun."

 

Hayretle baktı. "Yapma ya. Farkında değilim." Utançla eline telefonunu alıp onunla oynamaya başladı.

 

"Nerde yaşıyorsun?" Tatlı yüzüyle sordu.

 

"Ailemle hilvanda yaşıyoruz. Ama şu an burda evimiz var orda kalıyorum. Yani ögrenci evi aslında."

 

"Aa öyle mi ne güzel. Bende yurtta kalıyorum."

 

"Mirkelam!" Kafeteryanın girişinde. El sallayan çocuğa baktık. Yanında bir kızla bize doğru geliyordu. Mirkelam şöyle bir baktı sonradan tanımış olacak ki ayağa kalktı. "Oo Selim." Tokaşlatılar "Napıyorsun oğlum burda."

 

"Sürünüyoruz be napalım, sen napıyorsun asıl?" Selim hayatımıza böyle girdi. Kumral güzel bir yüze sahip bir çocuktu. Gülüşü çok güzeldi, gözleri ışık saçıyordu adeta. "Ayıptır söylemesi üniveriste okumaya geldim."

 

"Oo hayırlı olsun. Zaten sen zekiydin hep diyordum sana." Sonra bize döndü göz göze geldik. Neşeyle konuştu. "Merhaba. Selim ben. Bu da kuzenim Seda." Elini uzattı tokalaştık.

 

"Berfin, memnun oldum." Seda burda olduğundan asla memnun değilmiş gibi görünüyordu. Ağız ucuyla selamlaştı bizimle. "Bak bak kendisi süt kardeşim olur."

 

"Aa cidden mi?" Selim harika enerjili biriydi. İstem dışı bizede o enerjiyi veriyordu. "Otursana oğlum ya." Oturmadan Alya ile de selamlaştı. "Vay be dünya çok küçük. Urfa daha da küçük." Selimin neşesiyle izliyordum onları. "Lan sen hani bir daha adım atmam diyordun noldu ha noldu?" Mirkelam ona takılırken acayip eğleniyordu.

 

"Valla hoca girdi aklıma yoksa gelmezdim, yüksek lisans yapacam işte." Arada banada bakıyordu. Bende onları dinliyordum. "Off Selim ben sıkıldım, gidiyorum. Hadi sonra görüşürüz." Seda yanımızdan ayrılırken Alya göz devirdi. "Ne uyuz kız ya. Sanki yedik onu bir havalar ne bu yani?" Söylediğine güldüm. "Valla bende pek sevememedim ne yalan söylim."

 

"Siz ne okuyorsunuz kızlar?" Selimin sorusuyla konuşmamızı kestik. Alya dirseğiyle dürttü cevap verim diye. "Mirkelamla aynı sınıftayız."

 

"Aa öyle mi ne güzel." Cebindeki telefona bildirim gelince ona baktı. Alya bana yaklaştı. "Bu çocuk kuzeni gibi değil sevdim ben bunu." Gerçektende Selim daha sıcakkanlıydı. "Ee hadi hayırlı olsun." Ağzım açık kaldı. Alyaya baktım şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı ben bilmem dercesine.

 

Selime baktım. Sonra iç çektim. Baranı özlediğimi fark ettim. Bir anda ansızın böyle içim sızlıyordu. Burnumda bir yanma oldu. Keşke bu kadar zor olmasaydı her şey. Gözlerim daldı, o dalgada yalpaladım ve Barana olan sevdama çarptım.

 

🥀

 

Tam 2 aydır Baran yoktu ne bir ses ne bir haber. Hiç aramadı benimde cesaretim yoktu aramaya. Mesaj bile atmadı. O kadar çok özlemiştim ki onu. Telefonumdaki resimlere bakıp bakıp iç çekiyordum. O kadar özlem doluydum ki gözlerimden yaş olarak akıyordu. Balkonda serin havada oturmuş kendime sığınmıştım. Belkide Barana sığınmıştım bilmiyordum. Herkesin yanında hiçbir şey olmamış gibi rol yaptıktan sonra evde kendimle yüzleşiyordum. Her gün aynı şey oluyordu. Kimse anlamasın kimse sormasın diye rol yapıyordum. Elimle gözlerimi sildim. Telefonu masaya atıp bacaklarımı kendime çektim saçlarım rüzgarda uçuşuyordu. Koskoca 2 ay. Dile kolay o kadar uzun geldi ki artık dayanamıyordum. Nefes almaya çalıştım olmadı.

 

Kapı çaldı, elimle hemen yüzümü sildim. Sandalyeden kalkınca balkondan çıktım kapıya geldim. "Kim o?"

 

"Benim, Miko." Tekrarbgözlerimi sildim. Kapıyı açtım. Mirkelam elinde iki tane kupa bardağıyla gelmişti. "Bugünde kahveler benden olsun. Müsait misin?"

 

Burnumu çektim. "Hı hı müsaitim geç." Ayakkabısını çıkarıp salona geçti kapıyı kapatırken konuştu. "Balkonda mısın?"

 

"Evet evet balkondayım geç." Boğazımı temizlemek zorunda kaldım. Çünkü sesim kötü çıkıyordu. Balkonda Mirkelamla beraber aldığımız masaya bıraktı kupaları sonra karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. İstem dışı burnumu çekiyordum. Bende kalktığım sandalyeye oturdum. "Soğukmuş. Üşümedin mi?"

 

"Yoo." Aslında fark bile etmemiştim soğukluğu. Kahveyi bana doğru uzattı. "İç sıcak sıcak." Kupayı elime sardım sıcak bir yudum aldım. "Teşekkürler."

 

"Nasılsın?" Dedi gözlerine bakmadım. Gülmeye çalıştım. "İyiyim."

 

"Berfin." Yüzüne baktım. "Nasılsın?" Bir anda oldu. Birden ağlamaya başladım. Ellerim titredi yüzümü kapatmak istedim susmak istedim napacağımı bilemedim. Sadece o an o kadar dolmuştum ki taştım boğuldum. Kupayı masaya bıraktım, gözlerimden akan yaşları sildim yine aktı. İç çeke çeke ağladım. Belkide bu özgürlük bana iyi geldi. "Kızım noluyor sana, lan her akşam bu balkonda ağlayış sesin geliyor bana." Dışarıya çevirdim yüzümü bakamadım yüzüne. "Kim lan bu, seni bu hale getiren kim?" Başımı iki yana salladım.

 

"Tam iki aydır göremedim onu." Dilim zar zor çıkan kelimeleri toparlamaya çalıştım. "2 ay ya 2 ay." Masadaki kahveden büyük yudum aldım sırf boğazım rahatlasın diye. "Kimseye bir şey diyemiyorum. Annemle, babamla, yengemle konuşuyorum anlamasınlar diye çabalıyorum. Okulda sizinleyken de idare ediyorum içimde bir sızı hep var ama eve gelince sanki o sızı kafesinde çıkıp özgür kalıyor. Ben dayanamıyorum."

 

"Yalnız kalmak mı zorluyor seni?"

 

"Onu görmemek zorluyor. Gitti, bir daha göremedim." Burnumu çektim, konuşmakta zorlanıyordum. Yakama taktığım tırnaklı tokayı alıp saçımı topladım.

 

"Kızım Malik öğrendi çocuğu, görüşmenizi falan mı yasakladı." Olayı anlamaya çalışıyordu.

 

Avuçlarımı gözlerime bastırdım. Bir hıçkırık kaçtı dudağımdan. "Öyle değil, öyle değil." Derin nefes aldım. "Gitmesi gerekti. Doğru olan bu zaten. Ama yüreğime söz geçiremiyorum." Sandalyeye yaslandım. Dışardan geçen araçlara baktım. Çenemden boynuma doğru akan yaşı sildim elimin tersiyle. "Belki Aynı şehirdeyiz ama yinede göremiyoruz birbirimizi."

 

"Buralı mı?" Dedi. "Kim kızım bu, bak tamam süt kardeşimsin ama ben abilik falan taslamam sana. Benimle paylaş Berfin, Malik değilim ben. Her gün ağlayışını duymaktansa dinlerim seni."

 

"Gitmesi gerekti." Tek bildiğim tek inandığım buydu. "Gitmesi gerekti doğru olan bu ama gün geçtikçe benim içimdeki acı artıyor. Katlanıyor çoğalıyor sanki."

 

Masada ki telefonumu önüme itti. "Al ara, gurur meselesi değil kızım bu baksana şu haline."

 

"Mesele gurur değil." Ağlaya söyledim bunu. "Hiçte gurur olmadı zaten. Arayamam anladın mı çünkü onu istemeyen benim."

 

"Ne?" Haklıydı benim dengesizliğime anlam vermememişti. Başımı iki yana salladım, kıvranıyordum nerdeyse. "İstemedim işte duydun."

 

"Kızım sen ne dediğinin farkında mısın, hem istemiyorsun hemde onun için ağliyor musun? Ne anlatıyorsun?" Sinirle karışık söylemişti bunu. "Şu haline bak. Yediğin kuş kadar bir şey, gözlerin hergün şiş kızarık. Istemediğin bir adam için olamaz bu."

 

"Mirkelam nolur gelme üstüme." Kirpiklerim ıslaklıktan gözlerime ağırlık yapıyordu.

 

Ellerini havaya kaldırdı. "Tamam, tamam sen istemediğin o lavuk için ağlamaya devam et tamam."

 

Onu her şeyden çok istiyordum. Keşke oluru olsaydı Keşke.

 

🥀

 

"Abi sinemaya gidelim işte. Hem Berfin senin beğendiğin film vardı ona gideriz." Selimin ortaya attığı fikre Mirkelam ters baktı.

 

"Ne ara konuştunuz bunu lan." İkimize de baktı.

 

"Ya burda günlerce konuştuk ya, festival filmi dedik. Nerdesin sen Mirkelam ya." Sitemle söylendim.

 

"Valla nerdeyim bende bilmiyorum." Dedi gözleri telefonla oynayan Alya'daydı. Bana kaş göz yaptı Alya'yı gösterdi. "Ne diyorsun Alya? Gider miyiz?" Dedim.

 

Kafasını kaldırıp baktı. "Off hic sinema havasında değilim ya. Siz gidin." Tekrar telefonuna döndü.

 

"Bende gelmiyorum o zaman." Dedi Mirkelam. "Ne bu ya gençlik ölmüş." Selim ikisinede ters ters baktı. Alya konuştu. "Gidin siz Berfinle işte. Başka zaman katılırım ben size." Selim gözlerime baktı. Gözünü kırptı ne diyorsun der gibi. "Fark etmez bana."

 

"İyi gideriz. Ben biletleri hallederim."

 

"Tamam." Dedim. Mirkelam bu işe pek iyi bakmadı yüzünden anlıyordum. Selimle tek gitmem hoşuna gitmemişti. Ama acı çektiğimi bildiği için ses etmemisti. Eminim bana moral olacağını düşünüyordu. Yaklaştım yanına. "Sende gel Miko."

 

"Yok kızım sen git hem festival mestival beni bozar. Uyur kalırım bir bok anlamam." Selime baktı. "Güvenilir çocuk, olmasaydı gelirdim ama güvenim sonsuz." Sen bilirsin der gibi baktım yüzüne.

 

Selim sandalyesini yanıma çekti. "Gel seanslara bakalım." Masaya koyduğu telefonuna baktım. Elimle saçımı tutup önümü açtım. "Dersten sonra olsun ama ona göre bakalım." Dedim.

 

"Oo çoğu ders saatine geliyor. Ee cuma günü dersin yok o zaman gidelim olmaz mı." Yüzü çok yakınımdaydı. Biraz geri çekilip öyle cevapladım. "Cuma olmaz, eve gideceğim ben."

 

"O niye?" Diye sordu. "Hem özledim 2 ay oldu. Hemde babam çağırdı gitmem lazım."

 

Serdar şaskınlıkla sordu. "Hayırdır Sadık amca niye çağırıyor?"

 

Yüzümü Mirklema çevirdim. "Bilmiyorum ki?"

 

Gözlerini kıstı. "Baban seni boş yere çağırmaz ki, mutlaka bir şey oldu."

 

Farkındalık yaşadım bir an. "Hakkaten, babam beni boşuna çağırmaz. Noldu acaba, dur ben bunu yengeme sorup öğrenim."

 

"Ee o zaman yarın gidelim mi? Bak 14 seansı var." Selimin sorusuyla ona döndüm. Yüzüme fazla dikkatli bakıyordu. "Olur yani fark etmez." Sandalyemi bir tık geri çekip uzaklaştım. Çocuğun bir şey yaptığı yoktu ama bana fazla nasıl diyeyim çok güzel bakıyordu. Sanki buradaki en değerli şeymişim gibi ve ben buna tahammül edmeiyordum. Barandan başkasının bir bakışını kabul edemiyordum. Güzelce gülümsedi bana. Selim gerçekten yakışıklı anlayışlı ve kibardı. Güzel bir yüzü ve fiziği vardı. İki aya yakın zaman geçirip eğlenmiştik çokta iyi anlaşıyordum ama benimde gönlümde gecenin şahı yatıyordu ondan başkasının hüküm sürmesi mümkün değildi. Barandan başkasının varlığını kabul etmezdi yüreğim. Bakışmamızı Mirkelamın telefonu bozdu. "Efendim kardeşim. Heh geldin mi? Gel kafeteryadayım. Ya gel işte ne uğraşacaz şimdi dışarıyla." O sırada Selimle filmle ilgili yapılan yorumları okuyorduk. "Bak baya beğenmişler, senaristten daha iyi yorum yapan var baksana." Dedim. Elimle yorumu gösterirken.

 

"Heh burdayım bak el sallıyorum." Mirkelamın bağırışıyla bizde baktığı yöne baktık. Kalabalıkta ilk göremedim, sonra körlüğe yakın olan gözlerim bir ışıkla sarsıldı. Bedenim bir boşluğa düştü sanki, ellerim telefonun üstünde kala kaldı. Tam iki aydır aslında nefes alamadığımı o nefesin şimdi ciğerlerime dolduğunu fark ettim.

 

Benim Şah'ım Baran'ım gelmişti.

 

Ɓölüm Sonu

Loading...
0%