Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bölüm: Mat

@berfinatman

Birine odaklanmak bu kadar acı verici olamazdı öyle değil mi? Gözbebeğinde cam kırıklarının olması ve buna rağmen gözlerini açık tutmak gibiydi. Gözlerimin yayından firlayan ok Baranın o kapkara gözlerine çarpmıştı. Bu çarpışmada kimler can verdi hasarı bilinmez çetelesi tutulmaz. Tek bildiğim bu anın hayal olmaması bir rüyadan ibaret olmaması için varımı yoğumu vereceğimdi.

 

Baran tam karşımda öylece kalmış benim gibi şaşkındı, benden zorlukla ayırabildiği gözleri yakınımda duran Selime kayınca öfkeyle bakışları bana döndü. Bedenim kocaman evrende uzay bosluğunda gibiydi ama içimde tarifi kitaplarda saklı olan bir hissiyatla doluydu. Onun varlığını kabul eden ilk şey kalbim oldu, sızım sızım sızladım elim istem dışı kalbime gitti. Bir sancının pençesinde gibi atıyordu. Gözlerimi bir an bile çekip alamadım ondan, sahi Baran burda mıydı? Yoksa benim hakikatle hayali bir birine karıştıran zihnimin haylaz bir oyunu muydu? Ona bakan gözlerim acıyla doldu, onu çok özlemiştim. Şimdi karşımdaydı bunu bilen zihnim alabora olmuş kendini toplamaya çalışıyordu. "Oo kardeşim hoş geldin." Mirkelamın sözleriyle bende olan gözlerini ayırdı. Bende derin bir nefes alıp önüme döndüm. Ellerim istem dışı şakaklarıma uzandı. Bir uyuşukluk vardı beynimde.

 

"Hoş buldum." Dedi. Sesi benim için nimet gibiydi. Sesini duyunca gözlerimi yumdum. Derin nefes almaya çalıştım.

 

"Gel otur şöyle." Masayı gösterdi Miko. Baranın boğazını temiezledigini duydum. "Gel biz başka yere gidelim." Gidecek miydi sahi. Ellerim başımı taşıyamayacak gibiydi. Kalbim acıyordu.

 

"Ya geç otur şöyle ya." Mirkelam omzuna vurup yönlendirdi. Selim masaya yaklaşan Barana "Merhaba" dedi. "Selim ben."

 

"Baran." Elini uzatıp sıktı.

 

"Alya." Alya da elini uzattı. Sonra Alya beni gördü. "Berfin iyi misin sen?" Bedenimde ki uyuşukluk beni ele geçiriyordu. Şakaklarımı ovmaya devam ettim.

 

"Berfin noldu?" Selim hemen yanı başımda sormuştu bunu.

 

"Bir şey yok, başım ağrıdı birden." Masanın yüzeyine bakan bakışlarım puslandı.

 

"Berfin." Mirkelam korkuyla yanıma geldi. "Noldu sana birden bembeyaz oldu yüzün." Elimi yüzümden çekip bana baktı. "Bir şey yediğin içtiğin yok zaten, şu hale bak."

 

Alya masadaki suyunu uzattı bana. Mirkelam aldı kapağını açıp içirdi. Gözlerimi Barana değdirmemeye çalışıyordum çünkü onu gördükçe daha da kötü oluyordum. Suyu dudaklarımdan uzaklaştırdım. "Tamam iyiyim." Yutkundum. "Hadi oturun." Konuşacak halim bile yoktu.

 

Mirkelam yanıma oturdu. "Eminsin dimi?"

 

"İyiyim iyi." Sol elimi şakaklarıma bastırıp ovdum. "Otursana Baran ayakta kaldın." Alya'nın sözleriyle. Karşımdaki sandalyeyi çekti Baran ve oturdu.

 

"İyi değilsen hastaneye gidelim mi?" Selim elini sırtıma koyup sormuştu. Korkuyla Barana bakma gafletine düştüm. Çenesinin kemiklerinin gün yüzüne çıktığını gördüm. Kitlenmiş Selim'e bakıyordu. Elini uzaklaştırdım Selimin. "Yok iyiyim gerçekten geçer birazdan."

 

"Ee Baran seni burda ilk defa görüyoruz. Burda mı okuyorsun." Alya'nın sorusuna Mirkelam cevap verdi.

"Tahsil peşinde çocuk Yüksek Lisans yapıyor." Mirkelamın cevabıyla başımı ovan elim donup kaldı. Aynı şehirdeydik ve biz bu acıyı mı yaşadık yani. Bunu hazmedemedim. Midem bulandı, öfkeyle Barana baktım. O ise Selime kitlenmiş olan bakışlarını yavaşça bana çevirdi. Ne bekliyordun der gibiydi. Birden sandalyemden kalktım. Tüm gözler üstüme yöneldi. "Nereye?" Dedi Alya.

 

"Tuvalate. Yüzümü yıkayacam." Arkamı döndüm onlara. "Gelim mi bende?" Alyayı cevapsiz bırakıp kafeteryadan dışarı attım kendimi serin hava yüzüme vurunca derin nefes almaya çalıştım. Nasıl diyordu zihnim, nasıl aylardır burdaydı ve ben onu görmemiştim. Ellerimle yüzümü sıvazladım, mideme kramp giriyordu. Ilerdeki banka doğru ilerleyip oturdum. Yavaş ve derin nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Üstümdeki kot çeketi çıkardım çünkü nefesimi kesiyor gibiydi. Yakamı genişlettim nefes almada güçlük çekiyordum. Rüzgar saçımı savururken sırtımı yasladım banka gökyüzüne baktım. Durulmaya çalıştım, arsız kalbim söz konusu Baran olunca dizginlenemiyordu. Kendime bir müddet düşünmemeye zorladım bedenimin sakinleşmesini bekledim. Lanet gözlerime söz geçiremeyince akan yaşları silmek düştü bana. Kimse görsün istemiyordum ağladığımı. Avuçlarımı bankın ucuna saplayıp güç aldım. Nefesim kendine gelince beynimin yorgunluğu ortaya çıkıyordu. Yerdeki parke taşlarına baktım. Sonra bir koku aldım, o kokuda boğuldum. Ayak sesini duydum bankın yanına geldi. Ayakta durdu. Varlığını inkar edersem idamın verilirdi. Bakmıyordum ama hissediyordum.

 

"2 ay." Dedim. "2 ay aynı şehirde denk gelmedik. Sözünün eriymişsin."

 

Ellerini cebine koyduğunu hissettim. "Zayıflamışsın." Dedi.

 

Başımı iki yana sallayıp acıyla güldüm. "Zayıfladım."

 

"Burda olduğunu bilmiyordum. Bilseydim gelmezdim." Canımı yaktı ve bunun farkında. Zalimlikte ikimizde yarışırdık. Başımı ona çevirdim cebinden paket çıkarıp bir dal sigara aldı. Dudaklarına yasladı ve çakmağı çaktı. Nefesi içine çekti, dumanların arasından kısılan gözleriyle bana baktı. Paketi ve çakmağı cebine koydu.

 

"Ne zamandır sigara içiyorsun?" Dudaklarımın canı çekildi de kurudu sanki.

 

Karagözlerini saçlarıma değdirdi kısa bir süre. "Sarı saçlı bir velet bana git demişti. O zaman başladım."

 

O sarı saçlı velet sana git derken ne kadar canının yandığını bilseydin böyle rahat konuşabilir miydin acaba Baran. Bir eli pantolonun cebinde bir eliyle sigara içiyordu. Önüne döndü bakışlarını benden kaçırdı. "Böyle olmasını istemedim." Dedim. Acıyla.

 

"Yoo." Dedi. Gayet rahattı. "Tamda böyle olsun istedin ve oldu. Tebrik ederim." Önüme döndüm. Ayakakkabılarımı birbirine bastırdım. Sanki bu Baran değildi, bir başkasıydı. Benimle bu kadar alalede biriymişim gibi konuşuyordu.

 

"İstediğim bu değildi." Dedim. Cevap vermedi sigaradan bir nefes daha çekti. Soğuk bir rüzgar esti.

 

"Ceketini giy." Dedi. Hava serindi ama benim bedenim acıdan yanıyordu. Öylece durmaya devam ettim. Ayakkabımın ucuna baktım durdum. "Ceketini giy." Bu kez dişlerinin arasından söyledi bunu. Ama ben yine dediğini yapmadım. Sigarayı dudaklarına yaslayıp ceketimi aldığı gibi omzuma attı. "Adamı hasta edersin sen."

 

Yüzüne baktım. "Böyle olsun istemedim, yemin ederim."

 

"Tamam. İçeri gir. Üşütme." Her cümlesi buzdan bir mızrak gibiydim soğuk ve can yakıcıydı.

 

"Baran." Ayağa kalkıp karşısına dikildim. "Benim istediğim olsaydı biz bu halde olmazdık." Dedim.

 

"Senin istediğin olsaydı ben senden bir cehennem boyu uzakta olurdum. Haklısın" sinirle bir nefes daha çekti sigaradan. "Öyle değil." Dedim.

 

"Bana bak. Senin için gelmedim dedim sana." Gözlerimin içinde bir yangın başladı. Dudaklarımı birbirine yasladım sinirle. "Duygularıyla oynayacağın Baran gitti anladın mı?"

 

"Ben senin duygularınla oynamadım." Diye karşı çıktım. Dudağı kibirle kıvrıldı. "Oynamadın? Doğru sen un ufak etmeyi tercih ettin. Hiç acımadın, ben her şeye tamamdım ama duygularımın senin maskaran olmasına izin vermem."

 

"Beni dinlemiyorsun ki?" Diye serzenişte bulundum.

 

"Dinledim." Diye kızdı. "İncir ağacının altında dinledim seni. Beni nasıl parmağında oynattığını dinledim. Acı çekmemi nasıl zevkle dilediğini dinledim. Sen benim hislerimi eğlence ettin kendine. Ama şimdi buna müsade etmem. O oyun bitti. Kazanamadın diye çocuklaşmanın manası yok." Gözleri ciğerimi çıkarıp vereceğim kadar aşk doluyken sivri dili bir düşmanın önüne atar gibiydi.

 

Gözlerimden yaş akmasın diye kendimi zorladım. Dudaklarımı ıslattım. Gözleri kısa süreli dudakalarıma kaydı. "Öyle olsun." Dedim.

 

"Öyle." Dedi. Kendini toparlayıp geri çekildi. "Öyle olacak." Dedi. Daha çok kendini inandırmaya çalışıyordu. Omzumdaki ceket düşmesin diye tutarak içeri girdim. "Şimdi değil kızım şimdi ağlama." Gözlerimi havaya diktim ağlamim diye. Kafeteryada çocukların bıraktığım gibi olduğunu gördüm.

 

"Nerdesin kızım ya." Mirkelam endişeyle sordu. "Lavaboya baktım yoktun bir şey oldu sandım." Dedi Alya.

 

"Hava almaya çıktım biraz. İyiyim ama şimdi." Ceketimi omzumdan indirip sandalyenin sırtına attım. "Telefonunuda almamışsın yanına." Selimde bu ani yok oluşumdan rahatsız olmuş gibiydi. "Evet, maalesef."

 

Az sonra Baran geldi yanımıza. Sandalyeyi çekip oturdu. "Ee kirvem senin ev nerde uzak mı?" Mirkelam bunu Barana hitaben sordu.

 

"Çok yakın sayılmaz, misafirim olursun elbet." Elindeki çakmağı çeviriyordu.

 

"14 seansına ne diyorsun? Okey miyiz?" Selimin sorduğu soruyla Baran elinde çevirdiği çakmak durdu. Rahat şekilde cevap verdim. "Olur tamam."

 

"Hayırdır Kirve? Nereye gidiyorsunuz?" Dedi Baran Mirkelama hitaben. "Yok ya ben değil Berfinle Selim gidiyor, festival filmimi ne varmış?" Sinirle gözlerini yumdu. Çenesini oynattı farkında olamadan. Sinirle gözlerini bir bana bir Selime çevirdi. Gözlerinde ki öfkeyi seçebiliyordum. Selime kitlendi baktı bakışlarıyla bin parçaya böldü sanki. Bu durumdan rahatsız oldum. Oturduğum yerden ayaklandım. "Size iyi oturmalar." Dedim. Çantamı koluma taktım. "Nereye ya?" Alya tek başına kalmak istemiyordu belli ki. "Eve gidiyorum."

 

"Kızım dur beraber gideriz ne bu acele." Mirkelam kolumu tutup durdurdu. Ceketime uzanıp giyindim. "Gerek yok ben giderim. Hem arkadaşına ayıp olmasın. Sen otur." Göz ucuyla Barana baktım. Dişlerini sıkmış öylece bakıyordu. Selim ayaklandı. "Siz takılın zaten bende kalkıyordum. Berfini bırakırım, tabii isterse?" Emrivaki yapıyordu ama en azından fikrimi soruyordu. Barana inat kabul ettim. "Olur. Hadi gidelim." Avucundaki çakmağı sıktığını gördüm. Dişlerini sıkmaktan çene kemikleri gün yüzüne çıkmıştı. Elmacık kemikleri sivri birer mızrak gibiydi. Kirpikleri gözbebeğini örten siyah bir tenteydi.

 

"Haber et eve varınca." Mirkelama gülümsedim. "Tamam." Dedim.

 

Çantayı koluma takıp Selimle kafeteryadan çıktık. Otoparkta aracına binerken sordu. "Seni eve bırakmam sorun olmaz değil mi?"

 

"Yok niye sorun olsun." Kapıyı açıp oturdum. Çantamı dizime koydum. "Sizin aşiret falan var ya? O bakımdan." Söylediğine güldüm. Ben gülünce o da güldü. "Topuğuma sıkmazlar dimi?" Gülüşüm artarken aracı sürmeye başladı. "Genelde topukla işleri olmuyor." Dedim

 

"Yapma ya? Yine topuktur diye kendimi avutuyordum." Neşeli sesi biraz olsun enerji vermişti bana.

 

"Maalesef." Dedim.

 

"Diyelim bizi gördüler beraber. O zaman nolur?" Keyifle sorduğu soruya aynı şekilde cevap verdim.

 

"O zaman benimle evlenmek zorunda kalırsın." Dedim.

 

"Allah be." Diyip kahkaha attı. Yüzüne dönüp baktım, acayip mutluydu. "Çabuk söylede sizin aşiret bizi görsün." Söylediklerine gülerken bir anda önümüze bir araç kırdı. "Napıyor lan bu!"

 

Araca bakıncada Baranın arabası olduğunu gördüm. Yanımıza yaklaşıp dibimize girdi. Selim camı açtı. "Napıyorsun birader!" Diye bağırdı. Ama Baran camı açmadan dibimizde sürmeye devam etti. Elimle koltuğu tuttum sıkı sıkı. Gaza basıp öne geçti ve gözden kayboldu. "Eşkiya mıdır? Nedir?" Selim bana dönüp baktı. Benim yüzümden korktuğumu sandı. "İyi misin? Geçti tamam bak gitti herif." Başımı salladım iyi olduğumu göstermek için. Elini uzatıp elime dokundu. "Korkma." Dedi. Elimi hemen çektim.

 

"İyiyim ben." Bu hızlı tepkimden rahatsız olduğumu anladı ve geri çekildi.

 

Eve varınca ona döndüm. "Teşekkür ederim." Dedim.

 

Gülümsedi. "Rica ederim. Yarın görüşürüz."

 

"Haberleşiriz." Kapıyı açıp indim. Ben binaya girene kadar bekledi Selim. Ben girincede gaza basıp gitti.

 

🥀

 

Saçıma sardığım havluyla duştan çıktım. Salonun ışığı kapalıydı ve yakmayı düşünmüyordum. Uzun kollu buluzum ve eşofman altı vardı üstümde. Aspiratörün ışığını yaktım, loş sarı bir ışık odayı kaplarken sıcak su kaynattım kendime. Üst raftan kahveyi alıp kupa bardağıma boca ettim. Kaynayan sıcak suyuda bardağâ boşalattım. Karıştırıp kaşığı lavaboya firlattım bardağı elime alınca balkona doğru yürüdüm. Balkona geçerken duyduğum sesle adımım durdu.

 

"Bu Selim ne ayak?" Baranın sesiydi bu. Şokla elimi ağzıma kapattım. "Tekin olmayan bir puşta benziyor."

 

"Yok la kirve, iyi çocuk. Öyle göründüğü gibi değil." Mirkelamın balkonundalardı. Yani yan dairemde. Yavaşça elimdeki bardağı masaya bıraktım. Ses yapmak istemiyordum.

 

"Hiç gözüm tutmadı." Kestirip atmıştı yine.

 

"Ulan bu kız nerde bugün." Mirkelamın sesi yakından gelince balkonumu görmek için eğildiğini gördüm. Görmesin diye kapıya doğru eğildim. "Erken uyudu heralde bugün. Yoksa ağlama saati normalde." Salak çocuk beni rezil etmişti.

 

"Kim lan" dedi Baran.

 

"Yav bizim Berfin. Yan dairede." Yine öne doğru eğildiğini hissettim. "Işığıda kapalı. Kesin uyudu o zaman."

 

"Berfin mi?" Dedi. Şaşırmıştı. "Yan dairede mi?"

 

"He işte. Sana dedim ya oğlum. Süt kardeşim diye. Ohoo kime diyom ben. Bardağını uzat çay doldurım. Loo oğlum kime diyorum bakma avel avel bardağı uzat." Çaydanlık sesi duydum. Can kulağıyla dinliyordum onları. Az sonra çay kasığı sesi geldi. "Bugün ağlamadı heralde gelişme var." Mirkamın umutla söylediği sözlerle acıyla güldüm.

 

"Ne ağlaması?" Dedi Baran.

 

"Geldiğinden beri her gün geçiyor şu balkona ağlayıp duruyor. Ulan gün boyu hiçbir şey yok, bizimle oturuyor konuşuyor eğleniyor sonrada eve geliyor başlıyor. Hergün ağlayışını duyuyordum burdan. İnsanın içi gidiyor be." Bir kaç bardak sesi daha duydum. Kısa bir sessizlik oldu. Baran nasıl bir ifadedeydi acaba. "Neden ağlıyormuş?" Dedi en sonunda. Sesi buz gibiydi.

 

"Piç kurusunun biri yüzünden." Mirkelam sinirlenmişti. "Ulan insan dayanamıyor ağlayışına lan! Yanımızda öyle iyi rol yapıyor ki kimse bilmez bu ağlayan o mu diye. En son dayanamadım kalktım gittim yanına gözleri şişmiş yine. O zaman anlattı biraz. Bu pezevenk gitmiş, bırakmış kızı. Bu da dayanamıyor acıdan. Ulan varya bir elime geçirsem ağzına sıçacam onun."

 

"Niye gitmiş? Onu da söyledi mi?" Baranın çenesinin kaskatı olduğunu sesinden anlıyordum.

 

"Gitmesi gerekti dedi. Al kızım ara gurur yapma dedim. Öyle değil olması gereken bu dedi." Elini masaya vurdu sanırım Mirkelamdı. "Bir bok anlamadım bu işten. Nedir bu nasıl bir illet."

 

Masamın üstünde duran kupadan artık duman süzülmüyordu soğuyup kalmıştı. Ellerim ayaklarım buz tutmuştu ama yüzümde soğuk karlar vardı sanki sert rüzgarı yedikçe yedim.

 

"Çok mu ağladı?" Dedi Baran.

 

"Lan ne diyorum artık dayanamadım gittim yanına. 2 aydır görmüyormuş, aynı şehirdeyiz belki ama yine göremiyorum dedi. Kim bu oruspu çocuğu bir bulsam. Lan kız geldiğinden beri kuş kadar yiyor allah bilir kaç kilo verdi, geldiğinde yüzünde renk vardı gözleri parlaktı içine sıçtı lan. Elimden de bir şey gelmiyor, zorla yemek yedirmeye çalışıyorum, sırf yesin diye kendimi davet ettiriyorumda yemek yapsında yesin diye. Ben varken mecbur yiyor, yoksa bir kahve bir büskiviyle geçiriyor. Bugün gördün beti benzi attı, açlıktan bayılıp kalacak bir gün." Sıkıntılı bir nefes verdi.

 

"Niye korkuyormuş demedi mi? Belki suçlu olan Berfindir." Şimdi kendine çekiyordu konuşmayı. Haklı olduğunu ispatlıcaktı.

 

"Malikten korktu falan sandim ilk ama öyle değilmiş. Başka bir şey var ama ne olduğunu bilmiyorum. Diyelim ki Berfin suçlu ne değişecek kız onu göremedi diye geldiği hale bak. Suçlu olması sevgisini mi eksiltecek. Demek ki bir çıkmaza girmiş. Berfin korkak biri değil. Tanıdığım en cesur kızdır. Velevki korktu, o da kendi canından değildir." Bir çakmak sesi geldi. Sigara yaktılar. Dumanın kokusu burnuma geldi. "Ee sen anlat, nedir seni buralara getiren. Bir daha dönmem diyordun?"

 

Derin bir soluk bıraktı Baran soluğunu bile tanıdım. "Benimki karışık mevzu."

 

"Karışıksa çözeriz." Dedi gülerek Mirkelam.

 

"Benim ki daha çok Vicdan Azabı." Dedi. Sanırım sigaradan bir nefes aldı. "Doluya koysam olmuyor, boşa koysam dolmuyor. Berfin gibi korkum yok, canımında kıymeti. Çünkü canıma can veren olmadıktan sonra bu etin bedende önemi yok."

 

"Şair mi oldun lan sen" Mirkelam güldü.

 

"Şair olacak kadar sevgiyi yaşayamadım, sevdim ama sevilemedim. Elimi uzattım tutan olmadı, sonrada kötü ben oldum. İşlemediğim suçun vebalini yaşadım yıllarca, herkes akladı beni ama bir kişi o kirli hırkayı çıkarmama izin vermedi. O bir kişi de tüm vebale eş değerdi. Şimdi koşarak bana gelse, ona gitmek için beynimin düşünmesine bile izin vermezdim. Bana gelmiş bu ihtimalin sorgulaması mı olur?" Güldüğünü duydum. "Hayali bile güzel lan. Ama işte hep hayalde kaldı. Gerçek olmasını istemedi, izin vermedi. Korktu bana git dedi. Gittim."

 

"Yapma be!" Mirkelamda üzülmüştü.

 

"Bazen çok öfkeleniyorum bize sahip çıkmadı diye, bazen de... içim yanıyor, O yüreğinde atan korkuyu çekip alamadım diye. Yüreği güzel biliyorum ama o pıhtıyı çekip alamadım." Bir nefes daha aldı. "Çok güzel bir kere, kendimi yanına yakıştıramadığım oldu. Sonra bana öyle bir baktı ki, dünyanın en yakışıklı erkeği benmişim gibi hissettim. Beyaz yüzü ay kadar parlak, saçları deniz gibi dalgalı. Bir gülüşü var izlerken tımarhaneye tıkarlar adamı, akla ziyan. Kirve bir sesi var, duyunca şu kalbim yerinden çıkacak oluyor. Hele beni görsün eli ayağına dolanıyor." Güldü. "Yanakları kızarıyor, gözleri parlıyor, elleri buz tutuyor. Benimde yüreğimde bir meşale yanıyor tüm Urfayı kaplıyor. Dudaklarına bir gülümseme konuyor, tam şurasında ufak bir gamze var, varla yok arası. Oraya beni gömüyor sanki." Elimi bahsettiği küçük çukura uzattım. Kimse bilmez kimse fark etmezdi bu çukuru. Gözlerim doldu, ağlamaya doymayan bir sevdam var. "Sonra birden o pembe hava dağılıyor. Gerçekleri çarpıyor yüzüme, elindeki oyuncak olduğumu anlıyorum."

 

"Siktir!" Dedi Mirkelam. "Deme lan! Ulan bu kadınların hepsinin..."

 

"Şşht, ona laf ettirmem!" Sesi sertleşti. "Buna müsade etmem. Ben ona kötü hiçbir sözü yakıştırmam. Sende bunu aklından bile geçirme."

 

O sıra telefonumun sesi yankılandı heyecandan napacağımı bilemedim. Yan balkonda hareketlilik oldu. "Uyandı mı acaba?" Dedi Miko. Salona geçtim napacağımı bilemedim. Sonra başımdaki havlu aklıma gelince parmak ucumda koşup banyonun kapısı sertçe açıp kapattım. Salonun ışığını yaktım, burda olduğumu anlasınlar diye. Kanepenin üstünde çalan telefonu aldım hemen annem arıyordu. "Efendim"

 

"Napıyon kızım." Annemin sorusuna cevap verirken aspiratörün ışığını kapattım. "Banyodan çıktım şimdi siz napıyorsunuz?" Buzdolabını açıp bakındım ama canım bir şey istemiyordu. Geri kapattım, mutfak dolabındaki çekmeceyi açıp bakındım. "Bizde ne edelim yengenle kendimize oturmuş çay iciyoruz dedim sen naptın." Çikolatalı bir büskiviyi elime aldım.

 

"İyi yapmışsınız, afiyet olsun." Bir tabak çıkarıp bisküviyi koydum içine. "Ee geliyon dimi cuma günü."

 

"Evet dedim ya anne gelecem." Sonra aklıma bugün Mirkelamın dedikleri geldi. Babam niye çağırmıştı? "Hakkaten anne babam niye çağırıyor beni, kaçtır soracam ama unutuyorum."

 

Orta sehpaya tabağı bırakıp sıcak su kaynatmaya geçtim. "Kız ne diye olacak özledi zaar adam seni." Annemin sesinden bir şeyler gizlediğini anladım. "Anne doğruyu söyle." Bir kupa bardağı ve kahve aldım elime.

 

"Kız ne diyecem daha, aha gelince öğrenirsin." Ne demek gelirsen öğrenirsin, ne saklıyordu annem. "Anne söylesene ya, noldu?"

 

"Ee valla baban tembih etti. Kimse demesin dedi." İyice meraklanmıştım. "Anne sinir etmesene ya insanı söyle işte." Artık hem meraklanıp hem sinirlenmiştim.

 

"Eşek seni annenle nasıl konuşuyon sen."

 

"Ee söyle o zaman." Diye tersledim.

 

"Eşeğin bokunu ye, seni istemeye gelecekler."

 

"Ne!" Farkında olmadan bağırdım. "Ne diyorsun anne ne istemesi Allah için, delirdiniz mi!" Sinirle oraya buraya yürümeye başladım. "Kız beni dellendirme, baban gelsinler dedi napayım ben."

 

O sıra kapı çaldı. Sinirle kapıya gittim. "Ne demek gelsinler dedi ya." Kapıyı açtım Mirkelamla Baran karşımdaydı. "Noldu kız? Niye bağırdın?" Bağırışımdan bir şey oldu sandılar heralde. Onlara bir dakika işareti yapıp salonu gösterdim. "Babandan iyi mi bilecen, adam kaçtır yok dedi ee en sonunda oğlan tafafı ısrar etti napsın adam." Baranla Mirkelam içeri girince kapıyı kapattım. "Kim bunlar ya, gelip napacaklarmış."

 

"Erinin körünü Berfin beni dellendirme. Mıço Ahmet yok mu? Daha evvelde geldiler. Kız bunlar laftan anlamıyor napsın baban ha napsın. Eş dost kim varsa araya sokmuşlar ee bavoda bir yandan Sadık'ı doldurdu napsın adam gelin dedi en son." Sinirle başımı ovuşturdum. Mirkelam tabağa koyduğum bisküvileri tıkınırken Baran dikkatle bana bakıyordu.

 

"Ya ben istemiyorum istemiyorum kaç defa dicem." Kaynayan suyu kapatıp iki bardak daha çıkardım. "Babam bilmiyor mu söylemedin mi? Niye beni çağırıyor." İki kahve daha çıkardım. Sinirle paketi açmaya çalışıyordum. Telefonu omzumla kulağım arasında sıkıştırmıştım. Kahveyi bardaklara boşalttım.

 

"Kızım baban bir söz etti gelin dedi. Ee maaile gelecekler, seni görmeleri lazım. Gelirsin zaten baban sana sorar sende yok dersin olur biter. Bana bak Berfin sakın gelmemezlik etme. Aha ben daha babanı tutamam bilesin." Telefonu elime aldım. Sıcak suyu bardaklara boşalttım. Kaşıkla karıştırdım. "Anne tamam kapat sonra konuşuruz." Telefonu kapatıp tezgaha koydum. Bardakları elime alıp kanepede oturup bana bakan iki çift göze döndüm.

 

"Noldu kızım ya? Bağırışını duydukta geldik." Bardakları uzattım. İkiside elimden aldı. Baran sabırsızca vereceğim cevabı bekliyordu. "Bizimkiler işte nolacak. Kendi kafalarına göre iş yapıyorlar." Geçip oturdum bende Baran ensesini kaşıyıp huzursuzluğunu belli etti.

 

"Ne iş? Nolmuş, niye çağırıyor Sadık amca seni?" Ağzına bir tane bisküvi attı Mirkelam.

 

"Misafirler gelecekmiş."dedim buz tutan ellerimi ovuşturdum. Baran gözlerimin içine baktı. Ne diyeceksen de gibiydi bakışları. "Ne misafiri bu?"

 

"Görücüler." Dedim. "Beni istemeye geleceklermiş." Baranın alnındaki iki damarın kabarışına şahit oldum. Ellerini yumruk yaptı. Gözlerini kısa bir süre yumdu. Öfkesini tüm iliklerime kadar hissettim ama başka bir hissiyat daha vardı ki o da çaresizlikti elinden bir şey gelmiyordu.

 

Senden başka kimseye yar olmam ben Baran.

 

Senin olduğun bir dünyada benim senden başka bir seçeneğim olmaz.

 

Sevgilim sen varken, ben olmam.

 

Bölüm sonu.

 

Sevgili arkadaşlar, biliyorum yeni bölümün hızlı gelmesini istiyorsunuz ama elimden geleni yapıyorum bunu bilin lütfen. Umarım bölümü beğenirsiniz. Yorumlarınızı bekliyorum. 🧚‍♀️

Loading...
0%