Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23. Bölüm: Cellad

@berfinatman

Sessiz bir ortamda saatin hareketi huzursuz edebilir bazen insanı, yatarken kalbinin atışıda aynı keza...

 

Şimdi bu sessiz ortamda bir nabzın şiddetli hırçın atışını hissediyordum. Baranın nabzının damarını delip geçmek istercesine atışını hissettim.

 

"Ne istemesi lan bu?" Mirkelam kendine gelip konuşabildi. "Kim bunlar lan!" Oturduğum yerde büzüldüm sanki küçüldükçe küçüldüm. "Yoksa bu senin lavuk mu? Hani şu bahsettiğin."

 

"Hayır." İnledim resmen. "O değil, olamazda zaten." Baran gözlerime hırsla baktı. "Daha öncede gelmişlerdi babam yok demişti, şimdi annemin dediğine göre çok fazla eş dostu araya koymuşlar baskı yapmışlar. Babamda ayıp olmasın diye gelin demiş artık." Ayağa kalkıp tezgahta yaptığım kahvemi aldım. Tekrar onlara yaklaşınca Baranın bacağını sinirle salladığını gördüm.

 

"Hatır gönülle olacak iş mi bu? Ne diye kabul ediyor Sadık amca." Sinirle bir büskivi daha attı ağzına.

 

"Dedim ya mecbur kalmış. Bana da söylemesinler diye tembih etmiş. Anneme ısrar edince söyledi işte." Kahvemden bir yudum aldım. Sıcak kahve iyi gelmişti çünkü bedenim buz tutmuştu. Kupayı soğuk ellerimde tutmuştum.

 

"Ne zaman geleceklermiş." Mirkelam eğilip sehpadan kahvesini aldı.

 

"Cuma günü." Bir yudum daha aldım. Baranın keskin bakışlarını hissediyordum ve sanki beni paramparça ediyordu. Gözlerimi kaldırıp baktım, karasına bulandım sanki. Nefes alırken bile iki defa düşünmem gerekiyordu çünkü nefes kesici bir güzelliği vardı.

 

"Ee verecekler mi seni?" Ağzı dolu olduğu halde konuşuyordu hala. "Ne vermesi Miko ya sende." Diye sıkıntıyla söylendim.

 

"Başka ne dedi Sara ana." Bağdaş kurup oturdu kanepede.

 

"Ailecek geleceklermiş, görsünler sonra sen cevabını verirsin dedi." Dedim küçük bir yudum daha alırken.

 

"Ne cevap vereceksin?" Bu soruyu Baran sordu. Ağzımdaki küçük yudum büyüdü sanki yutamadım. Nefesini tuttu vereceğim cevabı bekledi. Istediği cevabı vermesem sanki hiç nefes alamayacak gibiydi.

 

"Hayır diyecem." Derin bir nefes aldı. Rahatlamıştı ama huzursuzluğu devam ediyordu. Hala ayağını sallıyordu çünkü. "Kahveni içsene soğumasın." Ne der gibi bakındı sonradan kahve getirdiğimi hatırlamış gibi orta sehpadaki bardağı aldı tek dikişte kahveyi içip boş bardağı geri bıraktı.

 

"Bende sen uyudun sandım, ışıkları kapalı görünce." Mirkelam başımdaki havluyu işaret etti. "Meğer banyodaymışsın."

 

Elim istem dışı havluya gitti. Havluyu saçımdan sıyırdım. Islak saçlarım omzuma dökülürken Baranın can yakan bakışları saçlarımı buldu orada bir dünya kurdu merkezine beni oturttu sanki. Hasretle baktı saçlarıma ve bu bakışın ağırlığını bir ben hissettim sanki, bu yükün altında ezildikçe ezildim.

 

"Annem ararken yeni çıkmıştım." Diye mırıldandım.

 

"Yemek yedin mi?" Dedi bu sefer. Sehpada duran tabağı gösterdim. "Öyle atıştırdım işte bir şeyler."

 

"Hepsini ben yedim kızım nerde atıştırdın. Olmaz öyle kuş kadar kaldın zaten. Lahmacun yer miyiz? Ha Baran?" Mirkelam elini Baranın omzuna koyunca Baran saçlarımda olan bakışlarını Mirkelama çevirdi. "Olur." Dedi. Ama neye olur dedi pek bilmiyor gibiydi.

İşaret parmağını bana doğrulttu Miko. "Olur." Dedim bende.

 

"Acılı?"

 

"Acılı." Gülümsedim.

 

Birden ayaklandı Mirkelam. Elini cebine sokup evinin anahtarını çıkardı. "Dolaba yapıştırmıştım numarayı, ben hemen halledip gelirim." Mikoyu geçirmek için hareketlenirken. "Kalkma kalkma hemen gidip gelirim ben." Mirkelam kapıyı ardında kapatıp gidince, evde soğuk bir sessizlik başladı. Baran dizini sallamaya devam ediyordu. Avcunda bir çakmak vardı ve onu çevirip duruyordu. Gözleri bana değmiyordu, bu yokluğun acısını bilemezsiniz. Sakallarının yüzünü sarmalamasına özenle baktım, keskin elmacık kemiklerinin yüz hatlarının ahengine bir kere daha hayran oldum. Etli koyu dudaklarına gözlerini siper almış kipriklerine ve çatılmaya mahkum kaşlarına özlemle baktım. Ona sarılmak isteyen kollarım sızladı. Ellerim ona uzanmak istiyordu, tırnağımı avucuma batırdım. Yoksa kendime mani olmam bir o kadar zordu. Onu izlerken birden bakışları bana döndü, anında gözlerimi kaçırdım. Buluzumun kollarını avucuma doğru çekiştirdim. Şu an onun beni izlediğini biliyordum, yanaklarımın kızardığını hissettim. Yüzümün her zerresini izliyordu, ellerimi yüzüme siper etmemek için kendimi zor tutuyordum. Bir başkasının bana bu şekilde bakışına asla tahammül edemezken Baranın bakışlarının yoğunluğuyla eriyordum sanki. "Çıkıyor musunuz?" Dedi birden. Bakışlarımı ona doğrulttum, keskin gözleriyle karşılaştım. Ani sorusuyla neye uğradığımı anlamadım. "Ne?"

 

Kısa süreli sinirle gözlerini yumdu. Tekrar sordu. "Çıkıyor musunuz. O herifle?" Bu soruyu kendine sormayı yediremediğini fark ettim.

 

"Kimden bahsediyorsun?" Kızaran yanaklarıma kısaca baktı.

 

"Kimden bahsettiğimi biliyorsun. O Selim mi nedir, sevgili misiniz?" Dişlerini birbirine kitledi sanki. Çene kemikleri gün yüzüne çıktı.

 

"Hayır." Diye karşı çıktım. "Sadece arkadaşız."

 

Tek kaşını kaldırdı. "Pek öyle görünmüyorsunuz ama." Dedi.

 

"İnsanların ne düşündüğü umrumda değil." Diye çıkıştım.

 

"Selim de seninle aynı şeyi düşünmüyor, bu umrunda mı peki?" Sinirle dizini daha da salladı.

 

"Kafayı mı yedin sen, ne diyorsun?" Artık bende sinirlenmeye başladım.

 

"Gözün kör mü senin!" Sesini yükseltti birden. Sonra farkına varıp derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. "Adam senin içine düşecek ve sen bunun farkında değilsin öyle mi?"

 

"Saçmalıyorsun, iki arkadaşız sandığın gibi de bir durum yok."

 

"Sen aptal mısın? Sarışınlarda ki bu aptallık nedendir bilmiyorum. Herif sana yürüyor hatta koşuyor. Sen gelmiş arkadaşız mı diyorsun." Sinirden oturduğu yerde kıpraşıp duruyordu.

 

"Düzgün konuş, asıl aptal sensin. Ne biliyorsunda konuşuyorsun sen, Selimi ne kadar tanıyorsunda böyle konuşuyorsun." Sinirden başıma ağrı girmişti.

 

"Ben ne tanıcam o lavuğu." Yönünü bana döndü. "Ama birini sevince nasıl bakılır bunu biliyorum. Seven insanın bakışını tanırım. Şimdi anladın mı? O pezevenk seni arkadaşı olarak görmüyor. Ama sen bunu göremeyecek kadar körsün." Elini dizine vurdu. "Birde bu yetmiyormuş gibi herifle başbaşa sinemaya gideceksin. Bu ne demek lan!" Gözleri sinirden kanlandı.

 

Hayretle söylediklerini dinledim. "Gelir gelmez bu mu yani, aylarca ortada yoktun def olup gittin bir haberin bile gelmedi, şimdi birden ortaya çıkıyorsun ve gelip bana neyi soruyorsun ya." Koltuğun ucuna kadar geldim. "Neyi soruyorsun sen bana ha?"

 

"Keyfimden gitmişim gibi konuşma."

 

"Ya konuşsam nolacak ha, konuşsam nolacak. Gittin mi gittin. Şimdi gelmiş bana neyin hesabını soruyorsun." Öfkeden ne dediğimi bile bilmiyordum.

 

"Zoruna mı gitti?" Yüzünde alaycı bir gülümseme var oldu. "Sen git demeden gittim diye." Elimi ağzıma kapattım hayretle dinliyordum. "Tabii Berfin git denmeden gidilmez öyle değil mi? Ben kimin ki tek başıma karar verip gidebiliyorum öyle değil mi? Zoruna gitti dimi?"

 

Bir süre sadece bakabildim ne diyeceğimi kestiremedim. Gözlerim bir yabancıdan duymak istemeyeceğim sözleri Baranın söylediğine inanmıyordu. "Bu iki oldu. Daha önce de söyledin bu sözü." Dedim üstüne basa basa. "Zoruma gitti Baran, gitti." Ayaklandım. "Ben korkuma rağmen tüm cesaretimi toplayıp sana geldiğimde sana gitme dedim. Hakkım yoktu bunu demeye biliyordum ama yinede sana geldim. Sana gitme dedim, sen gittin. İşte benimde zoruma giden buydu. Bizden olmayacağını bile bile geldim, kavuşamayacağımızı bile bile sana gitme dedim. Başı kesilmiş tavuk gibi çırpındım, ama sen benim haykırışımı duymadın. Zoruma gitti."

 

Farkındalıkla bana baktı. Kararsız kaldı ne diyeceğini bilemedi. Ayaklandı o da karşımda dikildi. "Berfin." Kapı çaldı. Koltuktaki havlumu sinirle elime alıp kapıya yürüdüm. "Vicdan azabı." Cevap vermedim. Kapıyı açtım. Miko gelmişti. "Siparişler tamam." Dedi neşeyle. O salona geçerken "Saçımı kurutup geliyorum." Dedim. Kendimi odama attım hızla havluyu yatağa fırlattım hışımla. Sinirle nefes aldım hızlı hızlı, odanın içinde dönüp durdum. İçerden televizyon sesi geldi. Miko televizyonu açmış olmalıydı. Aynanın önüne gidip fön makinesini çıkardım. Makineyi prize takıp çalıştırdım. Sıcak havayı saçıma doğrultup saçımı kurutmaya başladım. Göğsümde sinirden bir ağırlık vardı ben bu siniri atmadan rahat edemecektim. Saçımı kurutana kadar kafamda defalarca Baranla kavga ettim her kavganın sonu acı doluydu. Makineyi kapatıp tarağa uzandım hırsla saçımı taradım. Her darbede daha çok sinirimi attım. En son tarağıda bırakıp aynada kendi yansımama baktım. Barana öfkelenen yanım Barana aşık olan o kızla karşılaştı, yenilgiyle omzum düştü. Allah kahretsin ki ona kuvvetli bir bağla bağlanmıştım.

 

Kapı zilinin sesini duydum. Yemek siparişi gelmiş olmalıydı. Kapının açıldığını ufak bir konuşma yaşandığını duydum. Derin nefes aldım. "Sakin ol Berfin, sakin ol." Elimle saçımı düzeltip örmeye başladım. "Berfin hadi, yemek geldi."

 

"Geliyorum." Çekmeceden ufak bir toka alıp örgünün ucunu bağladım. Saçımı görmek hakkın değil Baran efendi. Odadan çıkınca Baran kafasını kaldırıp baktı, sonra saçlarımı ördüğümü gördü, onu zaafından vurduğum doğrudur. Sıkıntılı bir nefes verdi. "Eksik bir şey var mı?" O sıra ağzına lahmacun gömen Miko parmaklarını yalayıp cevapladı. "Yok yok, gel sen. Nasıl güzel lan bu." Tekrar yemeğe gömülünce, önüne bir lahmacun çekti bende kanepeye geçip oturdum. İçine limon sıkıp yeşillik koydu, biraz daha soğan salatası ve sardı. "Hıhh bak mis gibi oldu." Yaptığı dürümü bana uzattı. "Al, mis gibi mis." Abartmayı seviyordu.

 

"Iyy." Dedim. "Yaladığın elinden mi yicem, def ol git." Bir bana bir eline baktı. "Ne var kızım yaladım işte temiz."

 

"Ya çek şunu gözümden." Elini ittim.

 

"Allah allah, hanfendiye bak sen. Kızım sen küçükken kendi bokunu yemiş kızsın buna mı iğrendin." Yaptığı dürümden kocaman ısırık aldı. "Miko!" Diye azarladım.

 

"Ne var yalan mı? Lan sen ahırdan çıkmazdın bok kokardın bok. Beygir sevdan yüzünden tezekten yatak yapmıştın kızım sen." Barana döndü. "Bu mal varya bir gün kayboldu ortadan, herkes arıyor tarıyor bunu bizim eve kadar haberi geldi hepimiz çıktık sokağa. Sonra bunun bok merakı geldi aklıma, ahırada bakmışlar ha ama bulamamışlar. Ben bir gittim baktım bu sarı kafa kendisine tezeklerden ev yapmış içine girmiş yatmış." Hönkürerek güldüğü şeye igrenerek bakıyordum. Baranda dudaklarını bir birine bastırdı gülmemek için.

 

"Miko!" Diye bağırdım.

 

Gülmeye devam ediyordu. "Şimdide gelmiş elimden yemek yemiyor. Lan aynı memeden emdik lan biz. Nankör köpek." Gülmeye devam ediyordu.

 

"Sen tam bir aptalsın." Dedim. Masadaki ayrana uzanıp elime aldım ve çalkaladım. "Ne var be yalan mı?"

 

"Kes be artık!" Sinirle söylediklerimle daha da güldü. Barana baktım eliyle ağzına siper yapmış gülüyordu. "Sen de gülüp durma." Diye bu sefer ona parladım.

 

Baran boğazını temizledi ama yüzünde hala haylaz gülümseme vardı. "Gülmüyorum."

 

"Kızım." Ağzındakini yutmadan konuştu. "Komik komik, anladın mı? Bu çocuk gülmesinde napsın."

 

"Kalk git def ol evine beni sinir etme." Kapıyı işaret ettim. "Aptal ben senin çişini şişelere yapıp mahallede ki çocuklara parayla sattığını anlatıyor muyum?"

 

Baran şokla Mirkelama baktı. Mirkelam ayrandan koca bir yudum aldı. "İyi kazandım." Dedi. Baran hayretle bakıyordu.

 

"Mikrop." Dedim tiksinerek. Sonra önüme bir dürüm uzandı. Baran bana dürüm hazırlamıştı. Gözlerimin içine baktı. "Ellerim temiz, yeni yıkadım."

 

"Doğru söylüyor." Elinin tersini ağzına sildi Mirkelam. "Yemek gelince elini yıkadı hemen, ee okumuş çocuk tabi." Mirkelama gözümü devirip lahmacunu Baranın elinden aldım. Aslında kendimde yapabilirdim onlardan beklemiyordum ama yinede hoşuma gitmişti beni düşünmeleri. "Teşekkürler."

 

"Afiyet olsun." Dedi.

 

Ben ilk ısırığımı alırken Mirkelam yeni bir lahmacunu yemeğe başlamıştı. Dirseğiyle beni dürttü. "Nasıl ama? Bak Mahmut abi bu işte bir numara bir." Gerçekten güzeldi lahmacun tadı efsaneydi. Başımı salladım onaylamak için. O sıra Miko konuşurken onu dinlemeyip yemeğe odaklandım ve lahmacunu bitirdim. Peteçeye uzanıp ağzımı ve elimi sildim. "Oh şiştim valla."

 

"Daha bir tane yedin." Dedi Baran. "Bir tane daha yapim sana dur." Tam yeltenecekken koluna dokunup durdurdum. "Hayır hayır." Dedim telaşla. Bir saniye kalakaldı elimi çektim hemen. "Gerçekten doydum. Daha fazla yiyemem."

 

"Kızım bana baksana sen." Son lokmasını ağzına atıp peçeteye uzandı Miko. "Safinaz olmaya mı niyetlendin ha? Doğru düzgün ye şunu. Lan anan dicek kızım çöp kadar olmuş ne dicem ben ha?"

 

Ofladım ve ayaklandım. "Çay içer miyiz?"

 

Mirkelam Barana baktı. "Takmıyor ki kız bir yerine bizi." Sonra arkasına yaslandı. Çayı koyup bardakları hazırlarken Baranda çöpleri topladı ve masayı temizledi. Miko ise arkasına yaslanmış telefona bakıyordu. Çayları götürdüm içeri. "Çaylar geldi."

 

"Nesin sen çaycı hüseyin mi?" Aptal gibi güldü.

 

"Miko sen kafayı mı yedin?" Tepsiyi orta sehpaya bıraktım. Herkes çayını aldı Mirkelam yine arkasına yaslandı. Yüzü düştü bir anda. "Noldu be şimdi."

 

"Kızım bak ben milletin derdini yüz kilometreden anlarım. Bak bu oğlan kara sevdaya düşmüş, kız götüne tekmeyi vurmuş gitmiş derbeder olmuş. Sen desen piçin birine sevdalanmış yetmemiş çocuğun götüne tekmeyi vurup göndermişsin." Bir süre durdu. "Lan ne kadar benzer bir hikaye." Hayretle bakakaldı. Baranla göz göze geldik. Boğazını temizleme ihtiyacı duydu. Yerinde dikleşti bende elime çayı alıp içtim. "Neyse işte ama kimsede benim halimden derdimden anlamaz. Kimsede demiyor oğlum ne derdin var. Tabii güler yüzlüyüm sanıyorsunuz ki derim yok. Ah ulan."

 

Baran elini omzuna koydu. "Hayırdır kardeşim ne derdin var."

 

"Hah bak şimdi." Elindeki çayı sehpaya koydu. "Bugün masada gördüğün bir kız vardı ya. Alya, işte ben ona tutuldum."

 

"Ne!" Elimdeki çayı dökecektim az daha. Baran dökmim diye çayı alıp sehpaya koydu. "Ne var be!" Diye çıkıştı.

 

"Sen kafayı mı yedin? O kız seni çiğ çiğ yer."

 

"Ee daha iyi işte. Yesin ne var." Arsızca güldü.

 

"İğrenç." Dedim. Beni bırakıp Barana döndü. "2 aydır kızla ortam kurmaya çalışıyorum, bu malda hiç anlamıyor demiyor gel ayarlim kızı diye." Sinirden güldüm. "Tamam kız pas vermiyor tersliyor hatta rencide ediyor bile olabilir ama bence biz çok iyi oluruz. Hem ters karakterler birbirini tamamlar. Öyle değil mi kardeşim." Barandan destek bekliyordu.

 

"Hah tam adamına sordun." Dedi arkasına yaslanıp bacak bacak üstüne attı. "Ters karakter diyince duracaksın, bu işin pîri benim."

 

"Bak adam biliyor işi, az dinlede bir şey öğren." Bana laf sokmuştu. Ona göz devirdim, sonra Barana döndüm ne anlatacak diye.

 

"Bir kere kadın milletine iyi davranmıcaksın kardeşim" dedi. "Az bir güzel söz, biraz sevgi gösterince şımarıyorlar. Karşındakine ondan başka seçeneğin yokmuş gibi davranmıcaksın."

 

"Sevgide böyle hesaplamaların yeri yoktur." Dedim.

 

"Asıl sevgide hesaplamalar yaparsın." Dedi. "Doluya koyarsın taşar, boşa koyarsın dolmaz. En son hesapsız kitapsız çıkarsın karşısına sevgini söylersin. Alır o bardağı kafanda kırar. Kıymıklarıyla uğraşır durusun, acısı geçmez ki nerden o kıymıkları bulacaksında çıkaracaksın. Debelenir durursun, kendi canını yakarsın en çokta. Hesabı kitabı savurup atınca ilk darbeyi sen yersin hep, kimse zarar görmesin diye bir kurşun kafana sıkarsın belkide." Dillerinden dökülenler zehir olup saçılmıştı etrafa her nefeste o zehiri soludu ciğerlerim.

 

 

"Belkide hesabında yanlış yaptığın bir şeyler vardır." Dedim.

 

"Var olmaz mı?" Eline çayı aldı bir yudum içti. "Yanlış sevgiyi yanlış insanlarda kullandık belki de." Canımı acıtmaktan zevk alıyordu. Gözlerinde gördüm o kıymıkların acısını benden çıkartmak istiyordu.

 

"O zaman kabahati başkasında değil kendinde arıyacaksın. Yanlışı sevende sensin, yanlışa isyan eden de." Gözlerimizde bir arena kuruldu ve dövüş başladı sanki.

 

"Aşkta isyan olmaz, en fazla serzeniş olur o da acıdan ne yaptığını bilmeyen bir meczubun haykırış dilidir." Öne doğru eğilip çayımı bana doğru ittirdi.

 

"Meczup yanlışa aşık olurken bilmiyor muydu? İmkansızı, zorluğu şimdi ne diye serzenişte bulunuyor?" Çaya uzanıp elime aldım.

 

"Meczuba ağır gelen yanlışı sevmek değil belkide, yanlıştan vazgeçememek. İmkansızıda biliyor zorluğuda. Ama meczup en çokta sevdiğini biliyor. Dağlara, taşlara bulduğu bir çobana belkide, hep sevdiğini anlatır dururda vazgeçemez. Bir hafıza denk gelir belki, bir ayet iner yüreğini ferahlatan bu ağır heybeden vazgeçerde atıp kurtulur ümidiyle. Bazen bir Çavuş dile gelir, hafızdan medet umma der, bu imtihandan ayet bekleme, sen miracına kendin yükseleceksin der."

 

"Ey gönül!" Dedim. "Şimdi sorarım sana, hangi aşk daha büyüktür? Anlatılarak dile düşen mi, anlatılmayıp yürek deşen mi?" Durup gözlerinin içine baktım. "Demiş Şems-i Tebrizi. Meczup ağaçlara, dağlara hatta bir hafiza bile anlatırken sevdasını, yanlış dediği sevdası bir başına yaşadı acısını aşkını. Bazen yalnızlık en büyük imtihan, kimseye dert anlatamak, dilinin ucuna kadar gelipte susmak en büyük çaresizlik. Sükutta daha doğru hesap yapabiliyor belkide, etrafın sesine bakıp tartmak mı? Yoksa sessziliğin içinde tartmak mı? Şimdi sorarım sana hangi aşk daha büyük?"

 

"O zaman meczuba söylesin!" Diye yükseldi birden. "Susmasın acısını, derdini, sevgisini kimseye söyleyemediğini mezcup bilsin."

 

"Belki de en ağırıda budur. Sevdiğine bile söyleyememek." Çayımdan bir yudum aldım. Ona bakınca dişlerini birbirine bastırdığını gördüm.

 

"O zaman yeteri kadar sevmiyor demek ki?" Bunun yalan olması için varını yoğunu ortaya koyardı sesi bunun üzerine yemin ederdi.

 

"Bilakis çok sevdiği için." Dedim. "Birini kaybetmenin acısını yaşamış birinden, cellad olmasını bekleyemezsin."

 

"Aşkına acımamakta cellatlık değil mi?" Artık öfkeleniyordu.

 

"Acının ne olduğunu bilen birine cellad denmez. Belkide meczuba bu yüzden anlatmıyor, çünkü suskunluğunu cellatlıkla suçlayan birine sevdasını anlatamaz."

 

Birden masaya bir bardak indi. İrkilerek baktık ikimizde Mirkelam sinirle bize bakıyordu. "Ne anlatıyorsunuz lan! Siz beni aptal mı sandınız." Sinirli gözleriyle bir bana bir Barana bakıyordu. Tek tek cümlelerin üstüne basa basa söyledi. "Anlamayacağımı mı sandınız! Bana her şeyi anlatın." Diye bağırdı.

 

"Her şeyi!"

 

Baranla arenada savaşımızın bir kazananı yoktu ve olmayacaktı.

 

Ama bir başkasına karşı bu kadar güçlü olabilir miydik?

 

Mirkelam öfkeyle bize bakarken ne diyecektik.

 

Bölüm Sonu

Loading...
0%