@berfinatman
|
Yaralarımız vardır, çoğu zaman unutup iziyle yaşadığımız. Yaralarımız vardır, kabuğu soyulmadan kanayan.
Şimdi bir yara vardı;oluk oluk kanayan.
Yengem bakışlarıyla özlemini susturup elleriyle öldürüyordu. Göz yaşları derenin en saf suyunun kirlenmesi gibiydi. Özlemi birikti gözlerinin kenarında, karıştı saf suyun berraklığıyla.
Baran'a bakışları o kadar şefkatliydi ki yüreginin titrediğini hissedebilirdiniz. Ellerinde tuttuğu kuşun canı yanmasın diye serbest bırakıp, kanatlanıp gitmesine baktığı gibi baktı. Biraz canı gitti, biraz yüreği.
"Dayıma gidecem ben!" Sait'in sesini sadece biz değil.
Baran'da duydu.
Bakışları, anında bizi buldu. Sivri gözleri dokunduğu yerleri yaktı. Yutkunduğunu belli belirsiz seçebildim. Esmer yüzünde bir mimik bile oynamadı belki, ama yüreği? Peki o da böyle katı mıydı?
Yengem gözyaşını silip, yeni bir damlaya ev sahipliği yaptı. Siyah sürme çektiği gözlerinin beyazına kızıl hareler yerleşmişti.
"Dayı!" Sait bağırdı.
Baran baktı.
Baktı.
Ve atından indi.
Abimin Sait'i kucağına alıp, yengemi dirseginden tutup çekiştirdigini takip etmem kolay olmamıştı. Abimin hızlı hareketlerle onları uzaklaştırmasını seyretmeyi kesip pelte kıvamındaki ayaklarımla takip ettim.
"Hadi yenge, Mümtaz bıraksın sizi" gerginliği her kelimesinde tütüyordu.
"Anne! Niye ağlıyorsun? Dayımı görmedin mi?"
Yengem dirsegindeki abimin iri eliyle ilerliyordu. Gözleri sık sık omzunun üstünden arkaya dönüyordu. Geriye doğru tek bir adım bile atamamıştı.
"Amca! Benim dayım orada bak!"
Abim cevap vermedi. Sinirli bir soluk daha bıraktı. "Hiç gelmicektiniz. Hiç!" Yengem ellerinin tersini dudaklarına yaslayıp, tutmakta zorlandığı hıçkırığını serbest bıraktı.
O an abimin, arabanın kapısında olan elleri durdu.
Yengem hıçkırdı.
Sait dayısına gitmek istedi.
Abim yengemin kolunu hala bırakmamıştı.
Mırıldandım. "Yenge.."
Ama o an benim sesimi başka bir ses bastırdı. "Ceylan!"
Benim dizlerim titriyordu, peki ya yengem o ne haldeydi. Gözlerini sımsıkı yumdu, dudağını dişleriyle ezdi, ama ağlaması bir an bile durmadı.
"Gel yavşak gel!" abim hırsla söylenirken Mümtaz abi Sait'i arabaya bindirmişti. "Gelde gösterim sana" Abimin gözleri bir cesedin dumanıyla tütüyordu.
Ki bu ceset evimizin bacasından sızıyordu.
Arkamı dönmemle, hırsla bize yaklaşan Baranın, gözlerinde bize doğrultulmuş namluyu seçmem bir oldu.
Bir cinayet değildi.
Cinayet kalbimizdeydi.
Cinayet aklımızdaydı.
Abim yengemin kolunu bir an olsun bırakmadı. Yengem ise galiba kolunu hissetmiyordu, hissiyatları çok farklı duygulara gebeydi.
Yengem dudaklarını araladı ama konuşmadı. Abimin öfkesi bir kat daha arttı. "Olduğun yerde kal!" Baran dinlemedi. Yaklaşmaya devam etti. "Tek bir adım daha atma" abimin ikazı Baranın itaatsizliğini gösterdi. tam iki adım kala durdu. Gözleri harlanan ateşin isiyle dolmuştu. Kırmızı dudakları oynadı. "senin kudretin beni durdurmaya yeter mi? Malik?"
Abimin başı dik alnı açıktı. Gözlerinde haklılığın çanları çalıyordu. "Seni ailemden uzak tutmaya gücüm yeter. Miroğlu!"
Baranın kömür gözleri yengemin, abim tarafından kafeslenmiş dirseğine kaydı. "Kardeşimle konuşmama engel olamazsın. O pençelerini çek"
Abim avına atılan bir yırtıcı gibi hırladı. " Bir kardeşin olduğunu yeni mi hatırladın?"
Baranın bakışları, yengemin akan göz pınarlarına kısaca uğradı. Tekrar abime döndü. "Hatırladığım ve hatırlatacaklarım benim bileceğim iş."
"Hatırlatmak ha?" abimin fokurdayan öfkesi topraga gömülü bir cesedi çıkarmak gibiydi. O öfkesi bir demlemeyle yoğunlaşıp kabarıyordu. Çalışanların işlerini bırakıp bizi seyrettiklerini fark ettim. Aralarındaki fısıldaşmaları odaklansam duyabilirdim. "Söz konusu geçmişse orada dur! Bazı şeyler daha geçmedi, tam içimizde!"
Kalbimin titrediğini hissettim yutkunmak için verdiğim çabayı Allah biliyordu ya. Yengem bir yarası kapanmadan, diger yarasının acısını sıvadı. Eliyle tülbentini avuç içine gömmüştü, hali yıkık döküktü.
Baran yad edilen yıllara sert bir nefes verdi. "Ceylan! Yanıma gel!"
Yengemin gözleri şaşkınlığını resmetmişti. Agzını bir şey demek için açtı ama diyemedi. "Yengem hiçbir yere gelmiyor! Şimdi bas git Miroğlu!"
Baran yineledi. "Ceylan gel yanıma!"
Yengemin kurak dudaklarından fısıltılar yükseldi. "Malik, Biraz?"
Abim burnundan soluyarak yengeme döndü. "Sen ne diyorsun! Bu adamla konuşacak mısın?"
Yengemin gözbebegindeki çelişkiyi seçebilmiştim. Özlem ve acı. "Onun bir suçu yok" yengem kendi sesini bile duyamıyordu ki. "Olanları degiştiremeyiz. "
"O bir Miroğlu!" abimin kızgınlığı yengeme yönelmişti. Burada eli kolu bağlı durmuş onları izliyordum. "Taşıdığı kan yetmez mi, onu şuçlu yapmaya?"
"Abi.."
"Sen karışma Berfin!"
Abime doğru atak yapıp yengemin kolunu kurtardım. Tek kolumla yengeme sarılırken abimin şaşkın bakışlarını hissettim. Yengem bir hıçkırığını daha serbest bıraktı yaramızın kıyısına.
"Hadi yenge arabaya bin!"
"Ceylan yanıma gel!"
Yengem, abimi geçip Barana ulaşamazdı bunu biliyordum. Başını omzuna yatırdı. Dudaklarını dişlerken konuştu. "Malik sadece 5 dakika"
"5 dakika mı?" Abimin acısını o an gördüm nasılda hala diri ve dikti. Gözlerimi kırpıştırdım. "Ben o 5 dakikada canımı toprağa verdim."
Yengem kanayan sızısıyla konuştu. "Sadece sen değil! Bende canımı gömdüm. Acımızı mı yarıştıracaz. Benim canım yanmadı mı? Yandı! Ah etmedim ama, kinlenmedim. Sende yapma, nefretin seni mahfeder"
"Beni mahfeden bunlar!"
Gözlerim dolu dolu konuştum. "Abi, bırak konuşsunlar. Kardeş onlar."
"Sakın Berfin! Sakın öfkeni ezip geçme! Onu diri tut!" işaret parmağını bu kez bana dogrultmuştu. "Seni ayakta tutacaktır!"
Yengem abimin koluna ellerini yerleştirdi. "Çok kısa sürecek" gözlerindeki yalvarış abimin buzdan duvarlarına çarptı. Abim yengemin ellerini sıkı sıkı tuttu. "Seni onunla yanlız mı bırakacam ben. Yenge, Sen onlar gibi değilsin, senin kanın kirli değil." Yengem umutla gözlerini kırpıştırdı. "Berfinde yanımda olur" dedi.
"Berfini bu işe bulaştırma. "
Az ötemde duran Barana baktım, sabırsızlığı çok net görünüyordu. öne doğru atılmamak için ellerini yumruk yapmıştı. Dudaklarını oynattı sessizce. "Birde izin istiyor" sadece benim duyduğuma eminim. Daha çok kendine yapmış olduğu bir konuşmaydı.
"Tek gideyim o zaman"
Abim sinirle gözlerini yumdu. Yengemi tek göndermek istemiyordu. ama benide karıştırmak istemiyordu. "Onunla aynı havayı soluyorum şu an" kendisine bile öfkeliydi. Gözlerini açtı, ilk beni aldı kadrajına.
"Hemen geri döneceksiniz"
Yengemin dudak kıvrımları hafifçe oynadı. Başını hızla sallayıp Barana doğru bir adım attı. "Hadi". Baranın gözleri arabada telefonla oynayan sait'e kaydı. "Sait'i de al."
"Sakın!" abim resmen kükredi. "Aklınızdan bile geçirmeyin"
Yengem Baranın koluna girip onu çekiştirdi. "Nolur Sait için ısrar etme."
Abim yanıma geldi. "Hemen döneceksiniz!" dedi. Başımı sallayıp bir adım attım ki abimin sesiyle şıçradım. "Ne bakıyorsunuz dönün işinize!" Bizi izleyen işçilerde bu sinirden nasibini aldılar.
Yengemle Baran önden ilerlerken bende arkalarından yavaş ve sessizce ilerliyordum. İkiside gergindi bunu görebiliyordum. Yengem sürekli tülbentini düzeltip duruyordu, bu ne kadar stres altında olduğunu gösteriyordu.
Mısır tarlasının oralardan geçerken Baran birden durdu.
Yengemi çekip sıkıca sarıldı.
Yengem tutuğu hıçkırığını serbest bıraktı.
Biraz ötelerinde onları izlemek rahatsız ediciydi. Elbisemim kolunu avuç içlerime kadar çekip durdum. Yengem çenesini Baranın omuzlarına koymuş ağlıyordu, Baran sırtını sıvazlayıp onu sakinleştiriyordu. "Şşht, sakin ol"
Sesi çok tok çıkmıştı, yumuşaktan uzaktı ama merhamet barındırıyordu. Yengem ağladı, Baran teselli etti. Yengem titrek sesiyle konuştu. "Bana hala kızgın mısın?" Baran yengemin gözlerindeki yaşları sildi. "Ben sana hiç kızmadım ki" Yanagını sevdi. "Sen, babamın nefretinin kurbanı oldun. Ben sana kızamam. "
Bakışlarımı kaçırıp, ayakkabımın ucuyla toprağı eşeledim. "Ben sizi çok özledim" yengem burnunu çekti. "Annemi çok özledim" bazen bir şeyi anlatmak için sesinizin tonu yeterdi işte.
Baran bir şeyler ögrenmek adına yüzünü kırıştırdı. "Sana iyi davranıyorlar mı?"
Yengem başını salladı. "Çok iyi davranıyorlar. Beni Berfinden farksız görmüyorlar. Sara ana hep 'anan yok diye üzülme ben varım' diyor." Yengem titreyen dudaklarıyla sordu. "Baba nasıl?"
Baran, yengemin başına ellerini katıp kayan tülbentinin açıkta bıraktığı saçlarını sevdi. "Kendini üzme!" bir nasihattan çok olması gerekeni söylüyordu. "Olanların tek sorumlusu baban. Sen en masumusun, kabul kaçtığında kızdım... Ama sen yapman gerekeni yaptın"
"Anne nasıl?"
"Kendini düşün" diye azarladı Baran.
"Hala benim içim aglıyor mu?"
"Sende annesin, daha iyi bilirsin"
Mısır tarlasını esir alan rüzgar, yönlerini belirledi. Saçlarım rüzgarla beraber uçtu.
"Annemle konuşmak ister misin?" Baran yengemin başını iki avucuyla sabitledi. "İstersen hemen seni ona götürürüm. "
Yengem başım iki yana salladı. "O eve adım atmak istemiyorum. Babamın yüzünü her gördügümde..." devamını getirmedi. Seslice yutkundum burnumun direği sızladı. Ellerimle kollarımı sıvazladım.
Bir çukur vardı, kalbimin merkezinde. Ona her yaklaştığımda vücudum titremeye başlıyordu. Bedenimle acı içinde kıvranıyordu. işte ben bu yüzden o çukurdan hep uzak durdum. Şimdi ise bugün o çukurun ateşi yüzümü yakıyordu. Söndürmek istesemde sönmeyen arsız bir ateşti o.
Gözlerimi kırpıştırıp uzaklaştım o ateşten. "Yenge"
Yengemin bakışları beni bulunca ayrılık çanlarının çaldığını anladı. "Kendine çok iyi bak olur mu. Anneme de onu çok sevdiğimi ve benim için üzülmemesini söyle. Diyar'a iyi bak." son kez sıkıca sarıldı. Baran durdurmak istedi ama sonra vazgeçti. "Sizi seviyorum Baran. "
Bu şehrin kirli yanları vardı, şehir tam yanımızdaydı
Yengem bana baktı, "Baran'la tanıştın mı?"
"Lüzum yok" dedim.
Elleriyle kaymış olan tülbentini düzeltip yanıma geldi. "Hadi tanışın"
"Abimi bekletmeyelim" gözlerimle gereken cevabı verdiğimi düşünüyordum. Baranın bize doğru bir kaç adım attığını hissettim. Yengem gözyaşlarını silerken ona baktım.
Kahretsin hala elleri titriyordu.
O an bir şey oldu.
Saçımdaki bandana çekildi.
Saçlarım savrulurken, Baranın katmerli gözlerine baktım. Esmer teninde, ufak ter damlalarını gördüm. Bandanamı avucunun içine hapsetti. "Kan bulaşmış"
Yengem kendisine bir kaç saniye süre tanıdı, ardından bana döndü. "Ne kanı Berfin"
Gözlerimi o hırçın gözlerden kaçırıp, yengemin koluna girdim. "Hadi yenge, abim kızmasın"
Topraklı yol ayagımızın altında yıkımını yaşarken, en büyük yıkım yengemdeydi. Bir şehir daha yıkıldı. Bir çukur daha aleve verildi.
Ve bir son daha yakıldı.
🌸
Yine bir zorlama ve emrivaki sonucu tarladayım. Artık gerçekten babamla bu konuyu konuşmamın zamanı gelmişti. Burada oturmaktan sıkılmıştım. Abim ellerini arkada birleştirmiş işçileri izlerken hızlanmaları konusunda bagırıp duruyordu. Yine incir agacının altında ayaklarımı uzatmış, telefonumdan çalan hafif müzikle ilerdeki dag yamaçlarına bakıyordum. Yüzüme vuran rüzgar mayışmam için görevlendirilmiş gibiydi. Üstümde bu kez lacivert elbisem vardı. Uzun kollu dizimin bir karış altında biten, ince kumaşa sahipti. Kollarımı sıkıca saran yapısı çok hoşuma gidiyordu. Müzigin ritmiyle ayaklarımı hafif sallarken bakışkarım Raşit aganın tarlasına kaydı. Çalışanların başında yine dünkü adam vardı
Galiba kahyaydı.
Tam başımı çevirecektim ki, dikkatimi bir kız çekti. Kız birinden saklanmakla birini aramak arasında gidip geliyordu. Kıvırcık saçları onu yeterince ele veriyordu bence. Temkinli küçük adımlarla -etrafına baka baka- yaklaşıyordu. Çalışanların gözü kıza kısaca ugrayıp tekrar işlerine dönüyordu. Demek ki kızın burada olmasına alışkındılar. Gözleri sürekli birini arıyormuş gibi bakınıp duruyordu. Bir şey fark ettim. Çok kısada olsa bizim tarlaya bakıyordu. Yanagım incir agacının yaşlı yüzeyine sürtünürken. Hafiften çalan türküye sessizce eşlik ettim. Kız adını bilmedigim kahyanın yanına gelip, "abim nerde?" diye sordu.
Abisi işçilerden biri olabilirdi. Belki abisine hoşuna gitmeyecek bir haber verecekti. Ya da abisini sinir edecek bir şey isteyecekti. Dudaklarım sinsice kıvrıldı. Bende abimi sinir etmeyi seviyordum.
Ama beklenen şey hiç ummadıgımız bir sey olabiliyordu. "Baran ağam daha gelmedi. Beygirın nalı degişecekmiş, o zaman gelir"
Bu kız Baranın kardeşiydi. Yengemle Baran kardeşlerse, bu kız yengemin kız kardeşi. Adını hatırlamaya çalıştım.
Kızın rahatlamayla derin bir nefes aldıgını fark ettim gülümsemesini saklamak için dudaklarını içe göçtü.
İsmi dilimin ucunda. D böyle bir şeydi. Damla? Hayır. Dilan? Hayır hayır.
Diyar!
Evet adı buydu.
Dikkatli bakınca Baran'a benziyordu. Esmer kara kaşlı kara gözlüydü. Dudak çevresi Baranla aynı. Kahretsin Baranın dudaklarını nerden biliyordum ki.
Diyar belli belirsiz hareketlerle, omzunun üstünden başını çevirip bizim tarlaya baktı. Aslında bu öylesine bir bakma degildi. Birine bakıyordu. gözlerim bakışlarını takip etti. Küçük Sametin olduğu tarafa bakıyordı. Sametle bir işi mi vardı acaba? Başka secenek yoktu. Sametin yanında abim vardı ama abimle işi olmazdı sonuçta...
Abim?
Diyar?
Abim neden Diyar'a bakıyordu. ikisi arasında hızlıca bakışlarımı dolaştırdım. Olamazdı. hayır hayır bu olamazdı. Böyle bir şey yok Berfin Kandırma kendini Daha neler Abim yapmaz böyle bir şey. Bir daha böyle bir şey olamaz. Olmamalı! Annem bunu kaldıramaz, babam yıkılır. Bu saçmalık. Hızla önüme döndüm, telefonun sesini biraz daha açtım, böyle bir şeye hiç şahit olmadım, hiç bir şey görmedim. ikindinin serin havası vurmaya başlamıştı.
Ellerimle gözlerimi ovuşturdum. Baygın bakışlarım yanımda tek dizi üstüne çöken abime odaklandı. "Berfin, Zümrüt'ü alacam beş dakika."
Gözlerimi diktim yüzüne. "Alacam derken, izin aldın mı ki?"
"Kızım uzatma işte, dönerim birazdan. "
Oturdugum yerden dikleştim. "Yok ya, pışıt. Ben biliyorum seni, gelmezsin sen" az ilerde mısır tarlalarına dogru giden Diyarın kıvırcık saçlarını gördüm
"Ya gelecem, akşam oldu zaten seni tek mi bırakacam." abim kaşlarını çatmış bakıyordu.
Oflayarak konuştum. "Çabuk gel!"
Allahım lütfen o tarafa gitmesin.
İlerde fıstık agacına baglı olan zümrütü çözüp, üstüne bindi. Zümrütün isteksizliğini umursamadı abim.
Mısır tarlasına dogru sürdü. Diyar'a doğru.
Oturdugum yerden kalktım, neden yaptıgımı bilmiyorum ama abimi takip ettim. Hızlı degildi ama yavaşta degildi. Biraz koşar biraz yüreyen adımlarla ardından gittim. Tarlanın çok uzagında durdu. Elini birine uzattı. Elini Diyar tuttu.
Diyarın kıkırtısı ulaştı kulaklarıma.
"Kimim bu" diye sordu. Abim "Berfinin" diye kestirip attı. Onlar giderken saklandıgım yerden çıkıp yolun ortasında durup kaldım. Abim hızını arttırmış gidiyorlardı. Öylece kaldım. Neden diye sormak istedim ama cevabın bende olmadığını anladım. Kader kendini tekrarlar mıydı? Yazılan daha da bizim için karmaşıklaşır mıydı bir yazgı daha kanla mı süslenecekti.
Ardımda bir atın adım seslerini işittim. Omzumun üstünden baktım. O geliyordu. Baran.
Saçlarım yüzüme savrulurken atını tam önümde durdurdu. Başımı kaldırıp ona baktım, O an nefes alamadım, vücudum istegim dışı yanaklarıma kan yüklemiş tüylerim diken diken olmuştu. Ensemde bir ürperti geziniyordu.
Soldaki ayagını sag tarafa dogru atıp atın tepesinden indi. İstemeden bir adım geri attım. Benden bir kafa boyu uzundu, omuzları genişti, çizmeleri, kot pantalonu ve siyah tişörtünün üzerine geçirdigi önü ilklenmemiş kot gömlegiyle sert ve zarifti. Orda öylece hiçbir şey yapmaksızım dikiliyor olsa bile onu dikkat çekici kılan şey cüssesinden ziyade etrafını çevreleyen güç aurasıydı. Yüzünün kemik yapısı ince ve zayıftı, keskin hatlı yüksek elmacık kemikleri ve düzgün bir burnu vardı. En dikkat çeken yönü, o koyu renkli, tehlikeli keskin gözleriydi. Kara gözler...
Dudakları kıbırdadı. "Okumuş aklı başında bir kız olduğunu duymuştum. "
Gözlerimi kısıp geldigi yola baktım. "Geldigin yerdeki söylemlere güvenmiyor musun?"
Gözlerinde ifade yoksunluguyla gür kirpiklerini zorlukla hareket ettirdi. "Söylemden ziyade gördüklerime güvenirim, gördüğüm şey senin aklı başında bir kız olmaman"
Gözlerim şaşkınlıkla baka kaldı, "seni buna inandıran ne?"
Cevap çok netti. "Sen" burnu kibirle kısa bir hareketle inip kalktı.
Yüzümü buruşturdum. Derin bir nefes aldım. "İlgilenmiyorum"
"Ve biraz asi" diye ekledi.
"Hiç ilgilenmiyorum"
"Biraz şımarık"
Benimle konuşması şaşırtan bir durumdu ve bu istemeden aradaki mesafeyi açma gereksinimi duymama sebep oldu. bir adım daha geri çıktım. Bu çok fazlaydı. Benimle konuşmamalıydı. "Yolun ortasında durmamalısın"dedi.
"Yol senin, de get o zaman"
"Yol benim istedigim zaman giderim."
Görüş alanım küçülerek bir tünel halini aldı, Baranın yüzüne, elmacık kemiklerinin neredeyse hayvani bir şekilde oyulmuş yapısına odaklandım. Gözleri gece kadar koyuydu, aynen bir şahinin avına odaklanan gözlerini andırıyordu. "Niye benimle konuşuyorsun." Bunu beklemiyordu. Biliyorum. "Biz ayrı dünyanın insanlarıyız. Sen Miroğlusun"
"Küçükkende böyleydin" kömür karası gözleri çatılı kaşlarımda takılı kaldı. "benimle aynı okulda olmak istememiştin, 'Miroğluyla aynı okulda olmam' der dururdun"
Geçmişim rüzgar gibi beni sarıp ürpettigini hissettim. "Sende, 'Miroğluyla, Atmanlar bir araya gelirse'..."
" 'Kan dökülür', demiştim." dedi
Burnumun ucuna bir sızı peydah oldu, aldıgım nefesle daha da şahlandı. "Doğru. O kan bizden döküldü. Ama sizin avlunuza bulaştı."
"Kader bizlere yazmak isterse.. "
Bu kez ben tamamladım. "Kan ile yazar.!" İşte yine bir ürperti ense köküme ulaşıp beni titretti. "O yüzden o kalemi kana bulama" dedim
Bana bakışları ucu kor ateşle kızdırılmış bir demir gibiydi. Dokunduğunu yakarken, yandığını fark edemiyordu. Bizler buradaki hayatın bir figüranıyız belki bize biçilen rollerin layıkıyla yerine getirileceğini düşünen bireylerin elinde yönlendiriliyoruz. İplerimiz birilerinin elinde, ve bizden beklenen o iplere uyum saglamak. Bizim yaptığımız ise o ipten kendimize mezar yapmak. Şimdi ne geçmişin satırlarını silebiliriz, ne de gelecege yazılan mürekkebi yok edebiliriz, mürekkebin ilk damlasıyla kurumaya başlar. Silinmesi imkansızdır.
Akşam güneşi solumdan batarken, sarı turuncu ve kırmızının karışımıyla ettikleri dans, yüzümüzün tek bir yanında sergileniyordu. Hava serinliyor, rüzgar hırçınlaşıyor ama gözlerimizdeki ateş bizi terk etmiyordu.
Bir ses duyduk.
Aynı anda.
Omzumun üstünden arkadaki agacın oldugu yöne baktım,Bir köpek yavrusu, agacın dibindeydi. Tamamen yönümü, dönüp bir kaç adım attım Köpegin patileri çamura bulanmış, sıska vücudunun üstünde koca kafasıyla duruyordu. Bir kaç adım daha atsa çamurlu uçurumdan yuvarlanacaktı. Uçurum iki insan boyundaydı ama, o köpek için tehlike arz ediyordu. Bir kaç adım daha attım. Köpegin ürttüğünü fark ettim. "Dikkat et" diye beni uyardı. Agaca elimi dayayıp çömeldim. "Gel bakalım" tek elimle o çamur batagından kurtardım. Tüm çamur ayaklarına dogru yük bindirmişti. Onu kucagıma alıp başını sevdim, daha çok küçüktü yeni doğmuş bile olabilirdi. "Paşam, annen nerde senin" basını sevip öptüm. Patisindeki bütün çamur üstüme bulaşmıştı.
"Aynı senin gibi" dedi tehlikeli sesiyle. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Saçlarım günün son ışıklarıyla parlıyordu. "Hırçın, dik başlı ve inatçı"
"Bazen insanlar görmek istediğini görür" dedim ayaklanırken. "Ne kadar zor durumda olduğunu ne kadar acı çektigini göremezsin. Tıpkı şu an olduğu gibi. Seni görmek bana acı veriyor "
Gözlerindeki harın fokurdadığını hissettim. Belkide henüz öfkesini görmemiştim, bunu ögrenmem ise çok yakındı. Çünkü abim ve Diyar şu an mısır tarlasından buraya dogru geliyorlardı. Dizlerimin titrediğini o an hissettim bedenim neyi bekledigini nelerin olacagını iyi biliyordu. Kalbim büyük bir korkuyla atıyordu, Baranın onları görmesi belki satırları lekeleyecekti...kanlı olarak. Bacaklarımı hissetmiyordum, zihnim ugulduyor köpegi tutan ellerimden gücümün çekildigini hissettim, Baranın gözleri bendeydi ama şimdilik. O an yapmamam gereken bir şeyi yaptım kaygan zeminde biliçsizce hareket ettim. Ayakkabımın çamur çukurun içinde sıvı birikintisiyle kaymasını kısa zaman diliminde hissettim. Önce sırtım boşluga geldi sonra ayaklarım ve tüm bedenim. Sırt üstü çamurlu uçuruma doğru düştüm.
Gördügüm son şey ise yine bana atılmak için direnen kara gözler oldu.
Bölüm Sonu.
|
0% |