Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm: Yar'bandı

@berfinatman

Güz yağmurları vardır, serin hafif ve nefes almanızı sağlayan, her insanın bir güz vakti olur ya işte benim o vaktim hic olmadı. Doğduğum andan itibaren bu duvarlarla karşılaştım, o duvarı aşmak istediğimde hayat bana neler olacağını göstermişti. Bu yüzden hep o duvar dibinde bekledim ama asla yıkmaya yeltenmedim. Hep dibinde ama uzak durdum. Peki şimdi bu duvar neden üstüme geliyordu. Beni neden nefessiz bırakıyor ki. Benim için o duvar:

 

Baran'dı.

 

Kaçtıkça yanı başımda buluyordum.

 

O duvarın ardı gül bahçeleriyle degil, güle rengini veren kanla kaplıydı.

 

Bir kapıyı çarptım ama benim canım acıdı. Siyaha çaldım kağıdı, ama kendi kalbimi boyadım.

 

Gözlerim körlüge yakın netlige uzaktı. Hala bilincim yerinde neler olduğunu biliyordum, ama kalkamıyordum. Uçuruma düştüm, sırt üstü. Çamurlu su birinkitisinin içinde yatıyorum, yüzümden düşen çamurlu su, saçlarımdaki çamurlara karıştı. Kucagımdaki köpek inledi, benim yapamadıgımı yapıp acısını yaşadı. Derin bir nefes aldım, sırtıma korkunç bir ağrı girdi. Gözlerimi yumdum. Acının geçmesini bekledim.

 

"Berfin!"

 

Adım nasılda yakışıyor ağzına.

 

Hala burada, halbuki beni bırakıp gitmesi gerekmez miydi. Agzımda çamur tadı vardı, vücudum sırılsıklam olmuştu, ağır hissediyordum. Gözlerimi açıp gökyüzüne baktım, son anlarını yaşıyordu cılız güneş. Onun yokluğunu fırsat bilip, ortaya cıkmak isteyen yıldızları bekledim.

 

Sonra gözlerim onu gördü. Uçurumun tepesinde dizleri üstüne çökmüş bana bakıyordu. Ah ne de güzel bakıyordu.

 

"Berfin! Kımıldama yanına geliyorum."

 

Çamurlu dudaklarımı oynattım. "Gelme" beni duydu. Hareket edecekken durdu.

 

Sırtımı tüm gücümü kullanarak dikleştirdim, bu yaptıgımla sırtıma defalarca bıçak batırılmış gibi hissettim. İnlememi çamurlu dudaklarımla engelledim. Tek elimle destek alıp ayaklandım, canım o kadar yanıyordu ki kesik kesik nefesler almak zorundaydım. Dizlerimin titremesi zorlukla ayakta durmama sebep oluyordu, çıplak bacaklarımdan bilegime dogru akan su damlasını hissettim. Elimi topraga yaslayıp nefesimi düzelttim. "Elimi tut" başımı yukarı kaldırıp bana uzatılan kan kokan ellerine baktım. Ensemdeki acı dişlerime kadar sızlattı. "Hadi ver elini." Gözlerim kayıyordu, midem bulanıyor ve soğuk terler döktügümü hissettim. Batan güneş etrafı karanlıga bulayıp eceliyle savaşmaya başlamıştı. Kolumun altında tutmakta zorlandıgım köpeği yukarı doğru uzattım tek elimin yetersizligini görünce diger elimlede destek verdim. Aramızda mesafe vardı, öne dogru biraz daha uzandı hala yetişemiyordu, titrek dizlerime güç verip parmak ucumda dikildim.

 

Köpegi zayıf ellerimin arasından aldı.

 

Tabanımın üstüne indiğimde, alnımı camura yaslayıp soluklandım. O kadar kötü hissediyordum ki dizlerim kendiliginden kırılıyordu.

 

Zorlukla ayakta kaldım, avuçlarım camurdan bir parçaymış gibi duruyordu. "Hadi, Berfin! Uzat elini"

 

Gözlerim gözlerini buldu.

 

Orada çocuklugum vardı.

 

Orada masumlugum vardı.

 

"Hadi!" diye bagırdı. Çok yorgundum, nefesim bana yetmiyordu. "ver şu elini!" soğuk sesi miydi yoksa rüzgar mıydı bilmiyorum, ürperdim. Dişlerim birbirine vurdu. "Kes şunu! ver elini"

 

Karanlık çökmemiş miydi, hala neden gözleri bu kadar parlıyordu. Üstümdeki ruhani bir yanım mı beni bu hale getirdi bilmiyorum, hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. Bazı şeyler sonu gelmeden önünüze çıkabiliyordu, şu an ağlamaya direnmeye çalışıyordum. Yüzümden akan damla çamurlu elbiseme düştü.

 

Sol elimi uzattım.

 

Sol eliyle kavradı.

 

Tam bilegimden, güçsüz avuçlarımı doladım bileğine.

 

Tüm gücüyle çekti beni, ayakkabımın ucu sürtündü, dizlerim sıyrıldı, ama gözlerimi gözlerinden ayırmadım. Alnına dökülen kara saçların arasından bir ter damlası düştü çeneme. Dirseklerimden, tutup çekti beni. Tam göğsüne doğru. Nefesimiz birbirimize karışmışken, kulaklarım başka seslere şahitlik etti. Kalbi nasılda hızlı atıyordu, ruhsuz kollarım ikimizin arasında boşlukta duruyor. Soguk bedenimi sıcak gögsüne yasladı, bir eli sırtımı sıvazlıyordu. Tıpkı yengeme yaptığı gibi. Çenesini başımda hissettim, saçlarımın çamur olduğunu söylemek istedim ama agzımı açamadım.

 

Önümde tozlu bir yol vardı ve bu toz Barandı.

 

Bazı kelimeler intihar gibidir. "Vicdan azabı?" diye seslendi. "Ne büyük bir azapsın sen bana"

 

Simdi kalbimde bir sızı hissettim, neyin sızısıydı ki bu? Bütün ışıklar söndü, sesler kuvvetini kaybetti ve kaygı dolu zaman boyunca sadece onun varlığını hissettim, sadece onu...

 

Dudaklarımda zehir tadı yayıldı, nefesimle havaya bulandı. "Sus, azabını kendine sakla"

 

Sakalları tenime battı, çenesini daha da sürttü kirli saçlarıma. "Seni sadece kendime saklayacağım"

 

İç güdülerime güvenmeli ve ondan elimden geldigince hızlı bir şekilde uzaklaşmalıydım. Bunu biliyorum. İç güdülerime güvenmeliydim, ama bir türlü hareket edemiyordum. Titredim, bedenim hala beynimin kaçmam dogrultusundaki göndermeleriyle doluydu. Bayılabilecegimi düşündüm, bu beni korkuttu ama bakışlarımı ondan ayıramıyordum.

 

"Yapma" dedim bu aciz dudaklarımla "dudaklarından dökülenler yüregime düşüyor. Sonra acıtıyor, çünkü orda yatan bir ceset var."

 

Ay'ın yansımasıymıydı bu gözlerindeki parlak hareler. "Işığın beni kör ediyor ki acını göremeyim. "

 

"Acım, cehennem kadar yakıyor. Hala görmüyor musun?"

 

"Cehennem" derken derin bir nefes aldı. "Nasılda güzelleşti senin ağzında. "

 

"Sus" ona kızdım. Kulagımda gercekler fısıldıyordu. "Niye geldin ki? Uzakta kalsaydın ya" burnumdaki sızı nefesimi kesiyordu. Gözlerim yanıyordu.

 

"Uzaktan sana bakmak biraz pusluydu. Ordan göremedim bu bahar gözleri." elleri saçlarımı okşamaya hasret gibi bir an bile ayrılmadı, diger eliyle sırtımda ki acıyan yeri ovdu.

 

Başımı iki yana salladım. "Bazı şeyler eskisi gibi değil. Bahar bitti, yazın sonunda bahar yok." sol gözümden akan yaşı takip etti gözleri. Kaşları çatıldı.

 

"Bize ait olmayan hayatı yaşamak zorunda değiliz."

 

İşte bunlar çok fazlaydı. Bu saatten sonra ne fayda. Ellerinden kurtulmam kısa sürdü. Acı beni talan ederken kollarımla köpegi kucakladım. Karşısında dikilirken, o da ayaklanıp bana bakti. "Ne konuşuyorsun sen" sesim titredi. "Abimle yengemde böyle söyledi. Görmedin mi? Onların ait olmadığı hayat onlara ne yaptı." üstüne baktım. "Bak! Çamurum bulaşmış sana, işte bu kadar basit. Kan bu bulaşırsa geçmez"

 

Bana doğru sinirli bir adım attı.

 

"Korkaksın sen! Hep korktun zaten! Bu aramızdaki duvarın tek sebebi sensin. Gittim, sen istedin diye gittim. Geldiğimde beni tanımadın bile, o kadar kalın bir duvar ördün ki beni görmedin" işaret parmağını bana doğru salladı. "Sadece bana değil kendine de azapsın!"

 

Başımı iki yana salladım.

 

Gözlerimdeki yaşı silecek gücüm yoktu. Titriyordum. Hava soğumuş beni sarmıştı, dudaklarım morun tonlarıyla boyanırken, "Git" dedim. "Git Miroğlu."

 

"Bunu yapma! İşte bunu yapma" sesi, sessizligime karsı bir eylemdi. "Bana Miroğlu deme"

 

"Sen Miroğlusun" dedim titrek nefesle. "Düşman çocuklarıyız biz."

 

Sendeleyip bir kaç adım geri gittim. O an halimi fark etti. Perişan halimi gözlerinde gördüm, güneş battı yüzünde, papatyalar soldu. Bir meşale söndü. İliklenmemiş gömleği hırsla üstünden çıkardı, bana sinirliydi bunu görüyordum sert adımlarla önüme geldi avucunda sıktığı kot gömleği omuzlarıma bıraktı. sesi kor bir ateş gibi düştü mabedime. "Yaşadıklarımızın tek sebebi sensin"

 

Bana arkasını döndü.

 

Soguk havada titrek bir halde dururken gömlegi köpeğimle kendime sardım. Karanlıkta kaybolurken beni karanlıkta bıraktı.

 

Uyuşmuş ayağımı hareket ettirip yürüdüm. Yürüdüm ama yolumun çıkmaz olduğunu bilerek yürüdüm. Vücudum buz kesmişti, ayak parmaklarımı hissetmiyorum. Dişlerim birbirine vuruyor, çenem sabit kalamıyordu. Morarmış tırnaklarımla gömlege daha sıkı sarıldım. Koku almanın bu kadar eşsiz olduğu bir an daha yaşamamıştım. Kokusu kendisine has ve cezbediciydi. Mısır tarlasının oradan geçerken karanlığın ne kadar baskın olduğunu fark ettim. yüzümü göğe çevirip, puslu ayın görüntüsüne baktım neden böyle pusluydu ki? Esen rüzgarla tüm vücudum ürperdi ve köpege daha sıkı sarıldım. çok üşüyordum, ama içim cayır cayır yanıyordu. Uzaktan köpek sesleri ve nereden geldiğini bilmedigim ama her yerdeymiş gibi gelen cırcır böceginin seslerini işittim. Ayağımın altında ezilen topragın ve ayakkabımın içine dolan çamurlu suyun her adımda çıkardığı vıcık sesin eşliginde yürüdüm.

 

Öksürdüm.

 

Hapşurdum.

 

Ama yinede yürüdüm.

 

Ta ki önümde 4x4 bir araba durana kadar, fren sesiyle taşlar çığlık atmıştı tekerleğin altında. şoför koltuğun yanındaki kapı açıldı, egilerek bana baktı. "Bin" dedi bariton sesiyle. Gözleri neden bu karanlıkta bile parlıyordu ki. "İkiletme, bin"

 

"Üstüm kirli" bogazım acımıştı. Boğazımı temizlenek zorunda kaldım.

 

"Benimde kaderim kirli ama bak hala yaşıyorum. Şimdi bin"

 

Benim için açtığı kapıdan geçip yanındaki koltuğa oturdum. Kapıyı titreyen ellerimle beceriksizce kapattım, arabanın içi dışarıya göre daha sıcaktı ama yeteri kadar degil Isıtıcıyı açtı. Sıcak hava ilk boğazıma temas etti. Arabanın tavanındaki cılız aydınlatma bir işe yaramıyordu ama kucagımdaki köpegin inleyip hareketlendiğini gördüm. Tırnaklarıma yerleşen mor rengi, nemli kalan parmaklarım buruş buruştu.

 

Kokusu neden bu kadar net ve hissedilebilirdi?

 

Başımı belli belirsiz ona çevirdim, şaçları koyu renk, teni yanıktı. Göz kapakları yarı kapalı, gözleri o kadar koyu bir kahveydi ki gözbebeginin siyahıyla karışıyordu. Bakışları, soguk denecek kadar keskindi. içimde keskin uyaran bir acı hissettim...

 

Bu uyarı geçmişimdeki bir acıya gebeydi.

 

Arabanın içi yeteri kadar ısınmış olabilirdi ama ben hala üşüyordum. Başımı öne eğip köpeğin başını sevdim. Şu an onun yanında olmak tehlikeliydi, iç güdülerim bas bas bagırırken ben neden buradaydım ki?

 

Öksürdüm.

 

Hemen ışıyıcıyı kontrol etti.

 

Bu yaptığı genç bir kızın mabedine sakladığı tozlu anı yaşattı.

 

Küçüktük, kader bize bu oyunu yazarken ikimizde küçüktük.

 

Araba durdu, başımı kaldırdığım da evimizin arkasında olduğumuzu gördüm. soğuk ellerimi kapıya yönlendirirken bir klik sesi geldi.

 

Kapıları kilitlemişti.

 

Ona dogru dönünce zaten bana baktığını gördüm. "Gerçekten beni tanımadın mı?" bu sesi istedigi cevabı vermem için yalvarıyor gibiydi.

 

İstediği cevabı vermedim.

 

"Gittiğinde küçüktün"

 

Onu gördüğümden beri ilk defa dudakları hafif kıvrıldı ama bu basit bir gülüş değildi, biraz alay yüklü biraz öfke... "Gitmemi istediğinde sende küçüktün! Ama seni atın yanında gördüğüm an tanıdım. "

 

Gözlerinden geçen korların yankısı mıydı vücudunda ki sıcaklık. "İkimizde küçüktük" diye mırıldandım. "Ama artık değiliz, gerçekleri görebiliyoruz. "

 

Sinirle önüne döndü, bacağına kattığı elleri yumruk olmuştu çenesi kitlenmişti. Aldığı hırıltılı soluklar bana ulaşırken beraber beni de öldürüyordu. "Sevmediğim biriyle evlenip koynuma almam mı gerçek!"

 

Şok sözlerle irkildim, gözlerim benim bağımsızlığımda büyürken. vücudumdaki titreşim bu kez soguktan değil, Baranın bana ettigi buzdan sözleri olmuştu. Kalbimde bir acı hissettim, korku muydu bunun adı? Başkasını düşünnek neden acı çektiriyordu ki bana. Parmaklarımı avuç içime bastırdım gözlerim yanıyordu Umrumda olmadığına dair yalanlar söyleyebilirdim ama agzımı açmak bile benim için zordu.

 

Sonra devam etti. "Ama ahtım olsun! Eğer başkasına varırsan önce seni sonra kendimi öldürürüm. " yumruk yaptığı ellerini direksiyona indirdi.

 

Kapının açıldığına dair klik ses yankılandı ama hala olduğum şekilde duruyordum, onu başkasıyla düşünmek istemiyordum. "Başkasıyla.. Evlenir misin ?"

 

Sinirli bir soluk bıraktı, elleriyle alnını ovdu. "in hadi"

 

"Başka biri mi var! Söyle!"

 

"in aradaban!"

 

"Biri var dimi?"

 

"İn Allahın cezası in! Beni istemiyorsan o agzını açma! Korkuyorsan korkmaya devam et. Bana da hiç bir şey için hesap sorma!"

 

Kalbimin kaç yerden kanadıgını yemin ederim bilmiyordum, bu içimde büyüyen öfke neyin nesidir içimi yarıp geçen bir ağrı var, ellerimle yanan gözlerimi ovdum, derin bir nefes çektim ciğerime. kapının kulpuna uzanırken köpegi tek elimle tuttum. soguk hava beni titretirken içimin buz gibi oldugunu hissettim. kapıyı güçsüz ellerimle kapatıp önünden gectim, farlar gözümü kör edecek derecedeydi. arabayı hareket ettirip önümde durdu, bakışları kor gibiydi. "Gömlegi çöpe atarsın, ne de olsa Miroğluna ait"

 

Ve gitti.

 

Zaman durmaz hep geçer.

 

Beraberinde bize yeni acılar eklerken umudumuzu tek tek kırar. Peki ya geçmeyen zaman? Geçmeyen acılarımızı bize unutturmayan anlar?

 

Hayat, uğruna uzun acılar çektiğimiz bir evredir.

 

Ben acı çektim.

 

Acı çekiyorum.

 

Ve çekeceğim.

 

Kırılgan bacaklarımla, aştım taşlı yolu kah düşecek oldum kah bayılacak bedenim tirtir titrerken vücudum ateş parçası gibiydi. Yanaklarımda hissettiğim ateşi elimin tersini yasladım.

 

Evimizin arka kapısından geçerken çok zor yürüyordum, bacaklarım titriyor gözlerim kayıyordu. Ugultular duydum belki bagırışlar, konağın önüne doğru giderken duvara yaslandım önümdeki manzaraya baktım silik gözlerle.

 

"Nerde Berfin? Malik söylesene nerde!" babam abimi azarlarken annem dizlerine vura vura kapıya bakıyordu.

 

"Dedim ya baba ben döndügümde yoktu" abim yokluğumun şokundaydı.

 

"Ulan eşşeoğlu eşek! Bir bacına sahip çıkamadın!" abimin yüzüne tokat attı.

 

Ben bu baygın halimle şok olurken annem abimle benim aramda kalmıştı yine. Yengem Saiti yerinde zapt etmeye çalışırken olduğu yerde dondu kaldı. Dedem belli ritimle yere vurduğu bastonunu durdurdu. Küçük Sait bile amcasının dayak yemesinin şokuyla kala kaldı. "Berfini sana sahip çıksın diye gönderdim, daha sen kendine bile bakamıyorsun!"

 

Babamın öfkesi o kadar harlıydı ki yaklaşmak ne mümkün abim başını yana eğmiş babama karşı gelmezken tek kelime edemedi. "Tek başına bu saatte ne haldedir şimdi bu kız ha! De bana haydi! De!" Abimi omuzlarında sarstı "Başımızdan düşman eksilmezken senin bu yaptığın erkeklik midir! Eger Berfine bir zarar gelirse, eger saçının teline bir hâl gelirse o zaman ömrü billah karşıma çıkma!" omuzlarında var gücüyle itti babam.

 

Abim sendeledi.

 

Dengesini sağlayamayınca yere düştü.

 

"Hata sendedir Sadık!" dedemin kalın sesiyle gözlerimi ona yönelttim. Kürtçe konuşurken oluşan hırıltısı kulagıma ulaştı. "Bu kıza at verip sokaga salan sensin. Ne ar kaldi ne namus! Bir kızın adı çıkarsa kimse almaz onu ben sana söyledim."

 

Babam sinirle sakallarını sıvazlarken sesini ayarlayıp konuştu. "Ben kızımı dogru büyüttüm baba, ama erkeklerden yana daha bahtsızım." yerde oturan abime baktim. "Berfin kimse gibi olmayacak, eger mevzu yuva kurmaksa zamanı gelince kurar. "

 

"Daha ne zamanı kaldı, yaşı tamamdır. Mıço Ahmet talip olmadı mı? Ne diye evermedin"

 

"Berfin daha okuyor"

 

"Okuyup ne yapacak, otursun evinde kocasına hizmet etsin bundan daha önemli vazifesi yoktur." dedemin sözleri tek tek saplandı bana, agzımdan inlemeye benzer bir ses çıktı.

 

"Berfin hakkında söz söyleme baba! Sana saygım sonsuz ama Berfin olmaz elleşme."

 

"Halam gelmiş!" Saitin beni görüp bagırmasıyla tüm gözler beni buldu. Babam hızla bana döndü, gözlerinde birbirine girmiş ifade beni bitirdi. Islak çamurlu baygın halime bakarken şaşkınlıgını gizleyemedi. Bir kaç adım attım, babamın karşısında halsiz halimle durdum.

 

Babamın gözlerinde bir şeyler canlandı, yıllar önce eli yüzü çamurlu küçük bir kız, ve elinde yavru köpek.

 

O kız yine burdaydı hala babasına imrenen hala aşık.

 

Gözlerime karanlık çöktüğünde, yere yıgıldığımı ve babamın bana doğru koştuğunu gördüm

 

İşte bana koşan yine sırtımı yaslayacağım bir adamdı.

 

Babamdı.

 

🌙

 

BÖLÜM SONU.

 

Loading...
0%