Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm: Pekala

@berfinatman

 

 

 

Kıyametten Sonra-

 

Karşımda hayatımın seyircisi, gözleri dolu dolu bakıyordu bana. Alya saatlerdir, beni dinliyordu ve sıkıldığına dair hiçbir iz görmemiştim yüzünde, aksine daha da heyecanlanıyor bir sonraki kelimelerimi gözlüyordu. "Baran'ın sana veda ettiğini anlaman nasıl hissettirdi sana."

 

Derin bir nefes aldım, beraberinde karnımda yükseldi. Omuzlarımın hizasındaki saçımı kulağımın arkasına iliştirdim. "O kadar zordu ki, hiç böyle bir acı yaşamamışım ve yaşamayacakmışım gibiydim. Tabi daha sonra bu yaşadığım acının kıyısından bile geçmediğini anladım. "

 

Hemen atladı Alya. "Dahası da mı var?"

 

Yüzümde acıyla tecrübe ettiğim sefil bir gülümseme belirdi. "Bu anlattıklarım hiçbir şey değil ki."

 

Dirseğini önümüzdeki masaya yaslayıp, büktüğü dudaklarını avucuna yasladı. "Baranla çocukluğunuz nasıldı? Nasıl başladı bu ilişki."

 

Aşık ergen gibi sırttım ama bu sırıtmada biraz küf biraz ceset kokusu vardı. "Orta okulda." ellerimi karnımda birleştirdim. "Gerçekten de küçüktük ikimizde. Önce birbirimizi itip kakmamızla başladı, daha sonra baktık ki düşman çocukları birbirlerini güldürebiliyor. Birbirlerine iyi geliyorlar. "

 

Alyanın yüzünde de gülümseme yayıldı. "Ergenler sizi." soğumuş fincanını köşeye ittirdi. "Sonra ne oldu da ayrıldınız. Ne oldu da Baran sen git dedin diye gitti."

 

Fersiz gözlerimi penceremden dışarıya yönlerdirdim. "lisenin başındayım ben daha o zamanlar. Baran son sınıfta, üniverste sınavına girmişti. O zamanlar Abim yengemi kaçıralı, bir yıl olmuştu. Sait yeni iki ayına girmişti. Ferhat abim, yengemi de kolundan tutmuş çocuklarıyla Raşit ağanın konağına gitti. Maksadı aradaki husumeti bitirmek tabi. Babamda gönül koymadı, bize yakışanın bu olduğunu söyledi. Sonradan anladık bize en çok kan yakışıyormuş."

 

"Ne oldu?" dedi Alya korkuyla.

 

"Biliyor musun anneler hep hissediyor kötü bir şey olacağını. Annem eli bağrında sıkıntıyla dört dönmüş evde sürekli babama kızmıştı izin verdigi için, bazen hala öfkeli olduğunu düşündügüm anlar olmuyor değil ama annemin babama bakışını görünce anlıyorsun yanıldığını. Annemin gerginliği tüm konağa yayılmaya başlamış, Babam bir ileri bir geri, ellerini arkada birleştirmiş gidip gelmişti evin içinde. Annem birden elini kalbine koydu, 'bir şey oldu' dedi. Dedim ya anneler hisseder diye öyle de oldu. 10 dakika geçmeden bize haber geldi. Hepimiz nasıl koştuk, hepimize Raşit ağanın konağı nasıl uzak geldi anlatamam hala o dizlerimin titreşimini, kalbimin boğazımda attığını hisseder gibi oluyorum. Malik Abim ve ben en önde koşarak nefes nefese vardık oraya, gördügüm şey bize masallarda anlatılan gibi mutlu değildi. kurbağa prense dönüşmüyordu, prenses mutlu olmuyordu. Yengem yerlerde kucağında Saitle haykırıyordu. Az ötede abim kalbinden aldığı kurşunla, yerde yatıyordu. Abimi vuran, yengemin abisi Aliydi... ardımızdan gelen annemin feryadı tüm Urfada günlerce konuşuldu, saatlerce ağıt yaktı, dizlerini dövüp, saçlarını yoldu, kendini hırpaladı. Sait o nasıl ağlıyordu öyle bir görsen, sanki anlamıştı babasının kurban gittiğini. Hele dağ gibi babamın yıkılışı, o dizinin yere vurmasıyla çıkan ses varya hiç aklımdan çıkmadı. Annem çok dayanamayıp oraya yığıldı. Anlayacağın elimizde koca bir bomba patladı, sadece abimi değil yüregimizden koca bir parçayıda beraberinde götürdü. Baran... İlerde abisinin önünde durmuş kanlara bakıyordu, sonra bakışlarımız kesişti. O an Anladık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Biz asla tamamlanamayacaktık. sonradan ögrendik, Ali abimi vurduktan sonra silahını Sait ve yengeme doğrultmuş ama Baran engel olmuştu. Ben içime kor bir ateş basarken, elimden gelen tek şey Baran'a git demek oldu." Gözlerim Alya'ya dönünce yaşların ıslattığı yanaklarıyla bakıyordu bana. Kutunun içindeki peçeteyi önüne ittim. "Al, lazım olacak çünkü daha anlatmaya yeni başladım. " Alya dayanamayıp hıçkırdı. Ama hikâyeyi merak ettigini görüyordum gözlerinde. Zorlukla konuştu. "Devamını bahçede anlatmak ister misin?"

 

 

 

 

Kıyametten Önce-

 

Sonbaharın sonlarıydı yaşadıklarımız.

 

Ömrümüzün en ıssız yerindeydik.

 

Derdimizi anlatamadığımız, çıkmaz sokakta.

 

"Yagmur yağacak galiba. "

 

Mümtaz abinin çarşıda işi olduğu için arabası olmayan abimle beraber Zümrütün üstündeydik.

 

Abimin arkasında yavaş yavaş ilerliyorduk. Zümrüt dizginlerinin abimin elinde olmasını sevmemiş gibi sürekli huysuzlanıyordu. Ellerim abimin belinde yanağım sırtına yaslıydı.

 

"Hmm. " dedi abim mesafeli bir sesle. "bu kadar sıcak bile normal değildi." Abimin derin nefes aldığını kalkan sırtındaki başımın yükselmesiyle anladım. "Bana hala kızgınsın?" o gün ki kavgamızdan sonra bu konu hiç açılmamıştı. Ne sorduğunu biliyordum ama geçiştirdim.

 

"Niçin?"

 

"Biliyorsun işte, o gün Miroğlu çıkardı ya seni. Bende bagırdım sana."

 

Yanağımı daha da yasladım, sırtına. "Abi, sen benim için kıymetlisin. Hatta çok kıymetlisin. Sana bir şey olmasın ben başka bir şey istemem. İstersen kız , ama sen yaşa benim yanımda ol." Abim başını çevirip, omzunun üstünden başımı şevkatle öptü.

 

"Konuşma böyle daha da mahçup oluyorum." dedi

 

"Olma, benim abim ol yeter." çenemi omzuna yaslayıp yola baktım. "Zümrüt seni pek sevmiyor ha?" dudaklarımdan kıkırtı firar etti.

 

"Senin beygirin ne bekliyon ki? Asi senin gibi"

 

"Ne asiliğimi gördün."

 

"Konuşturma şimdi"

 

Beynimi kaplayan dumanların ardına sakladığım soru dumanların isini aşıp sürekli dilime dolanıyordu. Sonra ben nefes alamacak hale geliyordum. Yola çıktığımızdan beri kendimi tutmak için bir hal olmuştum, sorarsam abimin tepkisini kestiremiyordum. Ama ben bu soruyu sorunca rahatlıyacakmışım gibi hissediyorum, yolumdaki taşları ayıklamazsam, her adımda tökezleyecektim hatta düşüp yaralanacaktım.

 

"Abi?"

 

"Hı?"

 

Yangın yayılıp parmaklarıma kadar kavurdu beni, bağımı sardı dikenli güller. Kerpetenle sökülürcesine acıtarak sordum. "Diyar'ı... Sevdiğini nasıl anladın. Yani onu kabullenmek kolay oldu mu?... Abi'ye ihanet etmiş gibi hissettin mi?" yanağımı yasladıgım abimin sırtı kasıldı. Kaslarının dalgalanışını hissettim. Avuçlarım sanki bir taşa tutunuyordu öyle gerildi.

 

"Hiç kolay olmadı." sesi buz gibiydi. "Defalarca kendime kızdım düşmanımın kızına mı sevdalandım diye başımı yerden kaldıramadım. Kabul etmek benim için çok zor oldu, hele bunu Diyar'a söylemek ellerimle kanatmış gibi hissettim. En zoru da ne oldu biliyor musun abi'ye nasıl ihanet ederim diye başımı az duvara vurmadım. Kabrine gidemedim utancımdan, yüzüm yoktu. Ferhatın kanıni akıtanların kızına sevdalanmıştım, kızmazmıydı bana, yaşasaydı yüzüme tükürürdü diye düşündüm. Ben Ferhatın intikamını bile alamamışken.... Ona ihanet etmiş gibi hissettim. "

 

"Peki sonra noldu?"

 

"Sonra onu anladım. Ferhat bana ne yapardı diye düşünmeyi bıraktım, ne yaptı diye baktım. Yenge de düşman kızı değil miydi, Ferhat sevdalanmadı mı? Sevdiğine sahip çıktı korkmadı, tutup elinden getirdi. Yenge Hep demiştir, 'yine olsa Ferhat beni yine kaçırır'. Abim ölümden korkmamıştı, sevdasına sığınıp mutlu olmaya baktı. Ben ondan sonra kabrine gittim. çünkü ben onu anladım ve sevdama sahip çıktım. Eğer yaşasaydı bana cesur olmamı söylerdi. O yüzden başım yerde değil benim, aslan gibi yigit abim vardı, bana mertliği yiğitliği öğretti öyle gitti." gözümden akan yaş abimin gömleğinde kayboldu. burnumu çekip abime sıkıca sarıldım. O kadar sıkı sarıldım ki sende gitme dedim.

 

"Bende abim gibi ölümden korkmayacagım." dedi

 

"Deme öyle" kabaca burnumu çektim.

 

"Şşht, tamam kız zırlama çocuk gibi" ellerimim üstünü sıvazlayıp, beni sakinleştirmeye çalıştı.

 

"Biz neden sizin ölümünüzle acı çekmek zorundayız. Ardınızda bizi bırakmak size kolay mı geliyor. Cesursunuz ama bir o kadar da zalimsiniz. Anne ne hale gelir diye düşünmüyorsun. kadın Ferhat adını duymasıyla iki gün yataktan çıkamıyor, bize açık yara bırakmak zorunda değilsiniz. Bu kadar zalim olmayın" Alnımı abimin sırtına yaslayıp ağladım, bu ara en çok yaptığım şey ağlamak galiba. Abim bir şey demedi ama elimi okşayıp beni sakinleştirirken ağlamama müsade etti. Elimle öne meyilli bandanamı düzeltip göz yaşımı sildim. Art arda burnumu çektim, hala ağlama isteğim vardı ama buna mani oldum. Saçlarımı tekrar düzelttim. Abim bir şey demedi. Hava serinlemiş, uzaktan gök gürültüsü geliyordu. Abim Zümrütü biraz hızlandırdı bu yavaşlıkla oraya varamazdık. Zümrüt hızlandıkça ben abime daha sıkı sarıldım. Kuşlar yagmur yağacağını anlamış gibi hızlı ve atik bir şekilde terk ediyordu gökyüzünü. Sonra abim Zümrütü durdurdu, başımı kaldırıp yola baktım. "Abi niye durduk, kim bunlar "

 

Yolumuzu kapatan üç adam, kin ve öfkeyle abime bakıyorlardı. "Kadir ağanın oğulları. Sakın inme, baktın işler ters gidiyor hemen Zümrütle kaç git."

 

Şaşkınlık ve tedirginlikle sordum. "Abi ne diyorsun sen"

 

Abim Zümrütten inip, aşağıdan bana bakıp dizginleri elime tutuşturdu. "En ufak bir şeyde bas git. Beni dinle." Hiç bir şey diyemeden arkasını dönüp adamlara doğru ilerledi, gerginlikten ellerimle dizginleri sıktım, hava iyice kara bulutlara esir olmuştu. Gök gürültüsü uzaktan yankısıyla bizi sınıyordu. Saçlarım savrulup, kırbaç gibi sırtıma iniyordu. Abimin her adımında ayağıyla altındaki toprağı eşelenmesiyle sesler yankılanıyordu. Üç adamın karşısında durdu. "Hayırdır, mevzu nedir?" dedi. Omuzları dik, ellerini arkada birleştirmiş korkmadığını gösteriyordu.

 

Adamlardan biri öne çıktı 40 yaşlarında ve evliydi tespihiyle oynayan elinde alyansı vardı. "Mevzu derin Malik. Sizin yaptığınız kalleşlikle uğraşıyoruz. Sen daha iyi bilirsin zaten değil?"

 

Abimin omuzlarını gerginlikle oynattığını gördüm. "Ne diyorsun Bilal sen? Bizim şimdiye kadar ne kalleşliğimiz oldu da bundan sonra olacak!." abimin gergin sesiyle, olduğum yerde terler dökmeye başladım.

 

Bilalin yanındaki biraz daha genç olan adam söze dahil oldu. "Tabi siz Atmanlar namuslu ailesiniz değil? Sizin dışınızdakiler hepsi namussuz, herkes hata yapar ama siz yapmazsınız, siz ne sanıyorsunuz kendinizi, bizim rızkımızla oynayacak adam mısınız siz!" genç olan hiddetle öne iki adım atınca, bilal tespihli elinin tersiyle, elini gögsüne koyup durdurdu kardeşini.

 

"Ne rızkı! Benim babam kimsenin rızkıyla oynamaz." dedi abim.

 

"Hadi ordan puşt!"

 

Bilal bu kez kardeşine yöneltti bakışını "Ömer! Az dur hele! Anlaşmaya geldik buraya. Eğer ki anlaşamazsak o zaman meydan senin." sonra yine abime döndü. Abimin çenesi sıkı bir şekilde duruyordu, ardında birleştirdiği elleri sıkmaktan kaskatı olmuştu. "Şimdi, bizim müşterimizi bize geri vereceksiniz Malik. Fıstıklarımızı sattığımız adamı bizden alıp kendi safinıza çekmek bu mertliğe sığar mı!" bu kez Bilalin gözlerinde öfke kor gibi yayıldı. ikisininde pala bıyıkları vardı ve onlara iğrenç bir hava katmıştı. Diğer küçük kardeşleri, onlar gibi sert değil de benim gibi olanları anlamaya çalışıyordu, hem bıyıkları bile terlememiş bir delikanlıydı.

 

"Ha şu mesele!" abim yapay bir oyunla yüzünü asıp üzüldü. "Mertlikten siz bahsediyorsunuz ha? O adamlara gram kazığı atan siz değilsiniz tabi!"

 

"Ne kazıgı Malik! Müşterimizi geri vereceksiniz!" Adamın yüzü güneş lekeleriyle doluydu. Yıllarca güneş altında durduğu belliydi.

 

"Hangi müşteriyi çalmışız da böyle konuşuyorsun? Adam kendi ayaklarıyla geldi bize, sizin onlara sattığınız fıstık çuvalıyla beraber, çuvalda fıstık sapı vardı be. Akıllılık ediyor fıstık sapıyla kiloyu arttıyorsunuz. O da yetmiyor boşlarıda doldurmuşsunuz içine. Bu adam da enayi zaten! Bize geldi size dava açacaklardı da Sadık Ağa, yani babam durdurdu. Zararlarını ödedi. Siz hala utanmadan karşıma gelmiş müşteriyi ver diyorsunuz o müşteri sizden illallah etmiş be. Şimdi çıkın yolumdan de hayde!" abim arkasındaki ellerini ayırmış sallayarak konuşmuştu adamlarla. Bilal hırsla örülmüş yüzüyle abime bakarken, korkuyla kendimi kasmıştım.

 

Bilal abimin yakasından tutup çekiştirdi. "Lan! Sen ne diyorsun puşt!"

 

Abim yakasında ki ellerden kurtulup sinirle gözlerini dikti. "Adam mısınız lan siz, yolumu kesiyorsunuz ibneler!" abim sert yumruğunu Bilalin yüzüne yapıştırmasıyla. İniltim yankılandı. Bilal aldığı darbeyle yere düşerken, Ömer abisinin dayak yemesini yediremeyip, hızla abime kafa attı. Abim sendelerken eliyle başını tuttu ayaklarının üstünde zorlukla dururken sol eliyle Ömere yumruk attı. Bilal yavaş yavaş ayaklanırken. Abimin sesini duydum. "Berfin git!"

 

O an o komutu beklemişim gibi dizginleri savurdum, oradan uzaklaşırken omuzlarımın üstünden abime baktım. Bilal yerden kalkmış abime arkadan saldırıp dirseğiyle boğazına yapıştı. Abim iki koluyla boğazındaki pençelerden kurtulmaya çalışırken. Ömer abimin karnına tekme attı. O tekmeyi ben yemişim gibi karnım kasıldı. Abim iki büklüm olurken, kendini kastığını gördüm. Zümrüt beni uzaklaştırırken abimi yolun köşesindeki ağaca doğru sürüklediklerini gördüm, abim yerlerde o vahşiler tarafından darp edilirken ben napıyordum kaçıp gidecek miydim sahi? Abimin görüntüsü uzaklaşınca, yol ortasında durdurdum Zümrütü, nefesim kesik kesik ve havadaki kara bulutlarla da şiddetli rüzgar çıkmıştı, bu yüzden nefes alamıyordum. Gidip yardım mı çağırmalıydım. Abime yardım mı etmeliydim. Abimi yerde hırpalayıp art arda tekme atıyorlardı ve daha fazla dayanamıyordum. Zümrütü döndürüp abime doğru sürdüm. Gözlerimden akan yaş rüzgara karışıp ardımda kalırken Zümrütün üstünde yükselip Jokerler gibi küçüldüm. Zümrüt hızlandı, yoldan çıkıp ağaca doğru koştu. Abim perişan halde yerde yatıyordu. Zümrütü abime tekme atan Ömerin üstüne sürdüm, ömer bizi geç fark etmişti. Zümrütün ayakları altında kalmaktan kaçamamıştı. Zümrütü döndürüp Bilalin üstüne sürdüm. Zümrüt kişneyip ön ayaklarıyla Bilali kuvvetlice savurdu. Atımın kişneyişleri susmak bilmezken tekrar etrafımda dönüp, Ömere doğru, yöneldim Zümrüt ön iki ayağını kaldırıp yerdeki adama doğru art arda aynı ritimle indirdi, bir an olsun kişnemeyi bırakmamıştı. Bilalin arkamızdan geldiğini son anda fark edince atın kalçasına vurdum. Zümrüt arka ayağıyla Bilalin göğsüne kuvvetlice bir tepik attı. Bilal inleyerek yere savrulurken. Saçımdan tutan ellerle çığlık attım. Eller kuvvetle beni Zümrütün üstünden indirdi, yere savurdu. Başımı yukarı kaldırınca bunun küçük kardeşleri olduğunu fark ettim. Ömer karnını tuta tuta ayaklanınca, yüzüme okkalı bir tokat attı. Yanağımdaki ısı tüm vücuduma yayılıp beni yaktı abim burnundan akan kanı silerken bir tokat daha yedim. Bu kez saçlarıma Ömer asıldı, "seni oruspu kahpe!" gözlerinde hırs ve kini görebiliyordum.

 

"Bırak lan onu! Piç!" abim yerden doğrulup bana doğru gelecekken küçük kardeşleri zaten hırpalanmış olan abimi iki kolundan tutarak durdurdu.

 

"Sadık ağanın küçük kızına bakın hele! Büyümüşte abisini korumuş ha!" eliyle çenemi sıkırken öfkeyle bakan gözlerimde dolaştırdı gözlerini. "Senin küçüklüğünü bilirim lan ben! Hele bak nasıl da bakıyor soğuk soğuk." abime döndü bu kez. "Sadık ağa kızına zarar gelsin istemez değil? kızı için bize müşteriyi geri verir o halde "

 

"Lan sen adam mısın lan! ibne! Seni mahvederim lan. Oruspu çocuğu Bırak onu bırak! Hayvanoğlu hayvan!" abimin haykırışı, beni olduğum yerde titretirken ne olduğunu anlayamadan ayağa kaldırdı beni.

 

"Bizim Berfinle bir işimiz var! Değil mi güzelim!" Bakışlarında ki kötü niyeti sezmiştim, gözlerinin ateşinden başını uzatan şeytanla göz göze geldim. Eliyle yanağımı sevince yüzüne tükütmek için hiç düşünmedim.

 

"Seninle işim yok benim köpek!"

 

Ömer yüzündeki tükürüğümü silerken hırsla yüz üstü yere savurdu beni, ellerim yere çarpmanın şiddetiyle sızladı. Dizlerim zaten yanıyordu. Saçlarıma tekrar daldırdı o iğrenç elleri "Neyine güveniyorsun lan sen! Sen kimsin lan bana tükürüyorsun."

 

"Ömer bırak!" Bilal iki büklüm ayağa kalkıp kardeşine doğru geldi. "Kıza bir şey yapamayız. Bütün herkes üstümüze çullanır. geri çekil hadi, bizim işimiz Malik'le"

 

Ama Ömer abisini dinlemeden, bir dizini kırıp sırtıma bastırdı, ağırlığıyla ezilen kemiklerimin acısı dilimden inlemeyle firar etti, canımın acısıyla ellerimle toprağa tutundum. Dizlerimin kanayan yerleri tekrar aynı yerden sızlarken, dudaklarımı dişledim."Bu kız bana tükürdü! Erkek adam bir kadından dayak yemez!" biraz daha bastırdı dizinin sivri kemigini, yere temas eden yanağım sıyrılıp, taşlara takılıyordu. "öyle değil mi Berfin! Şimdi seninle çok eğlenecez, seninde hoşuna gidecek merak etme" beni yere savurunca yüzümü kapatan saçlarımın arasından baktım, ellerini kemerine götürüp çözüyordu, pis şeytani bakışları bacaklarımı turluyor dudağında aşağılık bir gülüşle bana doğru yaklaşınca bu kez dilimden çığlığım firar etti. Bana zarar verecekti ve bu korku sesime yansıyordu, çığlığım korkumun en büyük göstergesiydi. Ellerimi sürüye sürüye ondan uzaklaşmaya çalıştım.

 

Tozu toprağa katan bir fren sesine bulanık gözümle baktım. Siyah arabanın farları gözümü kamaştırırken, inip koşarak gelen adama halsizce baktım. Herkesin dikkati o yöne dogru meyilliyken sesini duydum. "Lan!" sesi gök gürültüsünü geride bırakmıştı. "Puşt oğlu Puşt!" hızla üstümdeki Ömeri ardımızdaki ağaca savurup, yumruklamaya başlamıştı. "İbne oğlu ibne ne yapıyorsun lan sen!"

 

Ben soyulmış ellerimden destek alıp doğrulurken çizilmiş dizlerime güç verip ayaklanamadım. Bilal öne çıkıp, Barana yumruk attı. "Sen ne karışıyorsun Baran ağa senle değil meselemiz." Baran bir iki adım geriye gidip sinirle baktı Bilal'e. "Sizin meseleniz ne piçler! üçe karşı bir adama sardırıyorsunuz. Adam mısınız lan siz!"

 

Bilal tekrar konuşu. "Bak yakında akraba olacağız, düzgünce konuş! Karşında nişanlının abileri var!"

 

Gözlerimi sımsıkı yumdum. şimdiki ağrılarım, yerine kor bir ateş bırakıp gitmiş gibilerdi. Yaralı avuçlarımı bu kez ben kanattım, dişlerimi ağrıtırcasına sıkarken Barana baktım, şaşkınlığı kızgınlığı hepsi bir ayara gelmiş kaşları çatık bakıyordu karşındaki adama doğru. "Ne diyorsun lan sen! Ne nişanlısı?"

 

Bilal ağırlığını toparlayıp konuştu "Bu mevzular burda konuşulacak şeyler değil. İşimizi halledip gidip konuşalım. "

 

Baran burnundan sert nefesler alıp verirken elleri yumruk halini almış, başını omzuna yatırıp çıtlattı. "Sizin işimiz dediğiniz, bir kıza güç yetirmek mi. Ulan haysiyetiniz de mi yok!" Baran bir hayvan gibi hırlayarak konuşmuştu.

 

Bilal iki büklüm olsada kendinden taviz vermedi. "Laflarına dikkat edesin Baran ağa. Sonra yüz göz olmayalım."

 

"Lan! Lan siz kimsiniz! Sizle yüz göz olacakmışım, sizden değil akraba ancak leş yiyen akbaba olur!"

 

"Ağır konuşuyorsun Baran! Sonra pişman olursun!"

 

Baran daha fazla duramamıştı. Hırsla Bilalin üstüne atlayıp, yumruğunu savurdu. Bilal yere düşerken Baranın çıkardığı sesler bir hayvandan farksızdı. Bilalin üstüne çıkıp bir yakasını tutarken diger yandan yumruklarını indiriyordu "Hadi pişman et de göreyim seni hadi! Nasıl yapıyorsun birde bana göster ha!" ağzından bir küfür bitiyor diğeri başlıyordu. O sırada abimde küçük çocuktan kurtulmuş onunla boğuşmaya başlamıştı. Bilalin iniltisi bana bile ulaşmıştı, Ömer önümde iki büklüm olduğu ağaçtan güç alıp doğruldu, sarsak adımlarla Barana yaklaştı.

 

"Baran! Arkanda." sesimi bulduğumda söylediklerime şaşırmıştım. Onu koruyacağımı düşünmezdim tıpkı onun bizi koruduğu gibi.

 

Baran arkaya dönmesiyle yüzüne yumruk yemesi bir oldu. Eliyle yerden destek alıp kalkarken hırıltıyla bu kez Ömerin üstüne yürüdü. Ömerin yakasından tuttuğu gibi ağaca yapıştırdı, şiddetli bir kafa darbesi attı, art arda tekmelerini karına yedirirken, küfür ettiğini bağırdıgım işittim. Ama her şey sanki bir o kadar da uzakta gibiydi. Algılayamıyordum. Baran yumruklarını, Ömerin yüzüne indirip bağırıyordu

 

"Seni mahvederim, yaşatmam lan seni burda yaşatmam. O ellerini kırarım. Dar ederim sana Urfayı. Hadi bana da vur! Gücün mü yetmiyor piç!" Baran o kadar öfteliydi ki o öfkesi yanardağ kadar kızgın ve harlıydı. Ömer son gücüyle Barana kafa attı. Baran Ömerin attığı kafa darbesiyle sadece bedenen geri gitse de tekrar toparlanıp, Ömeri bir kez daha ağaca yasladı, Ömer bu kez aşağıdan yumruğunu Baranın karnına isabet ettirip ağaç ile Baranın arasından sıyrıldı. Baran öne doğru atlayışıyla Ömeri yere düşürdü, yerdeki adamın üstüne giden Baran karnına aldığı sert bir tekmeyle uzaklaşırken yere düştü. Ömer, Baranın yanından geçip gidecekken, Baran ayaklarından tutup adamı yüz üstü düşürdü. Bu kez kendi aralarında boguşmalar yaşanırken. Abim küçük kardeşi köşeye yığmış, Baranın yanına doğru sarsak adımlarla gidiyordu. ikisi de üst üste binmiş boguşurken, Ömerin elini cebinden uzaklaştırdığını ve avuncundaki metali gün yüzüne çıkardığına şahit oldum.

 

Bu sesin yankılanmasıyla, çakının sivri ucunun Baranın bedeninden, etlerini yarıp geçişini izledim. Baranm gözleri aynı zamanda irileşirken, aldığı yarayla kaskatı kesilip, kızardı. dudaklarının etlilerinin arasından bir inleme firar etti.

 

O an herkes durdu.

 

Zaman durdu.

 

Nefesler tutuldu.

 

Dünya boğuldu.

 

Ben sular altında kaldım.

 

Baranm karnından yayılan kan toprağa aktı, bilmedi ki içimdeki harı alevlendirdi.

 

Şıp şıp şıp.

 

Kan aktı, ben yandım.

 

Ben acziyetimi ilan ettim.

 

Bölüm Sonu.

 

 

Loading...
0%