
Hepinize merhaba arkadaşlar. Kitap bin okumaya ulaşmış, çok uzatmadan ilginiz için teşekkür etmek istiyorum. Umarım hep birlikte hem okuma hem de oy olarak on binleri yüzbinleri görürüz. Kitabıma şans verdiğiniz için hepinize teşekkür ederim. İyi okumalar🦋
_____Hazen'den;_____
Yaklaşık bir saat önce gelen haber sonrası tam teçhizat hazır bir şekilde abimi ve Albay'ı helikopter pistinde bekliyorduk. Haber geldikten sonra hemen Albay'ın yanına gidip kısa bir toplantı yapmış daha sonra ise ikizleri vedalaşıp göndererek hazırlanmıştık. Annemle ise sabah gönderirken vedalaşmıştık her an göreve gidebileceğimizi biliyordu. Zaten ikizler eve gidince ona haber verirdi. Aklıma giderken ağlamak üzere olan Hazan takılmıştı ama Gökhan'ın onu yalnız bırakmayacağını iyi biliyordum. O varken gözüm arkada kalmıyordu. Evet baş belasıdı ama hem anneme hem de Hazan'a iyi bakacağını ve onların üzülmesine izin vermeyeceğini iyi biliyordum. Tek sorun benim kaderimi yaşıyor olmasıydı. Herkese destek olurken kendini yok sayıyordu. Abimin gelmesinin bu durumu değiştireceğini düşünmüştüm ama ceza yüzünden aynı timde olmamız buna engel olmuştu. Sanırım babamın gelmesinin en iyi yanı bu olacaktı. Daldığım düşüncelerden yanımdaki Melih abinin "Seninki geliyor." diyerek kolumu dürtmesiyle çıktım.
Hazar bir saat önceki konuşmanın etkisiyle at gibi sırıtırken salına salına buraya doğru geliyordu. "Üsteğmenim bir bakar mısınız." diye bana seslenmesiyle Melih abiye döndüm. Onay beklediğimi anlayınca "Komutanın zaten git." dedi. "Komutanım olarak çağırmıyor ama?" diye sorduğumda Melih abi elini belime atmış ve "Kız yürü git işte, ne uzattın be!" diyerek beni ileri doğru ittirmişti. Onun beni ittirmesiyle time dönüp "Hepiniz şahitsiniz, ben gitmedim Melih komutanım zorla gönderdi. Hiç o deccal kılıklı herifle uğraşamam." dedim. Benim Hazar'ın yanına gitmeme sebebimin abimin çenesi olduğunu anlayan Melih abi "Lan!" diye bağırmıştı. Onun bağırmasıyla hızla önüme dönüp Hazar'a doğru koşarken arkamdan timin gülme sesleri geliyordu. Hazar'ın yanına vardığım zaman bir süre sadece gözlerimize bakarak sustuk. En sonunda Hazar "Dikkat et kendine, seni yine o halde görmek istemiyorum." dedi. Ben hâlâ onun gözlerine bakarken o benim yüzümü inceliyordu. Sessizce mırıldanarak onu onayladığım zaman güldü ve "Görev dönüşü bir yerlere gidelim mi?" diye sordu.
Tam ona cevap verecekken bir er "Hazen komutanım!" diye bağırarak yanımıza gelmeye başladı. Bugün kapıda nöbeti olan erlerden biriydi bize doğru koşarak gelen er. Onun gelişini gören timde yanımıza doğru gelmeye başlarken ben kaşlarım çatılı bir şekilde erin yanıma gelmesini bekliyordum. Timle aynı anda yanımıza ulaşan er nefes nefese konuşmaya çalışırken onu "Önce bir sakin ol, nefesini düzene sok öyle söyle ne söyleyeceksen." diye uyardım. Kapıdan buraya kadar koşa koşa gelmesinin nedenini merak etsemde bu halde konuşamaz, konuşsa bile anlaşılmazdı. Birkaç derin nefesten sonra kendine gelen er bana yine geçen günkü gibi siyah ama bu sefer daha küçük bir zarf uzatırken "Kapıya biri geldi, simsiyah giyinmişti. Elleri ve yüzüde dahil olmak üzere her yeri kapalıydı gözünde ise yine siyah bir gözlük vardı. Bunu verdi 'Göreve gitmeden bu zarfı Hazen Üsteğmene ulaştır.' dedi. Aramızda zaten mesafe vardı, zarfı bize doğru attıktan sonra birkaç adım daha geri gitti. Biz daha tetiğe basamdan bir araba durdu hemen önünde, hızlıca ona bindi. Arkasında sıktık ama camlar kurşun geçirmezdi, lastiklere ise anlamadığımız bir şekilde kurşun işlemedi." diyerek olayı özetledi. Zarfı elinden alırken "Tamam sen görev yerine dön." diyerek eri gönderdim. Bir süre çatık kaşlarla zarfa baktıktan sonra zarfı açtım ve içinde yazanları okumaya başladım;
Yeniden merhaba Hayalet;
Sana ufak bir uyarı vermek için yazıyorum bu mektubu, gittiğin bu görev tuzak!
Aramızda bir hain var Hayalet.
Samira sana yaptığım teklifi öğrenmiş. Birileri ona haber uçurmuş. Benim adamlarımdan şüphe etme boşuna çünkü sana yaptığım teklifi sadece biri biliyor ve oda böyle bir salaklık yapacak kadar aptal değil. Birileri Alaca Timinden kurtulmak istiyor.
Etrafına ve güvendiklerine dikkat et sevgili Hayalet...
Makber
Okuduğum mektupla kendimi tutamayarak "Siktir lan ordan!" demiştim. Bu sırada yanında abim ve Akkuş Timiyle gelen Albay kaşları çatık bir şekilde "Ne oluyor Hazen?" diye sordu. Ona olayı hızlıca anlatıp mektubu uzattığım zaman sesli bir şekilde okumuştu. Artık herkesin kaşları çatıktı. Serkan "Bu gerçek olabilir mi? İçimizden biri böyle bir şey yapmış olabilir mi?" derken sesi kısık ve inanamaz bir tonda çıkmıştı. Şaka gibiydi içinde bulunduğumuz durum. Resmen karargahta ki bir asker bizi ölüme sürüklerken bir terörist bizi kurtarıyordu. Kim inanırdı ki, kim inanmak isterdi bu duruma. "Umarım yalan söylüyordur." dedi Ayberk, Emre ise "Yeniden güvenimin boşa çıkmasını istemiyorum, etrafına dikkat et demiş. Asıl umarım dememiz gereken şey yakınımızdan biri olmaması." diyerek onu kendince düzeltmişti. Gözleri dolan Kerim "Aile dedik biz birbirimize, eviminden daha sıcak burası asıl evim, ailem burası, buradakiler. Yapmamışlardır komutanım, yalandır." dedi Emre'ye hitaben. "Görevi düşünmemiz lazım, eğer bu gerçekse zaten ortaya çıkar kim olduğu. Biliyorum, sizinle aynı şeyleri hissediyorum, aynı şeyleri düşünüyorum ama duygusal yaklaşamayız. Ortada bir ihanet varsa eğer ihanet eden kişi aileden değildir zaten, hiç olmamıştır." diyen abim haklı olsada şuan kimse duygularını kontrol edebilecek durumda değildi.
"Komutanım," dedikten sonra derin bir nefes aldım ve Serhat Albay'ın gözlerinin içine bakarak "Hayalet olarak, tek başıma gitmeyi talep ediyorum." dedim. Kimse böyle bir çıkış beklemiyordu. Ben bile kendimden bunu beklemiyordum. Serhat Albaydan önce abim itiraz edecekken onun konuşmasına fırsat vermeden "Belkide makber bizi yanıltmak istiyor ama belkide doğruyu söylüyor. Bunu bilemeyiz. Bu mesele benim şahsi meselem Hayalet Timi benim timimdi, onları unutmamak, unutturmamak için Hayalet oldum ben. Şimdi ortada bir risk varken benim şahsi meselem yüzünden ne Akkuş Timini ne de Alaca Timini riske atamayız ama Mahir Yüzbaşı'nında koordinatlarda olma ihtimalini yok sayamayız. İzin verin tek gideyim, bölge taraması yapıp döneyim. Kameram ve telsizim hep açık olur, sürekli iletişim halinde oluruz. İki ihtimalde çok güçlü ikisininde yok saymadan en az zararla ancak bu şekilde çözebiliriz bu durumu. Ben bölge taraması yaparken sizde hain olma ihtimali var mı yok mu ona bakarsınız böylece her iki durumuda en kısa sürede çözmüş oluruz." dedim ve Serhat Albay'a bakmaya başladım.
Biraz düşündükten sonra "Tek gitmeyeceksin. Hayalet ve Hanoğlu birlikte gidecek, kalanlar ise baştan sona tüm askerlerin dosyalarını ve bilgisayar verilerinin hareketlerini inceleyecek. En ufak şüphede yada uyuşmazlıkta bana haber vereceksiniz ve takip başlatacağız. Helikopter kalkmak için bekliyor zaten. Alaca Timinden geriye kalanlar mühimmatlarını Hazen ve Gökmen'e versin. Dikkat edin ve tek parça dönün." diyerek karargaha doğru gitmeye başladı. Daha kimse ağzını açmadan Kerim ve Kemal sıkıca bana sarıldı. Kerim'in zaten dolu olan gözlerinden artık yaşlar gelirken "Dikkat edin abla, beni yeniden kimsesiz bırakma." demişti. Onun için karargah evinden daha sıcaktı çünkü o ev Kerim'e yalnızlığını hatırlatıyordu. Bu yüzden çoğu zaman eve gitmez ya bizden birinde yada karargahta kalırdı. Kimsesi yoktu onun bizden başka, yetimhanede büyümüştü. Şehit oğlu olduğu içinde asker olmaya karar vermişti. Şimdi bir tuzağa bile bile gittiğimizi bilmek onu yıpratıyordu. Biz gelene kadar diken üstünde olacağına ve kafasını görevine vererek düşüncelerini susturacağını iyi biliyordum. Ortamın gerginliğini almak isteyen Turgut abi "Biz burada eşek başımıyız lan!" diyerek ensesinden kendine çekmiş ve sıkıca sarılmıştı.
Bende Kemal'in ensesine vurarak "Ne abarttınız lan beş dakika gidip geleceğiz işte." dedim. Umarım o beş dakika beş günden daha ileriye gitmezdi. İlk defa kimsenin tartışmaya mecali yok gibiydi. Doğruluğundan emin olmadığımız bir bilgi hepimizi yıkmaya yetmişti. Kemal benden ayrıldıktan sonra Melih abi beni ve abimi kendine çekmiş sıkıca sarıldıktan sonra ortamı keyiflendirmek için "Boşuna zırlamayın, bu ikisine o itler bir şey yapamaz. Ama bunlar kavga edip birbirlerini vururlarsa bir şey diyemem tabi." demiş ve abimin omuzuna sertçe vurmuştu. Mithat abide ona katılarak "Yok komutanım yok. Görevde imana geliyorlar merak etmeyin." demişti. Yavaş yavaş herkesin üstündeki burukluk kalkarken "Helikopteri daha fazla bekletmeyelim." dedim. Abim beni başıyla onayladığı zaman Serdal, Berkay ve Mithat abi mühimmatlarını abime verirken, Emre, Ayberk ve Melih abi bana vermişti. Mühimmatları aldıktan sonra hızlıca herkesle vedalaşıp helallik aldık ve bizi bekleyen helikoptere bindik.
Yolculuğun ilk yarım saati sessiz geçerken yarım saat sonunda "Kör dalış yapıyoruz farkındasın değil mi?" diyerek sessizliği abim bozdu. Derin bir nefes aldım. Başlamıştı sorgu saati. "Evet farkındayım. Tehlikeli buluyorsan yada gelmek istemiyorsan helikopterden hiç inme. Zaten tek gelme taraftarıydım ben." dedim. Abimde benim gibi derin bir nefes alarak "Öncelikle geri dönmek gibi bir niyetim yok. Sadece merak ediyorum, daha ne kadar kendini öne atacaksın? Canının yada geride kalanların hiç kıymeti yok mu?" dedi. "Var, geride kalanların kıymeti var. Zaten farkındaysan onlara bir şey olmasın diye tek başıma gelmek istedim. Canımın kıymetide var ama benim canım sevdiklerimin yada değer verdiklerimin canından daha önemli değil. Kendimi öne atmıyorum yani, sadece değer verip sevdiğim şeyleri koruyorum." Bir bakıma kendimi arka plana atıyordum ama bunu ona söylemeye niyetim yoktu.
"Geride kalanların korumana ihtiyacı yok, sana ihtiyaçları var. Annem, Hazan, Gökhan, Kerim, Serkan, Hazar, Kemal, Oğuz, Cem, Turgut, belki farkında değilsin ama Berkay ve Ayberk. Hepsi gözünün içine bakıyor, Serdal soğuk biri ama Berkay ve Ayberk'in seninle Kerim ve Kemal gibi abla kardeş olmak istediğini iyi biliyorum. Tanırım ben kardeşlerimi. Melih zaten daha tanımadan seni kardeş bellemişti. Mithat abide öyle, Emre seni uyuz etmeye çalışıyor ama oda seni kardeşi, sırdaşı olarak görüyor. Hayalet Timini kaybettikten sonra böyle oldun sen Hazen. Bunu senden saklamayacağım, ilk başta seni umursamamıştım bu yola kendi isteğinle girdiğini sanıyordum. Sonra bir gün laf arasında annem 'Seni bulmak için asker oldu ama sonra birden vazgeçti.' dedi. Sanırım ona beni bulduğunu söylememişsin, her neyse işte o günden sonra sen bilmesen bile bir elim hep üstündeydi. Hatta bazen herkesten habersizce gelip bir süre seni izler sonra dönerdim. Gelemediğim zamanlarda da mutlaka haberini alırdım. Sen Hayalet Timini kaybettikten sonra kendini hiçe saymaya başladın Hazen, geride kalanları düşünmeden kendini ölme attın her defasında. Hiç aklına gelmedi mi Sultan anne ve Serhat Albay'ın geride kalan son evlatlarını kaybedince ne hissedeceği? Yada annemin 'Mucizem' dediği seni kaybedince nasıl yıkılacağını düşünmedin mi? İkizlerin dayanağı sen değil misin Hazen? Babam kızını kazanamadan kaybetseydi o acıya dayanabilir miydi sence? Yada kurtarmak için önüne geçtiğin kişi kendini kardeşim-ablam dediği kişinin ölümünden sorunlu tutarken nasıl rahat nefes alırdı? Onun dışında kalan tim üyeleri gidenin yasını mı tutsun kalanın bir suçu olmadığını mı anlatmaya çalışsın Hazen? Hayalet Timini şehit verdikten sonra yaşadığın şeyleri seni sevenlere yaşatmak bencillik değil mi?" diyen abim uzun zaman sonra ilk defa benimle sakince konuşmuştu.
Eskiden yolumu kaybettiğimi hissettiğim zaman abim beni karşısına alır sakince ve uzun uzun benim göz ardı ettiğim şeyleri yada göremediklerimi bana anlatırdı. Kaybettiğim yoluma ışık tutar ve beni yeniden doğru yola yönlendirirdi. Ben iki yıl önce yolumu tekarar kaybetmiştim. Geldiğinden beri doğru düzgün konuşmamıza rağmen yolumu kaybettiğimi anlamış ve bulduğu ilk fırsatta yeniden karanlığıma ışık tutarak göremediğim şeyleri bana göstermişti. Derin bir nefes aldım ve "Sanrım... Haklısın abi. Uzun zaman sonra ilk defa haklısın." diye mırıldandım. Haklıydı çünkü birilerini kaybetmemeye o kadar odaklanmıştım ki geride kalanların ne düşüneceğinide ne hissedeceğinide hiç düşünmemiştim. "Eğme başını, doğru olanı gördün artık ona göre davranacağını biliyorum. Babam konusuna gelirsekte senin evden gitmeni filan istemiyor. 'Sana ve Hazen'e anlatacaklarım var. Büyük bir hata yaptım ve bu hata yüzünden önce hayalim olan kızımı sonra ise ailemin tamamını kaybettim. Hatamı telefi etmek istiyorum.' dedi. Ne anlatacak bilmiyorum ama bir şeyleri düzeltmek istiyor, zor olacak belki ama senden ona bir şans vermeni istiyorum. Hiçbir şey kaybettiğimiz yirmi yılı telefi edemez ama belki ömrümüzün geri kalanında yeniden bir aile oluruz." diyen abimi başımla onayladım. Şuan gözümde 13 yaşındaki abim gibi duruyordu ve bu ona deli gibi sarılmak istememe neden oluyordu.
Tam ağzımı açacakken açık olduğunu unuttuğumuz telsizden "Ulan benim yıllardır yapamadığımı adam iki dakikada yaptı ya lan!" diyen Serkan'ın sesi geldi. Abim onun bu dediğine sırıtsada bir cevap vermeden bana bakmaya devam etti. Onun bana dik dik baktığını görünce başımı sallayarak göz kırptım ve "Hayırdır birader ne bakıyorsun?!" dedim. Herkesin gülme sesi gelirken Emre "Allah'ın krosu." dedi. Abim bu hareketimede bir şey dememişti. Sanrım o hâlâ ona 'Abi' dediğim yerde takılı kalmıştı çünkü belli etmemeye çalışsada o andan beri gözünün içi parlıyordu. Onun yıllar sonra bana ışık tutması gibi bende yıllar sonra ilk defa kendi isteğimle ve içten bir şekilde 'Abi' demiştim. Herkes biraz daha kendine gelmişti. "Sizi niye boş boş oturuyorsunuz lan!?" dediğimde Hazar "Boş boş oturmuyoruz. Hepimiz verilen görevin başındayız hatta bir arada bile değiliz. Herkes kulaklık aldı yanına sizi yalnız bırakmak istemedik. Melih haklı sonuçta şuan iyisiniz ama iki dakika sonra kedi-köpek gibi birbirinizi yeme ihtimaliniz var." dedi. Serkan sanki aradığı fırsatı bulmuş gibi "Hazen sana köpek dedi bu! Olmaz bundan!" diye bağırdı. Hazar hemen "Ne alaka lan!? Ben Hazen'e köpek filan demedim!" diyince abim "Köpek diye bana mı dedin sen?!" dedi. Hazar buna cevap olarak "Kedi mi dememi isterdin?" diye sorunca gür bir kahkaha attım. Benim kahkaha atmamın ardından diğerleri de gülmeye başlayınca Serkan dertli bir sesle "Buda mı gol değil be?" dedi. Hazar onunla alay ederek "Değil be." dedi.
Aradaki buzlar yavaş yavaş eriyor gibiydi ama her an yeniden ortalık kızışabilirdi. Tek temennim artık herşeyin tamamen yoluna girmesiydi. Arada yine bir sessizlik olurken bu sefer pilot "Komutanım geldik." diyerek sessizliği böldü. Abim "Tamam aslanım." diyerek kapıya yaklaşmaya başladı. Zemin müsait olmadığı için beş metreden iple atlayacaktık. Abim ipi ayarladıktan sonra önce kendisi inmeye başladı. Boyu iki metre olduğu için saniyeler içinde ayakları yerle buluşmuştu. Onun bu hızına ve boyuna hitaben "Oha be! Adam azıcık parmak uçlarına kalksa ip olmadan geri biner helikoptere." dedim. Benim söylenmemi telsizden duyan abim "Oyalanmada aşağı gel." diyince hızla ipe tutundum ve kendimi aşağı bıraktım. Bende ipten ayrılınca helikopter gitmeye başladı. Abim ise bu sırada " Yuva, Hayalet ve Hanoğlu sahada." diyerek harekat merkezine durum bilidirisi yapıyordu. Yuva durumu onayladıktan sonra tam bir adım atmıştık ki telsizden gelen ses ikimizinde buz kesmesine ve birbirimize bakmamıza sebep oldu. Serdal şok içimdeki sesiyle "Komutanım... Sanırım buldum. Yani değildir belki... İnşallah değildir ama sanırım hain en güvendiklerimizden biri." diye mırıldandı. Hangisi daha kötüydü acaba? Sevdiğin birini kaybetmek mi yoksa bu kayba en güvendiklerinden birinin sebep olması mı?
10.Bölüm Sonu
Sanırım bir hainimiz var. Sizce birileri oyun mu oynuyor yoksa gerçekten bir ihanet söz konusu mu? Eğer ortada bir ihanet varsa sizce bu timlerden biri mi yoksa bize yakın başka biri mi?
Sanırım kitabın başından beri bir tek bu bölümde Gökmen gerçek bir abi gibi davrandı. Bakalım baba bey beraberinde ne gibi bir bela getiriyor. Biraz minnoş bir abi-kardeş ilişkisi okuyalım daha sonra ortalık alev alacak şimdiden hazır olun.
Açık konuşmak gerekirse bu bölüm pek içime sinmedi ama zaten geciken bir bölüm olduğu için silip baştan yazamadım. Artık ileride düzenlemeye aldığım zaman bu bölümü kople elden geçiririm. Neyse yeni bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın 👋👋👋
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |