13. Bölüm

13.Bölüm

Beril İlhan
beril_ilhan24

Sözleşmeli Er Hasan Hoşar, dört yıl önce vatani görevini yerine getirmek için gelmişti bu karargaha. Geldiği gün yapılan saldırıda bana gelecek bir kurşunu beni kenarı çekerek engellemişti. Beni hedef alan kurşundan iki dakika sonra başka bir kurşun Mahir abimi hedef almıştı. Mahir abimi yine Hasan, bu sefer üstüne atlayarak kurtarmıştı. Hem beni hem de Mahir abimi canı pahasına kurtarmıştı. Daha ilk geldiği gün kıyafetlerinden komutan olduğunu anladığı iki kişiyi kurtarmış sonrasında ise "Benden adam olmaz komutanım sizin yaşamanız daha önlemli." demişti.

Yalanmış...

Er Hasan Hoşar, altı aylık görevini tamamladıktan sonra "Kimim kimsem, bekleyenim, yolumu gözleyenim yok zaten komutanım." diyerek Sözleşmeli Er olmuş, askeriyede geçirdiği süre boyunca yavaş yavaş Hayalet Timine aile olarak bakmaya başlamıştı. Birine bir şey olduğu zaman ilk o koşar olmuştu. Herkesin derdine derman olmuş "Ailemi çok küçükken kaybettim. Bu yaşıma kadar ailem yoktu ama artık siz varsınız." demişti.

Yalanmış...

Kardeşim Hasan Hoşar, iki yılın sonunda Hayalet Timi şehit düştüğü zaman kendime gelmem için yalvaran "Abla, kurbanın olayım kalk. Beni yeniden kimsesiz bırakma." diye başımda ağlayan kardeşim. On dakika içinde yerle bir olan hayatımdan kalan son sağlam parça. Günlerce yaralarıma benim göstermediğim özeni göstererek, canımın acımaması için narince pansuman yapan "Seni böyle gördükçe benim canım daha çok yanıyor abla. En azından tek bir kelime çıksın ağzından, ağla, dök içini abla." diyen son can parçam.

Yalanmış...

Kardeş değil kalleşmiş. Vatanı için canını vermeye hazır olan bir asker değil vatanını satan, ailem dediği insanların ölümüne sebep olan bir hainmiş. Her şey bir oyunmuş. İlk geldiği gün yapılan saldırı, sözleri, ailem diyerek ortada dolaşması hepsi bir oyunmuş. Bana, bize, vatanına, benim uğruna onlarca şehit verdiğim vatanıma, oyun oynayan, yalan söyleyen, ihanet eden bir hainmiş.

Sözleşmeli Er Hasan Hoşar değil, Vatan haini Hasan Hoşar...

Aklımda dönüp dolaşan anılar, gözümün önüne gelen görüntüler, kulaklarımda yakılanan sesler ve o patlamanın görüntüsü, sesi, kokusu... Hepsi bir bir gün yüzüne çıkıp zihnimi işgal ederken içimi büyük bir öfke kaplamıştı. Gözlerim, Serdal'a itiraz etmek için birkaç adım öne çıkan adama kaydığı anda yerimden öyle bir fırladım ki onun yüzüne yumruğumu geçirene kadar kimse ne olduğunu anlamamıştı. Yediği yumrukla beraber anına yere düşünce kendisini toparlamasına izin vermeden hızlıca üstüne çıktım ve en sert şekilde onu yumruklamaya başladım. Aldığı darbeler o kadar anlıktı ki beni engelleyemiyordu. Ayrıca tek o değil bizimkilerinde yanımda olduğunu ve beni durdurmaya çalıştığını farkındaydım ama tepki veremiyordum. Şu anki halimi anlatacak tek şey, gözü dönmüş bir deli olduğum ve beni kimsenin engelleyemediğiydi. Zihnim çok doluydu ve kafamda sadece büyük bir uğultu vardı. Kaç dakika boyunca ona vurmaya devam ettim bilmiyorum ama artık baygın olduğunu kavradığım anda ensemde bir sızı hissettim. Yavaş yavaş bilincimi kaybederken son algıladığım şey birinin "Hazen'i revire götürün. Bunuda sorgu odasına alın sorguyu Hazen kendine geldikten sonra yaparız. Dağılsın herkes hadi!" dediği oldu.

_____Gökmen'den;_____

Serdal'ın sözlerinden sonra hepimiz donup kalmıştık. İlk andan beri timdekilerden biri olmaması için dua ettiğim kişi belki timlerden çıkmamıştı ama yinede bize çok yakın biriydi. Herkesten habersiz buraya gelip Hazen'i izlediğim günlerde, patlamadan sonra onu en yakın hastaneye bıraktıktan sonra durumunu gizlice öğrenmeye gittiğim zamanlarda, Hayalet Timi'nin şehit töreninde, buraya geldiğimizden beri birlikte geçirdiğimiz vakitlerde sürekli Hazen'in yanı başında olan adam, "Abla." diyerek gözünün içine bakan adam vatan hainiydi. Şehit töreninde en az Hazen kadar göz yaşı döken adam timin katiliydi. Herkes derin bir sessizliğe hapis olmuşken yanımızdan ne ara ayrıldığını anlamadığımız Hazen dakikalar içinde adamı haşat etmişti. Herkes onu durdurmaya çalışırken o sadece avına odaklanmış ondan intikam alıyordu. Hazen yaşadığı her şeye rağmen hayat dolu biriydi. Yirmi yıl boyunca uzaktan izlediğim kardeşimi ne o yirmi yılda nede ondan önceki, beraber geçirdiğimiz sekiz yılda bu halde görmüştüm. 'Gözü dönmüş.' değiminin tam karşılığıydı şuan. Normalde yemyeşil olan gözlerini ilk defa simsiyah halde görmüştüm. Yaşadığı ihanete tek ruhu değil vücududa tepki veriyordu.

Hazen'in sinir krizi geçirdiğini anladığımız zaman karargahta nöbetçi olan hemşireyi çağırmıştık. Hazen'e sakinleştirici vurup bayılmasına sebep olduktan sonra "Serum takılması lazım. Ben malzemeleri ayarlayacağım sizde fazla beklemeden getirin." diyerek yanımızdan ayrıldı. Hemşirenin hemen ardından ise Serhat Albay Hazen'i revire götürmemiz, Hasan'ı tutuklamamız ve herkesin dağılması için emir verip tahminimce odasına gitmişti. O gittikten sonra Hazar'ın kollarında baygın yatan kardeşimi kucağıma alırken "Bunu önce nezarethaneye götürün başınada iki tane asker dikin kendine gelir gelmez sorgu odasına alsınlar. Sonrada gidip dinlenin ben Hazen'in yanındayım." dedim. Emrim üzerine iki asker Hasan'ı alırken başta Hazar olmak üzere diğerleri bana itiraz edecekken ters bir bakışla hepsini susturup revire doğru yürümeye başladım. Hayalet Timini pek tanımazdım ama Güner benim devre arkadaşım sayılırdı. Timi dilinden düşürmezdi sürekli onlardan bahsederdi. Hatta Hazen'in time katıldığı gün beni aramış ve "Lan time yeni biri katıldı kız tip olarak aynı senin kadın versiyonun. Bana bak lan saçlarını uzatıp, sakallarını kesip beni kandırmaya çalışmıyorsun değil mi?" demişti. Daha sonra ise Hazen'in bende olan bir fotoğrafını ona atıp o olup olmadığını sormuştum. O olduğunu öğrenincede ondan Hazen'e göz kulak olmasını istemiştim. Güner, benim Hazen'in etrafına kurduğum kalkanın uçlarından sadece biriydi. Kardeşimin gözü döndüğü zaman başta kendi olmak üzere herşeyi hiçe sayacağını çok iyi biliyordum. Bunun için etrafında onu hata yapmaktan ve kendine zarar vermekten alıkoyacak kişilerin olduğuna emin olmuştum.

Sonunda revire vardığım zaman hemşirenin herşeyi hazırlamış bizi beklediğini gördüm. Hazen'i hemşirenin önünde bulunduğu sedyeye yatırarak birkaç adım geriye çekildim. Ben geriye çekilir çekilmez hemşire benim yerime geçti ve serumu yerine astıktan sonra Hazen'in kolunda damar yolu açmaya başladı. Beş dakika içinde işini bitiren hemşire "Ben yan odadayım bir şey olursa beni çağırırsınız." diyerek odadan çıktı. O çıktıktan sonra bir sandalye alarak Hazen'in yanına oturdum. Her şeyin üst üste geldiği bir dönemden geçiyorduk. Bir yanda babam, bir yanda Mahir, bir yanda Güner, bir yanda da hain. Kapana kısılmış gibi hissediyordum. İçimde öyle bir sıkışma vardı ki dünyaya sığamıyordum. Elim benden bağımsız Hazen'in saçına giderken aklıma iki farklı anı gelmişti; İlk anıda on üç yaşındaydım annem ve babam kavga etmiş en sonunda annem "Yetti bu kadarı Levent! Boşanıyoruz, hemen şimdi gidip o davayı açıyorum!" diyerek Hazen'i ve beni alarak evden çıkmıştı. Adliyede işimizi halledip yaklaşık iki saat sonra eve geldiğimizde babam yoktu. İki gün boyunca ondan haber alamamış iki günün sonunda okul çıkışı babaannemlere gidip babamla konuşmuştum. O gün dedikleri ömrüm boyunca asla aklımdan çıkmamış, Hazen'e olan tüm sevgimi nefrete dönüştürmüştü. Bana boşanma nedenlerinin Hazen'in anneme "Babam beni yetimhaneye bırakacaktı son anda vazgeçti." diye yalan söylemesi olduğunu söylemişti. O zaman hem ergenliğin hem de çocukluğun getirdiği öfkeyle bunu sorgulamadan inansamda sonraki yıllarda birkaç kez sorgulamıştım ama hiçbir zaman tam olarak bir sonuca varamamıştım.

Aklıma gelen ikinci anında yirmi yaşındaydım. Babaannem artık iyice yaşlanmış hatta durumu son iki ayda ölüm döşeğinde denilecek kadar kötüleşmişti. Normalde arkadaşlarımla dışarı çıkacaktım ama gitmeden son bir kez babaannemi görmek istemiştim tam kapısının önüne geldiğimde duyduğum cümlelerle orada durup babamı ve babaannemi dinlemeye başlamıştım. "Levent, anlat artık çocuğa gerçekleri. Kardeşi kardeşe düşman ettin oğlum, günah. Olan oldu benim kınalı kuzumun günahı neydide ona bu kadar bilendin? Senin hayalin hep bir kızının olmasıyken başkasının günahını niye ondan çıkardın oğlum?" diyen babaanneme babam "Biliyorum anne çok pişmanım ama söyleyemem birini kaybettim diğerinide kaybedemem. Lena'nın yaptığı canımı çok yakmıştı anne, sağlıklı düşünemiyordum. Ben Gökmen inanmaz sanmıştım ama," diye cevap vermişti. Babamın söylediklerinden çıkarabildiğim tek şey bahsettiği Lena'nın Hazen olmadığıydı. Konuşma kafanı karıştırırken bir şey demeden beni bekleyen arkadaşlarımın yanına gitmiştim. O günden bir hafta sonra ise tam babaannemle konuşmaya karar verdiğim zaman onu kaybetmiştik.

Elim Hazen'in saçında gezerken içimden bir ses o gün babamın bahsettiği Lena'nın ölen halam Lena olduğunu söylerken hâlâ hiçbir şeyi mantığa oturtamıyordum. İçime derin bir nefes çekerek gözlerimi Hazen'in kapalı gözlerine sabitledim ve "Sanırım yıllardır kaçtığım gerçek birkaç gün içinde ortaya çıkacak. Aklıma gelen ihtimaller doğruysa biliyorum zor ama affet beni ay parçam." diyerek başımı Hazen'in eline yasladım. Bir süre sonra uykuya daldığım hissederken bizi büyük bir yıkımın beklediğinide daha net anlamıştım.

_____İlahi Bakış Açısıyla;_____

Güney sinirli bir şekilde koridorda yürürken aklına gelen her bir detay onu daha fazla sinirlendiriyordu. Sinirden kudurmak üzereydi, yıllardır aradığı yaşam sebebini kendi elleriyle yok etmek üzere olduğunu az önce öğrenmişti. Birkaç gün önce öğrendiği diğer gerçek bile onu sinirlendirirken bugün eline geçen belgeyle her şeyi yakmaya hazır bir şekilde içinde bulunduğu görevin başında olan Generallerden hesap sormaya gidiyordu. Konu kardeşiydi, konu öz kardeşi Günerdi. Uzun koridorun ardından sonunda toplantı odasına vardığı zaman kapı çalma gereği duymadan açmış ve en sert şekilde arkasından kapatmıştı. Atıf ve Selim karşılarında öfkeden deliye dönmüş adama bakarken derin bir çekerek birbirlerine bakmışlardı. Söze ilk Atıf girerek "Otur Güney! Önce bizi dinle sonra hesap sorarsın." demişti. Güney mantıklı bir sebep duyma umuduyla sandalyeye oturduğu zaman Selim Atıf'ın konuyu sakin bir şekilde anlatamayacağını bildiği için söze girmişti;

"Üç buçuk yıl önce seni sızma görevine gönderdiğimiz zaman Hakkari'de Güner'in görev yaptığı karargahta bir hain olduğunu öğrendik. Birkaç tuzak kurduk ama bir türlü kim olduğunu bulamadık. Sonra birden saçma bir şekilde ortaya kanıtlar çıkmaya başladı. Tüm kanıtlar Hayalet Timini gösteriyordu ama biz onlardan emindik. Biri bizim haini aradığımızı öğrenmiş ve suçu Hayalet Timine yıkmaya çalışıyordu. Bunun fark ettiğimiz zaman aklımıza gelen tek ihtimal bunu onlara yakın birinin yaptığı ve dolayısıyla da hainin o olduğuydu. O dönem onlara yakın olan iki kişi vardı;Biri Güner, biride Hasan adında bir er. Güner'in senin kardeşin olduğunu biliyorduk ama bu onu aklamıyordu. Üstelik Güner time Hasandan daha yakındı. Emin olmak için senden altı ay sonra Serhat'la konuşup Güner'i peşinden gönderdik. Bu sayede hem Güner'in olanlarla bir ilgisi var mı yok mu onu öğrenecektik hem de sizi bir araya getirecektik. Hatırlarsan sana Güneri yanında tutman gerektiğinide söylemiştik. Güner yanına geldikten sonra bir süre her şey yolunda gitti hain'in Güner olduğuna emin olmak üzereydik çünkü bir sene kadar beklemiştik. Tam sana Güner'i tutuklayıp geri dönmen için haber vereceğimiz zamanlarda bir şey oldu. Hain için kurduğumuz ekip kim olduğunu çözemediğimiz bir konuşma yakaladı ve maalesef yakaladıkları o konuşmayı time bildiremeden timi kaybettik. Bir tek Mahir ve Hazen sağ kalmıştı ama ikisininde durumu ağırdı. Biz Hazen'e ulaşamadan onu Alaca Timi kurtardı. Bizde hem seni ve Güner'i sahada tutmaya hem de Mahir kendine geldiği zaman onu gizli görevle sahaya göndermeye karar verdik. Tabi bu sırada hainin Hasan olduğuda kanıtlanmış oldu ama bir türlü geçerli bir kanıt bulamadığımız için bu görev hâlâ devam ediyordu. Ama artık bitebilir birkaç pürüzü hallettikten sonra üçünüzde yuvaya geri döneceksiniz."

Güney, Selimi dinledikten sonra "Hain bulundu yani?" diye sordu. Atıf "Evet." dedikten sonra Selim tekrar söze girecekti ki Güney birden bağırarak "Ama bu benim öz kardeşimi öldürmek için plan yaptığım, onu hain sandığım ve sizin onun kim olduğunu bilirken yıllardır onu benden sakladığınız gerçeğini değiştirmiyor!" demişti. İçinde büyük bir öfke vardı çünkü karşısında oturan iki General'in bilmediği şeyler vardı. Bunuda yine bağırarak onlara söylemişti. "Ben Mahir'i oradan çıkarmak için plan yapmıştım. Tesadüfen öğrenmesem ben Mahir'i oradan çıkartırken kardeşimi öldürecektim! Kardeşim olmasını geçtim bir Türk askerini, silah arkadaşımı öldürecektim!" Güney, günler öncesinde yapmıştı bu planı ama şans eseri Güner'in hain olmadığını öğrenmişti. Güner'in bu göreve çıkarken en büyük korkusu 'Ben yada onlar yanlışlıkla birbirimize sıkarsak. Ya bilmeden silah arkadaşımızı öldürürsek.'di. Haberi yoktu ama korktuğu başına gelmiş ve bulmak için canını dişine taktığı abisinin silahından çıkan kurşunla ölmekten tesadüf sonucu kurtulmuştu.

Selim ve Atıf duydukları karşında şaşkına dönerken Selimden daha sert olan Atıf "Biz bu oyunu kurarken hiçbir askerimizin bir diğerinin ölümüne sebep olmaması için gerekli olan tüm önlemleri aldık. Unuttuysan hatırlatayım, bir plan kurmuş olsan bile bunu bize sormadan harekete geçiremezdin." demişti. Güney öfkeden unuttuğu bu detayı hatırlarken biraz rahatlamıştı. Güney'in sözleri karşında rahatladığını fark eden Atıf "Nasıl ki seni terörist sanmalarına rağmen hiçbir Türk askeri sana öldürücü bir yara vermeyip seni sağ ele geçirmeye çalışıyorsa aynısı Güner içinde geçerliydi. Onu görebilecek herkese onu sağ getirme emri verildi." diyerek sözlerine devam etti. Güney bir süre daha sessizce oturduktan sonra yerinden kalktı ve kapıya doğru ilerlemeye başladı. Onun çıktığını gören Selim "Sana bir koordinat gelecek. Koordinat geldiği zaman Güner ve Mahir'i alarak oraya git. Çıkabilirsin." diyerek onun daha fazla konuşmasına izin vermeden görev yerine dönmesi gerektiğini üstü kapalı bir şekilde belirlenmişti. Güney görev yerine dönerken içinden sürekli görevi sağ salim bitirmek için dua ediyordu. Gergindi ama acı bir şekilde olsada yıllardır hasretini çektiği kardeşini bulmuştu. Şuandan sonra tek amacı onu ve Mahir'i sağ salim Hakkâri'ye göndermekti. Bunun için kendi canını vermeye bile hazırdı.

_____Hazen'den;_____

Sabaha karşı öğrendiğim gerçeklerden sonra saat on gibi gözümü revirde açmıştım. İlk başta ne olduğunu kavrayamasamda elimi tutarak yanımda uyuya kalmış abimi gördüğüm zaman her şey parça parça aklıma gelmişti. Her ne kadar abimi uyandırmamaya çalışsamda elimi hareket ettirdiğim anda uyanmıştı. Uyandığımı görünce bir şey demeden çıkmış ve iki dakika içinde yanında hemşireyle dönmüştü. Hemşire kolumdaki serumu çıkardıktan sonra ise odama gelmiştim. Ben odaya girmiş kapının yanındaki boy aynasından kanlı üstüme bakarken kapı çalmış ve içeriye Oğuz girmişti. Gözlerini benden kaçırarak elindeki temiz üniformayı bana uzatarak "Serhat Albay gönderdi komutanım. Sorgu izleme odasında sizi bekliyoruz." demiş ve benden cevap beklemeden odadan çıkmıştı. Oğuz gittikten sonra hızlıca duşumu almış ve üniformayı giyinmiştim. Aynadan son bir kez kendime bakarak odadan çıktım. Sert adımlarla sorgu odalarının olduğu koridora gidiyordum. İçimde büyük bir öfke vardı. Ne bir kırgınlık ne de başka bir şey değil sadece derin bir öfke vardı. Hasanın gözümdeki değeri bir anda kül olmuş ruhumda esen sert rüzgarlar ise o kül parçalarını alıp gitmişti. Geriye büyük bir öfke kalmıştı.

Okul yıllarımda öğretmenlerim, harp okulunda ise komutanlarım beni hep bir ateşe benzetmiş ve sürekli "Ateş yaktığından daha çok yanar, kendine zarar verir Hazen öfkenin kurbanı olma!" diyerek beni uyarmışlardı. Evet haklılardı, ateş yaktığından çok yanardı, yakmak için daha fazla yanardı ama ben sıradan bir ateş değildim ben Hazendim. Ben canını yakan, sevdiklerine, vatanına zarar veren herkesi yakmaya ant içmiş Hazendim. Yakmak için kendimi değil, öfkemde yanmayı göze alanları yakardım.

Sorgu odalarının bulunduğu koridora geldiğim zaman timleri ve Serhat Albayı beş numaralı sorgu izleme odasının yanında görmüştüm. Onlara yaklaştığımı gördükleri zaman hepsi bana bakmaya başlamıştı. Beş numaralı sorgu odasının önüne geldiğim zaman abim "Hazen," demişti ama onu dinlemek yerine odaya girip "Sizde, sözlerinizde umrumda değilsiniz, bu itin hesabını ben keseceğim!" dedim ve kapıyı yüzlerine kapatıp kilitledim. Arkamdan bir yutkuma sesi gelirken psikopatça bir sırıtmayla Hasan'a döndüm. Diğerlerinin izleme odasına geçtiğini tahmin ediyordum ama Hasan düşündüğüm gibi odada yalnız değildi. Hızla ona ilerleyip başını masaya geçirdiğim zaman "Komutanım," diyerek bana doğru adım atan erlere döndüm ve "Karışanın kabusu olurum!" dedim. Erler anında geri çekilirken çaresizce odada bulunan büyük cama bakmışlardı. Onlara bakmayı bırakıp Hasan'a döndüğüm zaman korkudan titrediğini gördüm. Bu beni iyice sinirlendirirken saçlarını sertçe çekerek kafasını masadan kaldırdım ve daha hızlı bir şekilde yeniden masa geçirdim. O acıyla bağırırken ben "Lan madem it gibi tireyecektin, yaptığının arkasında duramayacaktın ne demeye böyle bir bok yedin lan! Döl israfı pezevenk!" diye bağırıyordum. Kaşı yarılmıştı, zaten yüzü pekte sağlam değildi.

Benim bağrışıma karşılık erlerden biri "Komutanım sizede yaranılmıyor, herif pişman olsada olmasada döveceksiniz zaten uzatmaya ne gerek var." diye mırıldanınca yanındaki "Sıra sana gelsin istemiyorsan sus!" demişti ben onlara çatık kaşlarla bakarken Hasan cılız bir sesle "Abla," demişti. Karşılığında ise kafasını yeniden masa geçirerek "Abla deme lan bana şerefsiz it!" diye bağırmıştım. Elimin altında tir tir titrerken "Anlat lan! Kimin köpeğiysin?! Ne karşılığında sattın vatanını?! Anlat!" diye sorunca hiç zorluk çıkarmada konuşmaya başladı. "Şırnak'ın sınır köylerinden birinde doğup büyüdüm, biliyorsunuz zaten. Köyüme yapılan saldırıdan gerçekten ilçeye indiğim için kurtuldum. İlk başlarda gerçekten ailemden herkesi kaybettiğimi sanıyordum ama öyle değilmiş, kardeşim yaşıyormuş. Askere gelmeden bir gün önce buldular beni kardeşimin yaşamasını istiyorsam sizin içinize sızmamı ve her hareketinizi onlara söylememi istediler. Kardeşim için kabul ettim. İlk geldiğim gün olan saldırı tamamen oyundu, beni görün diye yaptılar. Ben gerçekten aile bildim sizi ama öz kardeşim ellerindeydi. Yemin ederim her defasında detay vermeden haber uçurdum göreve gideceğiniz zaman sadece şu gün şu bölgeye gideceklermiş daha fazlasını bilmiyorum dedim. Ben her iki tarafında korumak istedim, kardeşimi alacak sonra size anlatacaktım. Patlama günüde bilerek yapmadım, ben sadece gideceğiniz bölgenin bilinen en geniş adını verdim ama iletişim kurduğumuz telefonu açık unutmuşum, kavuşta konuşan askerlerden tam koordinatları öğrenmişler."

Ben onun dediklerine bir cevap vermeden Serhat Albay izleme odasından mikrofonla "Keşke daha buraya gelmeden en yakın karakola gitseydin. Durumu anlattığın zaman sana olay yeri görüntülerinde net bir şekilde gözüken kardeşini gösterirlerdi." dedi. Evet belki acımasızcaydı ama gerçek buydu. Sert sesimle "Kim?" diye sorduğum zaman aslında hem onu içimize sokan iti hem de Hayalet Timinin katilini soruyordum. Ufak detayları değil en baştaki iti soruyordum. Hasan ise bunu gayet net anlayarak "Benimle iletişime geçenler kim biliyorum ama hepsi samiranın planı. Karşıma çıktıkları ilk gün benimle konuşan oydu." dedi. Artık ona karşı içimde bir öfke bile yoktu. Ona doğru hafifçe eğildim ve "Yaptıklarının altında kalarak, vicdanında bu yükü taşıyarak yaşa bir ömür. O köy baskınında kardeşini, aileni, akrabalarını, arkadaşlarını ve komşularını kurtarmak için canını dişine takan, ölümü göze alan timin katili olduğunu bilerek yaşa ve azıcık insanlığın kalmışsa bir parça olsa bile vicdanın sızlasın." dedim. Ardından kapıya yöneldim ve saniyeler içinde odadan çıktım. İzleme odasının önünden geçerken "Gerisi sizde!" diye bağırdım ve odama doğru gitmeye başladım.

Yıllardır aradığım asıl katili sonunda bulmuştum. Ailemi benden alan bir tarafımı eksik bırakan iti sonunda bulmuştum. Şimdiye kadar makber istediği için samiraya bir şey yapmamıştım bir teröristtin lafıyla hareket etmek istememiştim ama şu saatten sonra onun eceli bendim. Hayalet Timini şehit etmişti ama Hayalet ondan timinin intikamını alacaktı. Yıllar önce abilerimin tabutlarına bıraktığım kurşunların hedefine ulaşma vakti gelmişti. Avımın kokusunu alıyordum, yakında canında alacaktım ama ona bu dünyada cehennemi yaşatmadan ölmesine izin vermeyecektim.

 

 

13.Bölüm Sonu

Yeniden merhaba arkadaşlar. Bölüm hastalandığım için gecikti. Benden size bir tavsiye bu aralar kendinize çok dikkat edin. Ben daha önce böyle bir ağrı yaşadığımı hatırlamıyorum. Yataktan çıkamadım resmen.

Neyse bölüm hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. Öncelikle Güney ilerleyen bölümlerde Günerden dolayı(!) kitapta olmaya devam edecek ama Güney, Atıf ve Selim şuanda arka planda yazdığım bir kitabın karakterleri. O kitap ne zaman yayında olur bilmiyorum çünkü hem şuan benim için Alaca Timi ön planda hem de o kitap final yaptıktan sonra yayınlamak gibi bir düşüncem var ama benim sağım solum belli olmaz. Peki sizce Güney nasıl biri veya biz onu tanıyor muyuz?

Neyse biz konudan sapmayalım. İlk defa Gökmen'in ağzından yazdım ve şunu fark ettim bu adam tek Hazen'in yada benim bakış açımdan değil kendi bakış açısından bile çok karmaşık bir karakter. Gökmen ve Levent(babaları) hakkında düşünceleriniz neler? Ha tabi sürpriz yumurtadan çıkan halamız Lena'yı da unutmamak lazım.

Son olarak şunu söylemek istiyorum belki aranızda Hazen ve Güney'in tepkilerini fazla bulanlar olmuştur ama şunu unutmamanızı istiyorum, biri kardeşini kendi eliyle öldürmek üzereydi diğeri ise yıllarca kardeşi olarak gördüğünü birinin gerçeği araştırmadan hareket etmesi sonucunda hem ihanete uğradı hem de aile bildiği insanları gözünün önünde kaybetti.

Unutmadan son sahnedeki küfürler için kusura bakmayın. Yeni bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın 👋👋👋

Bölüm : 03.02.2025 02:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...