
‼️Önemli Açıklama‼️
Merhaba arkadaşlar. Bu sezon finali inanın benim için bile sürpriz oldu. Hatta bölüm bitmesin sezon finali yapmayayım diye yavaş yavaş yazdım ama maalesef ara vermek zorundayım. Daha önce yorumlarda yirminci bölüm ve sonrası için sezon finali vermeyi düşündüğümü söylemiştim ama düşen netlerim buna engel oldu. Tekrar mevzuna kalmak istemediğim için şuan sadece derslere odaklanıp düşen netlerini toparlamam lazım. Hikayenin normal akışına göre yazdığım bir bölüm temmuz başına kadar ara vereceğim ve döndüğümde kaldığımız yerden devam edeceğiz. Şuan kesin değil ama aralarda vakit bulursam yine bölümler gelecek. Sizi daha fazla tutmayayım bölüm sonunda görüşürüz. İyi okumalar 🦋
~~~~~~~~~
_____21 Yıl Önce(Hazen 7 Gökmen 12 Yaşında.)_____
Gökmen küçük kardeşiyle dışarıda oynarken annesi Selda onları camdan izliyordu. On dört yıl önce Levent Han ile evlenerek kurduğu bu aile onun için ilk başlarda mükemmelken kızının doğumundan sonra işler sarpa sarmıştı. Evlendikleri ilk günden beri bir kızı olsun isteyen kocası hamileliği boyunca dört gözle beklediği kızını istemez olmuştu. Günahsız bir meleği haberinin dahi olmadığı bir hata yüzünden suçlamıştı ve o günden beri kızı onun için görünmez olmuştu. Kendisinin onu sevmediği gibi kızıda onu sevmesin diye elinden geleni yapıyordu. Kardeşi Lena'nın gidişinden kızını sorumlu tutuyordu. Öyle kafayı yemişti ki kızının doğduğu gün "Onu sevmekte, onun tarafından sevilmekte lanet. Onun yüzünden gitti Lena." diye bağırmıştı hastanenin ortasında. Küçük kızının tek suçu varsa oda halasının gittiği günde doğmaktı ama oda onun elinde olan bir şey değildi. Bu durumu kontrol edebilseydi bir gün önce doğmak için herşeyi yapabilirdi çünkü küçük kızın bu hayatta en çok istediği şeydi babasının onu sevmesi.
Bu sebepsiz nefret o kadar büyüktü ki kızına gün ışığı ve ay ışığı anlamına gelen Lena ismini koyarken bile "Lanetiyle yaşasın." diyerek başına hüzün ve keder anlamına gelen Hazen isimi koymuştu. Bu durma herkes karşı çıksada kızının ismini koyduktan sonra babasının kucağına vermiş ve "Kulağına ezanı okuyup ismini söyle çünkü onun adı Hazen Lena olacak. Ben kimliğini çıkartmaya gidiyorum." diyerek hastaneden ayrılmıştı. Eğer kızının doğduğu gün kardeşi gitmeseydi kızına sadece güzel ve şirin anlamına gelen Sare ismini koyacaktı. Kimse Leventi ikna edememişti ama Selda kızını öyle güçlü yetiştirmişti ki Hazen ismini bile daha şimdiden ışığa kavuşturmuş ismine yeni bir anlam kazandırmıştı. Babasının lanet olarak gördüğü sevgisi o kadar büyüktü ki karşısına dünyanın en sevgisiz insanını bile koysalar Hazen sevgisiyle onun kalbine dokur, içini ısıtırdı ama babasının gözü kör olmuştu.
En büyük hayali bir kızının olmasıyken Leventin gözü kızına kör olmuştu.
Oğlu bile bu duruma hayret ediyordu çünkü o sıralar henüz beş yaşında olan Gökmen'in hatırladığı en net şeydi babasının sürekli kardeşiyle ilgili hayaller kurması ve onu heyecanla beklmesi. Şuan ise babası heyecanla beklediği kardeşinin yüzüne bile bakmıyordu.O zamanlar çok küçük olduğu için birçok şeyi hatırlamıyordu ve bu yüzden olaylara anlam veremiyordu. Tek hatırladığı Hazen'in doğduğu sıralarda halasının ortadan kaybolması ve babasına halasını sorduğu zaman babasının öldüğünü söylemesiydi. Durum o kadar can sıkıcıydı ki Gökmen yedi yaşında daha kendisi çocuk olmasına rağmen Hazen'e baba sevgisini tattırmak için elinden gelen herşeyi yapmaya başlamıştı. Öyle ki babası sürekli onu "Aslan oğlum." diye sevdiği için kendiside kardeşini "Aslan kızım." diye sevmeye başlamıştı.
Durumu fark eden Selda ise oğlunu karşısına almış ve "Baban ne zaman hatasını farkına varır bilmiyorum oğlum ama sen o zamana kadar kardeşini hep böyle sevip koru olur mu? Ne kadar uzak olursanız olun gölgen hep onun üstünde olsun oğlum, hem babası hem abisi hem de arkadaşı ol. Sen varken kimseye ihtiyaç duymasın olur mu?" demişti. Gökmen annesini anına onaylayıp söz verirken Selda'nın mırıldanışını duymamıştı ama Selda kurduğu cümlelerin devamına "Umarım baban hatasını farkına vardığı zaman herşey için çok geç olmaz." diyerek en büyük dileğini eklemişti.
Gökmen annesiyle yaptığı uzun konuşmadan sonra kardeşini "Aslan kızım." diyerek değil "Güzel kızım." diyerek sevmeye başlamıştı. Bir süre sonra ise can parçası anlamına gelen canpareyi öğrendiği zaman 'Güzel kızım'ın yerini "Canparem." almıştı. O günden beri Hazen, Gökmen'in canparesiydi ve bu yıllar sonra Leventin hataları yüzünden birbirlerine düşman kesildiklerinde bile değişmeyecekti. Gökmen kardeşine olan sevgisinin bittiğini düşündüğünde bile onu canparesi olarak anacak ve annesine verdiği fakat hatırlamadığı o sözü tutarak bir gölge misali kardeşinin etrafında gezecek onu koruyacaktı.
Gökmen'in gücü kardeşini bir tek babasından korumaya yetmemişti. Tüm dünyadan koruduğu kardeşini öz babasından koruyamamıştı.
Gökmen ve Hazen hâlâ dışarıda oynamaya devam ediyorlardı. Gökmen yaşıtlarına göre çok zayıf kalan kardeşini kucağından döndürdükten sonra "Bu ne hal be canparem, sert bir rüzgar esse uçup gideceksin. Ne olur biraz yemek yesen." diyerek sitem etmişti. Abisinin bu tatlı sitemine gülen Hazen "Ama gökkuşum, abim yiyemiyorum ki. Bu kadarcıkla doyuyor karnım az birazcık daha yersem bumm diye patlarım sende bensiz kalırsın. Olmaz ki öyle, canparen olmadan yapamazsın sen." derken önce avucuyla yediği miktarı sonra ise baş parmağı ve işaret parmağını birbirine yaklaştırarak yersem patlarım dediği miktarı göstermişti. Aslında yalan söylüyordu Hazen yemek yemeyi seven bir çocuktu ama aylardır doğru düzgün yemiyordu. Eliyle gösterdiği miktarların iki katını yiyebilirdi ama yemiyordu ve çoğu zaman kendisini aç bırakıyordu. Dikkat çekmek için yapıyordu bunu. Hayır annesi ve abisinin değil babasının dikkatini çekmek için yapıyordu.
Abiside anneside bu durumu farkındaydı. Annesi çoğu zaman zorla yediyordu ama Hazen kaçmanın bir yolunu buluyordu. Bu süreçte babası ona sadece bir kez bakmış bir deri bir kemik kaldığını fark ettiğinde de annesine dönerek "Hayatım dikkat et şunada açlıktan ölmesin hem senle Gökmen boşu boşuna üzülür hemde polisler başımızı ağrıtır." demişti. Bu sözleri duyan Selda kendisini tutamayarak, çocukların varlığını bile göz ardı ederek Levente tokat atmış ve "Sen ne zaman bu kadar iğrenç biri oldun Levent? Şu dediğin senin kızın, canının kanının parçası." diyerek bağırmıştı. Gökmen derin bir nefes alarak "Hazen," dediği zaman arkadan ona seslenen babası yüzünden cümlesi yarım kalmıştı. "Gökmen, kardeşinide al yanına gel oğlum." diyen babasına anlamsızca bakıp kardeşinin elinden tutarak oraya doğru gitmeye başlamıştı. Yanına vardıklarında Gökmen "Efendim baba." demiş Hazen ise umut dolu gözlerini babasına dikerek onu niye çağırdığını merakla beklemeye başlamıştı.
Leventin bakışları Gökmenden kısa bir anlığına Hazen'e dönmüş ve sonra ise yeniden oğluna bakarak "Hadi sen yukarı çık benim onunla bir işim var." demişti. Gökmen tam sorgulamak için ağzını açacaktı ki babası "Hep seni gezdirdim oğlum birazda kardeşini gezdireyim." demişti. Bu sözler hem Hazen'in hemde Gökmen'in gözlerini parlatmıştı. Gökmen "Tamam." diyerek eve koştuğu zaman Levent istemeyerek de olsa Hazen'in elini tutmuştu. Eğer bir kere dönüp kızına baksa gözündeki ifadeyi görerek yapacağı şeyden belki vazgeçecekti ama elini tutmak bile ona sebepsiz yere zulüm gibi gelirken dönüp küçük kızın gözlerine bakmadı. Gökmen eve girdiği zaman camdan olanları gören Selda "Ne oldu?" diye sordu oğluna. Gökmen ise gülerek "Babam Hazen'i gezdirecekmiş." dedi. Anne oğul mutlulukla birbirlerine sarıldıkları zaman yıllar sonra bu sarılma için pişman olacaklarından bir haberlerdi.
Onlar mutlulukla akşam yiyecekleri yemek için hazırlık yapmaya başlarken Levent ve Hazen ise uzun bir yürüyüşün ardından üç katlı bir binanın önünde durmuşlardı. Okumayı yeni öğrenmiş Hazen binaya asılı tabelada yazan "Kız Yetiştirme Yurdu" yazısını zorda olsa okumuştu. Okuldaki bir arkadaşından dolayı bu binada anne ve babasını kaybetmiş çocuklar ve ailesinin bakamadığı, bakmak istemediği çocukların kaldığını biliyordu. Niye buraya geldiklerini anlamamıştı, babası gezeceklerini söyledikleri zaman parka gideceklerini düşünmüştü ama şuan bambaşka bir yerdeydiler. Leventin içeriye doğru attığı adımı çalan telefonu durdurmuştu. Bilinmeyen bir numaradan gelen aramayı açan Levent bir süre bekledi. Karşıdan bir ses duyamayınca "Buyurun?" demişti.
Merakla babasına bakan Hazen telefondan gelen kadın sesiyle konuşmayı dinlemeye odaklandı. Tanımadığı kadın sesi "Herşeyden haberim var. Yıllardır yeğenime yaptıklarından da onu şuanda bir yetimhaneye bırakmak üzere olduğundan da." demişti. Ne yani babası onu buraya mı bırakacaktı? Ama onun anneside babasıda hayattaydı. Durumlarıda iyiydi hem ona bakan babası değildi ki ona abisi ve annesi bakıyordu. Babası ayda yılda bir ona bakardı onda da Hazen'in hiç sesi çıkmazdı, ne isterse yapardı. Babasının "Ne yüzle beni arıyorsun?" dediğini duyduğu zaman düşüncelerini bir kenarı bırakarak yeniden onları dinlemeye başlamıştı. Telefonun ucdanki kadın "Bana yüzsüz olduğumu ima edebilecek son kişi bile değilsin. Eğer şimdi Saremide alıp eve dönmezsen ortaya çıkar ve tüm gerçekleri gün yüzüne dökerim abicim." demişti.
Hazen belki biraz daha büyük olsaydı tanımadığı kadının öldü sandığı halası ve adaşı Lena olduğunu anlardı ama şuan odaklandığı tek şey babasının onu bırakacak olmasıydı. Babası "Allah belanı versin." diyerek telefonu kapatmış ve Hazen'in elini tutarak eve doğru yürümeye başlamıştı. Bir süre sonra eve vardıklarında ne kadar soru sorulursa sorulsun ikiside cevap vermemişti ama Hazen o akşam yemekte aylardır yaptığının aksine gerçekten karnı doyana kadar yemiş ve babasına olan sevgisini yavaş yavaş bitirmişti içinde. Dünyada tüm sevgisizliği bitirmeye yetecek olan sevgisi o günden sonra babası için yavaş yavaş bitmişti.
_____Günümüz, İlahi Bakış Açısıyla(2 Gün Sonra)_____
Herşeyin ortaya çıkmasının üstünden iki gün geçmişti. Mahir ve Güner iyice kendilerini toparlanmış görevleri hakkında yazdıkları raporları teslim etmişlerdi. Güney ise beklediği gibi ameliyattan sonraki gün uyanamamıştı. Hâlâ uyuyordu, bu durum ilk başta herkesi korkutsada ameliyatı yapan doktor Asya bu durumun normal olduğunu Güney'in vücudunun düşündüklerinden daha fazla yorulmuş olabileceğini söylemişti. Yapılan açıklama herkesin derin bir nefes almasını sağlamıştı. Aradan geçen iki günde Güner onlara tahsis edilen odadan hiç çıkmamış diğerleri ise sık sık gidip gelmişti. Bu iki gün Güner'in Alaca ve Akkuş Timleriyle kaynaşması için yetmişti. Belki döndüğünde Hayalet Timini bulamamış ve ailesini kaybetmişti ama döndüğünde bulduğu iki tim Hazen'e olduğu gibi Mahir ve Güner'e de yeni bir aile vaad etmişti.
Hakkari'de bunlar yaşanırken Aydın'da ise Levent bey biletini sebebini söylemeden ertelenmişti. Gökmen bu durumu çok sorgulasada net bir cevap alamamıştı. Babasının geç gelmesinin Hazen için iyi olacağını düşündüğünden de kabullenmişti durumu. Yeni bileti yarın akşam için alınmıştı. Yirmi bir saatten fazla sürecek olan yolculuk sebebiyle bindiği günün ertesi günü yine bindiği saatlerde inecekti. En son altı ay önce birbirlerini gören babası ve kardeşi için bu süre yüzleşmeye kendilerini hazırlamak için yeterdi. Zaten sırf bu yüzleşme daha geç yaşansın diye uçak yerine otobüsle gelmeyi tercih etmişti Levent bey.
Şu anda herkes tahsis edilen odanın refakatçi kısmında oturuyordu. Güney'in ameliyattan çıkmasının üzerinden üç gün geçmiş olacaktı bir saat sonra ve bu durum herkesi geriyordu. Güner gözünü odadaki saate dikmiş dakikaları sayıyor, Gökmen ve Hazen gelecek olan babalarını düşünüyor, Hazar'ın aklı Hazende, Melih ise Gökmen'in yeniden saçmalamaması için dua ediyordu. Mahir ise bambaşka bir şeyin peşindeydi. Henüz bu fikrini kimseye söylememişti ama Alaca Timini genişletmek istiyordu. Herkesi bir araya getirerek timi genişletmek ve iki kola ayırmak istiyordu. Kafasında tasarladığı yeni Alaca Timi tek bir tim olarak anılacak ama kendi içinde iki ayrı kola ayrılacaktı. Basit görevlere iki kol ayrı ayrı gidecek zor görevlerde ise birlikte olacaklardı. Bu düşüncesine kimsenin itiraz edeceğini düşünmüyordu.
Diğerleri ise kendi aralarında konuşuyordu. Herkes kendi aleminde takılırken odanın kapısı birden açıldı ve Asya beraberinde iki hemşireyle Güney'in yanına girdi. Herkes ayaklanırken odaya giren üçüncü hemşire "Merak etmeyin makineler uyarı verdiği için geldik şu anlık bir sorun yok." diyerek yoğun bakım tarafına geçmiş ve perdeyi çekmişti. Asya hızla kontrolleri yaparken korktuğunun aksine olumsuz bir durum olmadığını aksine Güney'in yavaş yavaş uyandığını görmüş ve derin bir nefes almıştı. Güney zorlukla gözlerini açtığı zaman karşısında gördüğü kadınla kaşlarını çatmış ve zorla "Yine mi sen baş belası? Allah rızası için halüsinasyon ol." demişti.
Güney'in sözlerinden sonra kaşları çatılan Asya günlerdir ilgilendiği adamı ilk defa baştan aşağı süzmüş ve karşındaki adamın en son dört yıl önce gördüğü hastası olduğunu anlamıştı. Onu yaşatmaya o kadar odaklanmıştı ki onun Güney olduğunu anlayamamıştı. "Asıl sana yine mi Allah'ın cezası ya. Dört yıldır nerede diyordum adam bir geldi dört yıla bedel geldi anasını satayım." diyen Asya ile Güney gülmüştü. Bir süre olanları anlamlandırmaya çalıştıktan sonra "Güner, kardeşim o burada mı? İyi mi?" diye sormuştu. Güney'i az çok tanıyan Asya hemşirelere dönmüş ve "Perdeyi açın ve herkesi içeri çağırın yoksa bu deliyi burada tutamayız." demişti.
Asya'nın sözlerinden sonra sırayla herkes içeri girmiş ve gelen hemşireler odadan ayrılmıştı. Güner hızla Güney'in yanına gittiği sırada birden durmuştu. Bu durumu herkes fark etmişti. Güner karşısındaki adama ne diyeceğini bilmiyordu. Abisiydi ama onu tanımıyordu. Üstelik yıllarca birbirlerini vatan haini bilmişlerdi. Güney derin bir nefes alarak "Gel." dedi. Güner bunun üzerine yavaşça abisine yaklaştı. Güney'in yanına vardığı yaralarını umursamadan onu kendisine çeken abisine ayak uydurdu ve sıkıca sarıldı. "Pek iyi bir karşılaşma yaşamadık ama bu bizim kardeş olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor Güner. Ben bir yabancı değilim evet yıllardır ayrıyız ama ben senin abinim Güner. Sen benim, bende senin ailenim. Çekinmene gerek yok." Dedi Güney sarılırken.
Onların bu halini tebessümle izleyen Serkan "İyi be en azından birinizin abisinin aklı başında." demişti. Gökmen bu sözler karşısında gözlerini devirerek "Kendi abiliğine bak sen önce." demişti. Onların yine birbirine girmek üzere olduğunu gören Melih "Allah aşkına hastanede yapmayınız bari." diyerek konuyu kapatmıştı. Asya boğazını temizleyerek dikkatleri üzerine çektikten sonra "Birazdan normal odaya almak için geleceğiz, kurşun kalbe çok yakın bu yüzden ekstra dikkat etmen gerekiyor. En az bir hafta burada kalman lazım." demiş ve kafa selamı vererek çıkmaya hazırlanmıştı ki Güney elini yakalayarak onu durdurdu ve "Sözümü unutmadım Asya. Anneninde, babanında, o kadın yüzünden şehit düşen iki timinde intikamını alacağız. Sen Şırnak'tan gittikten sonra çıktım göreve ama işler karşıtlığı için ertelemek zorunda kaldık. Burada gördüğün herkes o kadından intikam almaya yemin etti ve en kısa sürede alacağız." dedi.
Asya ufak bir tebessümle "Sen verdiği sözleri tutarsın Güney. Buna şüphem yok evet dört yıl kadar gecikti ama atalarımız geç olsun güç olmasın dediyse bir bildikleri vardır." diyerek kapıya yöneldi. Tam Güney'in yattığı yatağın ayak ucuna geldiğinde ise aklına gelenle durdu ve yatağın ayak ucunda duran masaya ellerini dayayarak hafifçe Güneye doğru eğildi ve "Eğer kaçmaya çalışırsan yada benim dediğim tarihten önce çıkarsan bu sefer seni ben vururum Güney." demiş ve arkasında gür bir kahkaha atan Güney'i bırakarak odadan çıkmıştı. Asya çıktıktan sonra hâlâ abisine sarılı duran Güner abisinden ayrılarak "Tanışıyor musunuz?" diye sordu. Güney başıyla onaylayarak "Atıf ve Selim komutanın yeğeni kendisi. Atıf komutanın abisi ve Selim komutanın ablası evliydi üç çocukları vardı Asya ortancaları. İkiside askerdi, yapılan bir bombalı saldırıda Selvi komutan olay yerinde şehit düştü. Akif komutan ise hastanede tedavi olurken durumu iyiye gittiği sırada yapılan bir suikastla şehit edildi. Asya bu olaylardan önce bizim tedavilerimizle özel olarak ilgileniyordu. O zaman Şırnak'taydık olaylardan sonra Asya tahin istedi, bende göreve çıktım. Aslında samiranın peşindeydim ama hain olayı çıkınca görevin amacı değişti." diyerek konuyu kısaca özetledi.
Mithat derin bir nefes alarak "Niye her taşın altından bu kadın çıkıyor?" diye sorduğunda Güney "Kadın diğerleri gibi değil kafayı özel birliklere takmış ve özellikle onları hedef alıyor. Ama özel birlikler arasında da bir sıralama yapmış sıralamada ilk beşin altında olanlarla ilgilenmiyor." diyerek gelecek soruları beklemeye başladı. İlk soru Emreden gelmişti. "İlk başta onun yanına mı sızmıştın?" diye soran Emre'ye "Evet. Güner geleceği zaman onun bulunduğu bölgeyi ihbar ederek Güneri yanıma aldım ve yeni bir kamp kurdum. Samirayı sevmeyen kim varsa geldi. Kampın öncelikli amacı onu devirmek olduğu için askerlere birşey yapmamamız kimsenin dikkatini çekmedi." diyerek yanıt verdi Güney. Diğerleride soru sormaya hazırlanırken Mahir araya girerek "Sorularınızı sonraya saklayın. Güney çıkana kadar görev ertelenecek o zamana kadar başka bir konumuz, birazdan gideceğim ve birkaç saat sonra Serhat Albay'ı alıp geleceğim, durumu size açıklayacağız." dedi.
Mahir'in sözlerinden sonra odada bir sessizlik olmuştu. Herkes birbirine bakarken Asya ve ekibi Güney'i normal odaya almak için gelmişti. Onlar gerekli işlemlere başlarken Mahirde geçmiş olsun diyerek karargaha geçmiş ve üç gündür uğraştığı konuyu sonuca bağlamaya başlamıştı. O karargahta işlerini hallederken Güney normal odaya alınmış ve rutin kontrolleri tamamlanmıştı. Timler odada yanlız kaldıktan sonra kendi arasında goy goy moduna geçerek Mahir'in ve Serhat Albay'ın gelmesini beklemeye başlamışlardı.
~~~~~~~~~~
Aradan geçen dört saatin ardından herkes birbiriyle iyice kaynaşmış ve Güner hâlâ biraz çekinsede Güney'in yanından ayrılmaz olmuştu. Hepsi açıklanacak kararı merakla bekliyordu. Bu bekleyişin son bulacağını ise odanın açılan kapısı göstermişti. Mahir ve Serhat Albay birlikte odaya girmiş, Serhat Albay'ın ilk hedefi yatakta yatan Güney olmuştu. "Geçmiş olsun oğlum. Korkuttun hepimizi." diyen Serhat Albay'a "Sağolun komutanım." diyerek cevap verdi Güney. Bir süre sessizlik olurken Mahir "Komutanım artık açıklayalım." demişti. Serhat Albay başını aşağı yukarı salladıktan sonra "Bölmeden dinleyin." demiş ve derin bir nefes almıştı.
"Alaca Timini genişletiyoruz. Akkuş Timi ise kuruluşundan itibaren belli olduğu gibi dağıtılıyor. Her iki timde artık Alaca Timinin elamanları olarak anılacak. Bu kadroya Mahir, Güney ve Günerde dahil. Tek bir tim olacaksınız ama kendi içinizde Ala ve Kuş olarak ayrılacak, bazı görevlere hep birlikte bazı görevlere kol olarak gideceksiniz. Mahir artık görevlerin karargâh ayağıyla ilgilenecek, gerekmedikçe sahaya çıkmayacak. Gökmen şuan ki Alaca Timinin oluşturacağı Ala kolunun başında olacak Güney ise Akkuş Timinin oluşturacağı Kuş kolunun başında olacak. Aslında Gökmen ve Hazen ile Güner ve Güney'i kollarda ayırmak istemiştik ama Güner'in lakabı Âlâ olduğundan dolayı ayrılmayacaksınız ve anladığınız üzere Güner Kuş kolunda olacak. Bir itirazı olan varsa boşuna kendini yormasın, itirazlar reddedildi! Tekrardan geçmiş olsun Güney oğlum. Ben kalan evrakları halletmek için karargâh'a geçiyorum." diyen Serhat Albay arkasında şok içinde bir tim bırakmıştı.
Hepsi birbirine baktıktan sonra Hazen "İyi tarafından bakalım, aramıza yabancı kimse gelmedi ve Akkuş Timi yine bir arada kaldı." diyerek ortamı rahatlatmaya çalıştı. Bu sözler Güney'in içini ısıtmıştı. Asya'ya şehit olan iki timden bahsetmişti, biri Hayalet Timi biri kendi timiydi. Onlardan sonra yeni bir tim fikri hep uçuk gelmişti ama uzun bir aradan sonra kendisini yeniden evinde gibi hissediyordu. Bu insanlar onun yeni ailesiydi ve bu sefer en başta kardeşi Güner olmak üzere hiçbirini kaybetmeye niyeti yoktu. "Yani aramıza yabancı kimse gelmedi ama böyle çok ani oldu. Ben bu deccal kılıklı herifle aynı timde olmak zorunda değilim yani." diye hayıflandı Serkan.
Gökmen göz devirerek "Ben sanki sana çok meraklıydım it herif." diyerek karşılık vermişti. Timin arasında yeniden dakikalarca süren bir goy goy başladıktan sonra bombayı Güner ortaya atmış ve Serkan ile Gökmen sinirden kıpkırmızı kesilirken Hazen ve Hazar utançtan kızarmıştı. "Ee madem herşey yoluna girdi ne gerek var flörte, sevgiliye, söze, nişana. Hadi kalkın direkt nikâh kıymaya gidelim Hazen. Bebiş sevmek istiyorum ben. Ama özellikle senin ve Hazar'ın bebişini." Güner'in sözleri bir süre sonra büyük bir kahkaha tufanına sebep olurken Gökmen ve Serkan'ın anlaştığı tek konunun onun ve Hazar'ın duyguları olması Hazen'in sinirini bozuyordu ama bir yandan da bu durumu komik buluyordu. Huysuz dedeler gibiydi ikiside. Hepsi huzurla gülüp konuşurken hepsinin ortak dileği bu huzurun bozulmamasıydı.
16.Bölüm Sonu
Ben bunları çok seviyorum ya. Verdiğim ara sanırım en çok beni üzecek daha gitmeden özledim yavrularımı. Sezon finali böyleyse finali düşünmek bile istemiyorum ya.
Neyse bölümü nasıl buldunuz?
Levent ve geçmiş sahnesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Timlerin birleşmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Asya konusunu az çok anlamışsınızdır zaten ama tekrar belirtmek istiyorum ki onun asıl hikayesi Atıf ve Selim ile birlikte diğer kitabım olan Rütbesizler'de geçiyor. Güneyde dahil o kitaba. Henüz başlamadım ama belki temmuzda döndüğüm zaman onuda yayınlarım.
Kendinize çok dikkat edin. Belki bölüm gelmeyecek ama özel mesaj olarakta yorum olarakta istediğiniz zaman yazabilirsiniz. Her zaman en kısa zamanda cevaplayacğım. Umarım herşey gönlünüzce olur çok çok dikkat edin kendinize. Özellikle bu bölümü yazarken şunu anladım ki hepinizin yeri bende çok ayrı, hepinizi çok seviyorum. Umarım temmuz biran önce gelir. Kendinize iyi bakın, temmuzda görüşmek üzere 👋 👋 👋
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |