@beril_ilhan24
|
_____Hazen'den(Gece 22.30);_____ Odada abimle yataklarımızda oturmuş, o kitap okurken ben telefonumla uğraşıyordum. Sabah abimi çağırdıktan hemen sonra toplantı odasına gitmiş birkaç saatlik bir toplantının ardından toplantı çıkışı benimle konuşmak isteyen Hazar'la konuşmuştum. Onunla biraz konuştuktan sonra ise öğle yemeği için yemekhaneye gitmiştik. Yemekhane çıkışı sabah içtima yapmadığımız için abim iki timi bahçede toplamıştı. İçtima sonrası tam bana hesap sormak üzereyken telefonu çalmış telefonla konuştuktan sonra yanımdan ayrılmıştı. Daha sonra ise resmen köşe kapmaca oynamıştık. Ben sorularına maruz kalmamak için ondan kaçarken nedenini anlamadığım bir şekilde oda benden kaçıyordu. Mesela mesai bitimine iki saat kala koridorda karşılaşmıştık. Ben kaçacak bir yerim olmadığı için mecburen ona doğru giderken, o beni fark ettiği anda kaşlarını çatmak yerine önünde durduğu arşiv odasına girip kapıyı kitlemişti. Açıkçası şaşırmıştım ama işime geldiği için sesim çıkmamıştı. Mesai çıkışında hiç konuşmadan eve gelmiş, evde de oyunumuza devam etmiştik. Annemler başta bir şey anlamsada daha sonra birbirimizden kaçtığımızı fark etmiş ama ses çıkarmamıştılar. Yemekten sonra herkes odasına gidince bizde odamıza gelmek zorunda kalmıştık ve neredeyse iki saattir sessizlik içinde oturuyorduk. Aslında çok uykum vardı. sürekli esnemesinden onunda uykusu olduğunu anlıyordum ama bir şeyler konuşmamız gerektiğini hissettiğim için uyumuyordum. Arda bir göz ucuyla baktığım zaman göz göze gelmemiz bunun kanıtıydı ama kimse ağzını açmıyordu. En sonunda "Pişt," diye bir ses duyduğumda hafifçe kafamı kaldırdım. Duymayayım diye resmen fısıldamıştı ama odada hiç ses olmadığı için duymuştum. Bende aynı ses tonuyla "Efendim?" dediğim zaman "Konuşmamız lazım." dedi. Hadi ya ciddi misin? Ben bunu hiç fark etmemiştim oysa ki. İç sesime zıt bir şekilde "Biliyorum." dediğim zaman hafif bir öksürükle boğazını temizledi. Tam konuşmaya başlıyordu ki odaya 'Şafak Operasyonu' yapar gibi Gökhan ayısı daldı. Biz ona, o bize boş boş bakarken abim "Lan mal! İki askerin kaldığını odaya 'Dan' diye girilir mi!? Kendini mi vurdurtmak istiyorsun sen?" diyerek arkasındaki yastıklardan birini ona fırlattı. Kendimi tutamayıp "Erkeklerde akıl olmadığı için bunu düşünmemesi çok normal." dedim. Abim kaşlarını çatarken Gökhan "Haaa güle güle sevgi dolu Hazen, hoş geldin nefret dolu Hazen. Ne yediyorsunuz siz buna askeriyede de bu bir öyle bir böyle? Daha bu sabah 'İnsanlar, insan olduğu için sevilmeli.' temalı nutukunu atıyordu bana. Şimdi gelmiş erkeklere laf atıyor. İyice manyağa bağladı." dedi. Bende ona fırlatmak için en sert yastığımı alırken "Salak bir erkek kardeş, biri deccal, biri ruh hastası, biride hortlak olan abilerden sonra erkeklere karşı sevgi dolu olmamı mı bekliyorsun? Yemin ederim Serhat Albay, Melih abi ve Hazar dışında etrafımda olan erkeklerin hepsi kafadan çatlak, tahtaları eksik." dedim. Tabi bu sırada yastığı da fırlatmıştım. Yüzüne isabet eden yastıkla yeri boylarken bir yandan da "Abi bu cümledeki 'Deccal' sen oluyorsun." diyordu. Cidden salaktı bu çocuk. Abim ise çok başka bir noktaya takılarak "İstersen nüfusuna al Hazar'ı." diye tabiri caizse trip atmıştı. Şaşkın bir şekilde ona dönerken yaptığı imayı sorgulamamaya çalışıyordum. Aptal bir insan değildim ama bazı şeyler için daha çok erkendi. Emin olmam gereken bir takım şeyler vardı. O yüzden şu anlık aptala yatmak daha iyiydi. "Sen al bana ne. Zaten duyduğuma göre çok iyi anlaşıyormuşsunuz." diyerek abimin dediklerinin altında kalmamaya çalıştım. Tam konu uzayacak diye düşünürken odaya bir amaç için geldiğini en başından bildiğimiz Gökhan, odayı bölmek için kullandığımız perdeyi işaret ederek "Bu ne böyle? Hastahane odası mı burası perdeyle bölmüşsünüz?" dedi. Perdenin amacı bizim birbirimizi görmememizdi. Normalde abim her geldiğinde ben olmasamda perdeyi çeker odayı ikiye bölerdi ama bu sefer yapmamıştı. Gökhan'ın bunları bilmesine gerek yoktu bu yüzden "Sabahları karargaha gitmek için hazırlanırken kullanıyoruz. Malum bazen çok erken gitmememiz gerekiyor sizi uyandırmamak için ikimizde odada giyiniyoruz o zaman çekiyoruz." dedim. Anladığını belirtircesine kafasını sallayan Gökhan "Haa bende saçma sapan küslük triplerizden biri sandığım için yırtmaya gelmiştim. İyiki önce sormuşum. Neyse benim bir işim kalmadığına göre hadi size iyi geceler." diyerek odadan çıkmıştı. Perdenin amacı tamda düşündüğü gibiydi ama bunu bilse perdeyi yırtmasına rağmen bu konu içine dert oldurdu. Ayrıca yeni bir perde takmamız iki dakika bile sürmedi. Bu yalana inanması bizi hem maddi hemde manevi uğraştan kurtarmıştı. O odadan çıktıktan sonra bir süre sessiz kalmıştık. Abim sessizliği bölerek "Bu konuya karşı hep böyle hassas mı?" diye sordu. En hassas olan Gökhan'dı, bunu anlamaması için aptal olması gerekirdi ama o gayet zeki bir insandı. Kendimi tutamadım ve "Kardeşini tanımıyor musun Yüzbaşı?" diye sordum. Sinirlenmiştim ve benim sözlerimden sonra oda sinirlenmişti. "Kardeşlerimi tanıyorum Üsteğmen ama malum yanımda büyümedikleri için böyle konulara verecekleri tepkileri tam kestiremiyorum." diyerek çıkıştı. İyice gerildiğim için kendimi tutamayarak "Veleyetinin annemde olmasına rağmen siktir olup gitmeseydin de hem yanımızda olsaydın hem de onların böyle hassas konulara verebilecekleri tepkileri kestirebilseydin o zaman!" diyerek bağırdım. Böyle bir şey beklemiyordu. Açıkçası bende beklemiyordum. O yüzden üzerimdeki şaşkınlığı atar atmaz ayağı kalktım. Önce onun tarafına geçip iki saattir açık olan lambayı kapattım. Daha sonra ise yatağıma girip arkamı döndüm ve yattım. Ama bu sefer bir fark vardı. Bu perdeyi yerleştirdiğimizden beri çeken taraf hep abim olmuştu ama bugün ilk defa yatağıma girmeden perdeyi çekerek ben aramıza bir mesafe koymuştum. Sinirli ve kırgındım, onu ne düşündüğü ise şuan zerre umurumda değildi. Bu yüzden huzursuz olacağını bile bile uykuya dalmak için gözlerimi kapattım. Bir süre sonra uyku ve uyanıklık arasında gidip gelirken etrafımı abimin kokusu doldurdu ve onun belli belirsiz "Umarım bu perdeyi ilk ve son çekişin olur." diyen sesi uykuya dalmadan önce duyduğum son şeydi.
_____Sabah 6.30;_____
Alarm sesiyle açtığım gözlerim direkt üniformasını giyinmiş son dokunuşlarını yapan abime kaymıştı. Biraz şerefsiz filandı ama üniforma yakışıyordu. Uykum yavaş yavaş açılırken dün gece aklıma gelince kaşlarımı çattım. Bu perde niye açıktı? En başından beri uyandığımı fark eden ve alaylı bir şekilde gülerek bana dönen abim çatık kaşlarla bir ona bir perdeye baktığımı görünce biraz duraksasada ukala bir sırıtışla "Biliyorum yakışıklı bir abin var izlemelere doyamıyorsun ama şu kulak tırmalayan alarmı kapatta hazırlan mutfaktan sesler geliyor annem kahvaltı hazırlıyor muhtemelen geç kalmayalım." dedi. Dünün huysuzluğu hâlâ üstümde olduğu için "Bir pekte bir halta benzemiyorsun, boşuna övme kendini. İki bu zıkkım niye açık? Yatmadan kapatmıştım ben bunu." dedim. Sırıtması yüzünden silinirken "Ne o? Ben bir şeye benzemiyor ama Hazar daha yakışıklı öyle mi? Ayrıca o perde açık kalacak. Gökhan'a yalan söyledikten sonra yaklanmak istemezsin bence. Yoksa bende meraklı değilim seni sürekli görmeye." diyen abime "Evet, Hazar daha yakışıklı. Hatta karargahın en yakışıklısı o. Perdede açık kalsın sıkıntı yok. Senin yüzünden kardeşimi üzemem. Ayrıca sen bu Hazar'a niye bu kadar taktın?" dedim. Kesinlikle yalandı. Evet Hazar yakışıklı biriydi ama abim karargahın en yakışıklı askeriydi. Antrenmanlar sırasında, görevlerde, izin günlerinde dışarı çıktığı zamanlarda, kısacası insanlarla etkileşim içinde olduğu her anda, yalnızca kadınlar değil, erkeklerde, eşcinsel olmayan erkeklerde dahil, onu süzüyor bir alıcı gözüyle bakıyorlardı. Öyle bir yakışıklılığı vardı yani. Birde buna ek olarak upuzun boyu, kaslı vücudu ve yemyeşil gözleri onu iyice dikkat çekici hale getiriyordu. Bir ara onu eve hapsetmeyi bile düşünmüştüm ama aramız bozulduktan sonra buna hakkım olmadığı bilinciyle hiçbir şey yapmamıştım. Onun erkeksi yüz hatlarının yanında daha çocuksu yüz hatlarına sahip olan Gökhan, abim kadar yakışıklı olsada onun kadar dikkat çekmiyordu. Hazan ve Gökhan yüz hatlarını annemden alıştı, abimle ben ise babamdan. Keskin ve kemikli yüz hatları ikimizide daha ciddi gösteriyordu. "Ne takıcam be ben ona? Kalk hazırlanda kahvaltı yapalım." diyerek odadan çıkan abimle kendime gelmiştim. "Dünyada 'Uyuzluk, gıcıklık' gibi tanımlar olmasa da sen onlar olurdun." diyerek bağırdım arkasından. "Beş dakika içinde hazırlanmazsan karargaha yürüyerek gitmek zorunda kalırsın Hazen." diyerek mutfaktan bana bağıran biyolojik unsur iyice canımı sıkarken söylene söylene yataktan kalktım. İki dakika içinde hazırlanıp odadan çıkarken bir yandan da arabamın anahtarını arıyordum. Mutfağa girdiğim zaman oflayarak bir şey aradığımı fark eden abim, önce neyi aradığımı anlamaya çalıştı. Anladığında ise "Baksana bi," diyerek bana seslendi. İki saniye önce ona arkamı dönmüşken seslenmesiyle yine ona döndüm ve "Ne var Allah'ın cezası?" diye çıkıştım. Tam olarak piç gülüşü vardı yüzünde ve benim bağırmamla gülüşünü daha da büyüterek elini kamuflaj pantolonunun arka cebine atarak arabamın anahtarını çıkardı. "Bunu mu arıyordun Üsteğmen?" diye gevşekçe sorduğu zaman sakince yanına ilerledim ve "Evet. Alabilir miyim?" dedim. Dudaklarını büzerek başını onaylar bir şekilde sallayıp, anahtarı hafifçe bana uzattı. Anahtarı almak için uzandığım zaman bir anda anahtarı kendine çekti ve "Hayır." diyerek cebine geri koydu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Hazan "Abi, sabah sabah sabrını sınamasan mı?" diye uyarı dolu bir soru sorarken ben yavaşça gözlerimi açtım. Belli ki dünün acısını bu şekilde çıkartacaktı. "Arabam, benim arabam ve anahtar ona ait. Kendi araban geldiği zaman ona bol bol sahip çıkarsın. Şimdi arabamın anahtarını ver." diye sakin bir tonda konuştuğum zaman ben bile kendime hayeret ediyordum. "Ben, benimkini sattım ya." diyen abim iyice sabrımı sınarken bu işin hiç iyi yerlere gitmeyeceği belliydi. "İyi, yenisini al o zaman." diye bir öneri sunduğum zaman ukala bir şekilde sırıtarak "Aşağıdaki fıstık dururken yenisine ne gerek var." diyen abimle Gökhan sessiz olduğunu düşünerek "Sanırım abim yokluktan ablamın arabasına yürüyor." dedi. Şuan sinirli olmasam buna gülerdim ama sinirliydim. Tam yeniden ağzımı açacakken mutfağa giren annem "Hazen yavrum, niye ayakta dikiliyorsun sen? Oturda kahvaltı yapalım hadi. Geç kalmayın sonra." diyerek beni abimin yanına oturttu. Yanımda abim, karşımda Gökhan, onun yanında Hazan, masanın Gökhan ve benim aramda kalan başında annem ve onun karşında ise yeri yıllardır boş olan babam. Oturma düzenimiz bu şekildeydi. Bu masaya her oturduğumda yanım ve annemin karşısı hep boş kalırdı ama ilk defa yanım doluydu. İster istemez gözüm babamın yerine kaydı, ne olursa olsun sanırım onuda seviyordum. Yoksa içimden 'Lütfen bir gün bu masada hep birlikte, yeniden bir aile olarak oturalım.' diye dua etmemin başka bir açıklaması olamazdı. Kahvaltını ilk başları sessiz geçse de anneme söylemem gereken bir durum olduğu için boğazımı temizledim. Genellikle görev öncesi böyle yaptığım için Hazan "Görev mi var yine?" dedi. Derin bir nefes alarak "Yok bu sefer görev değil, yani bugünlük değil." diyip anneme döndüm. "Anne, bu aralar Sultan annemin yanında olsan sık sık arasan yalnız bırakmasan olur mu?" diye sordum ama soruma annemden önce abim atlayarak "Annemin yanında bile o kadına 'anne' dediğine inanamıyorum." dedi. Benim konuşmama fırsat kalmadan annem "O nasıl söz oğlum? Sultan'ın Hazen üzerinde en az benim kadar hakkı var. Hem Sultan, Hazen'in manevi annesi olduğu kadar benimde kardeşim, seninde teyzen. Sakın onun yanında da böyle şeyler diyip üzme benim kardeşimi. Tamam mı?" dedi. Abim onu başıyla onayladıktan sonra bana dönen annem "Noldu kızım? Hasta filan mı?" diye sordu. Derin ve içimi yakan bir nefes aldıktan sonra "Anne, Mahir abim yaşıyor olabilir. Dün Sultan annemin evine bir zarf bırakmışlar benim için. İçinde bir mektup ve Mahir abime çok benzeyen bir adamın işkence görürken çekilmiş fotoğrafları vardı. Şuan emin değiliz ama adam, abime çok benziyor. Hem bu yüzden hem de Sultan annemde fotoğrafları gördü. Şuan yalnız kalırsa kafaya takar." dedim. Beni başını sallayarak onaylayan annem bir süre sessiz kaldıktan sonra "Hazen, fotoğraflar... Çok mu kötüydü?" diye sordu. Berbattı anne. Hem fotoğraflar hem de düşünmek zorunda kaldığım ihtimaller o kadar berbattı ki abimin toplantıdan sonra kaçmak dışında yaptığı her şey kafamı dağıtmak içindi. Yaptığı şeyler sinirlerimi bozuyor ama amacını biliyorum ve belki bir umut unuturum diye ona ayak uyduruyorum anne. İç sesim gerçek duygularımı haykırırken ben "Yok, bir fotoğraf dışında pek bir hasarı yoktu ama anne yüreği işte, onu en iyi sen anlarsın." dedim. Annem "Tamam kızım, senin aklın bizde kalmasın ben ona destek olurum. Eğer o adam abinse işine odaklan ve onu sağ salim ait olduğu yere getir kuzum." diyerek bir yandan da saçımı okşuyordu. Bu gözümden bir damla yaşın düşmesine sebep olurken gözlerimi sımsıkı kapattım ve başımı eğdim. Ama benim başımı eğmemle abim "Askersin sen, ne olursa olsun eğme o başını." diyerek kafamı kaldırdı. Gözlerim birkaç dakika daha kapalı kaldıktan sonra gözlerimi açtım ve hiçbir şey olmamış gibi kahvaltıya odaklandım. Yarım saat sonunda biten kahvaltı ilk defa bu kadar sessiz geçmişti. "Hazırsan çıkalım." diyen abimi başımla onayladıktan sonra kapıya çıktım ve postallarımı giyindim. Hemen peşimden çıkan abimde postallarını giyindikten sonra kapıyı çekti ve beraber aşağı inmeye başladık. Sessizdik, bu aralar o kadar çok sessizdik ki dışarıdan gören biri konuşmayı unuttuk sanırdı. Aşağıya indiğimiz zaman abim direkt arabanın kapılarını açtı ve ikimizde biner binmez arabayı çalıştırıp karargaha doğru sürmeye başladı. Bir süre daha sessiz kaldıktan sonra abim "Bu aralar dalgınsın, o yüzden sürmene izin vermiyorum. Farkında değilsin ama birden dalıp gidiyorsun ve defalarca seslenmemize rağmen hiçbir tepki vermiyorsun. İyice kendine geldiğin zaman veriri anahtarını. Yeni bir araba almamak konusunda da ciddiyim. Bu araba şu anlık yeter ikimize de, tek yaptığımız karargaha gidip gelmek zaten. Boşuna iki arabaya benzin parası vermeyelim." dedi. Haklı olduğu için itiraz etmedim ve "Tamam," dedim. Bir süre sessiz kaldıktan sonra "Seni anlamıyorum. Bazen o kadar eskisi gibi davranıyorsun ki son yirmi yılı kendi kafamda kurduğumu yada bir rüya olduğunu düşünüyorum, sonra bir anda eski haline dönüyorsun ve yirmi yıl öncesi için aynı şeyleri düşünmeme sebep oluyorsun. Babamda aynı şekilde. Kafam karışık, hatta göründüğünden bile daha karışık ama bunun tek nedeni Hayalet Timi değil. Yoruldum, çok yordunuz beni. Artık aklımı kaçırdığımı hissediyorum." diyerek varlığından haberim bile olmadığı derdimi açtım abime. Neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum ama yapmıştım işte, geri dönüşü yoktu artık. "Biliyor musun, ben bile beni anlamıyorum. Bazen sana baktığımda çocukluktan kalan bir öfke doluyor içime. Yok ol istiyorum, varlığını ve anılarını unutmak istiyorum. Bazense, sadece sen ol istiyorum, sadece bana gül, sadece bana abi de, başın sıkıştığı zaman yeniden ilk bana koş istiyorum. Gel yanıma koy kafanı dizime, saçma sapan şeyler anlat, bir sürü abuk subuk soru sor istiyorum, eskisi gibi olalım istiyorum ama her hareketin artık eskisi gibi olamayız diye bağırıyor ve bu beni yeniden sinirlendiriyor. Benimde kafam karışık ve bu durum davranışlarıma yansıyor. Ve inanır mısın bilmiyorum ama bende yoruldum bu belirsizlikten." diyen abime baktım. Karargaha gelmiştik o arabandan inince bende indim. Bizi gören Alaca Timi bize doğru yürürken yıllardır soramadığım soruları daha fazla içimde tutamayarak, gelecek cevabı ve bu konuşmayı kimlerin duyacağını umursamadan sordum. "Neden? Ne oldu da kardeşinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen sen bana düşman kesildin? Neden velayetinin annemde olmasına rağmen babama gittin? Neden yıllarca uzaktan bile olsa annem ve ikizlerle görüşürken benimle konuşmadın? Niye gözlerimin içine baka baka 'Kardeşim değilsin.' dedin? Benim en korktuğum şey senin bana bağırmanken sen neden bunu bile bile bana bağırdın abi?" Ben en çok seni seviyordum abi, neden canımı en çok sen yaktın? 'Abi, abi' diye peşinde koşmak en sevdiğim oyunken neden beni sana abi demekten korkacak hale getirdin abi? 'Babam yok, beni sevmiyor ama abim var. O bana babada olur.' diye kendini teselli eden bana neden yokluğunu yaşattın abi? 'Ömrümün sonuna kadar en sevdiğim sen olacaksın bal kız.' dedikten aylar sonra neden beni sevmeyi bıraktın abi? Sorularım bize doğru gelen Alaca Timini, beş adım ötemde ki abimi ve varlıklarını yeni fark ettiğim, timin arkasında bize doğru gelen Serhat Albay ve Filiz Yüzbaşıyı durdurken kimsenin böyle bir şey beklemediği açıktı. Bende beklemiyordum ama çok dolmuştum ve Mahir abimin durumu artık bazı şeyleri içimde tutmamı zorlaştırıyordu. Cevap istiyordum. Hem abimden hem de babamdan. Kim duymuş, ne duymuş umrumda değildi. Bana dönen abim öyle bir baktı ki sanki dilimden dökülenlerin yanında içimden geçenleri de duymuştu. Ne yapacağını bilemedi. Önce tamamen bana döndü ve bana doğru bir adım attı. Gözlerim buğuluydu ama onunda gözlerinin dolu olduğunu görebiliyordum. Bir süre öylece bana baktı. Daha sonra ikimizde gözünden düşen bir damla yaşla hızla arkasını döndü ve koşarak karargaha gitmeye başladı. Bir süre arkasından bakarken Melih abininde peşinden gittiğini gördüm. Ayakta duracak gücüm kalmadığı için sırtımı hemen yanımda olan arabaya yaslayarak yere çöktüm ve uzun zaman sonra sesli bir şekilde ağlamaya başladım. Ben elimi yüzüme kapatmış deli gibi ağlarken biri yanıma çöktü ve birkaç bedenin etrafımız sardığını hissettim. Yüzümden çekilen ellerle etrafıma baktığım zaman Alaca Timinin arkaları dönük bir şekilde yanıma çöken ve başımı göğsüne yaslayan Filiz Yüzbaşıyla etrafımızı sardığını gördüm. Etrafta askerler vardı ve onlar kimse ağladığımı görmesin diye önümü kapatmış, rahatsız olurum diye kendileride arkalarını dönmüştü. Bu daha çok ağlamamı sağlarken çöktüğüm yerde yıllardır içimde tuttuğum tüm birikmişliği içim dışıma çıkana kadar ağlayarak boşalttım. Kimse bana 'Ağlama' dememiş aksine önümü kapatarak ve saçımı okşayarak ağlamama, içimi boşaltmama yardım etmişlerdi. Yaklaşık 15 dakika ağladıktan sonra yavaşça Filiz Yüzbaşının göğsünden başımı çektim ve göz yaşlarımı sildim. "Daha iyi misin ablam?" diye soran Filiz Yüzbaşı daha ağzımı açmadan ona 'Komutanım' diyeceğimi anlamış ve "Karargahta timlerle kardeş gibisiniz. Görev dışında benide ablan olarak kabul et." demişti. Ona başımı salladıktan sonra "İyiyim abla. Teşekkür ederim. Sizede teşekkür ederim Alaca Timi. Kimsenin beni o halde görmesine izin vermediğiniz için." dedim. Timden Serdal "Teşekküre gerek yok komutanım biz görevimizi yaptık." dedi. Ona cevap vermeme fırsat vermeden Emre beni, Mithat abi ise Filiz ablayı kaldırmak içine ellerine uzattı. İkimizde hızlıca bize uzatılan elleri tutup ayağı kalktık. Üstümüzü silkelerken Emre bana dönüp "Mantığa aykırı bir varlıksın." demiş ve karargaha doğru yürümeye başlamıştı. Ben arkasından "Komutanı kılıklı değişik." diye söylenirken tim kıkırdamıştı. Daha sonra ise Mithat abi "Komutanım, Gökmen komutanım birazdan içtima için gelir. İyice kendinize gelmeden karşılaşmanız ikinizide yine kötü etkiler. Siz Filiz komutanıma verdiğiniz sözü tutsanız herkes için daha iyi olur. Serhat Albay karargahtan fazla uzaklaşmadan biraz kafa dinlemenizi rica etti." dedi. Filiz ablaya baktığım zaman bana gerek kalmadan "Tamam abi. Hazen benimle merak etmeyin siz." diyerek omuzuma asıldı ve beni kendi arabasına doğru yürütmeye başladı. Ne Filiz abla cevap vermeme izin vermişti ne de diğerleri cevabımı beklemişti. Biz arabaya doğru giderken onlar hep birlikte içtima alanına doğru yürümeye başlamıştı. Arabanın yanına geldiğimiz zaman Filiz abla önce benim kapımı açmış ve beni arabaya bindirmiş sonra ise ön taraftan hızlıca dolaşarak sürücü koltuğuna geçmişti. Arabayı çalıştırırken "Üniformalı olduğumuz için ileride karagahla bağlantılı olan kafeye sürüyorum. Senin için uygun mu?" diye sormuştu. "Evet." diyerek onu onayladıktan sonra karargahın kapısına doğru döndüm. Filiz abla arabayı u dönüşü ile çıkışa doğru çevirmeden önce gördüğüm tek şey omuzunda Mahir abinin eliyle dışarı çıkan abimdi. Birbirinin aynısı olan gözlerimiz kızarmıştı. Onunda ağladığını bilmek bir taraftan sevindiriken bir taraftan üzmüştü. Sevindirmişti çünkü hissettiğim şeyleri hissetmesede anlıyor ve buna benim kadar üzülüyordu. Üzmüştü çünkü ben hiçbir zaman abimi ağlarken görmemiştim, bugün yaptığı gibi ağlamak istediği zaman çekip gittikten sonra ağladığına dair işaretler tamamen kaybolmadan yanıma gelmemişti. Gözümde yıkılmaz bir imaj çizmişti. Bu imaj zedelenmezdi ama onu ağlatanın ben olması canımı sıkmıştı. Beş dakikalık bir araba yolculuğundan sonra Filiz ablanın bahsettiği kafeye gelmiştik. İçeri girip, köşe masalardan birine oturduk ve bir garsonun gelmesini bekledik. Bir iki dakika sonra gelen garsonla ikimizde kahve siparişi verdikten sonra Filiz abla bana dönmüş ve "Sizin şu olaylı görev dönüşünden itibaren anlat bakalım. Merak etme benden sır çıkmaz." demişti. Olayı biraz tarttıktan sonra derin bir nefes aldım ve "Abla, Hazar dışında kimse bilmiyor. Eğer üstler öğrenirse Akkuş Timi dağıtılır. Lütfen kimseye söyleme." dedim ve derin bir nefes alarak görev gününü anlatmaya başladım. Görev gününü anlattıktan sonra Filiz abla biraz durdu ve elindeki kupayla oynamaya başladı. Ben durumu anlatırken kahveler gelmişti. Olayları sinidirdikten sonra "Timin Serkan'a yaptığı imaları şimdi daha iyi anlıyorum ve haklılar, ellerime sağlık on numara atış yapmışım. Senin yerinde olsam bende suçu üstüme alırdım ama ikimizde biliyoruz ki bu durum ortaya çıktığı zaman tekrar ceza alacaksın Hazen. Yalan söylemen durumu iyice çıkmaza sokmuş ve bana sakın 'Biz söylemezsek ortaya çıkmaz.' filan deme. Gerçeklerin er yada geç ortaya çıkma gibi bir huyu vardır. Biz söylemesek bile ki bilenlerin asla söylemeyeceğine emin ama illaki bu durum ortaya çıkacak. O zaman ne olacak Hazen? Zaten haksız yere, timi korumak için bir ceza aldın. Birde gerçekler ortaya çıktığı zaman hem yeniden ceza alacaksın hem de yalancı durumuna düşeceksin ve timin ceza almasını engelleyemeyeceksin. Neden gerçeği anlatıp son bir şans istemek yerine böyle bir yola girmeyi seçtin?" dedi. Derin bir nefes alarak "Göreve gitmeden Serhat Albay, o görevin hata kabul etmediği ve son şansımız olduğuna dair birkaç şey söylemişti. Timin bu uyarıya rağmen emre itaatsizlik yaptığını duysa kesin dağıtırdı timi. Mecbur kaldım, Hayalet Timinden sonra Akkuş Timinide kaybetmek istemedim. Biliyorum yanlıştı yaptığım ama kendime engel olamadım." dedim. Görevden önceki kahvaltıda abimle konuşurken düşündüğüm şeyler tekrardan aklıma gelmeye başlamıştı. İşime duygu katmıştım ve bunu az önce kendi ağzımla itiraf etmiştim. Günlerdir abimle konuşmamak için kaçtığım konuyu bugün kendime ve Filiz ablaya itiraf etmiştim. Bundan sonra ne yapardım bilmiyorum ama içim dışıma çıkana kadar ağlamak ve üstü kapalıda olsa söz konusu Akkuş Timi olduğu zaman mantığımı değil duygularımı ön planda tuttuğumu itiraf etmek beni rahatlatmıştı. Sanırım abimle de biran önce bu konuyu konuşup tüm yüklerimden kurtulacak ve Mahir abime odaklanacaktım. Hayalet Timi artık yoktu, onun yerine şehit verdiği timinin intikamını alan ve timinin adını lakabı olarak kullanmaya başlayan Üsteğmen Hazen vardı. Kendime gelmem tüm sorunlarımı çözmem lazımdı. Bir tek abim ve babamla olan sorunları zamana bırakacak, onun dışındaki tüm çıkmazlardan kendimi kurtaracaktım. Kararım netti ve ben iradesi güçlü biriydim. Zorlanmadan bu kararı uygulayacağıma emindim. Ve her ne kadar uğruna canımı verecek kadar sevsem bile Akkuş Timinide bu yolda harcamayı ve hatta kendi ellerimle dağıtmayı göze alarak bu yola çıkıyordum. Umarım pişman olmak yerine başarılı olur ve timi bir arada tutabildim.
6.BÖLÜM SONU Hazen bu bölüm tüm gemileri yaktı gibi. Sizce timi korumak için yalan söyledikten sonra aldığı son karar mantıklı mıydı? Bu bölüm biraz geçiş bölümü gibi ve Hazen ile Gökmen arasındaki olaylarla alakalı oldu. Bölümü yazmaya başladığım zaman aklımda böyle bir şey yoktu ama yine ilk satırlar planladığım gibiyken diğer satırlar kendiliğinden gelişti. Açıkçası bu durum hoşuma gidiyor ve hikaye kendi yolunu buluyormuş da bana sadece yazıya dökmek kalıyormuş, gerçekten yaşanan şeyleri yazıyormuşum gibi hissettiriyor. Haftaya yetişirse iki bölüm birden atmayı düşünüyorum. Oylarınız ve yorumlarınızı bekliyorum. Yeni bölümde, inşallah bölümlerde, görüşürüz👋👋👋
|
0% |