@beril_ilhan24
|
‼️ÖNEMLİ OKUYUN LÜTFEN ‼️ Bir süredir atlatamadığım hastalığım ve bir yakınımın cenazesi yüzünden bölüm bu kadar gecikti. Bunun için özür dilerim, bölümde yazım ve mantık hatası olabilir çünkü dağınık bir kafayla yazdım ve kontrol etmeden atıyorum. Normalde bölümleri bir hafta arayla atmaya çalışıyorum ama şuan içinde bulunduğum durumdan dolayı diğer bölümde gecikebilir. En kısa zamanda görüşmek üzere. İyi okumalar🦋
Hata yapmıştım, bu meslekte duygulara yer yoktu ama ben söz konusu Akkuş Timi olduğunda hep duygularımla hareket etmiştim. Çünkü korkmuştum, bir kez daha sevdiğim insanları kaybetmekten korkmuştum. Korkuda bir duyguydu ve ben ilk ona yakalanmıştım. Korkuyu, özlem takip etmişti, Akkuş Timi bana Hayalet Timini hem hatırlatmış hem de unutturmuştu, hem özlemimi dindirmiş hem de sürekli onları özlememe sebep olmuştu. Sonra devreye sevgi ve güven girmiş beni iyice onlara bağlamıştı. Bu onları korumak için söylediğim ilk yalan değildi ama son olmasını istiyordum. Belki de şuan karşımda bana "Akkuş Timinin sorumsuzluğunun sebebi belkide sizsinizdir komutanım." diyen Berkay son derece haklıydı. Belki de onlar, benim onlara olan bu bağlılığım yüzünden bu kadar sorumsuzdu. Evet yeni bir kaosun ortasındaydık ve daha bu sabah kimse beni ağlarken görmesin diye önüne kalkan olan Alaca Timi yeniden bana karşı cephe almıştı. Sabah gittiğimiz kafade Filiz abla ile detaylıca konuşmuş ve şu anlık her şeyi akışına bırakma kararı almıştık. Karargaha döndüğümüzde Akkuş Timinin, Mahir abim ile ilgili bir göreve gittiğini öğrenmiştim. Bu durum normaldi, elimizde net bir istihbarat yoktu ve kesin konum bilgisine ulaşana kadar sırayla gidip şüpheli noktaları kontrol edecek, konum bilgisini doğruladıktan sonra ise diğer tim desteğe gelecek ve ortak operasyon yapılacaktı. Akkuş Timi gönüllü olarak ilk operasyonu yürütecekti. Doğrusu sabah bu noktaya gelebileceğimizi düşünmediğim için arama-kurtarma çalışmalarına bu kadar erken başlamamız beni sevindirmişti. Timin görev haberinden sonra odama geçmiş ve Akkuş Timi ile ilgili dosyaları incelemeye başlamış gerekli raporları yazmış ve asıllarını Albay'a verirken kopyalarını Hazar'ın masasına bırakmıştım. Saatlerce odamdan çıkmayıp tüm dosyaları halletmiştim. Bir süreliğine herhangi bir timin komutanı yada komutan yardımcısı olmadığım için dosya işlerinden kurtulmuştum. Saat akşam sekizi bulduğu zaman odamdan çıkmış ve akşam yemeği için yemekhaneye gitmiştim. Akkuş Timi burada olmadığı için mecburen Alaca Timinin masasına oturmuştum. Yemek sırasında abimin beni "Bir daha özel meseleleri ulu orta yerde açma! Akkuş ve Alaca Timleri ile Serhat Albay neyse ama diğerlerinin hele de onun duyabileceği yerlerde bağırarak saçma sapan şeyler söyleme!" diye uyarması dışında çıt çıkmamış herkes sessizce yemeğini yemişti. Daha sonra ise Akkuş Timinden gelecek bir haberi beklemek için dinlenme odasına geçmiştik. Her iki timinde dinlenme odalarının içinde ufak bir yatakhane ve tuvalet bulunuyordu. Özellikle Mahir abim bulunana kadar çoğu zaman burada kalacağımız için bu durum bize avantaj sağlıyordu. Karargahın en önemli iki timiydik ve daha önce sadece bize yönelik bir saldırı olduğu için bu önlemi almıştık. İki saat kadar boş boş orada oturduktan sonra, yaklaşık on dakika önce, bir er odaya dalmış ve Albay'ın bizi acilen harekat odasına çağırdığını söylemişti. Odaya geldiğimiz zaman Akkuş Timinin çoklu ateş hattında kaldığını görmüştük. İlk birkaç dakika herkes sessiz kalırken Berkay'ın bana "Akkuş Timinin sorumsuzluğunun sebebi beklide sizsinizdir komutanım." demesi üzerine sessizlik bozulmuştu. Diğerlerinin de bir şeyler söylemek üzere olduğunu görünce "Şuan sırası değil. Daha sonra bol bol beni suçlarsınız." demiştim. Albay'a dönüp baktığım zaman isteğimi anlamış ve "Telsiz bağlantısı kurun." emrini vermişti. Yaklaşık iki dakika sonra gelen "Bağlantı kuruldu." sesiyle birlikte beklemeden "Bu sefer hanginiz ne bok yedi lan?" diye sordum. Kerim ve Kemal beni bulmak için etrafına bakarken, Hazar "Bu sefer kimse bir bok yemedi. Ben şahidim. Birden etrafımızı sardı itler." dedi. Kerim beni bulamayınca "Ab- yani komutanım ruhunuzu mu gönderdiniz acaba?" diye sordu. Ben daha cevap veremeden Oğuz sinirle "Aynen ruhunu gönderdi. Seni alıp öteki tarafta götürmeye gelmiş." dedi. Hemen ardından ise Cem, Oğuzunkinden daha baskın bir sinirle "Çok rica ediyorum çatışmadayken aklınızı kullanın en azında." diye bağırdı. Kemal ses vermesede ekranda gözüküyordu ve iyiydi ama Turgut abi ve Serkan ne ekranda gözüküyor nede ses veriyordu. Benim gibi abimde bu durumunu fark etmiş olacak ki "Turgut ve Serkan, ses verin! Ses verebilecek bir durumda değilseniz kameralarınızı açın ve görüntü verin! Niye kapalı o kameralar!?" diye sert bir şekilde emir verdi. Abimin emrinin ardından saniyeler, saniyelerin ardından dakikalar geçti ama ikiliden ne bir ses geldi nede bir görüntü geldi. Akkuş Timi ilk başta tepki vermesede uzun süren sessizliğin ardından ateş etmeyi kesti ve yerlerinden çıkmadan etrafı taramaya başladı. Turgut abi ve Serkan'ın dışında herkesin kamerası açık olduğu için bizde çevreyi görüyorduk ama bir hareketlilik yoktu. Kamera hareketlerinden Hazar'ın ayaklandığını anlarken birden bir patlama sesi duyuldu. Patlamanın etkisiyle Herkes yere düşerken bir yandan da küfür ediyordular. Hatta küfür eden seslere Turgut abinin "Senin aklına uyan aklımı seveyim ben Serkan!" diyen seside katılmıştı. Derin ve rahat bir nefes verirken "Abi siz mi patlattınız?" diye sordum. Kamerasınıda açan Turgut abi "Başka bir şansımız yoktu. Buraya destek gelemez, F-16 içinse füzeleri vardır muhakkak. Bu yüzden bizde senin gösterdiğin düzeneği kurduk. Ama biraz fazla barut koymuşuz sanrım." dedi. Melih abi "Serkan nerede?" diye sorunca Turgut abi bir yere doğru ilerlemeye başladı. Bir süre sonra ekrana yerde boylu boyunca yatan Serkan'ın görüntüsü geldiğinde ben paniklesem de Turgut abi "Bayılmış salak." diyerek onu ayağıyla dürtmeye başladı. Timde yavaş yavaş onun yanına doğru ilerlemeye başlamıştı. Önden hızlı ve sinirli bir şekilde yürüdüğü belli olan Cem, Serkan'ın başına geldiği zaman "Birde bu itin keyfini mi bekleyeceğiz!?" diyerek matarsında ki suyu Serkan'ın yüzüne boşalttı. Onun kadar sinirli olduğu belli olan Oğuz ise "Yavaş lan! Adamı boğacaksın şimdi!" diyerek onu uyardı. Daha fazla beklemeyerek "Siz ikiniz niye barut fıçısı gibisiniz?" diye sordum ama keşke sormasaydım. Cem sorum karşında aniden "Çünkü bu itin yediği boklar yüzünden yanımızda değilsin!" diye kükreyince yeni uyanan Serkan'da dahil tüm Akkuş Timi öksürük krizine girmişti. Büyük pot kırmıştı Cem. Albay'a döndüğüm zaman alayla sırıtarak bana baktığını gördüm. Daha sonra hemen yanımda dikilen abime kayan gözleri bir şeyi ima ederken yüz ifadeside değişmişti. Kafamı önce abime daha sonra da Alaca Timinin diğer üyelerine çevirdim. Abim ve Melih abi dışında hepsi ne olduğunu anlamak istercesine bana bakarken, kırdığı pottan sonra bir daha sesi çıkmayan Cem'e "Senin o çenenin bağı kopsun inşallah, eşekler tepe tepe kırsın o çeneni." dedim. Anında "Emredersiniz komutanım." diyen Cem'e herkes gülerken Albay "Orada işiniz bittiğine göre buluşma noktasına gidin hemen. Helikopter sizi bekliyor." dedi ve cevap beklemeden odadan çıktı. Kemal ve Oğuz, Serkan'ı kaldırırken bende abime hitaben "Müsaadenizle komutanım." dedim ve bir cevap beklemeden resmen koşarak harekat odasında çıktım. Kapı kapanırken abimin arkamdan "İstediğin kadar kaç, gün gelecek ben sormasam bile sen paşa paşa gelip anlatacaksın o görevde ne halt yediğinizi." diye bağırdığını duysamda umursamadım ve odama geçip masamın karşısındaki üçlü koltuğa bedenimi bıraktım. Tim gelmeden eve geçmek istemediğim için aynı zamanda yeniden abimden kaçmaya başladığım için bu gece burada sabahlamak en mantıklısıydı.
_____Gece 3:30;_____ Hazen, Gökmen'den kaçarak odasına geldikten sonra odasındaki üçlü koltukta uyuya kalmıştı. O ortadan kaybolduktan bir saat sonra karargaha gelen Akkuş Timi, onun yanına gitmiş uyuduğunu görünce ise sessizce odadan çıkmış ve dinlenme odasının içinde bulunan yatakhanesine geçmişti. Onlar odadan çıktıktan bir süre sonra ise Gökmen gelmiş kardeşini kotukta iki büklüm görünce söylene söylene Alaca Timinin yatakhanesine geçmişti. Odaya gelen herkes için Hazen değerliydi fakat kimse odadaki adamı fark etmemişti. Adam Gökmen'in de odadan çıktığına emin olduktan sonra kulağındaki telefonun diğer ucunda ses bekleyen patronuna "Evet efendim, bugün ilk operasyonu yaptılar. Serhat Albay her yere adam salmış herkes Mahir Binbaşıyı arıyor." demişti. Bir süre patronunu dinledikten sonra "Serhat Albayda dahil hiçbirinin haberi yok. İki yıl önce esir alındığını, o zamandan beride esir tutulduğunu düşünüyorlar. Mahir Binbaşı'nın onları sattığını bile düşündüler ama hiçbirinin aklına kurduğunuz planın ihtimali gelmedi. Birde onu hâlâ Yüzbaşı sanıyorlar. Sanırım Serhat Albay'ın bilgilere ulaşması engellenmiş." diyerek tekrar patronun dediklerini dinlemeye başladı. Bu sırada Hazen'i almak için odaya yeniden giren Gökmen, odanın ortasında dikilmiş Hazen'e bakarak kulağına telefon tutan maskeli adamı görmüş ve sessiz olması gerektiğini bilmesine rağmen kendini tutamadan "Lan!?" diye bağırmıştı. Onun bağırışını duyan adam kulağındaki telefonu kapatarak hızlıca odaya girmek için kullandığı pencereden atlamıştı. Pencere ve duvar arasında pek bir mesafe olmadığı için yere atlamak yerine duvara atlayan adam Gökmen'in silahını çoktan eline aldığının bilincinde olarak duvardan da atlayıp karargahın arka kısmında olan ormanlık alana doğru koşmaya başladı. Bu sırada çıkan seslere uyanan Hazen ve sesleri duyarak odaya dalan Akkuş ve Alaca Timleri hızla Gökmen'in yanına geçmişti. Herkes şok içinde kalırken Gökmen elindeki beylik tabancasında bulunan tüm mermileri adamın arkasından sıkmış ve onu omzundan vurmayı başarmıştı. Aşağıya baktığı zaman nöbetçi askerlerin onlara doğru koştuğunu gören Gökmen "Çabuk ormanı araması için bir ekip çıkarın. 1.80 boylarında erkek, simsiyah giyinmiş ve yüzünde siyah maske vardı. Omuzundan yaralı ayrıca." diye bağırmıştı. Görevli Astsubay "Emredersiniz komutanım!" diyerek hızla yanındaki askerlere görev dağılımı yapmaya başlamıştı. Gökmen artık elinden arama yapmaktan başka bir şey gelmeyeceğini anladığı için Hazen'e dönüp "İyimisin?" diye sordu. Onu başıyla onaylayan Hazen'in gözü hâlâ penceredeydi. Hazen'in hâlâ kendine gelemediğini anlayan Gökmen, odada bulunan dolaba ilerlerken "İlaç mı içtin sen?" diye sordu, hâlâ tam olarak kendine gelememiş olan Hazen ise "Başım ağrıyordu, hafif bir ilaçtı." diye mırıldandı. Hazen'in ilaçlara karşı hassasiyeti vardı. İlaçlardaki bazı maddeler onu o kadar derin uyutuyordu ki yanında top patlasa yinede uyanmazdı. Dolaptan rahat kıyafetler alan Gökmen içinde kopan fırtınalara rağmen sakin bir şekilde "İki timinde dinlenme odasında neden yatakhane olduğunu herkes iyi biliyor. Karargahta kalacağınız günler ne olursa olsun yatakhanede uyuyun ve son kişide odaya girdiği zaman mutlaka hem dinlenme odasının hem de yatakhanenin kapısını kitlesin." diyerek herkesi uyardı. Herkes onu başıyla onaylarken elinde tuttuğu kıyafetleri Hazen'e uzatan Gökmen "Üstünü değiştir sonrada yatakhaneye geç. Melih, Hazar ve Serkan dışında diğerleri de yatakhaneye geçsin. Biz bir ortalığı kontrol edip gelelim." dedikten sonra odadan çıktı. Onun hemen ardından saydığı isimlerde odadan çıkarken Emre hâlâ dikilen Hazen'i kolundan tutup odasının hemen çaprazında bulunan tim dinlenme odasındaki banyoya götürdü ve "Giyin gel." giyerek onu içeri itip kapıyı kapattı. Emre kapıyı kapattıktan sonra kendine gelen Hazen hızlıca üstünü değiştirirken iki timde Alaca Timinin dinlenme odasında onu bekliyordu. O üstünü değiştirirken aşağı inen ekip ise hem karargah çevresinin güvenliği için nöbetçi sayısını arttırmış hem de kameraları kontrol etmişti. Ormandaki askerlerin eli boş dönmesi ile konuyu sabah konuşmanın daha iyi olduğuna karar veren Gökmen, yanındakileride alarak yeniden diğerlerinin yanına dönmüştü. Alaca Timinin dinleme odasında onları bekleyenlerin aklında derin düşünceler vardı. Bazıları Gökmen vaktinde odaya gitmeseydi olacakları düşünüyorken, bazıları adamın neden Hazen'e zarar vermek yerine telefonla konuştuğunu düşünüyordu. Hazen ise dalgın bir şekilde yere bakıyordu. Ne olduğunu hâlâ kavrayamamıştı, o camın kapalı olduğuna emindi. Önemli bir timin komutanı ve bir istihbarat askeriydi. Pencereyi açık bırakmak gibi bir gaflete düşmezdi. Kaşları çatık bir şekilde yere bakmaya öyle dalmıştı ki ne odaya girenleri ne de ona seslenen Turgut'u fark etmişti. Hâlâ dalgın olduğunu belli eden bir sesle "O pencerenin dışarıdan açılması imkansız, odanın kapısıda ben odada yokken kitli. Son zamanlarda camı açmadığıma eminim. Nasıl girebildi içeri?" dedi. Onun ne düşündüğünü anlayan Gökmen "Karargahtan değil pencereden girmiş ve odada evrak aramak yerine girdiği ilk andan beri sadece telefonla konuşmuş. Akkuş Timi seni görmek için odaya girdiğinde odadaymış, yaklaşık bir saat boyunca yaptığı tek şey seni izlemek ve telefonla konuşmak. Maske olduğu için dudağı okunmuyor, şu anlık durum değerlendirmesi yapmaktan ve beklemekten başka yapabileceğimiz bir şey yok." diyereke kısa bir açıklama yapmıştı. Herkesin yorgun olduğunun bilincinde olan Hazar "Bugün elimizden bir şey gelmez herkes yatsın uyusun. Sabah dinç bir şekilde hem bu olayın hem de görevin değerlendirmesini yaparız. Hadi Akkuş, yatakhaneye." diyerek odadan çıkmıştı fakat içi içini yiyordu. Herkes kendi yatakhanesine geçerken Gökmen'in kıskançlık damarı tutmuş ve Hazen'in yatağını diğer yataklardan ayıran paravanı "Rahatsız olma." diyerek kapatmıştı. Daha sonra kapıları kitleyerek yatağına uzanmıştı. Panik yapıp bağırmasa adamı yakalayabileceği gerçeği onu rahatsız ederken, bir tarafı söz konusu olan kişinin kardeşi olduğunu paniklemesinin normal olduğunu savuruken, diğer tarafı tehlikede olan kişinin umursamadığı kardeşi olsa bile sakin kalarak adamı yakalaması gerektiğini savunuyordu. Bu iç çatışma onu huzursuz ederken yarının uzun bir gün olacağı bilinciyle gözlerini yumdu. Her iki timde kendini uyumak için zorlarken az önce kendini can havliyle ormana atan ve peşinden gelen askerleri zar zor atlatan adam cebine sıkıştırdığı telefonu eline alarak az önce telefonu yüzüne kapattığı numarayı yeniden aradı. Üçüncü çalışta açılan telefonla karşı tarafın konuşmasını beklemeden "Kusura bakmayın efendim, Gökmen komutan aniden odaya daldı. Kaçabilmek için telefonu kapatmak zorunda kaldım." diyerek kendini açıkladı. "Konuşmaları duydu mu?" diye sert sesiyle konuşan patronuna "Duymadı efendim. Ben sizi dinlerken girdi odaya." diye cevap verirken gerçekten öyle olmasını umuyordu. "Biran önce ekibin yanına geç. Bir sürede ortada görünme." diye emir vererek telefonu kapatan adam karşında duran Mahir'e bakarak "Seninkiler seni arıyor, daha ilk günden ortalığın anasını ağlatmışlar. Onları sıkıştıran grubu patlatmışlar. Öyle iki üç kişide değil ha en az atmış kişilik bir grubu patlatmışlar." diyerek gülmüştü. Mahir karşındaki adama iğrenerek bakarken kendini 'Görevim için buradayım.' diyerek teselli ediyordu. Hazen'in onu bulmak için harekete geçeceğine emindi ama hiçbir şeyden haberi olmayan kardeşinin başına bir şey gelmesinden korkuyordu. İki yıldır 'En azından Hazen iyi.' diyerek ona kavuşup her şeyi anlatmayı dört gözle bekleyen adamın önüne aniden karşısındaki adam çıkmış ve tüm planlarını bozmuştu. Eğer bu lanet adam karşısına çıkmasa kardeşi bugün yanında olacaktı. Bunun siniriyle bağlı olduğu zincirlere asılırken makber onun bu hareketine gülerek "Boşuna uğraşma canım en sağlam, en yeni zincirlerim onlar kırılmazlar." demişti. Mahir kendini daha fazla tutamayarak "Lan piç örgüt içi çatışma varsa gidin yiyin birbirinizi. Bizden ne istiyorsunuz lan!?" diye bağırmıştı. Bu makber'i daha çok güldürürken "İnan bana Mahirciğim bu sefer bende size bir şey olmasın, abi kardeş kavuşsun istiyorum ama bu olurken neden beni o cadı kadından kurtarmayasınız ki. Kardeşini benden daha iyi bilirsin, şu dünya üzerinde samira denen o cadıya karşı gelebilecek ve onu yok edebilecek tek kişi o. Hazen komutanda, Samira'yı yenebilecek güçte, akılda, cesarette, delilikte var. Sana söz Samira yolumdan çekildiği anda sizi ben bir araya getireceğim." demiş ve Mahiri bulunduğu mağarada bırakarak kendi inine gitmişti. Mahir kendini ömründe hiç bu kadar çaresiz hissetmezken aklından geçenleri diline dökmüş ve "Allah'ım ben burada şehit olmaya bile razıyım, senden tek bir isteğim var oda onları koru. Bana gelen her şeye razıyım ama onların ayaklarına taş değdirme yarabbim." diye dua etmişti. Ettiği duanın ardından bedenindeki ağrılara daha fazla dayanamayarak kendini karanlığa teslim ederken, herkesi bu bataktan sağ salim kurtaracak oyunun kurulduğundan bir haberdi.
7.BÖLÜM SONU |
0% |