9. Bölüm

9.Bölüm

Beril İlhan
beril_ilhan24

Merhaba arkadaşlar. Bölüme başlamadan bir türlü karar veremediğim bir soruyu size sormak istiyorum. Cevaplarınız benim için cidden önemli. Sizce karakter tanıtımı bölüm sonunda mı olmalı yoksa tamamen karakter tanıtıma özel bir bölüm mü olmalı? İkisinde de fotoğraf olmayacak ama aralarında şöyle bir fark olacak, herhangi bir bölümün sonunda olursa bir-iki satırlık bir tanıtım olacak ve sadece bazı karakter olacak ama ayrı bir bölüm olursa hem detaylı olacak hem de tüm karakterler olacak. Bu konudaki görüşlerinizi bekliyorum. İyi okumalar 🦋

_____İlahi bakış açısıyla;_____

Saatlerdir kendisi odaya kitlenmiş olan Hazen, yerinden minim kıpırdamamış sadece ayakta durmaktan yorulduğu için sırtını kapıya yaslayarak yere çökmüştü. İçinden deli gibi ağlamak geliyordu ama o saatlerdir nefes almakta bile zorlanıyordu. Onun kendisini odaya kitlediği saatler boyunca her iki timde onu odadan çıkmaya ikna etmeye çalışmış ama başaramamıştı. Serhat Albay bir komutan olarak değil, bir baba olarak kapısına gitmiş ve neredeyse çıkması için yalvarmıştı ama bu bile Hazen'i ikna etmemiş kimseyle konuşmadan olduğu yerde oturmaya devam etmişti. Aslında umursamıyor değildi, kafası o kadar dolmuştu ki kimsenin dediklerini duymamıştı. Tüm konuşmalar arasında sadece abisinin "Babam evden gitmeni istemiyor, henüz annemin haberi yok ama o yeniden bir aile olmak istiyor. Hep beraber aynı evde yaşayalım istiyor. Kaybettiğimiz yirmi yılı telafi etmek istiyor." dediğini duymuş ve her ne kadar kimse duymasada o deli gibi 'O yirmi yılı kimse telefi edemez! Kimsenin gücü buna yetmez!" diye haykırmıştı. Bu haykırışı kimse duymamıştı çünkü bu haykırışın asıl sahibi sekiz yaşındaki Hazendi.

Saatlerdir o odanın önüne gitmeyen tek kişi olan Hazar, yeteri kadar zaman geçtiğini düşünerek yerinden kalkmıştı. Herkes Akkuş Timinin dinlenme odasında toplandığı için koltuklar yetmemiş ve bazı kişiler sandalyeye oturmuştu. O kişilerden biri olan Hazar'ın ani kalkışı sonucunda acı bir gıcırtıyla geri giden sandalye yüzünden herkesin bakışı ona dönmüştü. Kapıya doğru giden Hazar'a "Nereye?" diye soran Melih cevap olarak "Cennetime." cevabını alınca o cennetin kim olduğunu bilen Serkan ve Gökmen aynı anda "Lan!" deselerde onların bir hamle yapmasını "Oturun yerinize!" diye emir veren Serhat Albay bölmüştü. Dinlenme odasında çıkarak kapıyı kapatan Hazar, odanın karşındaki kapıya sırtını vererek yere çökmüştü. İçinden bir ses kapının ardındaki kadınında aynı şekilde oturduğunu söylerken Hazar o sesin haklı olduğunu iliklerine kadar hissediyordu. Sırtı kapıya yaslı olduğu için kapıdaki hafif sarsıntıyı hisseden Hazen gelen kişinin kim olduğunu tahmin edebiliyordu. Bu kadar beklemesi bile bir mucizeydi Hazen'e göre ama adamın ona diğerlerinin aksine zaman tanıyıp, olayları sindirmesine ve düşünmesine izin verdiğini farkındaydı.

Bir süre sessizlik olurken Hazar daha fazla beklemenin bir alemi olmadığını düşünerek söze girmişti. "Ben seni altı ay önceki o olaya kadar tanımıyordum. Ara sıra adını ve başarılarını duyuyordum ama hakkında tek bildiğim Gökmen'in benim yanımda hiç bahsetmediği kardeşinin sen olduğuydu. Belki aranızdaki bu sorunlardan dolayı belkide bu günlerin gelmesinden korktuğu için bilmiyorum ama ikizlerden bahsederken benim yanımda ne zaman senin konun açılsa kapatıyordu. Ama ben yokken, yani en azından o beni görmezken bir-iki kere senin hakkında konuştuğunu duymuştum. Özellikle Emre'nin Alaca Timine geri dönmesinin sebebinin sen olduğunu öğrendiği zaman ve Emre 'Kardeşiniz aynı sizin gibi komutanım.' dediği zaman gözlerinde oluşan o gururu görmen lazımdı. Şimdi sorsak inkar eder şerefsiz ama öyle bir bakışı vardı ki, ben kimsenin kimseye böyle güzel baktığını yada birinin birini düşündüğü zaman gözlerinin Gökmen'inki gibi ışıl ışıl parladığını görmemiştim Hazen. Şimdi diyeceksin ki bu herif bunları niye anlatıyor, aptal bir insan olmadığını çok iyi biliyorum Hazen. Ben dile getirmesem bile seni sevdiğimin farkında olduğunu biliyorum," Bu sözlerinin ardından derin bir nefes alan Hazar bir süre bekledikten sonra yeniden söze girdi.

"Yalan yok, Gökmen'in o halleri seni merak etmeme sebep oluyordu ama bu merak aynı şekilde bir erkek asker anlatılsa ona duyacağım merakla aynıydı. Günlerimiz öyle geçerken ben bir sızma görevine gönderildim. Tam dönmek üzereyken Melih aradı, 'Gökmen'in kardeşi esir alınmış. Hem bizim katır inada bindi görevi kabul etmiyor hem de bölgeye en yakın sensin.' dedi. Serhat Albaylada konuştum Melih'ten sonra. Üç koca gün seni aradım, geç kalırım diye çok korkuyordum. Hem Serhat Albay'a söz vermiştim hem de ne bileyim işte, tanışamadan seni kaybetmek istemiyordum. Seni bulup o çadırdan içeri adım attığım ilk an varya, kalbim durdu sandım. O çadırdaki ağır kan kokusunun sana ait olduğunu bilmek senin elini açmaya çalıştığını fark etmediğim o beş saniye boyunca kalbimi durdurdu, nefes alamadım Hazen. Ellerini çözmeye çalıştığını fark ettiğimde o kan kokusuna rağmen aldığım derin nefes içime öyle bir ferahlık getirdiki anlatamam. Hani yüzünü ilk gördüğümde dalga geçtim ya, ben kendi acılarımı alaya alırım Hazen. Canımı yakan her şeyle dalga geçerim, tıpkı yüzünün o haliyle dalga geçtiğim gibi. Ben sanırım seni ilk gördüğüm an sana aşık oldum, hatta belki görmeden sadece yeni yeni fark ediyorum. Çok erken belki ama zaten seni sevdiğimin farkındasın ki benimde bunu saklamak gibi bir çabam yok. Şimdi de diyeceksin ki 'Bir benim derdime bak birde bu delinin anlattıklarına bak.' sözlerimin derdinle bir alakası yok sanıyorsun ama var Hazen. Git gözümün önünde başkasını sev, onunla evlenip çoluk çocuğa karış gıkım çıkmaz çünkü mutlu olduğunu bilirim. Sen mutluysan bende mutlu olurum Hazen, şimdi seni böyle üzgün görmek, görmesem bile öyle olduğunu bilmek beni altı ay öncesine o güne götürüyor Hazen. Sen o odaya kendini kitlediğin andan beri benim kalbim durdu Hazen, nefes alamıyorum. Seni başka biriyle mutlu görmeye bile razıyım ama üzgün olduğunu görmek, bilmek kalbimi durduruyor. Belki şuan sadece mecazen ama biraz daha o odadan çıkmazsan ve gülüşünü göstermezsen cenazem için çıkman gerekecek çünkü sadece seni düşünürken bile maraton koşmuş gibi atan kalbim şuan o kadar yavaş atıyorki her an durabilir. Yanlış anlama uğruna ölmek isteyeceğim birisin sadece bu olsa bile iyi olduğunu bilmek istiyorum." diyen genç adam bir bakıma haklıydı, kalbi açık bir şekilde duygularını ortaya dökmesine rağmen çok yavaş atıyordu.

Hazar'ın sözlerini işiten Hazende ise durumlar tam tersiydi. Kalbi maraton koşucularından bile hızlı atıyordu. Oda Hazar'ı ilk defa altı ay önce görmüş, daha öncesinde de sadece adını ve başarılarını duymuştu. Örnek aldığı askerlerden biriydi Hazar, mesleğe adım attığı ilk an abisi dışında örnek aldığı tek askerdi hatta. Okul yılları boyunca ve mesleğinin ilk yıllarında örnek aldığı ve hayran olduğu adam şimdi ona aşkını ilan ediyordu. Evet anlamıştı ama onun ağzından duymak çok başkaydı. Üstelik kendiside ilk defa altı ay önce tanıdığı ve bu altı ay içerisinde birkaç kez birlikte göreve gittiği bu adama karşı boş değildi. Sadece hem kendisinin hem de Hazar'ın duygularından iyice emin olmak ve kimsenin üzülmemesini istiyordu. Tabi ondan önce bu durumun ciddiyetini ve duygularının derinliğini fark eden Serkan modern abi tavırlarını bir tarafa bırakıp dağ ayısı modunu açarken, Gökmen ise 'Ne yaparsa yapsın.' düşüncesini silip atmıştı. Hazar'ın sözlerinden sonra uzun bir süre sessiz kalan Hazen en sonunda "Başkası olmaz." demişti. Sesini duyurmak için bağırdığından dolayı dinlenme odasında olan ve Hazar'ın dediklerini duyan herkes onun bu cevabınıda duymuştu. Bu cevap Hazar'ın yüzünde bir gülümseme oluştururken, Serkan ve Gökmen'i kudurtmaya yetmişti. Hazen'in yeni kendine geldiğini bilen ve o iyicene kendini toplamadan odadaki iki barut fıçısının salakça bir hareket yapmasını engellemek isteyen Turgut "Boşuna kudurmayın, biriniz yıllardır kızın yüzüne bakmıyor, diğeriniz ise onun istemediği şeylere maruz kalmasına sebep oluyor. Madem yıllardır gönlünü herkese kapatan kardeşim gönlüne birini almaya karar vermiş buna siz iki dingilin karışmaya hakkı yok rahat bırakın çocukları." demiş ve onay beklercesine Serhat Albaya dönmüştü.

Serhat Albay, Turgut'u onaylayarak "Turgut haklı onlara karışırsanız karşınızda beni bulursunuz." demişti. Onlar kısık sesle konuşurken koridordan yine Hazar'ın sesi gelmişti. "Kapıyı açsan olmaz mı? Sen çıkma ama ben geleyim, saatlerdir nasıl sesim çıkmadıysa yine çıkmaz. Sessizliği paylaşırız, biz susarız içimizdeki o yaralı çocuklar bizim gözlerimizde sessizce konuşur." diyen Hazar tam yeniden söze girmişken Hazen kapıyı açmıştı. Sessizce kenarı geçip Hazar'ın içeri geçmesini beklemiş o içeri geçtikten sonra ise yeniden kapıyı kitlemişti. Hazar'ın sözlerinin ardından gelen kapı sesi herkesin ağzının açık kalmasına sebep olurken Cem ve Emre birbirnin ağzını kapatmış, Ayberk ise "Oha!" diyerek herkesin duygularına tercüman olmuştu. Her ne kadar herkesin duygularına tercüman olsada Berkay "Şişt, ayıp yavrucum denmez öyle!" diyerek onu uyarmıştı. Onlar sadece Hazen'in, Hazar'ın içeri almasına bu kadar şaşırırken Hazen'in kapıyı kitler kitlemez Hazar'a sıkıca sarıldığını bilseler şüphesiz birçoğu kalp krizi geçirir, geri kalanlar ise Hazar'ı kurşuna dizerdi. Evet aralarında sorunlar vardı ama günün sonunda onlar bir aileydi. Hazen ise bu ailenin tek kızı ve henüz bilmese bile gözbebeğiydi. Kimsenin onu Hazarla paylaşmak gibi bir niyeti yoktu.

İçeri aldığı Hazar'a sıkıca sarılmış Hazen, sonunda saatlerdir tuttuğu gözyaşlarını serbest bırakırken başını Hazar'ın göğsüne gömmüştü. Hazar ilk başta şaşırsada daha sonra kollarını Hazen'e dolamış ve onu iyice göğsüne bastırmıştı. Söz verdiği gibi konuşmuyordu Hazar. Bir eli göğsüne sığınmış kızın saçlarına giderken diğer eli belini daha sıkı sarmıştı. Babasız büyümenin ne demek olduğunu biliyordu ama onun babası gerçekten yoktu. Hazen'in babası Levent gibi yaşarken evladından baba sevgisini esirgememiş hatta onu ve annesini korumak için canından vazgeçmişti. Doğu Türkistan'ın Altay bölgesinde yaşan Sancak ailesi Hazar doğduktan sonra oğullarınında onların yaşadığı gibi bir hayat yaşamaması için kaçmaya karar vermişti. Bir süre plan yaptıktan sonra içinde Sancak ailesininde bulunduğu bir grup bulundukları bölgeden kaçmayı başarmışlardı. Doğu Türkistan ve Türkiye arasındaki Türk devletleri onlara yardım etmişti fakat hem dönemin şartları gereği hem de ülkelerin siyasi sorumlulukları yüzünden belli bir noktadan sonra Türkiye sınırına yakın bir noktaya kadar tek başlarına gelmeleri gerekmişti. Onlara bir konum verilmiş ve o konumda onları Türk askerlerinin alacağı söylenmişti.

Lakin bu kaçma girişiminden haberdar olan teröristler hem geride kalan Türkmenlerin umudunu kırmak hem de Türk devletleri arasında Türkiye'nin güçlü duruşunu kırmak için sinsi bir plan kurmuş ve askerleri farklı bir konuma çekmişti. Amaç her iki tarafıda ortadan kaldırmaktı. O dönem çiçeği burnunda bir asker olasına rağmen deneyimli birçok askerden daha başarılı olan Teğmen Serhat Altun ilk gelen konumla askerlerin gittiği konumun farklı olduğunu fark etmiş ve üstlerine ve sahte konuma giden time haber vermişti. Haberi duyan üstler hem konuma giden timi hem de Serhat'ın komutasında olan bir timi gerçek konuma göndermişlerdi fakat geç kalmışlardı. Timler konuma vardığı zaman göçmen grubun neredeyse hepsi şehit olmuştu. O gün iki aylık bir bebek olan Hazar'ı ve annesini ise onların üstüne kapanan ve onlara gelecek her kurşunu bedeniyle babası engellemişti. Bölgeye varan timler hemen sivilleri koruma altına almış ve saldırı yapan grubu geri püskürtmüştü. Babası her ne kadar annesininde korumaya çalışsada anneside yaralanmıştı.

Daha iki aylık bir bebek olan Hazar olacakları hissetmiş ve içi dışına çıkana kadar ağlamıştı. Hazar'ı ne onlarla birlikte gelen göçmenler ne de askerler susturabilmişti. En başından beri suçluluk duygusuyla çok küçük olduğu belli olan bebekten uzak duran Serhat'ı fark eden komutanı "Babası şehit düşmüş anası yaralı ve kendine değil. Hiçbirimizde susmadı bu çocuk, böyle devam ederse sağlık ekipleri gelene kadar çatlar. Olanlarla senin bir ilgin yok hatta hayatta kalan herkesin hayatını sen kurtarmış sayılırsın. Kendini suçlamayı bırak ve git çocuğun yanına belki sende susar." diyerek Serhat'ı, Hazar'a doğru itmişti. Komutanının sözleriyle Hazar'a yaklaşan Serhat bulduğu cesaretle bebeği kucağına alıştı. Onun kucağına gider gitmez susan bebek herkesi şoka sokarken bilmedikleri şey bebeğin babasında o güne kadar hissettiği şefkati ve huzuru Serhat'ın kucağında da hissetmiş olmasıydı. O gün sağlık ekipleri geldiği zaman bile Serhat'ı bırakmayan Hazar annesi kendine gelene kadar bir tek Serhat'ın yanında susmuş ve o günden sonra onu baba bellemişti. Fakat ne o nede Serhat, oğlunu korumak için canını feda eden Hamza Sancak'a haksızlık etmek istemedikleri için aradan geçen otuz küsür yıla rağmen aralarındaki baba-oğul ilişkisini kendilerinden bile saklamış ve amca-yeğen ilişkisi kurmuşlardı. Hazar ömrünü birlikte geçirdiği ve babası olarak gördüğü adama bir tek yirmili yaşlarının başında annesini kanserden kaybettiği gün baba demişti.

Hazar derin düşüncelere dalmışken onu kara delik olarak nitelendirdiği durumdan yaklaşık yarım saattir göğsünde ağlayan Hazen'in ondan ayrılması çıkarmıştı. Bir süre hâlâ dibinde olduğu adamın gözlerine bakan Hazen, ağladığı için çatallaşmış sesiyle "Biliyorum ama emin olmak istiyorum. Altı ay önce tanıdık birbirimizi ve son bir hafta dışında doğru dürüst vakit geçirmedik bile. Hem senden hem de kendimden iyice emin olmak istiyorum Hazar, hissettiğimiz şeylerin anlık bir heves olmadığında emin olmak istiyorum. İkimizde üzülmeyelim, kırılmayalım istiyorum." diyerek Hazar'ın gözlerine bakmaya başlamıştı. Hazar bir süre durduktan sonra "Ben, beni kurşuna dizersin sanıyordum." demişti. Yarım saat önce durmaya yüz tutmuş kalbi şimdi manyak bir hızda patlacak gibi atarken pek mantıklı hareket edemiyordu ama yinede derinlerde bir yerde bulduğu akıl kırıntısına sıkı sıkı sarılmıştı. Bir süre bekledikten sonra aklına gelen Hazen'in sözleriyle derin bir nefes almış ve "Haklısın, aslında benim içinde erken ama... Dayanamadım seni öyle görmeye. Bir aradayız zaten artık hem bol bol vakit geçirir hem de ne hissettiğimizden emin oluruz." demişti.

Hazen aldığı cevapla ikisinde aslında birbirlerine ne kadar benzediklerini fark etmişti. İkiside mantığı ağır basan insanlardı ama söz konusu birbirleri olduğu zaman ikiside salaklaşıyordu. Bu onu güldürürken Hazar, yarım saattir ağlayan ve gözünde hâlâ yaşlar olan kızın birden gülmesiyle şaşırmıştı. "Delirdin mi kız?" diye soran Hazarla iyice gülmeye başlayan Hazen hem Hazar'ı hem de kapıda onları dinleyen ekibi rahatlatmış ve onlarında yüzünde bir tebessüm oluşmasına sebap olmuştu. Bu sırada merakına yenik düşüp karargaha gelen Gökhan kapı dinleyen tayfayı görünce "Çok ayıp ya koca koca adamlar kapı mı dinliyorsunuz? Hayır birde tontişimide kendinize ortak etmişsiniz kendinize!" diye bağırınca Hazen direkt kapıyı açmış ve karşısındaki kalabalığa çatık kaşlarla bakmaya çalışmıştı. Bu sırada Gökhan'ın ona 'tontiş' demesine takılan Serhat Albay "Lan sıpa!" diyerek ona doğru bir adım atmıştıki arkasında duran Hazan'ı görüp durdu. Yapısı gereği biraz çekingen olan Hazan "Şey abimi görmüş bulunduk, acaba ablam nerede?" diye sorarken karşısında ona hülyalı hülyalı bakan Serdal yüzünden iyice utanmış ve yanakları kızarmaya başlamıştı. Bu durumu fark eden Gökmen, Serdal'ın ensesine sağlam bir şaplak atark "Dön lan önüne!" demişti fakat Serdal'ın bulunduğu noktada pek hatlar çekmiyor gibiydi.

Serdal'ın bakışlarından sonra iyice tepesi atan Serkan, Gökmen'e dönerek "Lan senin timinin benim kardeşlerimle olan derdi ne! Biri aşk itirafı yapıyor diğeri mal mal bakıyor!" diye çıkışmıştı. Bu çıkışı duyan Gökhan "Oha! Oha! Biri ablama aşk itirafı yaptı ve hâlâ hayatta mı? Siz iki mağara ayısında büyük bir gelişme var." demişti bilmiş bir tavırla. Gökhan'ın bu dalgacı tavrına pek katılmayan Hazan'ın "Bu sefer haklı. Sizde cidden büyük bir gelişme var." demesi Serkan ve Gökmen dışında herkesi güldürmüştü. Tabi daha sonra sessiz olduğunu düşündüğü bir şekilde "İnşallah Hazar abidir! Onun dışında kimseyi enişte olarak kabul etmiyorum ben." diye söylenen Hazan, daha önce gülme krizine soktuğu herkesi şimdi öksürük krizine sokmuştu. Bu durumdan memnum olan tek kişi olan Hazar bulunduğu odadan başını uzatmış ve Hazan'a göz kırparak "Eyvallah baldız." demişti. Hazan iyice kızarırken bu kez Hazen Serdal'ın kafasına sağlam bir şaplak atıp "Dön lan önüne!" demişti. Aynı anda yanında duran Hazar'ı çekmek için girişimde bulunan Serkan'ı ise Hazar'ın elini tutup iyice kendine çekerek engellemişti. Bunu gören Serdal "Komutanım yani kesinlikle dayak arsızı olduğumdan değil ama yani biraz," derken onu Kemal bölmüş ve "Sus kardeşim, bak şunlara bir hiç mi canının kıymeti yok? Hiç eder oğlum şu üçlü seni. Tabi bizde varız ama o üçünden bize bir şey kalmaz." diyerek Serdal'ı uyarmıştı. Üçlü derken ise Serdal'a onu öldürecekmiş gibi bakan Gökmen, Serkan ve Hazen üçlüsünü kast ediyordu.

Gökhan tam söze girmek üzereyken koridora dalan Albay postası tüm dikkatleri üzerine çekmiş ve Gökhan'ı susturmuştu. Hızla Albay'ın önüne geçip tekmil veren asker Albaydan emir beklemeden nefes nefes kalmış bir halde "Haber geldi komutanım, sıra Alaca Timinde." demişti. Bu Mahir ile ilgili yeni bir görevin geldiği anlamına geliyordu. Postasını başıyla onaylayan Albay Alaca Timine dönerek "Hareket odasında bekliyorum beş dakika içinde orada olun." demiş ve ardından hızla postasıyla birlikte oradan ayrılmıştı. Albay gittikten sonra herkes bir süre birbirine bakmış, daha sonra Hazen'in gitgide koyulaşan gözlerini gören Oğuz "Kurdun gözünü kan bürüdü." demişti. Aynı saniyelerde Gökmen'inde koyulaşan gözlerini gören Mithat "Bu sefer bir değil iki kurdun gözünü kan bürüdü." diyerek ona katılmıştı. Haklıydılar, dağların korkulu rüyası olan iki askerinde gözünü kan bürümüştü. Onlar artık vahşi bir kurt sürüsünden daha tehlikeliydiler. Biri Hayalet, biri Hanoğluydu. Adları anıldığı zaman deprem etkisi yapan iki asker şimdi bir arada intikam alıp, yaralı kurdu yuvasına getirmek için o dağlara gidiyordu. Mecazen değil gerçekten deprem yaratmaya gidiyorlardı...

 

 

9.Bölüm Sonu

Merhaba arkadaşlar. Hazen'in lakabını daha önce okumuştuk ama Hanoğlunu ilk defa okuyoruz. Herkesin lakabını karakter tanıtımında yazacağım. Öncelikle biraz bu bölümden bahsetmek istiyorum. Kesinlikle sadece ufak bir yakınlaşma yazmak istemiştim ama resmen her iki taraftanda aşk itirafı geldi. Ayrıca Hazar'ın hayat hikayesini de üstün körü okumuş olduk. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ateşle barut yanyana bir göreve gidiyor desek yeridir. Şimdiden söyleyeyim önümüzdeki iki bölümde ne olur bilmiyorum, kestiremiyorum. Ama şunu söyleyebilirim ki ortalık karışacak, vaziyet alın!!! Sizce görevde ve görev sonrası bizi neler bekliyor ?

Yeni bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın 👋👋👋

Bölüm : 26.12.2024 02:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...