Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5.Bölüm: Tartışma

@beril_ilhan24

Yeniden merhaba arkadaşlar. Bir önceki bölümde dediğim gibi bu bölüm zaman atlaması ve kaos var. Aslı ve Aresin karşılaşmasına bu kaos sebep olsun istiyorum. Aklımda bir fikir var ama küçük bir şey. (Doktora ihtiyaç duyulan bir kaos ne kadar küçükse buda o kadar küçük işte. :) ) Her neyse iyi okumalar.

>>Pars<<(2 Ay Sonra)

2 ay olmuştu buraya geleli. Bu 2 ayda yoğun bir eğitim sürecinden geçmiştik. Zaman zaman aramızda ufak tartışmalar oldu ama bir şekilde hallettik. Herkes artık yavaş yavaş birbirine alışıyordu Alp abi hepimizin abisi olmuştu. Onur ise evin yaramaz küçük çocuğu gibi davranıyordu. Afra ve Aden biraz soğuk kalsada Melis hepimize anne sıcaklığıyla yaklaşıyordu.

Ares ilk başta bu tutuma sert bir tepki gösterip onu kırmıştı. Zaten ilk tartışmanın nedeni de buydu ama daha sonra hem Melisten özür dilemiş hem de bu tutuma alışmaya başlamıştı. Melisi kırdığı için hepmiz ona kızsakta annesini yeni kaybetmiş birinin göstereceği en makul tepkiydi. Ayrıca Ares hâlâ tam olarak bize ve buraya alışamamıştı. Yinede uyum sağlamaya çalışıyordu.

Ben ve Toprak ise alışmıştık herkese. Zaten Ares dışında herkes birbirini bir yerlerden üstün körüde olsa tanıyordu. Demir timi ve ikizler bu süreçte sık sık yanımıza gelmişlerdi. Yatakhaneler de onlar içinde birer yatak olduğundan bazı günler burada kalmıştılar. Eğitim dün bitmişti. Yakında ilk görevimize çıkacaktık. Umarım kazası belasız tüm görevleri atlatabiliriz.

>>Aslı<<(Aynı Zaman Dilimi İçinde)

Bugün çok heyecanlıydım, yaptığım görüşmeler sonunda sonuç vermişti. Zaten 1 aydır tüm köylere evde sağlık hizmeti başlamıştı ama bugün ikinci amacım olan zorunlu görev uygulaması tek Hakkari için değil doktora ihtiyaç duyan tüm iller için onay almıştı. Ayrıca bu 2 aylık sürede İstanbul'a da gitmiş hem Zeynep ve ailesinin hem de annem ve Kerem'in mezarlarını ziyaret etmiştim.

Ne kadar istesemde babamın mezarına yine gidememiştim. Onunla ölü bile olsa yüzleşmeye korkuyordum. Birde Zeynep'in abisi vardı tabi. İstanbul'a gittigimde onuda görmek istemiştim fakat ben gitmeden 1 hafta önce birden bire ortadan kaybolduğunu öğrenmiştim. Dicle ulaşmaya çalışmıştı ama ulaşamamıştı. En son Dicleye onu en kısa sürede arayacağına dair bir mesaj atmıştı.

Bu olaydan sonra Hakkari'ye dönmüş, iki gün istirahat ettikten sonra iş başı yapmıştım. Tabi birde bu süre içinde askeriyeden bir tim gelmiş ve benim özel bir tim için gizli bir yardım yapmamı istemişti. İlk başta nedenini anlamasam ve güvenemesemde daha sonra bu rica ilçe sağlık müdürü tarafından emir olarak gelmiş ve bende seve seve kabul etmiştim.

Artık o timin kaldığı karargahtan sorumlu doktordum. Karargahta bir revir ve ağır yaralanmalar için özel bir alan olduğunu söylemişlerdi. Bu işime gelirdi fakat bu ekibin neden hastaneye gelmediğini merak etmiştim. Ne kadar sormak istesemde susmamı söyleyen tarafım daha ağır basıyordu. Zaten illaki bir şekilde nedenini öğrenirdim. Fazla merak iyi değildi. Bunu çok iyi tecrübe etmiştim.

>>>İlahi Bakış Açısı <<

Güneş göğü terk etmek üzereyken ekip sıkıcı bir günün sonuna gelmenin rahatlığı içindeydi. Saat 17.30'u gösterirken kızlar yemek hazırlamak için mutfağa geçmiş, erkekler ise Onur dışında bahçede oturmaya devam ediyordu. Sakin bir şekilde havadan, sudan bahsediyorlardı.

Konuştukları konu birden bire görevde kullanılan kod adlara gelmişti. "Herkesin kod adı yaşadıklarını yada gücünü temsil ediyor bence." dedi Alp. "Diğerlerini bilmem ama benimki ölü sanıldığım için RUH." dedi Toprak. Alp lafa atlayıp "Banada 'İsveç çakısı gibi adamsın' diyorlardı önceden. Sanırım bu yüzden ÇAKI dediler bana." dedi.

İkisininde gözleri bu konu açıldığından beri konuşmayan Pars ve Ares'e kaydı. İkisinde aynı anda 'Ne var?' dercesine baş salladı. Toprak onların bu haline göz devirip "Zahmet olacak ama sizce neden size SİS ve İSİMSİZ dediler?" dedi. İkisinin aynı anda gerilmesi kimsenin gözünden kaçmamıştı.

Pars biraz düşündü, söyleyip söylememek konusunda çok kararsızdı. Sonra içinden bir ses;'Aylarca hatta belki yıllarca bu insanlarla sırt sırta mücadele edeceksin. Ha şimdi söylemişsin ha aylar sonra... Ne fark eder ki? Söylediğin zaman anlamı değiştirmeyecek ki...' dedi. İçgüdülerine güvenirdi Pars, bu seferde öyle yaptı ve derin bir nefes alarak söze başladı;

"Hani bir ara dağlarda nam salmış biri vardı, ne olduğu belli değildi ama Türklere çalıştığı kesindi. Hem biz hem de terör örgütleri her yerde arıyordu bu adamı. ŞAFAK yada TANYELİ olarak biliniyordu... Bendim o adam. Öldü sanılıyor ama SİS olarak şekil değiştirdi. Bu görev ve iftira olayları olmasa şuanda ŞAFAK'tan kalan mirasa SİS olarak sahip çıkıyor olacaktım."

Cümlelerini bitiren Pars'ın içi yeniden derin bir nefes alma isteği ile dolmuştu. Diğerleri pek umrunda değildi ama Toprak konusunda biraz tedirgin oluyordu. Çünkü Toprak zamanında ona kafayı fazla takmış ve kim olduğunu bulmak için günlerce uykusuz kalmıştı. "Eee Ares sıra sende." diyerek topu Ares'e atmasıda bundan sebepti. Evet gizlilik esastı falan filan ama yinede ufak bir kırgınlık oluyordu insanının içinde.

Pars bu konuyu daha sonra daha detaylı bir şekilde konuşmayı aklının bir köşesine not ederken Ares ona dönen oklarla gerilmişti. O dosyada İSİMSİZ adını gördüğünden beri bir gün bu konunun açılacağını farkındaydı ama bu kadar erken olmasını istemiyordu ve bu durum onu çok geriyordu. "Sizi ilgilendiren bir durum yok. Özel bir neden, bu olaylardan çok öncesine dayanıyor." dedi sert bir şekilde.

Ares'in bu tavrı Pars'ı çileden çıkarmaya yetmişti. Zaten az önce sik gibi bir durum yaşamıştı, birde bu herfin ergenliklerini çekemeyecekti. "Onun bundan bile haberi yoktur Toprak. Malum bizim aylar öncesinden öğrendiğimiz durumu o buraya gelmeden önce öğrendi." diyerek alayvari bir tavırla konuşmuştu Pars. Duyduklarına hem şaşıran hem de öfkelenen Ares hırsla ayağa kalkmıştı.

"Ne diyorsun lan sen?" diye bir hışımla oturduğu yerden kalktı. O ayağı kalkarken sandalyeside gürültüyle yerle buluştu. Pars hâlâ alaycı tavrını korumaya devam ediyordu. "Sen 'Ben tim komutanıyım.' diye ortada gezerken, Toprak 'Üzmeyin çocuğu bırakın kendini bişey sanmaya devam etsin.' diye uyardı hepimizi. Her şeyi en son senin öğrendiğini saklamamızı istedi." Pars'ın ani öfkeyle saçmalamasına sinirlenen Toprak "Pars!!" diye uyarıcı bir tonda konuştu.

"Saçmalamayı kes ve adam akıllı anlat şunu." diyen Ares ile Pars gür bir kahkaha attı ve "Duydunuz mu? Sözde komutanımız bana emir verdi." dedi. Pars gülmeye devam ederken Ares birden bocalayıp sessizce "Amacım o değildi. Emir filan vermedim ben." diye mırıldandı. Bu mırıldanmayı sadece Alp duymuştu, zira Toprak ve Pars şuanda öfkeden etrafta olanları pek umursamıyorlardı.

"Saçmalama Pars!! Bişey diyorsun ve devamını getirmiyorsun. Üstelik onunla alakalı bir şey bu, merak edip öğrenmek istemesi normal."

"Sen niye onu savunuyorsun ki Toprak?! İki aydır tanıdığın birini niye bu kadar koruyorsun?!"

Pars'ın sözleri bir anlığına Toprağı dumura uğratmıştı, lakin daha sonra düşüncelerini sesli bir şekilde dile getirdi; "Benim kimseyi koruduğum filan yok Pars!! Kaos çıkmaması için susun dedim. Daha ilk gün Ares'in bu duruma nasıl bir tepki verebileceğini gördük. Görev boyunca bir aksilik çıkmasını istemiyordum ama sayenizde helede siz ikiniz sayesinde maşallah iki günde bir tartışma oluyor. Madem anlaşamıyorsunuz o zaman birbirizden uzak durun lan!!"

Toprağın çıkışına iyice sinirlenen Pars "Kendin bile diyorsun Toprak!! Adam ayaklı felaket, o ancak bizim başımızı belaya sokar. O olduğu sürece bu görevin olumlu sonuçlanmayacağını hepimiz çok iyi bil-" derken Pars'ın sözünü Ares'in bağrışı bölmüştü. Ares "YETER LAN YETER!!! Kolay mı sanıyorsun lan?! Her boku benden sakladıkları yetmezmiş gibi birde ikide bir sizin saçma sapan imalarızla uğraşıyorum. Çok mu merak ediyorsun İSİMSİZ'in kim olduğunu..." derken aynı zamanda belindeki silahı çekmiş ve Pars doğrultmuştu.

Bu hamleye kayıtsız kalamayan Pars'ta silahını Ares'e doğrulturken orada bulunan Alp, Toprak ve bağırışma seslerine dışarı çıkan ekip üyeleri öfkeden gözü dönen iki adamı sakinleştirmeye çalışıyordu. Çabaları boşa çıkarken Pars'ta, Ares'te ortamdan soyutlanmış birbirlerinden başka bir şeyi görmüyorlardı. Gözleri o kadar dönmüştü ki ikisinide tetikte olan parmakları zerre titremiyordu.

İkiside öfkelerinin esiri olmuşken Ares'in "Al sana İSİMSİZ." demesinin ardından karargahın bahçesinde geçen bu gergin dakikaların sonunda ilk önce iki farklı silahın aynı anda ateşlenmesinin sesi daha sonrada etraftakilerin ikisinin adını haykırmasının sesi yankılanmıştı. İki farklı bedenden akan kan damlaları ikisinin arasında birbirine karışırken bu olanlar ileride olacakların ufak bir işareti gibiydi...

Zira bir ağacın iki meyvesinin arasına kan girmişti...

5.BÖLÜM SONU

​​​​​​Daha önce bu konu hakkında açıklama yaptığımda olay bayağı yanlış anlaşılmıştı. Ares ve İsimsizin aynı bedende iki farklı kişi olduğu konusu psikolojik bir hastalık sanılmıştı. Fakat bu durumu şizofreni veya kişilik bozukluğu değilde bir şehir efsanesinin yansıması olarak düşünebilirsiniz zaten ileriki bölümlerde bu durumu okuyacağız.

Neyse bölümü nasıl buldunuz? Umarım beğenirsiniz.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. Yeni bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın 👋 👋 👋

Loading...
0%