Hayat bazen insanın canını öyle bir yerden yakar ki seni yaraladığı kurşunun nereye saplandığını bilemezsin. Ama hayat bazen de güldürür. Çok küçük bir an dahi olsa... Mesela ben doğduktan hemen sonra annem ölmüş. Bir bebeğin dünyaya gelişi bence güzel bir şeydir diye düşünüyorum. Gerçi dünyada onca kötülük varken bebeğin bu kötülükler arasında dünyaya gelmesi ne kadar doğru bilmiyorum. Her neyse, yine de her şey için Allah'a binlerce kez teşekkür ediyorum. Ben böyle düşüncelere dalmışken çalan alarmımla artık kalkmam gerektiğini hatırladım. Zaten çoğu zaman alarma gerek kalmıyordu, erken uyanmayı da bir yerde seviyordum. Hızlıca yatağımdan kalkıp banyoma doğru koştum. Dişimi fırçalayıp yüz bakımımı yaptıktan sonra banyodan çıkıp gardrobumu açtım. Kışın soğuğundan korunmak için üstüme mor renkli bir sweat altıma da dar paça siyah bir pantolon giydim. Saçımı at kuyruğu yapıp odadan çıktım. Merdivenleri inip mutfağa girdiğimde babamı gördüm. ''Naber babiş.'' dedim yanına oturup sarılarak.
''Ya kızım babiş ne ya. Hayır yani ben anlamıyorum, baba kelimesinin nesi kötü?'' dediğinde bir kahkaha patlattım.
''Ama belki ben babiş demek istiyorum.''
''Tamam tamam söyle bişey olmaz.'' dedikten sonra önüme dönüp bir iki lokma bir şeyler yedim.
Telefonumun çaldığını duyunca telefonumun yukarıda olduğunu hatırladım. Masadan kalkıp odama çıktığımda arayanın Merve olduğunu gördüm. ''Alo''
''Efendim'' dedim cilveli bir sesle.
''Off yine başladı bunun cilveleri. Kızım ben sana demiyor muyum git kendine bir sevgili bul diye. Böyle yaparak hayatının sonuna kadar yalnız kalacaksın haberin yok.'' dedi yarı alaylı yarı ciddi.
''Ya ben sevgili istemiyorum diye kaç kere sana diyeceğim. İs-te-mi-yo-rum.''
''Karşına cengaver bir yiğit çıkınca görürüm ben seni.''
''Merve! Sen beni bunun için mi aradın?''
''Hayır hayır şey diyecektim, akşam bize yatıya gelsene.'' dedi bu sefer kendisi cilve yaparak.
''Ama vize haftası başlıyor. Çalışmamız gerekmez mi Merve Hanım?''
''Allah'ım ya kıza bak. Babası mafya para sıçıyor ama hala vize derdinde.''
''Ay sanki çok sevdiğim bir meslek. Yani silahlarla aram iyi olsa da onları sevsem de," cümlemi yarıda kesip biraz düşündükten sonra devam ettim. "Ben kararımı değiştirdim mafya oluyorum.'' dediğimde ikimizde güldük.
''Bir şey olmaz zaten vizelere daha üç gün var sen zeki kızsın yaparsın.''
''Tamam pekala, sen kazandın. Babama söyler okuldan sonra gelirim.
''Tamam o zaman, öptüm kapatıyorum.''
''Bay bay.'' dedikten sonra telefonu kapattım ve çantamı hazırlayıp aşağı indim. Babam beni gördükten sonra, ''Ne oldu kızım, niye apar topar yukarı çıktın?''
''Merve aradı, akşam onlarda kalmamı istedi. Akşam beni yemeğe beklemezsin baba.''
''Ben niye tanımıyorum o Merve'yi? Şimdi sen 'Mervelere gidiyorum' ayağına sevgiline gitmiyorsun demi? Ah, hayır olamaz kalp krizi geçiriyorum. Kızım nolur beni bırakıp Mervelere gitme.'' dedi ve sonra yalandan yere yattı.
''Oha baba. Abartacağını düşünmüştüm de bu kadarını beklemiyordum açıkçası. Hem senin öldürmen gereken adamlar falan yok mu? Niye evde duruyorsun?''
''Olamaz şimdi de beni evden kovuyor,'' ağzıyla tükürme efekti vererek ''gençlik bitmiş.'' dedi. Ben gülmeye devam ederken geç kaldığımı fark ettim ve ''Sohbetine doyum olmuyor babacım ama ben çıkıyorum.'' dedikten sonra mutfaktan çıktım. Ayakkabımı giyerken babamın hala ufak çaplı çığlıklarını duysam da aldırış etmedim. Mesleği mafya olan bir adamın kızına karşı böyle davranması da bir tek benim babamın becerebileceği iş doğrusu.
Okula geldikten sonra bir kez daha Ege Üniversitesi'nde okumanın verdiği huzurla buradaki temiz havayı içime çektim. Doğayla iç içe olması da bu okulun bir avantajıydı. Ne zaman buraya gelsem tüm kaygılarımı - sınavlar hariç- unutuyordum. Okulun kapısında öylece durup beklerken Merve'yi gördüm. Yanına koşup sarıldım. ''Canım'' dedim.
''Ya görende üç yıldır görüşmüyoruz sanacak, daha bugün konuştuk." dedi.
''Of ne yapayım özlemişim.''
''Tamam tamam gel.''
Sarılma faslı bittikten sonra yürümeye başladık. Okulumuz aynı olsa da bölümlerimiz farklıydı. Ben yazılım mühendisliği okuyordum o ise hemşirelik. Bölümümü seviyordum ve bu bölümü tutturmak için bir sene mezuna kalmıştım. Bu yüzden Merve benden bir sene önce üniversiteyi bitirecekti. Ama olsun yazılım mühendisliği için değer.
Tüm dersler bittikten sonra eşyalarımı toparlayıp sınıftan çıktım. Merve beni görür görmez yanıma koşturdu. Ben de ''Hayırdır inşallah bomba falan patlamadı dimi?'' dedim.
''Yok yok daha güzel bir şey oldu.''
''E ne oldu kızım anlatsana.'' dediğimde bir anda sevinçten havalara zıplamaya başladı. Bu hep böyle çocuk mu kalacaktı. Neyse ki çocukluktan beri arkadaştık ve ben onun bu hallerini seviyordum. ''Bak şimdi iyi dinle.'' diyerek söze başladı. ''Son ders bizim sınıftan bir çocuk bana özelden yazdı. Yanındaki kızı ben çok beğeniyorum bizi onunla tanıştır diye.'' cümlesini bitirdikten hemen sonra gözlerimi devirdim. ''Hayır Merve.''
''Ama Mira, çocuğa bir şans versen, helal süt emmiş sürekli derslerine çalışan biri. Hem şu ana kadar saygıda kusur ettiğini de görmedim.''
''Tamam bir dakika. Niyet ettim seni 'oğluna kız bulmaya çalışan yaşlı teyzelere' benzetmeyeceğim.''
''Ha ha ha. Çok komiksin.'' dedikten sonra yürümeye başladık. Bugün şoförlerin beni almasını istememiş kendi arabamla gelmiştim. Merve'nin şoförü geldikten sonra onunla ayrıldık. Çantamdan arabamın anahtarlarını çıkarıp arabaya geçtikten sonra şarkı açıp eve doğru yol aldım.
Eve geldikten sonra babamın evde olmadığını görüp evde yalnız kalmanın verdiği huzurla mutfaktan kendime atıştırmalık bir şeyler hazırlayıp odama çıktım. Dizüstü bilgisayarımı açıp film izlemeye başladım. Yaklaşık bir iki saat sonra kapı açılma ve ardından kapanma sesi duydum. Babamın gelmiş olacağını tahmin edip aşağı indim. Babamı gördüğümde, ''Hoş geldin.'' dedim.
''Hoş bulduk kızım.'' Saate baktığımda saatin yediye yaklaştığını fark ettim. ''Ben odamdayım, hazırlanıp çıkacağım.''
''Tamam, ama bir şartla,''
''Neymiş o?''
''Seni oraya ben bırakacağım.''
''Ama baba geldim yirmi yaşına hala sen mi beni bırakıyorsun?''
''Sus, babaya cevap verilmez. Ben bırakacağım dediysem ben bırakacağım.'' dedi alaylı bir şekilde.
''Off tamam. Ben yukardayım beş dakika sonra inerim.'' dedikten sonra yukarı çıkıp hızlı bir şekilde hazırlandım. Çantama pijamalarımı birkaç bakım malzemesi ve gerekenleri koydum. Aşağı indiğimde babamla birlikte babamın arabasına bindik. Yol boyunca sessizliğimizi korurken bunu ilk bozan babam oldu.
''Ya bak ne diyeceğim. Ormanlık yoldan gitsek ya hem oranın trafiği falan olmuyor. Daha sessiz ve sakin.''
''A ormanlık yol mu varmış? Hiç bilmiyordum.''
''E hadi oradan gidelim o zaman.'' deyip direksiyonu ormanlık yola doğru kırdı. Ormanlık yol gerçekten de daha güzeldi. Camı açıp temiz havayı içime çekerken bir yandan da türlü hayvanların sesleri içimi bir hoş ediyordu. Derken bu huzuru bozan ön camdan içeri girip arka koltuğa düşen kurşun sesiydi. Ufak bir çığlıkla ne olduğunu anlayamayıp hemen yere çömeldim. Babam da aynısını yaptıktan sonra torpido gözünden ikimize de bir silah çıkardım. ''Baba kim bunlar? Niye bir anda karşımıza çıktılar?''
''Bilmiyorum Mira ama gördüğüm kadarıyla sayıları çok da fazla değil. Sen burda kal.'' deyip arabanın kapısını açıp kapıyı kendine bir kalkan gibi kullandı.
''Hayır baba. Tabii ki öyle bir şey olmayacak.'' Deyip ben de kapıyı açtım. Tetiği çektikten sonra sırayla adamları vurmaya başladım. Sayıları on, on beş civarındaydı. Arkamıza geçme ihtimallerini de düşünüp emekleye emekleye bagajın olduğu kısma geçtim. Tam o sırada bacağımda bir yanma hissiyle ufak bir çığlık attım. Babam çığlığımı duyduğu için yanıma gelmeye çalıştı ama adamlar olduğu için gelemedi. Beni vuranın kim olduğunu görmek için etrafıma bakınırken o adamın kaçtığını gördüm. Arkasından sıktığım kurşunların nafile olduğunu gördüğüm için boşa şarjör harcamayı bıraktım. Ben vurulunca sağ kalan adamların da kaçtığını gördüm. Babam tüm adamların kaçtığına ve etrafın temiz olduğuna emin olduğunda yanıma geldi. Bacağımı gördüğünde yere çömelip ''Kızım.'' dedi endişeyle.
Güçlükle konuşup ''Bir şey yok baba. Sakin ol.'' dedim ama büyük ihtimalle kurşun içerideydi ve canımı yakıyordu.
''Bir şey yapmam lazım.'' dedi ve ince tişörtünün alt kısmından bir parça koparıp açılan deliğe sardı. Sonrasında onun yardımlarıyla birlikte arabını arka koltuğuna geçip ayağımı uzattım.''Kahretsin, benim yüzümden.''diye arada bir sayıklıyordu.
Arada sırada tıslayarak konuşmaya devam ettim. ''Hayır baba. Hiçbir şey senin yüzünden değil. Sen nereden bilebilirdin ki böyle olacak.''
Babam en sonunda öylece bekleyemeyip bir yerlere doğru koşmaya başladı. ''Baba, nereye gidiyorsun? diye bağırdım ona doğru ama tek söylediği şey kendime dikkat etmem gerektiğiydi. Ah! Yaralı bir bacak ve pert olmuş bir arabayla ne kadar güvende olabilirdim ki. Üstelik tek başımaydım. Bir süre sonra beklemekten dayanamamıştım Yüzümdeki terler git gide artıyor, bacağımdaki yanma daha da şiddetleniyordu. Sonunda zar zor hareket edip arabanın kapılarını kapattım ve kilitledim. Artık ne kadar işe yarayacaksa.
Bir kaç dakika sonra babamı uzaktan koşarken gördüm. Yardım çağırması ümidiyle beklerken dayanacak gücüm kalmamıştı. Babama kapının kilidini açtım fakat ben daha kapıları açmadan babam hızlı bir şekilde açtı ve konuşmaya başladı.''Babacım, sen çok kötü görünüyorsun.'' dedi ve alnımdaki teri sildi. İleride bir ağaç ev olduğunu ve oraya gidebileceğimizi söyledi ve sonra beni kucağına aldı. Babam beni kucağına aldığı için bacağım hareket etti ve buda bir çığlık atmama neden oldu. Olabildiğince sessiz olmaya çalışıyordum çünkü benim canım ne kadar yanarsa babamınki bin kat daha fazla yanıyordu.