4. Bölüm

4

Beril Ecer
berilece7

Ofis masasının etrafındaki koltuklarda yerlerimizi almıştık. Uykumun açılması adına kahvemden bir yudum daha aldım ve önümde duran kağıtlara göz attım.

''Kulübe tekrardan gideceksin fakat hemen gitmeni istemiyorum. Bu süreçte de Cihan Erge'nin kulübe gidip gitmediğini Kuzgun kameralardan kontrol edecek. Bakalım planladığımız gibi uyuşturucu etkisini göstermiş mi?''

''Uyuşturucu almadı.'' dedi Kuzgun bakışlarını bilgisayar ekranından kaldırmadan. Başkan bir kaşını kaldırmış bir şekilde sorarcasına Kuzgun'a bakıyordu.

''İra'nın fırsatı olmadı. Ayrıca ihtiyacı olduğunu da sanmıyorum.'' Başkan hâlâ anlamamış bir ifadeyle Kuzgun'a bakıyordu. Kuzgun sıkıntıyla nefesini dışarıya verdi.

''Adamın, İra'ya dibi düştü diyorum yani.'' Başkan kaşlarını yukarıya kaldırdı ve başını salladı.

''Hah, anladım.'' Önündeki kağıtlara yöneldi. Bakışlarımı Kuzgun'a dikmiştim. Kurduğu cümle sinirlenmeme sebep olmuştu.

''Öyleyse,'' dedi ve bana doğru döndü ''senden onunla bir buluşma ayarlamanı ve yakınlaşmanı istiyorum.''

''Benimle, yıllanmış bir şarabını içmek istediğini söylüyordu.'' Sesim kulağa gergin geliyordu.

''Harika! O zaman bir sonraki karşılaşmanızda bu konudan söz ederek onun mekanında buluşma ayarlayacaksın. Sonrasının çorap söküğü gibi geleceğine inanıyorum. Seninle olan samimiyeti arttıkça sana güvenmeye başlayacaktır. Asıl isteğimiz onun çalışma odasına girmen olacak. Bilgisayarına Kuzgun'un vereceği USB belleği takman gerekiyor. Bu şekilde bilgisayarındaki belgeleri ele geçireceğiz.''

''Ne belgeleri bunlar?'' Kahvemin son yudumunu da içtiğimde kupayı masaya bıraktım.

''Kaçırdığı organları sattığı, zengin ailelere dair belgeler. Bu olay düşündüğünüzden de büyük anlayacağınız. Kurulmuş olan paravan bir şirketten de fazlası. Bu ailelerin nerdeyse her biri bu işin içinde ve ellerini masum insanların kanına bulamış durumdalar. Bunların cezasız kalmalarına izin veremeyiz. Anlıyor musunuz?'' dediğinde ikimiz de onaylarcasına başımızı salladık.

''Özellikle de sen İra.'' Bakışlarımı ona çevirdiğimde kaşlarım çoktan çatılmıştı.

''Bu planda oynadığın rol konusunda hassasiyetinin farkındayım fakat masum canların da farkında olmalısın.'' Cevap veremedim.

''İşi batırma.'' Çenem kasılmıştı ve bakışlarımı, hızlıca Başkan'dan uzağa çevirmiştim.

''İra.''

''Tamam.'' Dişlerimi öfkeyle birbirine bastırdım. Bakışlarımı tekrardan Başkan'a çevirdim.

''İşi batırmam.'' dedim iğnelercesine. Başıyla beni onayladı ve önündeki kağıtları okumaya geri döndü. Benim aksime kendisinin bu kadar sakin oluşu zoruma gidiyordu.

Saat çok geç olmaya başlamıştı ve uykusuzluğum, başımın ağrısına hiç yardımcı olmuyordu. Burnumun kemiğini, baş ağrımı dağıtması adına sıktım. Başkan oturduğu sandalyeden kalkıp önündeki kağıtları bir araya toplamaya başladı.

''Bu gecelik bu kadar. Gidebilirsiniz.'' Sandalyesini masanın altına itekledi ve ofisten çıktı. Kollarımı havaya kaldırıp gerindim. Sandalyenin arkasına asmış olduğum kabanımı üzerime geçirdim.

''Seni eve bırakayım,'' dedi Kuzgun bilgisayarından başını kaldırmadan. İtiraz edecek gibi olduğum sırada arabamla motorumun evde olduğunu hatırladım. Sessizce kapıda onun toparlanmasını bekledim.

''Sessizliğini onaylama olarak alıyorum.'' dedi gülümseyerek. Ellerimi ceplerime sıkıştırıp esnedim.

''Nasıl alıyorsan al. Çok yorgunum, seninle zıtlaşamayacağım.'' Ofisten çıkıp asansöre doğru ilerlediğim sırada arkamdan gelmekte olan Kuzgun'un gülüşü boş koridoru dolduruyordu.

Evimin önüne gelince arabadan indim ve kapıyı kapatmadan önce öne doğru eğildim.

''Bıraktığın için sağ ol.'' Cevap vermesini beklemeden kapıyı kapatıp ellerim cebimdeyken eve doğru ilerledim. Nefesim buharlaşarak havaya karışıyordu ve ayağımın altında ezilen taşların sesine arabanın uzaklaşan sesi eşlik ediyordu. Sıcak bir duş alıp uyumak istiyordum. Vücudumda Cihan'ın temas ettiği herhangi bir yerim kalmasın istiyordum. İşi batırma. Başkan'ın sesi zihnimde yankılanıyordu. Sinirle güldüm ve çizmelerimi çıkarıp kenara koydum. Saçlarımı çözerken aynadaki yansımama bakıyordum. Çok yorgun görünüyordum. En son ne zaman tatil yapmıştım? İçimi kaplayan tuhaf duyguyla hatırladım. Sanırım deniz kabuğunu bulduğum gündü...

Çok bir şey düşünmek istemiyordum. Düşündükçe düşüncelerimin altında boğulacağımı biliyordum. Geçmiş, gelecek ve şu an. Hepsi birer kaostu benim için. Gelecek bir muamma olabilirdi fakat deneyimlerim bana geleceğin de geçmişten pek bir farkı olmayacağını hissettiriyordu. Öğrenilmiş çaresizlikti.

Nerdeyse bir hafta geçmişti. Bu süreçte koşuya gitmek dışında evden hiç çıkmamıştım. Bodrum katındaki spor salonunda spor yapıyordum ve günün geri kalanında film izliyordum. Gece olduğunda ise uyku meselesi hep zorlu oluyordu benim için. İlaç almak istemiyordum. Çünkü buna alışmaktan korkuyordum. Yine bir günün sonu gelmişti. Uyuyabilmek adına yatakta bir sağa bir de sola dönüp duruyordum. En sonunda sinirle yorganı kenara fırlattım ve uykumun gelmesi için koşuya çıkmaya karar verdim. Evde bulunan koşu bandında da koşabilirdim fakat temiz hava almak istiyordum. Üzerime, koşuya uygun birkaç şey geçirdikten sonra kulaklıklarımı kulağıma taktım ve bahçe kapısından çıkıp ormanlık alanın içindeki patikada koşmaya başladım.

Hava bulutsuzdu ve gökyüzündeki yıldızlar cam gibiydi. Şehirden uzakta olduğum için mutluydum. Yıldızları bu kadar net görebiliyor olmamın sebebi buydu. Yıldızların arasında duran ve son dördün evresinde olan ayın ışığı yolumu aydınlatıyordu. Soğuğun kokusu ciğerlerimi doldururken duraksadım. Arkamda kalan yola kısa bir baktım. Önüme döndüğümde ise daha koşacak olduğum yola bakıyordum. Sağımda ve solumda yol boyu devam eden çam ağaçları vardı. Renkler silinmişti ve sanki siyah beyaz bir filmdeymiş gibiydim. Yapayalnızdım. Bu gerçek, korkudan ziyade farklı bir şekilde içimin ürpermesine neden olmuştu. Acı verici şekilde güzeldi.

Kendime göre belirlediğim kulvarda yaklaşık yirmiye yakın tur attıktan sonra tempomu yavaşça düşürmeye başladım. Hava ne kadar soğuk da olsa terlemiştim ve sonunda yorulduğumu hissedebiliyordum. Bahçe kapısını açıp içeriye geçtiğimde doğruca üst kata çıktım. Duştan çıktığımda uykusuzlukla yalpalayarak girdiğim giyinme odasından üzerimde bol bir tişörtle çıktım ve saçlarım ıslak bir şekilde kendimi yatağa attım. Yatağımda birikmiş olan uyku kokusunun bedenimi sarmalamasına izin verdim.

Rüya olup olmadığını anlayamadığım bir sis bulutunun içinde sürükleniyordum. Sanki, zihnim o kadar çok doluydu ki hangisine odaklanacağını şaşırmıştı. Yoğun bir sis zihnimi ve düşüncelerimi bulanıklaştırıyordu.

Sisin içinde ayakta dikiliyordum ve yanımdan, belli belirsiz görüntülere eşlik eden sesler hızlıca geçip gidiyordu. Aniden sesler kesildiğinde sis kalktı. Gri bir hiçliğin ortasındaydım. Nereden geldiğini anlamadığım birisi karşımda dikiliyordu. Şiddetle esen rüzgardan savrulan saçlarına yapışmış kum taneleri, kuruyup çatlamış ve düz bir çizgi halinde gergince duran soluk dudaklarına eşlik eden soğuk bakışlarıyla karşılaştım. Gördüğüm manzara karşısında irkildim. Korkuyla, aniden gözlerimi kapadığımda gerçeklikte gözlerimi araladım.

Gün doğmuştu ve telefonum, başucumdaki komodinde çalıyordu. Ağzım kurumuştu ve saçlarım terleyen anlıma yapışmıştı. Komodine uzanıp telefonumu elime aldığımda ekranda, arayanın Kuzgun olduğunu gördüm. Telefonu açıp kulağıma götürürken parmaklarımla gözlerimi ovuşturuyordum.

''Söyle.'' Sesim uykulu çıkıyordu.

''Uyandırdım mı?''

''Ne oldu Kuzgun?''

''Uyandırdıysam kusura bakma. Mesajlara geri dönüş yapmadığın için aramıştım seni.'' Ayağa kalkıp gerindim. Bir elimle telefonumu kulağımda tutarken diğer elimle de boynumu ovuşturuyordum. Kuzgun konuşmaya devam etti. ''Bu akşam Cihan'la buluşacaksın. Öncesinde hazırlanıp şirkete gelirsin. Planı gözden geçireceğiz. Sonrasında ekipten biri sana gece kulübüne kadar eşlik edecek.'' Söylediklerini sessizce dinliyordum. Bakışlarım ahşap zemine takılmıştı. Başım ağrıyordu. ''İra?'' Adımı seslenince irkildim ve gözlerimi hızlıca kırpıştırdım.

''Efendim?''

''Beni dinliyor musun?'' Sıkıntıyla nefesimi dışarıya verdim.

''Evet Kuzgun.''

''İyi misin İra?'' Gözlerimi devirdim.

''İyiyim Kuzgun. Akşam planı gözden geçirmek için şirkete geleceğim. Kapatıyorum.'' Telefonu kapattım ve yatağa fırlatıp odadan çıktım. Ağrı kesici içmek için musluktan su doldurdum. Ada mutfağın yanındaki bar taburelerden birine oturmuştum ve başımı avuçlarıma yasladım.

''Güne başlamak için ne harika bir yol,'' diye fısıldadım. İlerleyen saatlerde akşam için hazırlanmaya başlamıştım. Yine iddialı bir elbise ve makyaj eşliğinde evden çıktığımda kapıda arabasıyla beni bekleyen Kuzgun'u gördüm. Arabaya bindiğimde ikimiz de şirkete kadar tek kelime etmemiştik. Başkan'ın odasına çıkmak için asansöre bindik.

''Al.'' Kuzgun elinde tuttuğu küçük bir hapı bana doğru uzatıyordu.

''Bu ne?''

''Ağrı kesici.''

''Neden veriyorsun bana bunu?'' Parmaklarımı açık olan saç diplerime daldırdım ve ensemi tekrardan sıktım.

''Başın ağrıyor. İç, daha iyi hissedeceksin.'' Bir kaşım havada şüpheyle bir ona bir de elinde tuttuğu hapa baktıktan sonra hapı aldım ve ağzıma attım.

''Başımın ağrıdığını nasıl bildin?'' Asansörün kapısı açıldığında asansörden çıkıp uzun koridorda yürümeye başladık.

''Huysuzsun ve saçların salık. Başın ağrıdığında asla saçlarını toplamazsın.'' Beni bu kadar iyi tanıması garipti. Başkan'ın odasına geldiğimizde, Başkan çoktan toplantı masasında yerini almış bir şekilde önündeki kağıtları inceliyordu. Bizim geldiğimizi görünce başını kaldırıp gözlüklerinin üstünden bize baktı.

''Geçin. Çok uzun tutmayacağım.'' Sandalyelerimizi çekip yerimizi aldık.

''İra, öncelikle senin bu akşamki görevlerinden bahsetmek istiyorum. En son toplantımızda yaptığımız konuşmaları hatırlıyorsundur. Cihan'la buluştuktan sonra onunla baş başa kalmaya çalışmalısın. Sonrasında geceyi onunla geçirmen gerekiyor. Eğer yapabiliyorsan onun çalışma odasına gitmen çok daha işimize yarayacaktır.'' Gerginliğim baş ağrımı körüklüyordu. ''Bunu başarabilirsen onunla çok yakın temasa girmene gerek kalmadan bu operasyonu hızlıca bitirebiliriz. Asıl hedefimiz bilgisayarı.'' Konuşmaya Kuzgun devam etti.

''Bu USB bellek ile onun bilgisayarına sızacağız.'' Elinde tuttuğu belleği iki parmağı ile masada önüme doğru itekledi. ''Eski ve güncel tüm müşterilerinin kayıtlarına bu şekilde ulaşabiliriz. Tek yapman gereken bunu bilgisayarına takman olacak.'' Geriye doğru yaslandı ve kollarını göğsünde kavuşturduğunda gömleği üstünde gerildi. ''Gerisini ben halledeceğim.'' Önümdeki belleğe uzandım ve el çantama attım.

''Bittiyse çıkıyorum.'' Başkan kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu.

''Sana güveniyoruz İra.'' Söyledikleri bir destekten ziyade tehdit niteliğindeydi. Başımla onu onayladım.

''Çıkabilirsiniz.'' Odadan çıktığımızda ben asansöre doğru giderken; Kuzgun bu gece bilgisayar ekranlarından plana dahil olacağından bilgisayar odasına girdi. Şirketin önünde beni bekleyen araca bindiğimde şoför koltuğunda tanıdık yüzlerden biri vardı.

''İyi akşamlar İra Hanım.'' dediğine ona başımı eğerek yanıt verdim. Başımın ağrısı eşliğinde yoldaki şeritleri izliyordum. Çok geçmeden gece kulübünün önündeydik. Çantamdan çıkardığım kulaklığımı sol kulağıma taktım. Üstüne bastırdığımda gelen hafif tiz seten kulaklığın açık olduğunu anladım.

''Kuzgun, beni duyabiliyor musun?''

''Evet, duyabiliyorum.'' Elimle saçlarımın kulağımın önüne gelmesini sağladım. Bu sayede kulaklığım görünmeyecekti. Oldukça küçüktü fakat yine de şansa bırakmak istemezdik. Arabadan çıktığımda yağmur çiseliyordu. Nefesim karanlığın içinde buharlaşarak göğe yükseldi. Gece kulübünün önünde durmakta olan insan kalabalığını aşıp kapıya geldiğimde korumalar gülümseyerek bana yol vermişlerdi. Tekrardan birisi paltomu benden almıştı ve bu deja vu yaşıyormuş gibi hissetmeme neden olmuştu.

Koridorun sonundaki tanıdık kapıya vardığımda kendimden oldukça emin bir şekilde kapıyı itekledim. Kaçarcasına kendisini dışarıya atan müzikle bedenim titremişti. Dans eden insanların arasından kıvrılarak ilerliyordum. Yanıp sönen ışıkların içinde asılı kalmış gibi görünen sigara dumanının içinden geçtim ve duman çevremde dağıldı. Bara vardığımda önümdeki boş tabureye yerleştim ve el çantamı önümde duran tezgaha koydum. Barmen bana doğru geldiğinde hiç düşümden iki tekila shot istedim. Gülümseyerek önüme siparişlerimi bırakan barmene baktım. Kulağıma doğru eğildi ve onu duyabilmem adıma yüksek sesle konuşmaya başladı.

''Bir süredir görünmüyorsun.'' Cevap vermek adına kulağına yöneldim.

''İşlerim yoğundu.'' Gülümsedim. Tekrardan kulağıma eğildi.

''Her akşam seni görmek için buraya geldi.'' Kimi kastettiğini çok iyi biliyordum. Kuzgun bana Cihan'ın kulübe geldiğini haber ediyordu zaten. Fakat bilmiyormuş gibi davranmalıydım. Anlamamış şekilde kaşlarımı çattım.

''Kimden bahsediyorsun?'' dediğimde belimde hissettiğim dokunuşla irkildim ve hızlıca sağıma döndüm. Tandık yüz ikimizin ortasına doğru eğildi.

''Benden tabi ki de,'' dedi Cihan. Yüzüme bakarken gülümseyerek göz kırptı. Onu görünce, gülüşüne karşılık olarak ben de ona gülümsedim ve önümde duran shotlardan birini ona uzatırken gözlerine bakmaya devam ettim. Elimden shot bardağını aldı. Kendi bardağımı ona doğru kaldırdım.

''Cihan.''

''Ahsen.'' Bardaklarımızı tokuşturduk ve shotlarımızı kafaya diktik.

''Görüşmeyeli ne kadar oldu?'' diye sordum.

''Tam olarak bir hafta.'' Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım.

''Bakıyorum da birileri gün saymış.'' Kıkırdadım.

''Birileri aklımı başımdan aldı da, ondan.'' Gülümsedi ve barmeni yanına çağırdı.

''Bize iki viski. Double olsun.'' Araya girdim.

''Bana daha hafif bir şeyler söyleyebilir miyiz? Bu akşam başım ağrıyor biraz.'' Sahte bir şekilde dudağımı büzdüm. Cihan gülümsedi ve barmene içinde alkol oranı az olan bir kokteyl hazırlamasını söyledikten sonra dikkatini tekrardan bana verdi.

''Görüşmeyeli nasılısın bakalım?''

''Son zamanlarda biraz yoğundum. Kafamı dinlemeye vaktim bile olmadı biliyor musun?'' Kendimi güçsüz ve savunmasız gösteriyordum. Küçük bir çocuk gibi söyleniyordum. İstediğim o bakışı almalıydım Cihan'dan. Konuşmaya devam ettim. Bu sırada içeceklerimiz gelmişti ve bir yandan da içiyorduk. ''Öyle yoğundum ki başım ağrımaya başladı. Ne yaptıysam da geçmedi.'' Bakışları yumuşadı, kaşlarının kenarları aşağıya doğru düştü ve yumuşak bir gülümseme dudaklarında yerini aldığında başardığımı anlamıştım.

''Buraya neden geldin? Biliyorsun ki burası çok gürültülü. Daha sakin bir yere gidip içebilirdin.'' İşte hamlemi yapmak için tam zamanı!

''Aklı başından alınan tek kişi siz değilsiniz Cihan Bey.'' Gülümsedim ve kokteylimin ince pipetini dudaklarıma yerleştirip bir yudum aldım. Bakışları gözlerime oradan da dudaklarıma ulaştı ve gülerek başını iki yanına salladı.

''Ah Ahsen!'' Bardağında kalanları kafasına dikti ve boğazının yanmasıyla yüzünü buruşturdu. Alkolden gevşeyince çenesi düşmeye başlamıştı. Üst üste bardakları kafasına dikiyordu. Sürekli konuşuyordu. Anlattıkları ise, kabaca söyleyecek olursam, maddi durumundan ve ne kadar çok mal varlığına sahip olduğuyla alakalıydı. Açıkçası anlattıklarından hiçbiri ilgimi çekmiyordu. Duymayı istediklerim bunlar değildi. Anlattığı şeyleri, sanki ondan çok etkileniyormuşum gibi dinliyordum. En sonunda duymak istediğim soruyu sormuştu

''Daha sessiz bir yerde devam etmeye ne dersin? Başın da ağrıyordu hem.'' Son söylediği canımı sıkmıştı. İçimden, 'Beni çok düşünseydin burada bir saat başımı şişirecek boş laflar etmezdin,' dedim sinirle. Sakin olmalısın İra. Düşünüyormuş gibi yaptım.

''Hmm, neresi mesela?'' Sonra aklıma bir şey gelmiş gibi aniden gülümsedim. ''Yüz yıllık bir lezzet hiç de fena olmazdı açıkçası.'' Gülmeye devam ettim. Cihan da gülüyordu.

''Sen, aklımı mı okuyorsun benim?''

''Aaa öyle mi yapmışım?'' Başını, gülerken iki yana doğru sallamaya başladı.

''Bu bekleyişe değeceğini biliyordum.'' Gözlerindeki bakıştan hoşlanmamıştım. Fakat şu an her şey tam olarak istediğim şekilde gidiyordu. Bozulmasına izin veremezdim. Rolden çıkmamalıydım. Cihan ayağa kalktı ve önüme gelip elini bana doğru uzattı. Uzattığı elini tuttum ve çantamı da alıp ayağa kalktım. Bir saat önce tek başıma içeriye girmiş olduğum kapıdan şu anda beraber çıkıyorduk. Plan tıkır tıkır işliyordu. Çıkışa geldiğimizde eli belimdeydi. Üşüdüğüm için kollarımı bedenime sardım.

''Üşüdün mü?'' diye sordu Cihan.

''Evet. Aslında kabanım vardı. İçeriden almayı unuttum.''

''Sen burada bekle, ben alıp geleceğim. Birazdan şoförüm de gelir.''

''Zahmet etmeseydin. Şoförün de gelecekmiş birazdan.'' Gülümsedi.

''Ne o, beni mi özlersin yoksa?'' Onu yere yatırıp yüzünü parçalamamak için içimdeki şeytanlarla boğuşuyordum ama gülümsedim.

''Sen, aklımı mı okuyorsun benim?'' dedim alayla. Az önceki konuşmamızda söylediği cümleyi ona karşılık kullanıyordum. Aniden bir kahkaha patlattı.

''Ah Ahsen! Sen yok musun! Bu gece çok güzel olacak. Bekle beni hemen geliyorum canım.'' Arkasını döndü ve hafif bir dengesizlikle kapıdan içeriye geri girdi. Sarhoştu. Yüzümde zoraki bir gülümsemeyle önüme döndüğümde sessiz bir küfür savurdum. Kulaklığın ucundaki Kuzgun konuştu.

''İyi olacaksın İra.'' Bu gece herkes benim sinirlerimi sınıyordu.

''Biliyorum Kuzgun, biliyorum! '' Sıkıntıyla nefesimi dışarıya verdim. ''Tek bir şeyi merak ediyorum.''

''Evet?''

''Belleği taktıktan sonra onu öldürebilir miyim?'' Arkadan gelen seslerden Cihan'ın yaklaştığını anlıyordum. Kuzgun bir süre cevap vermedi. Sanırım Başkan'a soruyor ya da durumu gözden geçiriyor olmalıydı. Çıplak omuzlarımda hissettiğim kabanımla Cihan'a doğru döndüm. Gözleri sarhoşluğunu haykırıyordu. Pis bir şekilde sırıttı.

''Ahsen biliyor musun? Kalçaların arkadan çok güzel görünüyor.'' Ensemdeki tüylerim diken diken olurken Kuzgun konuştu.

''Öldürebilirsin İra.'' İçimde duyduğum hazla gülümsedim. Karşımda duran Cihan'a bakıyordum. Söyledikleri yüzünden bu denli mutlu olmamı beklemiyordu anlaşılan. Elimi kaldırdım ve sokak lambasının altında kan kırmızısı tırnaklarım parladı. İşaret parmağımla orta parmağımı boyun çukurundan çenesinin ucuna kadar kaydırdım. Hareketim üzerine heyecanla sert bir şekilde yutkundu. Adem elması tırnaklarımın altında hareket etti. Gözlerimi gözlerinden ayırmadan konuştum.

''Bu gece çok güzel olacak.''

Bölüm : 21.01.2025 04:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Beril Ecer / İra / 4
Beril Ecer
İra

138 Okunma

55 Oy

0 Takip
9
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...