
Hayatta sanırım bir şey için asla dememek gerekiyormuş. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes alıp geri açtım. Yüzümde sahte bir gülüşle başımı dinlediğim şarkının ritmine uyum sağlaması adına sallıyordum. Arabada çalan eski pop şarkılarına eşlik eden sarhoş Cihan Bey sağ olsun yirmi dakikadır böyleydik. Buraya nasıl mı geldik? Şöyle ki, Cihan'ın şoförü arabasıyla kulübün önüne geldiğinde arabaya binmemiz neredeyse beş dakika sürmüştü. Cihan inanılmaz sarhoş olmuştu ve dengesini yitirmişti. Araba hareket eder etmez ise öne doğru atılıp radyoyu açmıştı.
''Ahsen, ben bu şarkıyı çok severim. Sen de seviyorsun değil mi?'' Gülümseyerek başımı salladım ve cevap verdim.
''Evet, ben de çok severim.'' Mutlulukla ellerini birbirine vurdu.
''Hah! Biliyordum! Neden mi?'' Elinin birini çenemin altına götürdü ve başımı yukarıya kaldırdı. ''Çünkü biz birbirimiz için yaratılmışız tatlım.'' Yüzüme yaklaşan dudaklarından kaçmak için ellerimi havaya kaldırdım ve ritim tutarak şarkıyı söyleme başladım. Başta ne yaptığımı anlamadı ama sonra hemen uyum sağlayıp o da şarkıyı söylemeye başladı. Lanet olsun. Sesi berbattı. Kulaklığın ucunda gülen Kuzgun sinirlerimi iyice bozuyordu. Şu görev bir bitsin, ben ona yapacaklarımı biliyordum. Bir süre daha böyle devam etmiştik ve ortalama yarım saat sonra Cihan iyice mayışmıştı. Oturduğu yerde, artık ağzından çıkanlar anlaşılmayacak duruma gelmişti. Gözleri iyice kapandı ve başı omzuna doğru düştü. Şükürler olsun, sonunda rahat bir nefes almıştım.
Sürücü koltuğunda oturan şoför ise uzanıp radyoyu kapattı. Sanırım bu alıştığı bir durumdu. Adama cidden üzülmüştüm. Her gece bu saçmalığa katlanmak zorunda olmak berbat olmalıydı.
''Eve yaklaşmak üzereyiz. Birazdan uyanır.'' dedi şoför sakince. Şaşkın bir ifadeyle dikiz aynasından ona baktım.
''İnsan alışıyor bir zamandan sonra.'' Yüzünde bıkkın bir gülümsemeyle aynadan yüzüme bakmıştı.
''Anlıyorum.'' dediğimde yan koltukta uyumakta olan Cihan homurdanmaya başladı ve uyandı.
''Neden kapattın şarkımı? Dinliyordum ben!'' Bağırdı ve olduğu yerde gerindi. Beni görünce gülümseyip öne doğru uzandı ve radyoyu tekrardan açmaya çalıştı.
''Cihan Bey, geldik efendim.'' Başını kaldırıp ön camdan nereye geldiğimize baktı.
''Öyleymiş harbiden. Tatlım haydi inelim.'' Her bana 'tatlım'' deyişinde midem bulanıyordu. Sağıma doğru uzandım ve kapıyı açıp arabadan indim. Arkamı döndüğümde araba aramızdan hızlıca ilerledi ve gitti. Cihan olduğu yerde gerindi ve cebinden çıkardığı sigara paketinden bir dal alıp dudaklarına yerleştirdi. Çakmağını ceplerinde ararken küfür savurdu. Sonunda çakmağını bulunca yaktı ve dumanını olduğum yere doğru üfledi.
''Bu gece bana eşlik edecek olan güzellik,'' kolunu girmem için kaldırdı, ''Ahsen Hanım.'' O kadar iğreniyordum ki bu adamdan. Tavırları, kadınlara, sırf ihtiyaçlarını gördüğü için olan yapmacık kibarlığı, içtiği sigarasını her defasında üzerime üflemesi, sırf altında çalışıyor diye insanlara çöp gibi davranması... Onu öldürmekten büyük zevk alacağım.
''Birinin keyfi yerinde bakıyorum.'' dediğinde bahçe kapısına varmıştık.
''Evet, çok zevk alacağım.'' Başını bu dediklerimi onaylarcasına salladı.
''Değil mi tatlım? Kabul edelim, inanılmaz bir cazibem var.'' Öne doğru eğildi ve kulağıma yaklaştığında sigarasının kokusunu alabiliyordum. ''Yatakta çok iyi olduğumu söylerler.'' Resmen kendi kuyusunu kazıyordu bu adam!
''Haklıymışım.'' dediğimde gülümsüyor ve çenemi sıkıyordum.
''Neyde?'' dediğinde evin kapısını açmak için cüzdanından çıkardığı kartı okuttu. Kapı açılınca içeriye girdiğinde arkasında kalmıştım. Boydan boya bedenini süzdüm.
''Çok zevk alacağım.'' Adımımı loş ışıkların aydınlattığı eve adım attım. Ev çok sessiz olduğu için adımım evin içinde yankılandı.
''Tek mi yaşıyorsun?'' Cevabını bildiğim halde soruyordum. Evliydi ve iki oğlu vardı. Ailesinin isteğiyle gerçekleşmiş olan bir evliliği vardı. Özel sağlık sektöründe ün yapmış olan bir ailenin kızıyla evliydi. Mantık evliliğiydi yani, ya da ticari bir evlilik de diyebilirdik. Bu sebeple de boşanmak yerine ayrı yaşıyorlardı. Daha doğrusu boşanamıyordu.
''Evet tatlım, istediğin gibi ses çıkartabilirsin.'' dedi ve göz kırptı. Kulaklığın ucundaki Kuzgun'un 'şerefsiz' dediğini duydum. Bu herifi benden daha çok öldürmek isteyen birisi varsa o da Kuzgun'du, bunu biliyordum. Ceketimi çıkardım ve salonun ortasında duran koltuğun üstüne bıraktım. Belimde hissettiğim eller gerilmeme sebep olurken, ellerimi ellerinin üstüne koydum ve yavaşça belimden uzaklaştırıp yüzümü Cihan'a doğru döndüm.
''İçecek bir şeyler var mı? Çok susadım da.'' dediğimde haylazca gülümsedim. Elini tekrardan belime koydu ve bedenimi bedenine bastırdı.
''Sonra içeriz tatlım.'' Ağzıma gelen ekşi tadı dağıtması umuduyla sertçe yutkundum.
''Yol çok uzundu ama tatlım. Çok susadım ne yapayım?'' Bedenimi ondan uzaklaştırıp gülümsedim.
''Bak sen?'' Önümden yürümeye başladı. ''Bu güzelliği susuz bırakmayalım değil mi?'' Solonun büyük duvarının önündeki bar dolabına gitti ve loş ışıkta parıldayan alkol şişelerinde parmaklarını gezdirdi.
''Ne içmek istersin?'' Arkasından sakin adımlarla ilerleyip yanına vardığımda elimi omzuna koydum. Bu hareketim bana doğru dönmesine sebep olmuştu.
''Yüz yıllık bir güzellik hiç de fena olmazdı.'' Gülümseyerek önüne geçtim ve eğilip, alt rafta duran şarap şişelerinin üstünde parmaklarımı gezdirdim. Üstünde yazan tarihten de anladığım kadarıyla, yüz yılı biraz aşkın olan şarabı aldığımda doğrulup yüzümü ona döndüm. Bakışları kalçalarımda olmalıydı ki, döndüğümde bakışları aşağıdaydı.
''Sana kulübün önünde dediklerimi hatırlıyor musun?'' Yanından geçip mutfağa doğru yürümeye başladım.
''Kalçalarımın arkadan çok güzel göründüğünü mü diyorsun?'' Güldü ve gülüşü yankılandı.
''Gerçekten de çok fenasın Ahsen.'' Kulaklığın ucundaki Kuzgun söylediğim cümleyi alayla tekrar etti.
''Sen koltuğa geç ve rahatla. Ben şaraplarımızı doldurup getiriyorum tatlım.''
''Emriniz olur Ahsen Hanım.'' Gülüşlerine adım sesleri eşlik etti. Mutfağa vardığımda, iyi ki sutyenime koymuşum dediğim uyku ilacını çıkardım ve kadehine döktüm. Üzerine de şarabı ekledim.
''Tatlım güzel bir şeyler açıyorum.'' diye seslendi salondan. Ardından gelen, klişe romantik ortam müziği sesi çenemin kasılmasına neden oldu. Sen kaşındın diyerek uyku ilacını tekrardan sutyenimden çıkardım ve kadehine biraz daha ekledim. Elimde kadehlerle salonda ona doğru yürüdüğümde sarhoş ve iğrenç bakışlarıyla beni boydan boya süzüyordu. Şu gece bir bitsin, diyerek gülümsedim. Koltukta yanına otururken elimdeki kadehi ona doğru uzattım.
''Buyur tatlım.'' Elimden kadehi alırken parmaklarıyla parmaklarımı okşadı.
''Elinden zehir olsa içerim biliyor musun?'' Gülümsedim ve kadehimi ona doğru kaldırdım.
''Bu kadar iddialı konuşma tatlım.'' Kadehlerimizi tokuşturduğumuzda gözlerimiz birbirine bakıyordu. Aldığım minik yudumun aksine büyük bir yudum aldı ve yüzünü ekşitti.
''Vay! İyiymiş!'' Gülümsedim ve onu onaylarcasına başımı salladım. Dakikalar geçiyordu, Cihan'ın saçma hikayeleri de bitmek bilmiyordu. Konuyu her defasında sekse çekmeye çalıştığında, bir şekilde dikkatini dağıtacak bir soru soruyordum. En son kaçacak yerim kalmamış gibiydi. Bu seferde elimi pazularından birine götürdüm ve sıktım.
''Spor mu yapıyorsun sen?'' Böbürlenerek güldü ve kadehini önümüzde duran masaya bırakıp ayağa kalktı.
''Ben hiç spor yapmam. Bunların hepsi genetik tatlım.'' Ayağa kalktı ve gömleğini çıkartıp önümde sırt kaslarını göstermek adına sıkmaya başladı. Hayatımda birinin adına hiç bu kadar utanmamıştım. Gülümsedim ve kadehimden minik bir yudum daha aldım. Bu sefer de önüne döndü ve kollarını iki yana açıp kol kaslarını kastı. Gözleri de git gide kapanıyordu. Uyusana artık, diye söyleniyordum. ''Uyu be adam!'' Kulaklığın ucunda duran Kuzgun konuşuyordu. Cihan tekrardan arkasını döndü ve sırtını kastı. Bir anda olduğu yerde sallanmaya başladı ve yüz üstü olduğu yere düştü. Şaşkınlıkla olduğum yerde ne olduğunu anlamaya çalıştım. Elimdeki kadehi masanın üstüne koydum.
''Cihan?'' Yanına geldiğimde yerde yatıyordu. Topuklumla yerdeki bedenini dürttüm. ''Tatlım, uydun mu?'' Ses gelmiyordu. Sanırım sonunda uyumuştu.
''Sonunda, başım şişmişti.'' dedim ve masanın üstünde duran kumandayı alıp müziği kapattım. Koltuğun üstündeki çantamı açıp USB belleği çıkardım.
''Kuzgun adam uydu. Ofisi nerede?'' Merdivenlere yönelmiştim.
''Koridorun sonundaki kapı.'' Koridorda ilerlerken mevcut olan tüm odaların kapıları kapalıydı. Kapının önüne vardığımda kilitli olduğunu gördüm.
''Kuzgun, kapı kilitli.''
''Kapının üstündeki tuş kilidinin altındaki kapağı aç.''
''Tamam.''
''Altında bir USB belleği girişi var, elindeki USB'yi tak. Gerisini ben halledeceğim.'' dediğini yapıp beklemeye başladım. Bu süreçte de kulağım evin içindeydi. herhangi bir ses yoktu. Mevcut olan sessizliği de önümdeki kapıdan gelen 'bip!' sesi bölmüştü. Kapı açılınca belleği çıkartıp tuş kilidinin kapağını kapattım.
''İçerideyim Kuzgun.'' Sessiz adımlarla ay ışığının aydınlattığı ofiste ilerledim.
''Önündeki masada olan bilgisayarı aç ve belleği tak.'' Bilgisayarı çalıştırdığımda şifreyi gireceğim ekran yüzümü aydınlattı. Şifreyi bulmak için kafa yormam gerekmeyecekti çünkü Kuzgun'un taktığım bellek ile şifreyi kıracağını biliyordum. Bu tür işleri birçok kez yaptığım için artık konuya hakimdim.
''Ve, tamamdır.'' Masaüstü açıktı. Önümde duran birkaç dosya vardı fakat en merak ettiğim adı 'xxx' olandı. Dosyayı açmak için tıkladığımda tekrardan bir şifre istiyordu.
''Kuzgun 'xxx' isimli dosyanın şifresini kırdıktan sonra işine devam et.'' Karşı taraftan klavye tuş sesleri kesildi. ''Bir bakalım 'xxx'.'' Tekrardan tuş sesleri geldi. ''Tamadır. Ben devam ediyorum.''
''Tamadır, teşekkürler.'' Bir bakalım, Cihan beyin gizli dosyası neymiş? Altmış dört farklı belge vardı. Bir kısmı fotoğraf iken bir kısmı da videoydu. En baştaki videoyu açmadan önce bilgisayarın sesini en düşüğe getirdim. Ekranda öncelikle Cihan'ı gördüm. Kamerayı yerleştiriyordu.
''Evet, işte oldu.'' Geriye doğru yürüdükçe görüşümü engelleyen bedeni aradan çekildi ve arkasında olanı gördüm. Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Yataktan, üzerinde yalnızca iç çamaşırları olan bir kadın uzanıyordu.
''Bugün ki konuğumuz, Sibel Hanım. Merhaba de Sibel.'' Kadına doğru eğildi ve kolunu tutup kameraya doğru salladı. Kadının kolunu bıraktığında, bir bez bebek gibi düştü. Ağzıma demir tadı geliyordu. Çenemi o kadar çok sıkıyordum ki, dilimi kanatmış olabilirdim.
''Kendisi şu anda biraz uykulu olduğu için sizinle bizzat konuşamıyor maalesef.'' Dudağını büzdü ve pantolonun kemerini çözmeye başladı. ''Daha fazla uzatmadan başlayalım mı?'' Videodan hızlıca çıktım ve ellerim titrerken diğer dosyaları açtım. Bağlanmış, dövülmüş, baygın ve ağlayan çıplak kadınların olduğu videoların yanında fotoğraflar da vardı. Kanım donmuştu. Elim, hayret içinde açılan ağzıma gitti. En aşağıya indiğimde, daha birkaç gün öncesinden olan bir video vardı. Başta tereddüt etmiştim fakat videoya tıklayıp açtım. Uzun boylu ve uzun koyu saçları olan bir kadın vardı. Bu sefer kadını yatağa yatırmak yerine bir yere bağlamıştı. Ayaklarının üstünde duran kadının ağzında, bağırmasını engellemek için bant vardı. Kadın baygın değildi ve ağlarken sesi boğuk bir şekilde duyuluyordu. Cihan sarhoş olmalıydı. Elinde tuttuğu şarap şişesini kafasına dikerken dengesini koruyamıyordu. Kadının yanına geldiğinde eliyle çenesini tutup kaldırdı ve bantlı olan dudaklarını öpmeye başladı. Tüm tüylerim izlediğim sahne karşısında diken diken olmuştu. Kadından ayrıldığında kadının boğuk çığlıkları içimi parçalıyordu. Elinde tuttuğu şarap şişesini kadının çıplak bedenine dökmeye başladı. Kurtulabilmek için çırpınan kadın bağırdı.
''Ah Ahsen. Ahsen'im.'' Duyduklarım yüzünden mideme yumruk yemiş gibiydim. ''Sana benzeyen birini bulmak için çok uğraştım tatlım.'' Parmaklarını kadının üstünde gezdirdi ve parmaklarına bulaşan şarabı dudaklarına götürüp emdi. Başını iki yana salladı. ''Ama hiçbiri sen gibi değil. Tadını o kadar çok merak ediyorum ki, aklımı yitireceğim!'' Kadından biraz uzaklaştı ve kadını baştan aşağı süzdü. ''Ama hiçbiri sen değil!'' Kadına tokat attı. Bir daha ve bir daha. Hızlıca videoyu kapattım. Ayağa kalkıp odanın içinde volta atmaya başladım. Parmaklarımı saçlarıma geçirdim ve öfkeyle nefesimi verdim. Bedenim öfkeden titriyordu. İzlediklerimi sindirmeye çalışırken Kuzgun konuştu.
''İra, ne oldu?'' Cevap vermek için biraz soluklandım.
''Kuzgun.'' Boğazımdaki yumruyu yok etmek adına yutkundum. ''Az önce şifresini açtığın dosyayı da istiyorum. Onu da kopyala. Sakın soru sorma, şu anda sana bunu açıklayabilecek durumda değilim.''
''Tamam.'' O videolardaki kadınları bulmalıydım. Şu anda iyi olup olmadıklarını öğrenmeliydim. ''İş tamam. Belleği alıp evden çıkabilirsin.'' Ofis odasından çıkıp aşağıya vardığımda yerde yüzükoyun yatmakta olan Cihan'ı gördüm. Şu anda onu öldürmeyi o kadar çok istiyordum ki. Öldürmeden önce saatlerce çektireceğim işkenceden bahsetmek bile istemiyordum. Fakat bugün değil. Çok fazla insan yüzümü görmüştü ve onlardan biri de o şofördü. Hiçbir günahı olmayan bir adamı öldürmek istemiyordum. Yerde yatmakta olan pisliğe baktım.
''Görüşeceğiz Cihan.''
Koltuğun üstünden ceketimi ve çantamı alıp evden çıktım. Hava buz gibiydi fakat ceketimi giymek yerine soğuğun beni ele geçirmesine izin verdim. Biraz kendime gelmeliydim.
''Kuzgun, senden ayrıca istediğim dosyadaki kadınları bulmanı istiyorum. Üzerinde belgelerin tarihleri var, güvenlik kameralarından kadınların yüzlerini daha net elde edebilirisin.''
''İlk kez yapmıyorum bunu İra.''
''Her neyse, hepsini bulmalısın.''
''Tamam, hepsini bulacağım.''
''Ölü ya da diri bul.'' Bir anda klavye sesleri kesildi.
''Ölü ya da diri derken neyi kastediyorsun?'' Sıkıntıyla nefesimi verdiğimde bahçe kapısının önündeki çöp kovasını tekmelemeye başladım. Öfkemi atana kadar bir kaç defa daha bunu tekrarladım.
''Soru sorma dedim sana! Gir bak! O zaman ne dediğimi anlayacaksın Kuzgun!'' Soluk soluğa kaldığım sırada önüme yaklaşan araba durdu ve arabanın camından başını uzatan tanıdık yüzü gördüm.
''İra Hanım, buyurun.'' Şirket arabası gelmişti. Kapıyı açıp arka koltuğa yerleştiğimde öfkeyle kapıyı arkamdan çarptım. Dikiz aynasından gördüğüm bakışlarından şoförün de gerildiğini fark etmiştim.
''Tamam.'' dedi Kuzgun.
''Şirkete dönüyorum. Ben yoldayken izlersin.'' Kulağımdaki kulaklığı çıkartıp öfkeyle yan koltuğa fırlattım ve bir küfür savurdum. Kolumu cama yaslayıp, yolda yanımızdan geçip giden arabaları izliyordum. Baş parmağımın tırnağını ısırıyordum. O fotoğraflar, videolar gözümün önünden gitmiyordu. Ağlayan kadınların sesi, yara bere içindeki vücutları... 'Seni geberteceğim Cihan! Ne olursa olsun. Benimle karşılaştığın geceye lanet edeceksin!' Kafamda bu üç cümle dönüp duruyordu ve sonunda şirkete varmıştık. Sıkıntıyla nefesimi dışarıya verdiğimde ellerimle yüzümü ovuşturdum. Otoparka giren arabanın farlarının aydınlattığı yerde bizi bekleyen Kuzgun vardı. Kuzgun olduğum yere doğru yürürken, içinden indiğim araba yanımızdan uzaklaşıp gitti. Yüzü solgundu ve öfkeli duruyordu.
''İra, özür dilerim.'' Konuşmasını engellemek için elimi ona doğru kaldırdım. Otoparkta bulunan asansöre binmek için parmak izimi okuttum ve açılan kapıdan içeriye girdim. Benimle beraber asansöre binen Kuzgun'un ardından kapı kapandığında asansör en üst kata doğru ilerlemeye başladı.
''Seni dinlemeliydim ve susmalıydım. Özür dilerim. Videolar ve fotoğrafları gördüm. Neden böyle tepki verdiğini daha iyi an-''
''Hâlâ konuştuğunun farkındasın değil mi?''
''Ama be-''
''Bu gece değil Kuzgun!'' Gözlerim dolmuştu, titreyen nefesimi kontrol etmeye çalışarak konuştum. ''Şu anda değil, lütfen.'' Gözümden düşen yaşı elimin tersiyle hızlıca silip boğazımı temizlediğimde ineceğimiz kat gelmişti ve açılan kapıdan çıkıp ilerledim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |