6. Bölüm

6

Beril Ecer
berilece7

Saatin kaç olduğu veya ne konuşulduğu hakkında fikrim yoktu. Gördüklerim beni dumura uğratmıştı. Ne karşımdaki ekranda ilerleyen belgeleri görüyor, ne de konuşulanları duyuyordum. Gözlerimin önünden o sahnelerin hiçbiri silinmiyordu. Odadaki varlığımı sorguluyordum. Ne hissetmem gerektiğine karar vermek benim için zordu. Bir olaydan, uzun süredir bu kadar etkilendiğimi sanmıyorum. Çaresiz o kadınların çığlıkları ve yüzleri gözlerimin önünden birer film şeridi gibi geçiyordu. İnsan en acımasız varlık olabiliyordu. Bunu bu gece bir kez daha görmüş oldum.

''İra.'' Yüzümün önünde elini sallayan Başkan, düşüncelerimin arasında verdiğim savaşta beyaz bayrak sallayan düşman gibiydi. Bakışlarımın odağı onu bulunca yüzüme düşünceli bir ifadeyle bakıyordu.

''Efendim?'' Sesimin sakinliği iç savaşıma tezatlık yapıyordu.

''İyi misin? Birkaç defa sana seslendim fakat beni duymuyordun.'' Bakışlarımı Başkan'dan çekip Kuzgun'a baktığımda donuk bir ifadeyle bana bakıyordu. Yüzümü ellerimle ovuşturup sırtımı oturduğum koltuğa yasladım.

''İyiyim, sadece biraz yorgunum.'' Hızlıca verdiğim cevap onu tatmin etmiş gibi görünmüyordu. Gözlüğünün üstünden bana attığı bakışlarını ısrarla uzun tutuyor oluşu hoşuma gitmiyordu. Küçük bir çocuğu azarlar gibi olan bu tavrından rahatsızlık duyduğumun o da farkındaydı. Fakat yıllardır bu huyundan vazgeçmemişti. En sonunda oflayarak ayağa kalktığımda bakışları değişmemişti.

''Bu gece bu kadar yeter. Yarın devam edelim, yorgunum.'' Masanın üstünde duran çantamı alıp kapıya yöneldiğimde Başkan tekrar konuştu.

''İra, umuyorum ki olayın mahiyetinin farkındasındır.'' dedi iğneleyici bir ses tonuyla. Olduğum yerde duraksadım.

''Evet, farkındayım Başkan.''

''Bana pek öyle gelmiyor.'' Elindeki kağıtları masaya bıraktı ve kollarını savunmacı bir tarzda göğsünde kavuşturdu. ''Toplantıdan tamamıyla kopuktun, Kuzgun ile ne konuştuğumuza dair herhangi bir fikrin var mı?'' Bir ayağıma vücut ağırlığımı verip, tıpkı onun gibi kollarımı göğsümde kavuşturdum.

''Ne demek istiyorsunuz?'' Sesim tehditkardı ve bakışlarım gözlerini hedef almıştı. Gözlüğünü çıkarıp dirseklerini yasladığı masada ellerini kavuşturdu.

''Bak İra. Seni bu tarz durumlara sokmaktan ben de memnun değilim ama bu vurdumduymazlığın görevi tehlikeye atabilir.'' Sinirle güldüğümde başımı iki yana salladım. Kollarımı çözüp oturduğu yere doğru yürüdüm. Ellerimi masasının üstüne yerleştirdiğimde doğrudan gözlerinin içine bakıyordum.

''Bak Başkan, sekiz yıldır senin her dediğini yaptım. Defalarca canımı hiçe saydım. Başarısız olduğum tek bir işi söyleyebilir misin?'' Karşımda çatılan kaşlarına bakılırsa söylediklerim canını sıkıyordu. Cevap vermesi adına bir süre bekledim. Fakat tahmin ettiğim gibi cevap verememişti, kısaca güldüm. ''Ben de öyle düşünmüştüm.'' Arkamı döndüm ve bir elim cebimde ofis kapısına doğru yürüdüm. Çantamı tuttuğum elimi havaya kaldırıp salladım. ''Size iyi çalışmalar.''

Ofisten çıktığımda farkında olmadığım yorgunluğum omuzlarıma çökmüştü, uyumak istiyordum. Bana biraz zaman tanımak bu kadar zor olmamalıydı. Katta bulunan lavaboya girip elime yüzüme su vurmak adına musluğu açtığımda yansımama bakışlarım takılmıştı. Yüzümde her acı çeken insanın çaresizliğini görebiliyordum. Solgun fakat bir o kadar da intikamla dolu. Olay benim şahsi meselem olmaktan çıkalı çok olmuştu. Avuçlarıma doldurduğum soğuk suyu yüzüme çarptığımda yüzümdeki yorgunluğu da alıp gitmesini umdum. Başımı kaldırıp aynaya tekrar baktığımda bildiğim tek bir şey vardı o da: son nefesime kadar şahsileştirdiğim adaleti sağlamaktı.

Yüzümü kurulamak için kağıt havlu aldığım sırada kapı açıldı ve Kuzgunla göz göze geldik. Bakışlarını hızlıca bende kaçırıp ilerledi.

''Gitmedin mi daha?'' Elimdeki kağıt havluyu buruşturup çöp kovasına atarken konuştum.

''Ne o, sıra sende mi?'' Bakışlarımız aynada kesiştiğinde arkasını döndü ve kalçasını lavaboya yasladı. Gözlerinin altı çökmüştü, uykusuz görünüyordu.

''İkinizin arasına girmek haddim değil fakat Başkan sana gerçekten çok değer veriyor İra.'' Sesi de görünüşü kadar yorgundu. Sıkıntıyla alt dudağımı çiğnediğimde bunun ben de farkındaydım.

''Her neyse, tamam.'' Konuyu uzatacak durumda değildim. ''Senden istediklerimi en kısa sürede bana ulaştır, yeter.'' Cevap vermedi ve başını yana doğru eğip gözlerimin içine beklentiyle baktığında gözlerimi devirdim.

''Lütfen?'' Hafifçe gülümseyip başıyla beni onayladı.

''Bir hafta içinde göndermiş olurum.'' Ben de tıpkı onun gibi başımla onayladım.

''Görüşürüz.'' Yanından ayrılıp asansöre yürüdüm. Bu gece hiç bitmeyecekmiş gibiydi. Sanki bir zaman diliminde sıkışmış gibiydim. Uykusuzluk git gide omuzlarımdan beni aşağıya çekiyordu. Asansörün içindeyken yorgunluktan gözlerim kapanıyorken asansörün kapıları açıldı ve soğuk otoparkın içinde arabama doğru ilerledim. Düzensizliğin içinde rutine oturmuş olan hayatım boğucu geliyordu. Motoru çalıştırıp otoparktan ayrıldım.

Yolun nasıl geçip gittiğinin farkına bile varmadan eve gelmiştim. Doğruca üstümdekileri çıkartıp duşa girdim. Uykusuzluktan sarhoş gibiydim. Yatağa girdiğimde telefonumun ekranından saatin, sabahın altısı olduğunu görmüştüm. Uyandığımda ne ara uykuya daldığımı bile hatırlamıyordum. Yataktan çıkmak istemediğim için bir sağıma bir de soluma dönüp durdum. Komodinin üstünde titreyen telefonum yatağımla olan mutlu birlikteliğimi bozmuştu. Sinirle üstümdeki yorganı kenara fırlatıp yatağın kenarında oturdum. Telefonu açıp hoparlöre aldığımda ellerimle yüzümü ovuşturuyordum.

''Uyandırdım mı?'' Arayan Kuzgun'du.

''Sayılır. Sen hiç uyumaz mısın?'' Esnedim ve ayağa kalkıp gerindim.

''Birazdan uyuyacağım. Uyumadan önce seni aramak istedim.''

''Gece boyu uyanıktın anlaşılan.'' Telefonu da kendimle alıp banyoya gittim.

''Benden incelememi istediğin dosyayla ilgilendim. Biraz bakıp yatacaktım fakat ilginç bazı bilgiler edindim.'' Musluğu açıp yüzümü yıkamaya başladım.

''Sonuçları sana bir hafta içinde gönderecektim ama acil duruyor gibi.'' Yüzümü kuruladığım sırada dedikleri duraksama neden olmuştu.

''Acil derken?''

''Dosyada toplamda on farklı kadın mevcut. Dokuzunun güncel konumuna ulaşamıyorum. Yalnızca birinin konumunu bulabildim. O da şu anda bir hastanede tedavi görüyor.''

''Ne?'' Sesime yansıyan şaşkınlığımı gizleyememiştim.

''İsmi Ezgi Işık, yirmi üç yaşında, üniversite öğrencisi. İki haftadır bilinci kapalı. Hastane kayıtlarında kafa travması kaynaklı olduğu yazıyor.''

''Bir, bir dakika Kuzgun.'' Telefonu hoparlörden çıkartıp kulağıma götürdüğümde, konuşmadan önce biraz duraksamam gerekti. ''Dokuz kadın kayıp ve birinin de bilinci kapalı. Doğru mu anladım?''

''Aynen öyle. Kadınların yaşları, on dokuz ile otuz beş arasında değişiyor. Hepsinin de son görüldüğü yer Nox, yani Cihan'ın gittiği kulüp.''

''Cihan'ın evinin kamera kayıtlarına ulaşabildin mi?''

''Sana ilginç gelecektir ama Cihanın evinde hiç kamera yoktu. Anlaşılan yaptıklarını herkesten gizliyor.'' Sıkıntıyla nefesimi verirken stresten ötürü gerilen boynuma elimi attım ve sıkıca sıktım. Aklıma gelen ani düşünceyle gözlerim açıldı.

''Birisi biliyor.''

''Kimden bahsediyorsun?'' Banyodan çıkıp, hızlıca giyinme odama vardığımda sorusunu yanıtladım.

''Cihan'ın şoförü. Cihan'ı ve kulüpteki kadınları, her gece eve götüren adam. Araç içi kamerası var mı diye kontrol edeceğim.'' Hızlıca üzerime dolabımdan çıkardıklarımı geçirip aşağıya indim. ''Ve bana, kurbanın yattığı hastanenin adını ve bilgilerini gönder.''

''İra öncelikle sakin ol ve dur. Tüm gece uyanıktım ve Başkan'dan habersiz bir operasyon gerçekleştiremeyiz.''

''Nasıl durayım Kuzgun?'' Sesim, sitem edercesine çıkmıştı. ''Sen de biliyorsun ki Başkan ne o hastaneye gitmeme, ne de kamera kayıtlarını almama izin verir.''

''Biliyorum fakat bugün olmaz İra. Sağlıklı bir operasyon olmaz. Biraz uyumam ve güvenilir bir plan oluşturmam için senden beklemeni rica etmek zorundayım.'' Sinirle salonda volta atıyordum. Gözlerimi kapattığımda öfkeyle çenem kasılmıştı.

''Seni çok iyi anlıyorum İra. O görüntülerin her birini ben de gördüm, üstelik saatlerce. O masum kadınların neler çektiklerini çok iyi biliyorum.'' Söyledikleri karşısında ona hak vermek zorunda olmak daha da sinirlenmeme sebep oluyordu. Öfkem ona sessizlikle cevap verirken konuştu.

''Lütfen İra?'' Kendimi salondaki koltuğa bıraktığımda bir elim telefonumu kulağıma tutarken diğer elim de alnımdaydı. Sonunda, onun sözlerini dinlemek zorunda kalmıştım.

''Tamam, senden haber bekliyorum.'' Telefonu kapatıp oturduğum koltuktaki boşluğa fırlattım. Başımı arkaya doğru yatırdığımda tavanın boşluğuyla göz göze gelmiştim. Gözlerim, yapacaklarımı planlarken bir sağa bir de sola, hızlıca gidip geliyordu. Sinirle güldüğümde gülüşüm evin içindeki boşlukta yankılandı.

''Ölümün çok acı olacak Cihan.'' Ve bu sözcüklerim gülüşümün yankısıyla el ele tutuştu.

Zaman geçmek bilmiyordu. Uzandığım koltuğun içine gömülüyormuş gibi hissediyordum. Salonun atmosferi gitgide değişiyordu. Güneş batmıştı ve salonu kaplayan griliğin ardından karanlık gelecekti. Uzaklardan duyduğum gök gürültüsü yağmurun habercisiydi. Camdan dışarıya bakan gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı.

Duyduğum yüksek sesle irkilip, uzandığım yerden hızla doğruldum. Salonu aydınlatan tek şey dışarıdaki şimşeklerdi. Fırtına çıkmış olmalıydı. Saate baktığımda akşam dokuza geliyordu. Birkaç saattir koltukta uyuyordum. Bildirim ekranını açtığımda ise Kuzgun'dan herhangi bir mesaj yoktu. Saçlarımı bileğimdeki tokayla toplayıp kahve yapmak için mutfağa gelmiştim. Filtre kahve içmek için makineye bir kaç kaşık kahveden döktüm. Kahvenin hazırlandığını belli eden sesler eşliğinde dışarıdaki fırtınayı dinliyordum. Elimde kahve kupamla üst kattaki odama vardığımda duvarı boydan boya kaplayan camın önündeki koltuğa oturdum ve yağmurların camı dövüşünü izledim.

Gözlerimin önüne gelip duran görüntüler kaşlarımın çatılmasına sebep oluyordu. İçimde duyduğum duyguları tek bir sözcükle ifade edebilmem mümkün değildi. Öfkeliydim, üzgündüm, iğrenmiştim, çaresizdim... O kadınların her birini kurtarmak istiyordum. Cihan'ı parçalara ayırmak istiyordum. Masumların sesi olmak ve onlara adaleti sağlamak bu hayatta tutunabildiğim tek daldı. Can almak benim için bir sorun arz etmiyordu artık. Bundan daha büyük bir sorun varsa, o da herkese her an yetişemiyor olmaktı. Bu dünyaya gelmeyi ben istememiştim, hatta kimse istememişti. Ama bu dünyada ne olacağımızı seçmek tamamıyla bizim kararlarımıza bağlıydı. Bense öldürmeyi seçmiştim. Hak edenlere hak ettikleri cezayı sunmayı seçmiştim. Çünkü bulunduğumuz dünyada bunu sağlayacak bir adalet yoktu. Kendi sağlanamamış adaletimi yaratmaya çalışırken başkalarına da umut olmuştum. Bu düşüncelerim yüzümde hüzünlü bir gülüşe sebep olmuştu.

''Doğru şeyi mi yapıyorum anne?'' Fısıldadığım sözcükleri ben bile zar zor duyarken gök şiddetle gürledi ve irkilerek bakışlarımı gün gibi aydınlanan manzarama çevirdim. Gölgem odamdaki soğuk, dağınık yatağıma uzanmıştı. Yağmur damlaları camları şiddetle dövmeye devam ederken kahvemin sonuna gelmiştim. Bir süre daha bakışlarımın odağını, dışarıdaki fırtınanın altında ıslanan ağaçlarda tuttum. Yatağımın üstündeki telefonum bakışlarımı üzerine çekmek adına çalmaya başladığında hedefine ulaşmıştı. Oturduğum koltuktan kalktığımda bitmiş olan kahvemin kupasını yere koydum. Arayan Kuzgun'du, telefonu açıp kulağıma götürdüm.

''Evet?'' Konuşmadan önce boğazını temizlediğini duydum.

''Birkaç saat önce uyandım ve plan için bazı araştırmalar yaptım. Plana başlamak için kesin bir tarih veremiyorum çünkü bilinci kapalı bir kadını hastaneden çıkarmak kolay olmayacak.''

''Ne demek istiyorsun?'' Yatağıma oturdum ve dirseklerimi dizlerime yaslayıp vereceği cevabı bekledim.

''Kızın kaldığı odanın önünde iki koruma var. İki saatte bir nöbetleşiyorlar. Odanın girişi de çıkışı da tek bir kapıdan. Böyle bir durumda yetişkin bir kadını kimseye yakalanmadan çıkarman imkansız.''

''Tam olarak anlamadığım bir şey var Kuzgun. Bu kız uyandığı taktirde canlı şahit olacaktır. Onu öldürmek yerine neden koruyorlar?'' Telefonun ucundaki Kuzgun sıkıntıyla nefesini verip konuştu.

''Çünkü kız hamile İra.'' Duyduklarım afallamama neden olmuştu.

''B-bir dakika, yani sen şimdi bana, Cihan'ın tecavüz ile hamile bıraktığı kadının, onun çocuğunu doğurmasını istediğini mi söylüyorsun? Doğru mu anladım Kuzgun?'' Ayağa kalmıştım ve bir elim telefonumu kulağıma tutarken diğer elim saçlarımın arasındaydı.

''Doğru anladın İra. Fakat şu an için, kızın uyanmasını beklemekten başka yapabileceğimiz bir şey yok.'' Kuzgun'un söylediği her bir cümle bıçak gibi kesiyordu.

''Ne demek yapabileceğimiz bir şey yok Kuzgun! O kadınların her birini gördüğünü söylemedin mi? Gencecik bir kadının, tecavüz sonucu hamile kalmışken üstelik, doğurmasına göz mü yumacaksın? Ve tüm bu yaptıklarına rağmen Cihan'ın elini kolunu sallayarak dışarıda gezmesine izin mi vereceğiz? Bu mudur yani, biz bu muyuz Kuzgun?'' Öfkeden gözüm dönmüştü. Fırtınanın sesi bağırışlarımla karışarak nabzımı yükseltiyordu.

''Öncelikle sakin ol lütfen. Ne demek istediğini anlıyorum fakat sadece biraz daha beklemeliyiz İra. Eğer planı tehlikeye atmak istemiyorsan beklemek zorundasın.'' Her ne kadar sakin konuşmaya çalışsa da sesinden gergin olduğunu anlayabiliyordum. Fakat benim kadar gergin olamazdı.

''Umurumda bile değil.'' Telefonu kapatıp yatağın üzerine fırlattım ve giyinme odasına girdim. Dolaptan çıkardıklarımı üzerime hızla geçirdiğim sırada, yatak odamdan arka arkaya çalan telefonumu duyuyordum. Sonunda üzerimi giyindiğimde yatak odama geldim ve komodindeki tabancamı alıp belime sıkıştırdım. Bu süreç boyunca da çalmaya devam eden telefonumu yatağın üstünden alıp kapattım. Daha fazla sinir bozucu sesini duymak istemiyordum.

Dışarıda deli gibi yağmur yağdığı için arabamla gidecektim. Motoru çalıştırdığımda farlar ıslak asfaltı aydınlatmıştı. Vitesi atıp gaza bastığımda hedefime kitlenmiştim, nereye gideceğimi çok iyi biliyordum. Yağmur damlaları ön cama çarpıp kenarlara sürüklenirken, zihnimde ki görüntüleri bastıramıyordum. O boğuk ağlama sesleri, çaresiz çığlıklar, yara bere içindeki bedenleri... Öfkeyle direksiyona vurup bağırmaya başladığımda daha da gaza bastım. Gecenin geç saatleri olduğu ve bardaktan boşalırcasına yağmur yağdığı için caddeler, birkaç araba dışında, boştu. Öfkeme öylesine çok kapılmıştım ki yanımdaki arabayı görememiştim bile. Hemen yanımdan gelen araba beni de geçip önüme geçti ve ani bir frenle durunca ben de durmak zorunda kalmıştım. Direksiyonu sağa kırıp frene bastığımda nabzım kulaklarımda atıyordu.

Arabadan çıktığımda, kapıyı arkamdan sertçe kapattım. Yanan saç derime damlayan soğuk yağmur damlalarının bedenimi yavaşça ele geçiriyor oluşunu hissediyordum. Az önce önüme kıran araçtan çıkan Kuzgun hızlı adımlarla üzerime doğru geldi.

''Çekil önümden!''

''Hayır İra! Aklını mı kaçırdın!''

''Kaçırdım! Tüm bu şerefsizler yüzünden akıl falan kalmadı bende. Şimdi çekil karşımdan.'' Ellerini omuzlarıma koyup beni uzaklaştırmaya çalıştı fakat omuzlarımdaki ellerinden kurtulup yürümeye devam ettim. Tekrardan önüme geçtiğinde ona vurmak için kaldırdığım yumruğumu tuttuğunda diğer elimi de kaldırmıştım. Fakat ondan da kaçmayı başarmıştı ve bileklerimden tutup iki kolumu da arkamda birleştirmişti.

''Bırak beni Kuzgun!'' Kollarından kurtulmak için çırpınmaya devam ederken yağan yağmura rağmen içim yanıyordu. Çırpınışlarım daha da hırçınlaştığında beni zapt etmekte zorlanmaya başlıyordu. Arkamda duran arabama doğru bedenimi iteklediğinde, o ve arabam arasında sıkışmıştım.

''Sana bırak dedim!'' Sesim çığlığa dönüşmüştü.

''Bırakmam! Kendini ateşe atmana izin veremem İra!'' Bedenini bedenime daha da bastırdığında ıslak bedenlerimize rağmen sıcaklığını hissediyordum. İkimiz de soluk soluğa kalmıştık. Gözlerimin hizasında duran göğsü hızla inip kalkıyordu. Sertçe yutkunup başımı yukarıya kaldırdığımda bakışlarıyla karşılaşmıştım. Gözlerimin arasında gidip gelen bakışlarında çaresizlik vardı.

''Lütfen İra. Lütfen sakin ol.'' Dedikleri karşısında kaşlarım çatılırken dişlerimin arasından tıslarcasına konuştum.

''Yanacaksam ben yanarım! Senin de ateşe atlamanı bekleyen yok!''

''Sana bir şey olmasına izin veremem!'' Gözlerini sıkıca kapatıp başını iki yana doğru salladı. ''Bunu kaldıramam.'' Gözlerini tekrar açtığında yüzüme bakan bakışları çaresizlikle kavruluyordu. ''Yalvarırım bana bunu yaşatma.'' Duyduklarım ve gördüklerim karşısında ne yapacağımı bilmez bir şekilde kalmıştım. Kuzgun'un bana karşı boş olmadığını biliyordum fakat bu hep çocuksu gelmişti. Karşımdaki alışık olduğum adamdan çok daha farklıydı. Yağmur suları saçlarından ve burnunun ucundan damlıyordu. Dudakları verdiği nefesle titredi. Başımı hızla yana çevirdim.

''İra.'' Yüzümü tekrardan ona çevirdiğimde dudaklarıma inmiş olan bakışlarını fark etmiştim.

''Sakın!'' Gözlerinde, suya damlayan bir mürekkep gibi yayılan hüznü görüyordum. ''Seni asla affetmem Kuzgun!'' Başını omzuma yasladığında yavaşça bileklerimi tutan elleri serbest kaldı. Sessizce başını omzumda tuttuğunda düşünmeye ve sakinleşmeye fırsatım olmuştu. Yağmur sesiyle karışan sakin nefesleri kulaklarımı dolduruyordu. Gözlerimi kapatıp başımı arkaya yasladığımda yağmur damlaları yüzümü dövüyordu. Başını omzumdan kaldırıp uzaklaştığında bakışlarını yere sabitlemişti.

''Üzgünüm.'' Uzanıp arabamın kapısını açtı ve eliyle binmem için işaret etti. ''Lütfen bu gece eve git. Söz veriyorum Cihan'a hak ettiği cezayı çektireceğim.'' Bakışlarını sonunda bana çevirdiğinde hissettiğim rahatsızlıkla arabama bindim. Öne doğru uzanıp emniyet kemerimi taktı. Yaptığına anlam verememiştim.

''Kendim de takabilirdim.'' Sıkıntıyla nefesini verdi.

''Bir an önce eve dön ve yıkan. Buz gibi olmuşsundur. Hasta olmanı istemiyorum.'' Cevap vermeme izin dahi vermeden kapıyı kapattı ve kendi arabasına doğru ilerledi. Arabasının kapısını açtığında bakışlarını tekrardan bana çevirmişti. Anlaşılan arabayı çalıştırmamı bekliyordu. Arabayı çalıştırıp geri vitese taktım ve arabanın burnunu yola doğrulayıp ileriye atıldım. Dikiz aynasından hâlâ daha bana baktığını görebiliyordum. Yaşananların anlamsızlığıyla kaşlarım çatılırken eve geri döndüm.

Bölüm : 01.02.2025 17:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Beril Ecer / İra / 6
Beril Ecer
İra

138 Okunma

55 Oy

0 Takip
9
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...