8. Bölüm

8

Beril Ecer
berilece7

Bir hafta geçip gitmişti. Mart yağmurlarının soğukluğu evin içinde dolaşıyordu. Mutfakta, mikrodalganın sarı ışığının aydınlattığı bedenim boş bakışlarla camdan dışarıyı izliyordu. Ezgi ve Sıla. İkisi de benzer faciayı yaşamış masum kadınlardı. Ki biri daha sadece küçük bir kızken bu faciayı yaşamıştı. Düşünmek için zamanımın olduğu bu süreçte neden bu kadar öfkelendiğimi anlayabiliyordum. Ezgi, belki de benim bu sefer kurtarabileceğim Sıla'mdı. Zihnim, Ezgi'nin başına gelenleri duyduğu anda alarma geçmişti. Hikaye çok benzerdi, çaresizliği de öyle...

Yemeğin hazır olduğunu belirten 'Bip!' sesi irkilerek düşüncelerimden sıyrılmamı sağladı. Son birkaç gündür yemek yapacak moralim olmadığı için hazır yemeklerle öğünlerimi geçiştiriyordum. Dumanı üstünde tüten tabağımla pencerenin önünde duran masaya yerleştim. Kaşığımın ucuyla dürtüklediğim yemeğimden bir lokma aldım ve çiğnerken bakışlarım dalgın bir şekilde dışarıdaki yağmuru izliyordu. Birkaç lokma daha aldıktan sonra tatsız gelen yemeğin içine kaşığımı bıraktım ve masada, kendimden uzağa doğru itekledim. Sıkıntıyla nefesimi dışarıya verdiğimde yüzümü ovuşturdum. Zihnim inanılmaz doluydu. Sabırsızlığım beni yiyip bitirmişti ve şu anda elim kolum bağlı en ufak haberi bekliyordum.

Kollarımı göğsümde kavuşturup oturduğum sandalyede öne doğru kaydım. Artık baktığım yerde ne gördüğümü de bilmiyordum. Gözlerim odağını yitirmişti. Çalan kapının sesiyle irkildiğimde dizimi masaya çarpmıştım. Acıyla yüzümü buruşturup dizimi ovuştururken ayağa kalktım. Kapıda bekleyen her kimse alacaklı gibi çalıyordu. Kapının ardından boğuk bir ses yükseldi.

''İra, benim Kuzgun.'' Heyecanla açılan gözlerimle, hızlıca kapıyı açmak için yürüdüm. Kapının aralığından giren soğuk ürpermeme neden olmuştu. Kollarımı refleks olarak gövdemin etrafına sardım. Karşımda duran Kuzgun elinde tuttuğu dosyaları ceketinin içinde saklıyordu. Islak saçları anlına yapışmıştı. İçeriye hızla girdiğinde konuşmaya başlamıştı.

''Dışarıda inanılmaz yağmur var.'' Açık olan pencereye doğru ilerlemeden önce dosyaları, koltuğun önündeki boş sehpaya bıraktı. ''Ve hava inanılmaz soğuk.'' derken gözlerimin içine bakıp camı kapadı. Bu, camın açık kalması için itiraz istemediğinin göstergesiydi. Ceketini, kuruyabilsin diye sandalyeye astı. Islak saçlarına geçirdiği parmaklarıyla saçlarını karıştırdı.

''Evde çayın var mı? Şu an içimi ısıtacak bir şeylere çok ihtiyacım var.'' Koltuğa oturduğumda kollarım hâlâ daha bedenime sarılıydı.

''Buzdolabının yanındaki dolapta var.'' Beni başıyla onaylayıp mutfağa gitti. Çok geçmeden mutfaktan bana sesleniyordu. ''Sen de ister misin?'' Aslında sıcak bir çay hiç de fena olmazdı.

''Olur.'' Suyun kaynama sesine eşlik eden dolapların açılıp kapanma sesleriyle karışan rüzgarlı yağmur, salondaki sessizliğimi dolduruyordu. Gözlerim bu sefer de önümde duran ve hafiften ıslanmış saman rengi zarfın içinde duran dosyalara takılmıştı. Zarfı yapıştırmamıştı. Kucağında tuttuğu için de buruşmuştu. Dikkatimi, elinde tuttuğu ve üzerinde dumanı tüten iki kupayla yanıma gelen Kuzgun, üzerine çekmişti. Birini bana uzatırken yanıma yerleşti ve çayından bir yudum almadan önce üfledi. Bu hareketi komik gelmişti. Bazı hareketlerimizin hiçbir anlamı yoktu ve yapıyorduk. Çayı üflediğimizde soğumayacağını bilmemize rağmen içmeden önce üflemek gibi. Ben soğuyana kadar bekliyordum.

''Seni beklettiğimi biliyorum ama güzel bilgiler edindiğimiz için de mutluyum.'' Sessizce başımla onu onayladım. ''Kayıp ilanında bulunan ailelere yardım edebilmek adına da bilgi topladım. Üzücü olduğunu biliyorum fakat birkaç kadının bulunmasını sağladım. Cansız olsalar da; bedenlerini cenazeleri için ailelerine teslim ettik.'' Sıkıntıyla nefesimi verip dirseklerimi dizlerime yasladım.

''Peki, Ezgi? Onun hakkında yeni gelişmeler var mı?'' En ufak umut kırıntısına razıydım.

''Ezgi uyanmış fakat hâlâ tam olarak günlük yaşantısına dönememiş. Genel olarak uyuduğu bilgisine ulaştım.'' Kaşlarım çatılırken konuştum.

''Uyansa bile yaşadıklarını nasıl sindirecek?'' Sesim titremişti.

''Bilmiyorum.'' Kuzgun'un elinden geleni yapmaya çalıştığının farkındaydım. Üzüldüğünü görebiliyordum.

''Planımız nedir?''

''Bu planı Başkan'dan gizli yürüttüğümüzü hatırlatmak isterim. Başkan'ın şu anki tek odağı, organ kaçakçılığı hakkındaki dosyalarda olacaktır.'' Zarfın içinden bir dosya çıkarttı ve bana uzattı. ''Bu dosyada olanlar, Ezgi'nin kaldığı odayı koruyan güvenliklerin bilgisini içeriyor. Toplamda sekiz adam var. Dördü sabah dördü de gece vardiyasını alıyor. Daha önce de söylediğim gibi: ikişer olarak iki saatte bir nöbetleşiyorlar. Her birinin nöbetleştiği saatler ve kiminle nöbete devam ettikleri de orada yazmakta. Ezgi'nin odasına giren hemşireler ve doktorların kayıtları da profilleriyle birlikte bu dosyada.'' Elinde tuttuğu bir başka dosyayı daha uzatırken dediklerini özümsüyordum. Doktorlar ve hemşirelerin olduğu dosyada bir de kat planı buldum. Ezgi'nin kaldığı odayı kırmızı kalemle işaretleyip üzerine 'E' yazmıştı. Parmağımı işaretlediği yerin üstünde gezdirdim, 'demek buradasın' zihnimde yankılanan sözcükler bunlardı. Kuzgun konuşmaya devam etti.

''Odaya girebilmenin tek yolu bu hemşirelerden veya doktorlardan birinin yerine geçmen. Boy ve kiloyu göz önünde bulundurunca kadınlardan biriyle uyuşmadığın için,'' parmağıyla gözlüklü ve zayıf olan doktoru işaret etti, ''bu doktorun kılığına girmen gerekiyor. Bir peruk ve aynı model gözlük işimizi görecektir. Her zaman olduğu gibi ekranların arkasında olmayacağım. Bu sefer ben de,'' dedi ve parmağıyla bir başka fotoğrafı işaret etti, ''bu hemşirenin kılığında seninle beraber sahada olacağım. Şansımıza onun da saçları koyu renkli ve kıvırcık.'' Peruk takacak olanın yalnızca ben olduğunu bilmek hoşuma gitmemişti. Peruk takmayı hiçbir zaman rahat bulmamıştım, kaşındırıyordu.

''Tamam.'' Çayımdan bir yudum aldığımda onu dinlemeye devam ettim.

''Gece, vardiya değişiminde içeriye gireceğiz. Sonrasında yangın merdivenlerinden Ezgi'yi çıkartmamız gerek. Aşağıda, aracımız bekliyor olacak.''

''Neden gece?''

''Son bir haftadır o katın kamera kayıtlarını izliyorum ve gece vardiya değişimlerinde daha geç yerlerini aldıklarını fark ettim. Şansımıza Ezgi'nin odası yangın merdivenlerinden çok da uzak değil.'' Kaşlarım çatık bir şekilde dediklerini onaylıyordum. İçim tekrardan heyecanla dolmaya başlamıştı. Uzun süren sessizliğin ardından bir şeylerin sonuç vereceğini hissediyordum. Moralimin, az da olsa yerine gelmesiyle acıktığımı hissetmiştim. Kupamda kalan son çayımı da yudumladıktan sonra, mutfakta bir şeyler yemek için ayağa kalktım. Mutfağa gittiğimi gören Kuzgun da boş kupasını alıp arkamdan geldi. Bir yandan da konuşmaya devam ediyordu.

''Salı gecesi operasyona başlayacağız. Hava yağmurlu olacağı için olası takip edilme ihtimalinde hızlı kaçabiliriz.'' Dolaptan çıkardığım tencereyi ocağa koyarken konuştum.

''Kızı hastaneden çıkardıktan sonra nereye götüreceğiz?''

''Şey...'' Bir kaşım havada vereceği cevabı beklerken ocağı yaktım.

''Şey, ne?'' Bakışlarını benden kaçırıyordu.

''Sana daha önce söylemem gerektiğini biliyorum fakat ne cevap vereceğinden emin olamadım.'' Sıkıntıyla nefesini dışarı verdi ve ocağın yanındaki yağı alıp tencereye biraz döktü. ''Sende kalmasının şu an için uygun olduğunu düşündüm.''

''Bende kalması mı? Uygun mu?''

''Biliyorum, biliyorum kimseyle beraber yaşayamıyorsun farkındayım. Ama bu görevi Başkan'dan gizli yaptığımız için gizlice bir ev tutamazdım. Giderlerimizin hepsini görebiliyor.'' Önümde duran tencereye bakıyordum. Yapacak bir şey yoktu.

''İyi, tamam.'' Sevinçle güldüğünde gözlerimi devirip buzdolabından hazır doğranmış sebzeleri çıkardım. Yemeğimiz hazırdı ve yemek yerken bir yandan da planı gözden geçiriyorduk.

''Ne kadar süre bende kalacak?''

''Başkan'a açıklayana kadar. Umalım da bir sorun çıkmasın.'' Başımla dediklerini onaylayıp sessizce yemeği hazırlamaya devam ettim. Kuzgun'un da yardımlarıyla hızlıca yemeğimizi yiyip etrafı toplamıştık. Tüm bu zaman boyunca, planımızı gözden geçirmiştik. Kılık değiştirdikten sonra Ezgi'nin kaldığı hastaneye gidecektik. Bulunduğu kata ulaşabilmemiz için Kuzgun'un çıkardığı sahte kimlik kartlarıyla asansöre bineceğiz. Vardiya değişiminde Ezgi'yi hızlıca odadan çıkartıp yangın merdivenlerinden kaçacağız. Temelde kolay görünüyordu fakat pratikte nasıl olacağını hiçbirimiz bilmiyorduk. Olası her duruma hazır olmamız gerekiyordu.

Plana on iki saatten az kalmıştı biraz uyuduktan sonra hazırlıklara başlamaya karar verdim. Yıllardır bu işin içindeydim fakat uzun zaman sonra nabzım ilk kez hızlanıyordu. Oturduğum yerde sürekli olarak salladığım dizim ve ısırıp durduğum tırnak etlerim de bunu kanıtlar neticedeydi. Zor da olsa daldığım uykumdan uyanınca hazırlanmaya başlamıştım. Zihnimi sakin tutabilmek için aldığım nefeslerim zamanı yavaşlatır gibiydi. Ağır çekimde başlayan hazırlığım duştan sonra giyinme odamda devam ediyordu. Loş ışığın altındaki bedenim aynaya yansırken, sargı beziyle göğüslerimi sıkıca sarıyordum. Bir erkeğin kılığına gireceğim için kadınsı figürümü gizlemeliydim. Eski görevlerin birinden kalan peruğun altına saçlarımı gizledim. Giyindiğim doktor formamın üstüne yaka kartımı astım ve gözlüklerimi de takınca hazırdım. Çekmeceden çıkardığım tabancamın mermilerini kontrol edip belime sıkıştırdım. Üzerime geçirdiğim beyaz önlüğüm tabancamı gizlemişti.

Bahçe kapısının önünde beni bekleyen arabaya bindim. Kuzgun üzerine giydiği hemşire formasıyla hazır bir şekilde şoför koltuğundaydı.

''Maskeleri getirdin mi?''

''Torpidoda.'' Arabayı çalıştırdığında torpido gözünden maskelerimizi çıkardım. Kendi maskemi takarken, maskesini de takması için ona uzattım. Çok geçmeden hedefe varmıştık. Arabayı hastanenin arka cephesinde kalan yangın merdiveni çıkışına park etmiştik. Kuzgun cebinden çıkardığı iki kulaklıktan birini bana uzattı.

''Ayrı düşünce haberleşmemiz için.'' Dışarıda yağmaya başlayan yağmur arabaya çarparken çıkan sesleri duyabiliyordum. Sese odaklanmaya çalıştım.

''İlk önce, bugün nöbetçi olan doktoru ve hemşireyi bayıltacağız. Kamera kayıtlarını, arabadan inmeden, önce sisteme sızıp durduracağım. Ne olursa olsun konuşma ve sakin kal.'' Kuzgun hızlı ve net bir şekilde planın üzerinden geçiyordu. Sakince onu dinliyor ve başımla onu onaylıyordum. Nabzımın aniden yükselmesine karşın gözlerimi kapadım.

''İra?'' Gözlerimi açtım ve karşımda duran Kuzgun'a baktım.

''Yapabiliriz.'' Başımla onu onayladım.

''Evet.'' Arka koltuktan aldığı bilgisayarını hızlıca açtı. Güvenlik sistemine sızarken bastığı tuşların sesi ile yağmur damlalarının çıkardığı ses duyabildiğim tek seslerdi. Temiz hava almak için camı aralayınca arabanın içine giren serin, toprak kokusunu taşıyan esintiyi hissettim. Bunu yapabilirdim, bundan daha tehlikeli görevlerim de olmuştu. Bunu yapabilirsin İra. Gözlerim kapalı bir şekilde başımı arkaya yaslamıştım.

''Hazır.'' Kuzgun'un sözüyle gözlerimi açtım. Bana uzattığı şemsiyeyi hızlıca alıp arabadan çıkarken, şemsiyeyi de açtım ve arabanın kapısını kapattım. İkimiz de yan yana, sakince hastanenin kantin girişinden içeriye girdik.

''Hocam iyi çalışmalar.'' Kantinde çalışan görevli konuşuyordu. 'Ne olursa olsun konuşma.' Şemsiyemi silkeledim ve kapatıp, kantinin çıkışına doğru yürümeye başladım. Kuzgun arkamdan geliyordu.

''Hocam?'' Bir erkek doktorun kılığındayken konuşmam bizi ele verirdi.

''Kulaklığı takılı, müzik dinliyor sanırım.'' Kuzgun görevliyi savuşturmak için hızlıca aklına gelen ilk gelen şeyleri söylemiş gibiydi.

''Ah öyle mi? Kusura bakmayın o zaman.'' Kapıya sonunda ulaşmıştım.

''Kolay gelsin.'' Kuzgun yarım ağız söylediklerinden sonra kapıdan geçip bana eşlik etti. Ceplerimizden çıkardığımız eldivenleri, elimize geçirdik. Arkamızda parmak izi bırakmak istemiyorduk. Koridorun sonunda bulunan ve çalışanların kaldığı odaya girmeden önce önlük cebimde tuttuğum eteri gazlı bez döküp Kuzgun'a verdim. Bir tane daha kendime hazırladıktan sonra odaya girmiştik. Bilgisayarında bir şeyler ile ilgilenen hemşirenin yanına hızla ilerledim. Kuzgun da boş bir sedyede uyuyan doktorun yanına varmıştı.

''Sen mi geldin Özgür ağabey?'' Personel listesinde daha öncesinde adını gördüğüm kantin çalışanının adını seslenmişti. Başını bilgisayarından kaldırmamıştı. Bizim için işleri kolaylaştırdığının farkında bile değildi. Eterli bezi, burun ve ağzına bastırdığımda, Kuzgun da benimle birlikte doktora aynı işlemi yapmıştı. Boğuk seslere eşlik eden çırpınışlar sonunda ikisi de baygındı. Kuzgun, cebinden çıkardığı sakinleştiricilerden birini bana uzattı.

''Sahada olmak eğlenceliymiş.'' dediğinde gözlerimi devirdim.

''Saçmalama.'' Sakinleştiriciyi enjekte ettikten sonra boş şırınganın iğne kapağını kapatıp cebime attım.

''Hazır mısın?'' Kuzgun beni başıyla onayladı. Kapıyı açmadan önce dışarıyı dinledim. Herhangi bir hareketlik yok gibiydi.

''Buradan Ezgi'nin katına asansör ile çıkmak ortalama bir dakika sürüyor. Nöbet değişimine,'' kolunda duran saate baktı, ''kırk saniye var. Bir sonraki nöbete gelmeleri ise on dakika kadar sürüyor. Ben bunları anlatırken çoktan nöbet yerinden ayrılmış olmalılar.'' Omuzlarını silkti. ''İlk seferim. Biraz heyecanlıyım, üzgünüm.''

''Sadece sakin ol Kuzgun.'' Kapıyı yavaşça açtığımda koridor sessizdi. Çaprazda kalan asansörün alınlığında bulunan göstergeden, birinin asansörü çağırdığını görebiliyordum. Ezgi'nin bulunduğu kat olan '7' numaralı kata gelince göstergedeki sayı önce sabit kaldı, sonra azalarak değişmeye başladı. 3, 2,1 ve 0. Açılan kapıdan iri yapılı dört adam çıkmıştı. Gülüşüp, kendi aralarında konuşarak geldiğimiz istikametin tersi yönünde kantine gitmişlerdi. Kapıyı seri bir şekilde açıp odadan çıktım. Asansörün yanındaki kart okuyucuya sahte kimlik kartımı okutmuştum. Açılan kapıdan içeriye girdiğimizde 7. katın tuşuna ve kapatma tuşuna basıyordum. Kapı sonunda kapandığında tuttuğum nefesimi sakince vermiştim. Fakat benim aksime Kuzgun nefesini sesli bir şekilde vermişti.

''Kuzgun!'' derken sesimi mümkün olduğunca sessiz fakat bir o kadar da tehditkar tutmaya çalışıyordum.

''Pardon.'' diye fısıldamıştı. Zaten yeterince gergin değilmişim gibi daha da geriliyordum. Kendime not: Bir daha Kuzgun ile sahaya çıkmayacağım. Maskemi yüzüme daha da oturmuş ve aynada saçımla gözlüğümü düzeltmiştim. Asansör ineceğimiz kata geldiğinde onu dikkat çekmemesi için tekrardan zemin kata göndermiştim. Sonunda, Ezgi'nin bulunduğu odaya doğru yürürken nabzımın kulaklarımda attığını hissedebiliyordum. Gerginlikle yumruk yaptığım ellerimi, odasının önüne gelince gevşettim. Sakince kapıyı açtım ve Kuzgun'un kapatmasını umarak kapıyı açık bırakıp odaya girdim.

Bulutların arasından sızan ay ışığı odayı loş ve soğuk bir şekilde aydınlatıyordu. Ay ışığı yağmurun durduğunu gösteriyordu ama arada gürleyen gök yüzü fırtınanın habercisiydi. Yatağında, yorganını başına kadar çekmiş bir şekilde yatıyordu. Loş ışıktan ötürü hangi pozisyonda uyuduğunu göremiyordum. Sakin adımlarla yanına iyice yaklaştım.

''Ezgi Hanım? Uyanık mısınız?'' Elimle, omzu olduğunu umduğum yere dokunup hafifçe dürtecekken vücudum bir anda taş kesmişti. Hızla yorganı tutup çektiğimde yatakta yatanın Ezgi değil de kanepenin yastıkları olduğunu görmüştüm.

''Ne?'' Kuzgun şaşkınlığını gizleyememişti. ''Kız yok. Bu nasıl olabilir? Daha az önce, kameraları devre dışı bırakırken onu odasında görmüştüm.'' Bir şeyler bulmak umuduyla elimle yatağı yoklamaya başlamıştım. O anda hissettiğim, soğumaya yüz tutan sıcaklık durmama sebep olmuştu.

''Ne oldu İra?''

''Ezgi hâlâ binada.'' Yatağı hızlıca eski hâline getirip odadan çıktım. ''Bu kattaki tüm odaların boş olduğu doğru mu?'' Fısıldayarak Kuzgun'a sorduğum bu sorunun cevabını beklerken, gözlerim deli gibi titriyordu.

''Boş ve kilitliler.'' Ağzım kurumaya başlamıştı. Etrafımda dönüp kapılara bakarken aklıma gelen fikirle, plândan da yangın çıkış merdivenlerinin olduğunu bildiğim, kapıya koştum. Kapı aralıktı. Hızla Kuzguna'a döndüm.

''Kuzgun sen aşağıdaki katları kontrol et. Çok uzaklaşmış olamaz. Ben de çatıya bakacağım. Kim önce bulursa, haber versin.''

''Tamamdır.'' Bulunduğum kattan çatı katına kadar üç kat daha vardı. Hızlı adımlarla, ikişer ikişer merdivenleri çıkıyordum. Son kata varınca üstünde anahtarın takılı olduğu kapıyı görünce gözlerim korkuyla açılmıştı. 'Hayır!' Zihnimde yankılanan bu çığlıkla hızla kapıyı açtım. Bıçak gibi olan hava yüzüme çarpıyordu. Üstümdeki önlüğün etekleri rüzgarla savruluyordu. Rüzgarın sesi bir uğultu gibi kulaklarımı doldururken ıslak, beton zeminde yürümeye ve etrafta Ezgi'yi aramaya başlamıştım. Soğuk hava nefesimi keserken gözlerim kısık bir şekilde çevremdekileri görmeye çalışıyordum. Ve oradaydı, Ezgi tam karşımda duruyordu.

''İra, aşağısı temiz.'' Kuzgun'un sesini kulaklığımda duymuştum. Titreyen elimle kulaklığa dokundum.

''Onu buldum.''

Bölüm : 27.02.2025 00:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Beril Ecer / İra / 8
Beril Ecer
İra

138 Okunma

55 Oy

0 Takip
9
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...