9. Bölüm

9

Beril Ecer
berilece7

Soğuk rüzgar estikçe, kulaklarımda atan kalbimi bıçak gibi kesiyordu. Gerginlikle zorla yutkunurken karanlıkta ürkek bir adım attım. Avına yaklaşan bir avcının manzarası yatıyordu gölgelerin arasında. Fakat burada kim av, kim avcı bilmek imkansızdı. Sanırım ikimiz de avdık. Buz kesen parmaklarımı ileriye doğru kaldırdım.

''Ezgi?'' derken sesim boğuk çıkmıştı. Beni duymadığını belli eden dönük sırtıyla karşı karşıyaydım hâlâ. Soğuk parmaklarıma rağmen terleyen avuçlarımı bacaklarıma sürüp titrek bir adım daha attım. Duyduğum ses adımlarımı yarıda keserken, ona tekrar seslendim. Ağlıyordu...

''Ezgi?'' Beni bu sefer duymuştu. Korkuyla bana döndüğünde bedeni duvarın üstünde sendeledi. Onu tutmak için hamle yaptığımda, bağırdı.

''Yaklaşma bana!'' Kollarını titreyen bedenine sardı.

''Bir daha hiçbir erkek bana dokunamayacak!'' Korku ve çaresizlikle dolu gözlerle, soğukta bir kırlangıç gibi titreyen bedenine bakıyordum. Hissettiğim duyguyla içim kavrulurken dolan gözlerim görüşümü bulanıklaştırıyordu.

''Ezgi dur!''

''Yaklaşma bana!'' Yüzümde duran maskemi hızla çıkardım. ''Benden korkmana gerek yok.'' Anlamayan gözlerle bana bakıyordu. ''Ben de bir kadınım.'' Saçlarımı örten peruğu çıkardığımda siyah saçlarımın sıcaklığı rüzgarda kaybolup, yüzümü soğuk bir el gibi okşadı. Ezgi beni görünce daha da ağladı.

''Ölmek istiyorum! Anlıyor musun? Ne kadar zor olduğuna dair bir fikrin var mı? Her gece gözlerimi kapattığımda gördüğüm kabuslara dair bir fikrin var mı?'' Bakışları karnına kaydı, ''Yetmiyormuş gibi bir de o şerefsizin çocuğuna hamileyim!'' Öfkeyle karnına yumruk atınca kesilen nefesi içimi parçalamıştı.

''Anlıyorum!'' Elimi ona doğru uzatıp bir adım daha attım. Korkuyla gerileyince telaşla konuşmaya başlamıştım. ''Seni çok iyi anlıyorum Ezgi. Nasıl mı? Ben de oradaydım. Ben de o uçurumun kenarındaydım! Ben de her şeye bir son vermek için ölmeyi göze almıştım!''

''Neden atlamadın o zaman!'' Hıçkırıkları rüzgarla karışıp kalbime saplanmıştı. Neden mi atlamamıştım? Buruk bir şekilde gülümserken çenem titremişti. Gözümden akan yaşı yanağımın üstündeyken elimin tersiyle sildim.

''Çünkü o zaman o şerefsizler yaşarken ben toprağın altında çürüyüp gidecektim! Ne kadar zor olduğunu çok iyi biliyorum. Annen gözlerinin önünde, sen daha küçücük bir çocukken canına kıymışken, tek başına kimsesiz kalıp sığınma yurtlarında sürünürken, geceleri açlıktan ve soğuktan uyuyamazken, birkaç haftalığına seni sahiplenen ailelerin yanından kovulurken, çocuk yaşta çalışırken, yaşıtların sokaklarda oyun oynarken sen vücudundaki morlukları,'' sesim titrerken konuşmaya devam ettim,'' saklamaya çalışırken artık yaşamanın bir anlamı olmadığına karar vermiştim. Ölmek istedim Ezgi! Tüm bu acıya son vermek istedim!'' Kalbimin derinliklerindeki yaraların kabuklarından sızan kanların her bir damlası dudaklarımdan dökülüyordu, durduramıyordum. ''Ben de ölmek istedim.'' Artık ben de ağlıyordum. Ellerimle ardı arkası kesilmeyen yaşlarımı hızla siliyordum. ''Çok korktum. Ölümden bile korktum. Sonra bir gün, tıpkı benim durduğum yerde bir başkası ve senin durduğun yerde de ben varken; o kişi bana umut oldu.''

Yıllar önce, daha on sekiz yaşındayken kasadaki parayı çalmakla suçlanıp işten kovulduğumda, iş yerimin çatısından kendimi ölüme teslim etmek için çıktığım anlar gelmişti gözüme. Ağlamaktan artık gözümde yaş kalmamıştı ve hıçkırıklarımdan bedenim bir tüy gibi titriyordu. Duvarın kenarına her adım attığımda daha da ağlıyordum. Kenara gelip de ellerimi yerleştirdiğimde acıyla iki büklüm olup yere çöküp duvarın dibinde ağlamaya devam etmiştim. Başka çarem yoktu, artık dayanamıyordum. Kayıp para olayı, bardağı taşıran son damlaydı. Titreyen bedenimi duvarın üstüne çekip doğrulduğumda şehrin ışıkları ışıl ışıldı. O sırada arkamdan gelen sesle irkilmiştim. Daha sonrasında öğrenmiştim ki, Başkan restorana gelen müşterilerimizden biriydi ve patronla olan kavgamıza şahit olmuştu. Ağlayarak merdivenlerden çıktığımı görünce merak edip arkamdan çatıya gelmişti.

''Ölmek mi, öldürmek mi?'' Sorduğu soruyu anlamayarak ona dönmüştüm. Uykusuzluktan göz altları çökmüştü. Bir süredir tıraş olmadığını belli eden sakalları yüzünü kaplıyordu. Boynundaki kravatını gevşetmişti ve iki eli de ceplerinde duruyordu. Dudağının kenarından sarkan sigarasından bir nefes çekti ve sakin adımlarla bana doğru yürüdü.

''Ne?'' Sigarasını üflerken gözleri arkamda kalan şehrin ışıklarına bakıyordu.

''Ölmek mi istersin, öldürmek mi?'' Aklım karışık bir şekilde kaşlarım çatılırken yüzüne bakıyordum.

''Ne biçim soru bu?'' dediğimde bakışları ciddileşti.

''Seni bu uçuruma sürükleyenler mi suçlu, yoksa bu uçuruma sürüklenen sen mi?'' dedikleri allak bullak olan zihnimde bir yer bulmaya çalışıyordu. ''Buraya çıktıysan kaybedecek hiçbir şeyin yok demektir.'' Sigarasını duvarın üstünde söndürürken yorgun gözlerle bana bakmıştı ve ondan sonra söyleyeceklerinin tüm hayatımı değiştireceğinden hiç haberim yoktu.

''Sana bir teklifim var.''

Saçları rüzgarla savrulan Ezgi gözlerimin içine bakıyordu. ''Acına bir son verebilirim.'' Aramızdaki sessizliği rüzgarın uğultusu dolduruyordu.

''Nasıl?'' derken kollarını titreyen bedeninde sardı. Aramızda mesafe kalmayacak kadar ona yaklaştığımda gözlerimiz birbirine denk gelmesi için başımı kaldırdım.

''Senin için öldürebilirim.'' Korku mu yoksa umut mu olduğunu anlamadığım bakışları gözlerimin arasında gidip gelirken konuşmaya devam ettim. ''Şu anda çok vaktimiz yok. Seni bu hastaneden çıkarıp güvenli bir yere götüreceğiz. O çocuğu doğurmak zorunda da değilsin.'' Elleriyle yüzünü kapatıp hıçkırarak ağlamaya başladı.

''Bunu nasıl yapacağım?'' Elimi ona doğru uzattım.

''Sen değil, ben yapacağım.'' Bir ona uzattığım elime bir de yüzüme bakarken karar vermeye çalışıyordu.

''Senin için, Cihan'ı bu dünya üzerinden sileceğim.'' Titreyen çenesini kasıp sertçe yutkunduğunda elini, tereddütle uzattığım elime uzattı. Elinden tuttuğum gibi onu kendime çektim ve titreyen bedenine sıkıca sarıldığımda hissettiğim rahatlamayla resmen dizlerimin bağı çözülmüştü. Ağlarken bedeni sarsılıyordu. Bir elimle sırtını sıvazlarken diğer elimle de saçlarını okşuyordum.

''Şşş geçti, geçti.'' Yaşlarla dolan gözlerimi hızla kırpıştırdım. Buğulu bakışlarımı geldiğim kapıya doğru çevirdiğimde Kuzgun'u görmüştüm. Çenesi kasılmıştı ve dolu gözleriyle kendini tutarcasına bize bakıyordu. Bakışlarımı, ondan alıp tekrardan Ezgi'ye çevirdiğimde ağlamaktan ıslanan yanaklarına yapışan saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırdım. Yüzünü avuçlarımın içinde tutup gözlerime bakması için başını çevirdim.

''Gitmeliyiz.'' Gözleri gözlerimin arasında hızla gidip gelirken başıyla beni onayladı. Üstümdeki önlüğümü çıkartıp titreyen omuzlarının üstüne attım. Onu, omuzlarından tutarken Kuzgun'a doğru yürüdük. Geçmemiz için kapıyı araladığında, ikimizde kolunun altından geçip yangın merdivenlerini yöneldik.

''Yakalanmamak için yangın merdivenlerinden ineceğiz. On kat inmemiz gerekiyor. Yapabilir misin?'' Sessizce başıyla dediklerimi tekrardan onayladı. Hızlı olması için çabaladığımız adımlarla, yangın merdiveninden inmeye başladık. Son iki kat sonrasında binadan çıkmış olacaktık. Fakat merdiven boşluğunda yankılanan sesler zamanımızın daraldığını söylüyordu.

''Siz çatı katına biz de alt katlara bakacağız.'' Astlarına emir veren kalın ses boşlukta yankılanmıştı. Korkuluklardan uzak durup, duvara yakın bir şekilde inmeye başlamıştık. Çok geçmeden kendimizi dışarıya atabilmiştik. Koşarak yanımızdan geçen Kuzgun arabaya doğru gitmişti. Hızla çalıştırdığı arabayı, zaman kaybetmemek adına yakınımıza sürdüğünde arka kapıyı açıp Ezgi'nin geçmesi için izin verdim. Ardından arabaya bindiğimde kapıyı daha kapatamadan, asfaltta çığlık atan lastikler eşliğinde yola çıkmıştık. Ezgi hâlâ ağlıyordu. Fakat çok geçmeden ağlamaları, uykulu bir şekilde, sonlanırken omzuma düşen başını yavaşça dizlerime yatırdım. Titreyen bedeninin üzerine arabada olan ceketimi örtüğümde dizlerini iyice karnına çekti ve bir bebek gibi cenin pozisyonunda kıvrıldı.

''Nereye gidiyoruz?'' diye sorduğunda ağlamaktan çatallaşan sesi arabadaki sessizliği bozmuştu. Camdan dışarıya bakan bakışlarımı saçlarında gezdirdiğim parmaklarıma çevirdim. Bakışlarımı kaldırdığımda dikiz aynasında Kuzgun ile bakışlarımız kesişmişti.

''Eve gidiyoruz.'' Bu cevabımdan sonra arabada kimse konuşmadı. Ezgi'nin sakin ve derin nefes alışverişleri kulaklarımı doldururken tekrar yağmaya başlayan yağmur, akıtmak isteyip de yapamadığım gözyaşlarım gibi üzerimize yağdı. Kapattığım gözlerim kısa ama derin olan bir uykuya götürmüştü beni. Evime yaklaşınca tanıdık patika gözlerimi aralamama neden oldu. Bakışlarımı dizlerimde sakince uyumakta olan Ezgi'ye çevirdim. Kuzgun, girişi evin yanında olan otoparka doğru arabayı yönlendirdiğinde yavaşça Ezgi'nin omuzlarını dürttüm. Kaşlarını çatınca gülümsemeden edememiştim. Bu tepkisi bana Sıla'yı hatırlatmıştı.

''Ezgi, geldik.'' Yavaşça gözlerini araladığında doğruldu. Doğrulunca omuzlarının üstündeki ceketim arabanın zeminine düşmüştü. Önce yüzüme boş bir şekilde baktı, sonrasında yere düşen ceketimi aldı ve üzerine giyindi.

''Teşekkür ederim.'' dediğinde ceketimi kastettiğini biliyordum.

''Rica ederim.'' Kapıyı açıp arabadan indiğimde Ezgi'nin de inmesi için kapıyı tutuyordum. Bu hareketime karşı gülümseyerek başını eğdi. Arabadan çıkınca kollarını üşüyen bedenine sardı. Çıplak ayakları otoparkın zemine basınca ürpermişti. Elimin birini sırtına koyup onu, otoparkı eve bağlayan kapıya doğru yönlendirdim. Önümüze çıkan merdivenleri tırmanıp zemin kata ulaşmıştık. Kuzgun hızlı adımlarla mutfağa ilerledi ve ısıtıcının seviyesini arttırdı.

''Üst kattaki boş odalardan birinde kalabilirsin.'' dediğimde tedirgin bir şekilde evin içine bakıyordu. ''Seninle gelmemi ister misin?'' Başıyla dediklerimi onayladığında bir elim sırtında onu, üst kata çıkan merdivenlere yönlendirdim. Boş odalardan birine girdiğimizde Ezgi yorgun bir şekilde tekli koltuklardan birine oturdu. İlk kez geldiği bu evde her şey ve herkes ona yeniydi. Oturuşundan bile, hâlâ daha rahat olmadığını anlayabiliyordum. Onu izlediğimi fark edince oturduğu yerde iyice büzüşmüştü.

''Endişelenme, burada bizimle güvendesin.'' Konuşmadan önce tereddüt etmişti.

''Burası neresi?'' Yanına doğru ilerleyip karşısındaki, boş koltuğa yerleştim.

''Benim evim. Tek yaşıyorum.'' Başını yerden kaldırıp meraklı gözlerle gözlerime baktı. ''Sadece kadınların kaldığı bir ev.'' dediğimde gülümseyerek ona baktım. Gülümseyişime gülümseyerek karşılık verdi. Ayağa kalkıp kapıya yöneldim. Çenemin ucuyla, odada bulunan diğer bir kapıyı işaret ettim.

''Sıcak bir banyo iyi gelir. Sana kendi kıyafetlerimden getireceğim.'' Ayağa kalktığında önce banyonun olduğu yöne gidecek gibiyken tereddüt edip olduğum yöne doğru geldi.

''Şey, ben çok teşekkür ederim.'' Başını eğmiş ve gerginlikle parmaklarıyla oynuyordu. Gülümsedim.

''Önemli değil.'' Beklemediğim bir anda bana sarıldığında şaşırmıştım. Sarılırken konuşmaya devam ettiğinde sesinin titrediğini duyabiliyordum. ''Gerçekten, çok teşekkür ederim.'' Sırtını sıvazladım.

''Rica ederiz.'' Ayrıldığında elinin tersiyle göz yaşlarını sildi ve banyoya doğru ilerledi. ''Sen çıkana kadar yiyecek bir şeyler hazırlarız. Çıkınca birlikte yemek yeriz.'' Gülümseyerek onayladı ve banyodan içeriye girdi. Derin bir nefes aldım ve kapıyı sessizce kapatıp giyinme odama yöneldim. Banyodan çıkınca giyinmesi için birkaç parça kıyafet ayarladım ve yatağının üzerine bırakıp alt kata indim. Kuzgun mutfak masasında bilgisayarı ile ilgileniyordu. Yiyecek bir şeyler hazırlamak için dolapları açıyordum.

''İyi oldu mu?'' Başını ekrandan kaldırmadan sormuştu. Sıkıntıyla bir nefes verdim.

''Sanırım. Temiz kıyafetler verip banyoya gönderdim onu.'' Ocağın altını açıp tencereyi koydum. ''Çıkınca yemek yiyeceğimizi söyledim.''

''Anladım.'' Sakince dediklerimi onaylamıştı fakat dakikalar önce bir tecavüz mağdurunu, intiharın eşiğinden kurtarıp yanımıza getirmişken bu sakinlik rahatsız ediciydi. Elimi gerilen boynuma atıp ovuşturdum.

''Ne oldu?'' Kuzgun yanıma gelmişti ve yemeğe yardım ediyordu. Diyeceklerimi söylemeden önce düşünürken alt dudağımı dişlerimin arasında çiğnedim.

''Şimdi ne olacak?'' Yaptığı şeyi bırakıp bana döndü.

''Ezgi'nin güvenliğini garantilemeliyiz. Sonrasında,'' duraksadı ve bakışlarını benden kaçırıp yaptığı işe geri döndü, ''Başkan'a söylemeliyiz.'' Elimde tuttuğum kaşığı sertçe bırakırken çıkan sesle irkilmişti. Ezgi'nin bizi dinliyor olma ihtimaline karşı ona yaklaştım.

''Kafayı mı yedin! Başkan bunu öğrenirse bizi gebertir!'' Fısıldayarak konuştuğumda sesimde sitem vardı. Sıkıntıyla nefesini verdi ve tıpkı benim gibi fısıldayarak konuştu.

''Farkındayım ama bunu nasıl saklamayı planlıyorsun? Öncelikle Ezgi'ye açıklarız, daha sonrasında Başkan'a.'' İnanamayarak gözlerimi devirdiğimde elimle tekrardan boynumu sıvazladım.

''Ee ne diyorsun?''

''Ne diyebilirim ki? Mecbur öyle yapacağız.'' Yemeği tabaklara doldurmaya başladığımda Ezgi'nin merdivenlerden indiğini duydum. Geldiği yönde doğru baktığımda vermiş olduğum kıyafetleri giyinmiş olduğunu görünce gülümsedim. Oturması için sandalyeyi çektim.

''Gel otur, yemek hazır.'' Çekingen adımlarla yaklaştı ve çekmiş olduğum sandalyeye yerleşti.

''Teşekkür ederim.'' Önüne çatal bıçak bırakırken konuştum.

''Rica ederim.'' Yerilerimize oturup yemek yemeğe başlamıştık. Gergin bir atmosferin altında sessizce yemek yemeye devam ettiğimizde sessizliği bozan Ezgi olmuştu.

''İsminiz ne?'' Ani sorusuyla duraksadım ve önce Kuzgun'a baktım. Ne cevap vereceğime emin değildim. Kod adımı mı, gerçek adımı mı söylemeliydim?

''Ben Kuzgun ve bu hanımefendinin adı da İra.'' Ezgi şaşkın bir ifade ile bize bakıyordu.

''Daha önce böyle isimler duymamıştım.''

''Bunlar bizim kod adımız.'' İçeceğimden ufak bir yudum alıp devam ettim. ''Gizli bir teşkilata üye olduğumuz için gerçek isimlerimizi söyleyemiyoruz.'' Söylediklerime şaşıran Ezgi yemeğini yemeğe devam etti.

''Peki, beni neden kurtardınız?''

''Teşkilatımızın amacı yardıma muhtaç olanlara yardım etmek. Sen de onlardan biriydin.'' Konuşurken, dediklerimi anlamak için pür dikkatle beni dinliyordu.

''Hayır kurumu gibi mi yani?'' diye sorduğunda Kuzgun gülmüştü. Masanın altından onu tekmelediğimde yüzünü buruşturup sustu.

''Tam olarak hayır kurumu diyemeyiz. Devletin sağlayamadığı adaleti sağlayanlarız ve sen de o adaletten nasibini alamayanlardan olduğun için bu adaleti sana sağlıyoruz.'' Dediklerim her ne kadar açıklayıcı da olsa Ezgi'nin kafası daha da karışmış gibiydi.

''Hâlâ anlayamadın mı?'' Kuzgun'un bu yersiz sorusuna karşın yine tekme atınca Ezgi konuştu.

''Önemli değil, ona daha fazla vurmak zorunda değilsin.'' Kuzguna baktığımda sinsi bir şekilde gülüyordu. ''Her ne iseniz önemli değil.'' Başını kaldırdı ve buruk bir şekilde gülümsedi. ''Beni o cehennemden kurtardınız ya, bu bana yeter.'' Düğüm düğüm olan boğazımla zorla yutkundum. Gülümsemeye çalışarak yüzüne bakarken hayatımda verdiğim en güzel kararının bu olduğunu tekrardan fark etmiştim.

Bölüm : 26.04.2025 19:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Beril Ecer / İra / 9
Beril Ecer
İra

138 Okunma

55 Oy

0 Takip
9
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...