@berilyavuz_
|
Three Days Grace - I hate everything about you
Every time we lie awake (Uyanık yattığımız her sefer)
After every hit we take (Aldığımız her darbeden sonra)
Every feeling that I get (Hissettiklerime bakıyorum)
Sokak lambasının altında durup gölgeme bakıyordum. Sokak lambasına yaklaştıkça gölgem kısalıyordu. Ne kadar çok yaklaşırsam o kadar kısalıyordu. Acaba insanlara yaklaşırsak biz de böyle küçülür müydük?
Düşünmeyi bırakıp yürümeye devam ettim. Doğruyu söylemek gerekirse nereye gideceğimi de bilmiyordum. Kulağımda Three Days Grace, dilimde Three Days Grace, ruhumda Three Days Grace...
Telefonum çaldığında gözüm önce saate gitti. Saat 1'e geliyordu. Canım sıkkın olduğu zamanlar bir yalan uydurup ya da gizlice evden çıkıp sokakta metal müzik söylüyordum. Bu gece de Three Days Grace playlistimi seçmiştim.
Arel arıyor...
Telefonu kulağıma götürüp cevapladım.
"Neden bölüyorsun?"
"Çok üzgünüm tatlı geçeni böldüğüm için ama şimdi geliyorum, grafiti yapacağız."
Bıkkınlıkla göz devirdim.
"Bu onayladığın anlamına mı geliyor?"
"Son ses metal dinlememe izin vereceksen tamam."
"Anlaştık." Dediğinde telefonun kapanma sesini duydum.
Nerede olduğumu bildiğinden konum falan atma gereği duymadım. Zaten aynı mahallede yaşıyorduk ve ben hep mahallede geziyordum.
5 dakika sonra yanıma geldiğinde elinde bir poşet boyalar olduğunu fark ettim. Anlaşılan yine stok yapmıştı.
Kulaklarımı çıkardım.
"Hazır mısın? Ay ışığı."
Göz devirdim.
"Somurtup durma da gidelim. Gidince anlatırsın ne olduğunu."
2 senedir birlikte konservatuar okuyorduk ve beni ailemden sonra tanıyan tek kişi oydu.
Telefonumun sesini fulledim ve bluetooth bağlantısından çıktım. Yüksek ses, sokakların karanlıklarında yankılandı. Balkondan bir kaç kişi, uyuyoruz kesin şunu, diye bağırsa da aldırış etmedim. Zaten onların evini geçtiğimiz için artık ses de gelmiyordur.
Çöp konteynerı ve duvarlardan ibaret olan çıkmaz sokağa geldik. Arel boyaları yere koyarken konteynerın içinden siyah bir kedi fırladı. Korkuyla geriye adım attım ve Arel'in aptal boyalarına takılıp kalçamın üstüne düştüm. Boyalar siyah poşetten çıkıp yol boyunca ilerlerken Arel bana bir küfür savurup boyaları daha fazla ilerletmeden hepsini topladı ve duvarın dibine yasladı. Yerde oturmuş ona öylece bakarken aynı şekilde bana baktığında göz devirdim ve ayağa kalktım. Kalktığım anda siyah kedi ile göz göze geldim. konteynerının üzerine oturmuş beni izliyordu.
Sinirle Arel'e döndüm. "Teşekkür ederim kalkmama yardım ettiğin için."
Sinirlenmemden zevk alıp sırıttı.
"Teşekkür ederim ay ışığı."
Beni tanıdığından beri ve gece gizlice dışarı çıktığımı bildiği için bana böyle hitap ediyordu. Ama 2 senedir arkadaş olmamıza rağmen kardeşten ötem olmadı hiçbir zaman. Sanırım arkadaştan öte bir ilişkiyi ben de kabul etmezdim. Çünkü bu arkadaşlığımızı bitirmek demek olurdu.
Kediye daha fazla bakmadan yerden siyah bir boya aldım ve duvarın boş kalan tarafına rastgele sıktım. Boyanın kokusu burnuma dolarken keyifle gülümsedim.
Arel'e göz ucuyla baktığımda daha renkli şeyler çiziyordu.
"Bugün niye bu kadar mutlusun?" Diye sordum.
Çizdiği mantarı kırmızıya boyarken gülümsedi.
"Çünkü en yakın arkadaşımla grafiti yapıyorum!"
İnanmamış gibi ona baktım. Bana döndüğünde önce eserine ve sonra bana baktı.
"Sen niye bugün mutsuzsun?"
"Önce ben sordum!" Deyip sırıttım ve önümdeki karanlık portrenin saçını çizmeye devam ettim.
Beni izlemeye devam ederken cevapladı.
"Hoşlandığım kızla konuşmaya başladık."
"Hangisi?" Diye sordum. Yaptığım işe odaklanmıştım ve Three Days Grace'in Never Too Lite şarkısını söylüyordum.
"Kaç tane var?" Dedi isyan ediyormuş gibi.
"Bilmem." Dedim dudaklarımı birbirine bastırırken ve arkamı dönüp yere eğildim. Gri boyalardan birini aldım. Grinin 50 tonununu almış adam, diye düşündüm ve içten içe güldüm.
"Bir tane var. Ve adı da Lara."
"Hangi Lara?" Dedim ciddileşerek.
"Kaç tane var?" İşini bırakmış bana isyan edıyordu. Gülmemek için kendimi zor tuttum.
"Antalya'daki mi?"
"Hayır, İstanbul'daki."
"İstanbul'da Lara yok."
"Hayır, var."
Gülmemeliydim. Şakanın dozu kaçmıştı sanırım ve buraya çöp konteynerının içine gömülecektim.
Elimdekini yere bıraktım ve ona döndüm.
"Kanka. Haritalara Lara yaz bakalım İstanbul'da çıkıyor mu?"
"Allah belanı versin! Aklına gelen tek şey Lara Caddesi mi oldu?"
"N'apayım? Coğrafya seviyoruz."
"O zaman git Anadolu lisesine."
"Allah korusun."
"Bence de." Dedi ve duvarına döndü.
Kedinin bu sefer yerde olduğunu ve bana baktığını gördüm. Daha sonra arkasını döndü ve kuyruğunu sallayarak Arel'in yanına gitti. Omuz silkip işime geri döndüm.
"Ver onu bana!" Arel'in attığı çığlık ile yerimden sıçradım, ona baktığımda yerde yuvarlanarak kediden boyayı almaya çalışıyordu. Kedi son çare olarak Arel'in elini ısırdı.
"Kuduz aşısı!" Diye çığlık attım. "Kuduz oldun mu?"
"Ben değil hayvan kuduz oldu mu asıl?"
"Hastaneye gitmemiz lazım!" Diye bir çığlık daha attım.
"Gitmezsek ne olur?" Boyayı bitirmek istiyordu.
"Kanser olursun, yürüyemezsin, kalbin midene düşer ve ardından eriyip böbreklerine gider. Ordan da idrarla klozete gider."
Yerden kalkıp ayakta zıplarken isyan edıyordu.
"Sabunlu su lazım."
"Nereden bulacağım sabunu da suyu da!"
"Kanka, kedilerin ağzı temiz. Abartma." Dedim ve umursamaz bir şekilde önüme döndüm.
Fakat kısa süre içinde pantolonumun paçası çekiştirilince yere baktım.
"Başka yer mi bulamadın? Götümüzün dibine kadar girdi bu da."
Arel işini bırakıp bana döndü.
"Masum masum bizi izliyor işte, rahat bırak hayvanı." Dediğinde ses torunundan korktuğunu anladım. Cevap vermeme izin bile vermeden boyamasına devam etti.
Kedi az önce Arel'den çaldığı boyayı patileriyle sürükleyerek ayağımın dibine getirdi. Sarı bir boyaydı.
"Bunu mu kullanmam lazım?"
"Miyav."
Şaşkın şaşkın kediye bakarken yerden boyayı aldım. Siyah ve grinin arasına biraz da sarı kattım. Sanki biraz canlı renkteydi.
"Gördün mü, kedi işi biliyor." Dedi Arel ve tebrik ederek ellerini birbirine çarpttı.
Kedi kuyruğunu sallamakla yetindi. Biraz sonra çöp konteynerının dibine yerleşip esneyerek uzandı.
"Bu kedi de bişey var." Ben şaşkın şaşkın bakmaya devam ederken Arel mutlu mutlu konuşuyordu.
"Ayrıca resime renk geldi ve harika oldu."
Onun resmine baktığımda ise şirinleri çizmişti. Artık gülebilirdim.
"Gülme! Çocukluk anım." Dedi kendine savunmaya geçerek.
Gülmeye son verip onu tebrik ettim. Dinlenmek için yere oturdum. Sırtımı duvara yaslarken o da yanıma oturdu.
"Ne oldu?" Dedi anlayışlı bir ses tonuyla.
"2 sokak aşşağıda oturan Neriman Teyze var ya."
"O kim?"
"Off... Kızının adı Yaz'dı. Seni istemeye geleceklerdi."
"He evet, hatırladım."
"Bizim eve geldi."
"Kim?"
"Neriman Teyze. "
"Niye?"
"Kızını övmeye."
"Ne demiş?"
"Senin kız müzik olmaktan vazgeçtiyse oğlumun yanına asistan lazım. Ona çalışsın, demiş."
"Müzik olmak? Asistan olmak? Ne? Asistan tamam da müzik olmak ne demek?"
Bıkkınlıkla nefes verdim. Ona hak veriyordum. Müzik olmak diye bir iş varsa lütfen bana belirtin. Hemen başvuru yapmak istiyorum! İçimden dediğim şeye sinirle kıkırdadım.
"Annem de aval aval kadına bakmış. Ne desin yani? Susup kalmış öylece."
"Bir gün o istediğin metal grup kurulacak ve biz sadece Türkiye'yi değil, dünyayı temsil edeceğiz!" Dediğinde kedi başını kaldırıp miyavladı.
"Bu kedi sana bir şans olabilir."
"Sana da olabilir." Diye öneride bulundum.
"Öyle olsaydı bana da siyah boya getirirdi değil mi? Resimimde hiç siyah boya yok."
Cevap verme gereği duymadım.
"Annem de hayâlini gerçeleştirmek istiyorsan uyku yok, dedi."
"Ne güzel işte! Birlikte çalışır ve mükemmel oluruz."
"Hmm... Dün gece yaptığım yüksek notamı beğenmedi."
"Hangisi?"
"Şu en son çalıştığım vardı ya. Senin yapamadığın ve dalga konusu olduğun."
"Ben onu unutmuştum niye hatırlattın?"
"Özür dilerim."
"Önemli değil." Deyip elini omzuma koydu.
"Sanırım annenin gözüne girmek demek mükemmel ve kusursuz olmak demek. Biz de onu yaparız. Zaten yıllarca kurduğumuz hayal bu değil miydi?"
"Evet, haklısın."
"Şimdi eve geçelim. Bir program hazırlayacağım. Yarın okulda o program için tartışırız tamam mı?"
Başımla onayladım. Ayağa kalktığında beni de kolumdan tutup kaldırdı. O sol tarafa gidecekti. Ben de sağ tarafa. Sağ tarafa giderken biraz uzaklaşmasını bekledim. Uzaklaştığında geri dönüp hemen çıkmaz sokağa girdim. Kedi ayak seslerime korkup uyandı ve çöp konteynerının arkasına saklandı.
"Hey, beni unutmuş olamazsın değil mi?" Dediğimde hemen saklandığı yerden çıktı ve dikkatli adımlarla karşımda durdu. Onu kucakladım ve kapüşonlumun içine soktum.
|
0% |