@berilyavuz_
|
Eve geldiğimde önce kediden kurtuldum sonra kıyafetlerimden kurtulup duşa girdim. Annem ve babam çalıştığı için henüz gelmemişlerdi. Annem hem okulda çalışırken hem de özel müzik dersi veriyordu bu yüzden geç gelecekti. Duştan çıktığımda Arel'den bir mesaj vardı.
"Her zamanki kafede buluşalım."
"Tamam." Mesajı yazdıktan sonra telefonumdan Skillet - Monster açtım.
The secret side of me, I never let you see (Gizli yanım, asla görmene izin vermediğim)
I keep it caged but I can't control it (Kafeste tutmaya devam ediyorum ama kontrol edemiyorum)
So stay away from me, the beast is ugly (Bu yüzden benden uzak dur, çirkin canavar)
I feel the rage and I just can't hold it (Öfkeli hissediyorum ve tutamıyorum)
Şarkıya eşlik ederken bir yandan da üzerime siyah bir eşofman ve siyah sweatshirt geçirdim. Fazla özenmeye niyetim yoktu. Zaten programı konusacautık. Siyah çapraz çantamı ve cüzdanımı da hazırlayınca son bir kez Ay Işığı ile bakıştım.
Onu almalı mıydım? Alacaktım.
Ay Işığı'nı kucağıma alıp evden çıktım. Yakınlardaki kafeye gittiğimde çoktan varmış olduğunu gördüm. İkimize de şekersiz kahve söylemişti. Kahvemden bir yudum aldım.
Önüme bir kağıt ve kalem koydu.
"Kalem?" Dedim tek kaşımı kaldırarak.
"Lazım olur diye." Diyerek sırıttı ve aniden ciddileşti.
Program zaten hazırdı fakat fazla karışıktı.
"Saat 05:00'da kalk. 30 dakikaya hazırlan ve soğuk duş kesinlikle al. Saat 05:30 oldu. Evin önünde beni bekle. Birlikte stüdyoya gideceğiz. Fazla uzakta değil. Tanıdığım birileri çalışıyor zaten. Saat kaç oldu?"
"05:30"
"05:30 evin önünde beni bekle."
"Onu söyledin!"
"Saat 05:30'u sordun sen de!" Diye diretti beni haksız çıkarmak için.
"En son 05:30'u dedim."
"Miyav." Sandalyesinde oturan Ay Işığı bize doğru bakıp miyavladığında gülümsedim.
"Saat 06:00." Diye bastırdı.
"Hayır saat 16:30." Bunu dememle alnına vurdu. Uyarıyı anlayınca güldüm. "Saat 06:00." Dedim düzelterek.
"Allah'ıma şükürler olsun. Stüdyo'ya vardık ve hemen başlıyoruz."
"Kahve içemez miyiz?" Diye sordum çekinerek.
"Hayır!" Dedi uyarıcı bir tonda. "Evden çıkmadan önce içersin."
"Saat 06:00'dan saat 08:00'a kadar aralıksız çalışacağız. 08:00'da okula gideceğiz. Yarım saat kadar vaktimiz oluyor yani." Benden onay almak istediğini anladığımda kafa salladım.
"Okul çıkışı oldu. Saat 15:00. Stüdyoya geri dönüyoruz. 15:00'dan 20:00'a kadar aralıksız çalışıyoruz."
Korku dolu gözlerle ona baktığımda, değiştirme şansın yok, dedi.
"Tamam." Demekle yetindim.
Konuşma boyunca içmediği kahvesi, soğuduğu için kafasına dikleyerek tekte bitirdi. Daha fazla uzatmadan kalktık. Ay Işığı'nı kucağıma aldım. Üçümüz birlikte eve yürürken Arel kediyi zorla kucağımdan alıp kendi taşımak istedi. Ona verdiğimde yol boyunca kediyi sevmekten eve zor gittik.
Eve vardığımızda kendimi yatağa attım. Kediyi de yanıma koydum. O yatağın örtüsünü tırmalarken ben de uyuya kaldım.
Bir kaç saat sonra annem odama gelip adımı seslendiğinde gözlerimi açtım.
"Bugün çok mu yoruldun?" Dediğinde panikle ayağa kalktım.
Kedi neredeydi?
"Evet, Arel ile biraz fazla çalıştık."
"Vokal nasıldı?"
"Hangisi?" Gözümü açamıyordum.
"Neyse yemek hazır. Mutfakta seni bekliyoruz." Deyip odamdan çıktı.
Yatakta yuvarlandım. Ardından aşağı indim. Yatağın altına baktım. Kedi yoktu. Kalbim korku ile hızla çarparken giysi dolabımı açtım. Kıyafetlerimi alt üst ederek oraya da baktım ve orada da yoktu. Balkona baktım. Yoktu. Gitmiş olabilir miydi? Annem görmüş olsaydı kesinlikle beni azarlardı. Yani annem görmemişti. Peki, neredeydi? Odanın içinde tur atarken annem tekrar geldi.
"Hadi seni bekliyoruz." Daha fazla oyalanmadan annemin peşine takıldım.
Mutfağa vardığımızda ikimiz de yerlerimize oturduk. Babam çoktan oturmuş beni bekliyordu.
"Ne yaptın bugün?" Diye sorduğunda bu soruyu bekliyordum.
"Arel program hazırladı. Onu konuştuk."
"Nasıl bir program?" Bu soru annemden geldi.
Sabah 5'de kalkmasından,stüdyoya gitmemizden, okula gitmesinden, stüdyoda tekrardan buluşmamızdan ve akşam 20'e kadar çalışmamıza kadar herşeyi anlattım.
"Ağır bir program olmuş." Dedi annem.
"Yapacak bir şey yok." Dedi babam da.
"Başarılı olmak istiyorsan uyku yok." Dedi annem her zamanki mottosuyla.
Kafa salladım ve tabağıma odaklanmaya çalıştım. Ama aklım hâlâ Ay Işığın'daydı. Daha fazla yemek yemek istemediğimi söylerek masadan kalktım. Hiçbir şey yemedin konuşmalarına kulak ardı ederek odama çıktım. Yatağa uzandığımda üstüme siyah tüy yumağının tırmandığımı hissetmemle ona baktım. Ağzında plastik ördek vardı. Anlaşılan banyoya gitmişti. Banyo kapısını açık unutursam olacağı bu. Kediyi yanıma yatırıp sıkıca sarıldım.
Ertesi sabah alarm sayesinde 05:00'da kalktım. Önce soğuk bir duş aldım ayılmak için. Ardından dişlerimi de fırçalayıp odama geçtim. Bol kıyafeyler giymek zorundaydım. Çünkü kıyafetin içine 2 kişi sığacaktık. Uzun kollu, boğazlı ve bol bir kazak giydim. Altıma da siyah pantolonlarımdan birini giydim. Kasım ayında olmamıza rağmen hava epey soktu. Özellikle de sabahları çok üşüyordum.
Kimseyi uyandırmadan Ay Işığı ile birlikte mutfağa gittik. Kahvaltılık olarak sucuk, sosis ve salam hazırladım. İkimiz de kahvaltımızı hazırlayınca odama geri dönüp eşyalarımı aldım ve evin önünde Arel'i beklemeye koyuldum. Arel 5 dakika sonra farkedildiğinde ona doğru koştum ve sarıldım. O da aynı şekilde karşılık verdikten sonra yerde duran kedimi kucağına aldı ve soğuktan donmaması için montunun içine soktu.
Yarım saat sonra stüdyoya vardık. Ses yalıtımından oluşan odaya girdik. Koltuğa elektro gitarlarımızı bıraktık. Önce bilgisayardan bir şarkı seçtik ve sözlerini çıkarttık. Daha sonra bölümleri paylaştık: Her bir kıtaya isimlerimizi yazdık.
Disturbed - The Sound of Silence
"Hello darkness, my old friend." (Merhaba karanlık, eski dostum)
"I've come to talk with you again" (Seninle tekrar konuşmaya geldim)
Mikrofonu elime alıp söylemeye başladım. Zaten çok fazla dinlediğim bir şarkı olduğu için tekrar tekrar dinleme kararı almamıştık. Sıra Arel'e gelmişti.
Fools", said I, "You do not know ("Aptallar" dedim, " bilmiyorsun)
Silence like a cancer grows (Bir kanser gibi sessizlik büyür)
Hear my words that I might teach you (Sana öğreteceğim bu sözlerime kulak verin)
Take my arms that I might reach you (Kollarımı tut ki sana ulaşayım.)
But my words, like silent raindrops fell (Ama sözlerim, sessiz yağmur damlaları gibi düştü)
And echoed (Ve yankılandı)
In the wells of silence (Sessizlik kuyularında)
Hem dans ediyor hem de şarkı söylüyorduk kendimizi baya kaptırmıştık. Ritimi takip bile etmiyorduk. Ritim bizi takip ediyordu.
Müzik bittiğinde kendimizi koltuklara attık. Nefes nefeseydim ve vücudumdan terler akıyordu. Soluklanmaya çalışırken Arel'in uzattığı su ile bir süre bakıştım. Ne olduğunu idrak edince de ılık suyu elinden alıp kafama dikledim.
Soluklarımın düzelmesini beklemeden ona sordum.
"Nasıl söyledim?"
"Güzel. Ama metal ve yüksek nota arasında büyük bir fark var. Biliyorsun ki, okulda metal dersi veren yok. Bu yüzden kendi imkanlarımızla yapmak zorundayız. Ama ilerleyen zamanlarda vokal ve ses dersleri işine yarayacağı için sanat okulunda okumakta fayda var."Ciddi ve bilgili konuşması beni güldürmüştü.
2 saatin dolmasına 5 dakika vardı. 5 dakikayı doldurmadan çıktık. Nefeslerim öncekine göre daha iyiydi. Çıkışa doğru giderken tanıdık bir ses duyduğumda sesin geldiği yöne baktım.
"Vay vay vay kimleri görüyorum?" Göz devirdim. "Sizi görmek çok şaşırtıcı." Arel'e bakmamıştı bile. Sözleri doğruca banaydı.
"Abartma, çalışmaya geldik." Dedi Arel aramıza girip kendini belli ederek.
"O zaman sık sık karşılaşacağız. Çünkü ben de burada çalışıyorum."
"Ne güzel. O zaman bize müsaade." Tam gidiyordum ki kolumdan tuttu.
"Birlikte çalışırsak aslında daha iyi olabiliriz sınıftakilerden."
"Tek çalışırsam daha iyi olabilirim sınıftakilerden." Sinsice sırıttım ve imalı bir bakış atıp duruşumu da dikleştirerek çıkışa yürüdüm.
|
0% |