@berilyavuz_
|
Ders vokaldi. Derya Hoca sınıfa girip fazla uzatmadan yoklama aldı. Daha sonra listeden rastgele birini seçti. O rastgele seçtiği de ben olmuştum. Arel, bana yapabileceğim konusunda güvence verirken ben çoktan güvenimi kaybetmiştim. Hocanın yanına vardığımda kısa bir sohbetten sonra şarkıyı söylemeye başladım.
Geri döndüren gördün mü geçmişi,
Boşa soldurdun o nazlı gençliği,
Bir avuç toprak için yor kendini,
Dünyada ölümden başkası yalan.
Şarkının tamamını kendime güvenerek söylemiştim. Derya Hoca bir süre beni süzüp şaşkınca bana baktı. Sırıttım.
"Daha dün sesin titriyordu?" Hem şaşkındı. Hem de hile yapıyormuşum gibi beni süzüyordu.
Hilenin asıl kaynağı sesimdi.
"Evet, daha dün sesim titriyordu. Peki bugün titriyor mu?"
Kahretsin, annemin planlarını suya düşürmüştüm. Artık hocalar, daha çok çalış, diyemiceklerdi.
İçten içe bu duruma gülerken dudaklarımı birbirine bastırdım. Karşımdaki kadın affallamış gibi bana bakıyordu.
Abartılacak bir şey yoktu. Sadece benden mükemmel olmamı beklemiyorlardı ve ben mükemmeldim.
Onu sorularıyla baş başa bırakıp sırama yürüdüm. Arel heyecanla beni izliyordu. Anlaşılan o da görmüştü.
Teneffüs zili çaldığında dışarı çıktık. Ben Ay Işığı'nı severken Arel de Lara ile flörtleşiyordu.
"Efsun, gerçekten harikasın! Herkes senin eksikliklerini sayarken sen bir gecede hepsini kapattın. Bunu kendine güvenenler başarabilirdi sadece."
Söylediklerinde samimi olduğunu anlayıp gülümsedim. "Teşekkür ederim. Birilerine örnek olmak çok güzel bir his."
Ay Işığı kucağımda miyavlayarak bana tebriklerini sundu. Sırt üstü yattığında karnını sevdim.
Teneffüs zili çaldığında sınıfa dönerken koridordaki dolabıma ilerledim. Kapağını açtığımda eskiz defterlerimden açık mavi olanını aldım. Siyah giyiniyor olabilirdim ama okul eşyalarım renkliydi.
Arel benden önce çoktan sınıfa varmıştı. Ben de Ceyda Hoca gelmeden sınıfa yetişmeliydim. Ve öyle yaptım.
Sınıfa girdiğimde Arel'in yanına oturup sırtımı duvara verdim. Defterimi de masanın üzerine koydum ve bir kalem çıkarıp çizim yapmaya başladım. Rastgele bir şeyler karalarken canavara benzeyen bir şey çizmiştim. Aklıma Skillet - Monster şarkısı geldi o an.
Sayfa dolunca sayfayı çevirdim ve o an içinde küçük bir not durduğunu farkettim. Sık sık şarkı sözleri yazıp çantamın içine atardım ama eskiz defterlerimi bu tarz şeylerle doldurmazdım. Kağıdı elime alıp açtım.
"Senin karanlığın, Efsun, beni kendine çekiyor. O dipsiz boşlukta kaybolmak değil, orada seninle birlikte var olmak istiyorum. Gözlerindeki gölgelerde kendi huzurumu buluyorum. Bu dünyanın karmaşasından kaçıp senin içindeki fırtınaya sığınmak, benim için bir kurtuluş. Beni yanına al, karanlığında kaybolayım, ama seninle birlikte."
Şaşkın şaşkın nota bakakaldım. Nefes sesi hissettiğimde kalbim korku ve heyecanla çarpıyordu. O an Arel ile göz göze geldim.
Bana korkuyla baktığında bağırdım.
"Kaç!" Cidden dediğimi yapmıştı. Ceyda Hoca çoktan sınıfa girmiş bir bana bir de Arel'e bakıyordu. Arel, Ceyda Hoca'ya aldırmadan sınıtan koşarak çıktığında ben de peşinden koştum. Onun yaptığını düşünüyordum. Çünkü korkuyla bakıp kaçmıştı. Dışarı çıktığımızda nefes nefeseydim. Ay Işığı bize korku dolu bakışlar atarken yarı bir şekilde eğildim ve karnımı tuttum. Böbreğim ağrıyordu.
"Neyden kaçıyoruz?" Bu sesi duyduğumda kafamı kaldırdım. Dik durarak beni izliyordu. Benim aksime onun nefesi düzenliydi.
"Sen mi..." Dedim nefesimi düzene sokmaya çalışırken.
"Ne ben mi?" Dedi.
"Sen miydin?"
"Ne ben miydim?" Dediğinde üzerine koştum.
Beni tek koluyla omzuna attı. Başım yere bakarken tüm gücümle bagırdım.
"Sen mi yazdın?"
"Hayır!" Aynı şekilde o da bağırdı. Ardından bir bağırma sesi daha duyuldu.
"Çabuk odama!" Kahkaha attım. Giray Hoca -yani müdür- bizi bulmuştu.
Arel beni omzundan yere indirirken başım döndü. Beni kolumdan tutup peşinden sürüklediğinde hala baş dönmem geçmemişti. Müdür önde biz arkada ilerliyorduk. Anneme söylerse ölürdüm.
Odasına vardığımızda tam koltuğa oturacaktım ki bana bağırdı.
"Ben sana otur dedim mi?" Sorudan fazlasıyla azar cümlesiydi.
"Özür dilerim." Dediğimde duymazlıktan geldi.
"Evet, nedir aranızda çözecemediğiniz sorun?"
"Sorun yok ki." Dedi Arel rahat bir şekilde.
"Lan oğlum, sınıftan çıkmak nedir? Üstelik Ceyda Hoca sınıftayken." Ardından Ceyda Hoca kapıyı tıklatıp içeri girdi. Bakışlarımı utançla yere çevirdim.
"Özür dileyin hocanızdan!" Dediğinde kısık sesle, özür dilerim, dedim.
Arel, adama boş boş bakıp sabrını sınıyordu.
"Özür dile!" Bir kez daha bağırdığında yerimden sıçradım.
Başım dönmeye, midem bulanmaya başlamıştı. Buradan çıktığımızda ilk işim Arel'i öldürmek olacaktı. Bir özür bu kadar zor olmamalıydı.
"Özür dilerim." Dediğinde yüz ifadesini görmemiştim. Doğrudan yere bakıyordum.
"Cezalısınız!" Arel'in salak, saçma özüründen hiç de tatmin olmamıştı.
Başımı kaldırmadan merakla gözlerimi ona diktim ama sonra bundan vazgeçip tekrar gözlerimi yere diktim. Bir hafta, iki hafta, üç hafta... Hatta haftalarca uzaklaştırma vermesine müsaade etmeyecektim. Onun dışında her şeyi yapmaya hazırdım.
"Ailelerinize durumu bildireceğiz ve bir hafta boyunca okul çıkışı tüm okulu siz temizleyeceksiniz."
Arel'in itiraz etmek istediğini tahmin ettim. Benim için uygundu ama aile kısmı olmazdı. Annem beni mahvederdi. Okulu temizlemeye bile gelemezdim.
"Anlaşıldı mı?" Önceki cümlesine göre daha azarlayıcı konuştuğunda tekrar irkildim.
"Bir şartım var." Arel'in bu cümlesine karşılık olarak gözlerimi sıkıca kapattım. Söyleyeceği şart yüzünden okuldan atılırız diye çok korkuyordum.
"Ailelere bildirmek yok. Çünkü böyle bir şey olursa okulu bile temizlemeye gelemeyiz." Aklımı okumuştu. Sırıtmadan edemedim. Ama hemen toparlanıp kendime çeki düzen verdim.
"Tamam." Dedi Giray Hoca sıkıntılı bir nefes vererek. İçten içe Allah'a ve Arel'e şükürler ettim.
Göz ucu ile Ceyda Hoca'ya baktım. Müdür de benim baktığım yere bakınca Ceyda Hoca kafasını sallamakla yetindi.
"Çıkın şimdi." Daha sakin bir tavır takındığında tuttuğum nefesimi verdim. Sınıfa gidene kadar hiç kimse birbirine ne baktı, ne de bir şey söyledi.
Sınıfa vardığımızda herkes kendi arasında konuşmaya son verip bizi süzdü. Onlara göz devirip sırama geçtim ve sırtımı dikleştirip otuz iki diş gülümsedim.
Ceyda Hoca, beni çağırdığında gözlerini benden kaçırdığını farkettim. Ama ben dik başlılığımla çoktan gitarım almıştım bile. Sandalyeye oturduğumda sessizce konuştum.
"Sizi zor durumda bıraktığımız için çok üzgünüm. Duygularımı kontrol edemedim bir an."
"Eğer kusursuz çalarsan seni affederim." Deyip sırıttı.
Dudaklarımı birbirine bastırıp onu onayladım. Gitarın tellerinde parmaklarımı gezdirmeye başladım.
Skapova - Zamanla Ya Da Zorla
Anlamak gerek bazen, (Zamanla ya da zorla)
Olmazmış bizden zaten, (Zamanla ya da zorla)
Haykırmak gerek bazen, (Acıyla göz yaşıyla)
Kaldım tek başıma zaten. (Sonunda göz yaşıyla)
Şarkı bittiğinde özgüvenim bulutların üzerinde dans edıyordu resmen. Ceyda Hoca benden bu performansı beklediği için pek de şaşırmamıştı. Ama o da gülümsemişti.
"Sen mucize falan mısın?" Dedi neşeyle. Gözleri dolmuştu.
"Ben mucize falan değilim. Ben mucizenin ta kendisiyim." Özgüvenimden memnun olmuş gibi gülümsedi ve yerime geçmem için kısa bir vedadan sonra neşeyle Arel'in yanına döndüm. Ayağa kalkıp ellerini birbirine çırptı. Utanmasa yerinde zıplayacaktı. İnsanlar bize bakarken onlara aldırmadan Arel'e sıkı sıkı sarıldım. Ardından Berk de ayağa kalktı ve ona garip bir bakış attığımda elini ensesine attı.
"Harikaydın." Özür dilemesini beklediğim için göz devirecektim ki kendimi tuttum ve hafif bir tebessüm edip yerime oturdum.
|
0% |