Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@berilyum

"Sare'ye dokunma lan!" dedi Yiğit Ali. Benim kocam gözlerimin önünde en yakın arkadaşım için debeleniyordu. O beni görmüyordu, Sare için bağırıyordu.

"Bebeği öldür." dedi. "Sare'yi bırak, bebeği öldür."

Bir gün önce

"Yiğit Ali, gelecekler şimdi."

"Geliyorum hayatım." Salona geçip masada eksik kalan bir şey var mı diye kontrol ettim. Son olarak suyu da koymak için mutfağa geçerken Yiğit Ali de yatak odasından geldi. "Kendini çok yoruyorsun Umay." dedi.

Her zamanki sitemlerini sıralamasın diye yanağına ufak bir öpücük kondurdum. "Yorulmadım. Zaten her şeyi yaptırtmışsın. Bana düzeni kontrol etmek kalmış sadece."

"Karımı yoramazdım. Hem gelenler yabancı değil, hem kaç yıllık arkadaşlarımız hem de yan komşularımız. Bir hazırlık yapamasak da bunu sorun etmeyecek insanlar."

"Biliyorum ama içim rahat etmiyor biliyorsun."

Daha fazla uzatmayarak elini belime doladı ve benimle beraber mutfağa girdi. Sürahiye uzandığımı görünce öne atılıp benden önce sürahiyi aldı. Suyu doldurup tezgaha koydu. Önümde eğilip karnıma bir öpücük kondurdu. Bu sırada oğlumuz karnımı tekmeledi.

"Hissettin mi?" dedim heyecanla.

Bebeğin tekmelediği yerden tekrar karnımı öpüp başını kaldırdı. Gözlerini hissettiğini belli ederek kırpıştırdı. Kulağını karnıma yaslayıp bir eliyle de elimi tutup karnımın üzerine yasladı. "Oğlumuz beraber olduğumuzu hissediyor sanırım."

"Kesinlikle." diyerek onu onayladığım sırada kapı çaldı.

"Ben suyu götürürüm, sen kapıyı aç." Yiğit Ali elindeki sürahiyle salona geçerken bende kapıya ilerledim. Açtığımda Sare ve Ulaş el ele karşımdaydılar. Sare'ye sıkı sıkı sarılırken Yiğit Ali'nin ayak seslerini işittim. Ulaş'ın da elini sıktığımda Yiğit Ali yanımda belirdi.

"Hoş geldiniz." dedik aynı anda.

Yiğit Ali, Ulaş'la el sıkışıp Sare'ye sarıldı. Kenara çekilip onlara yolu açtık. Benimde kapıyı kapatmamla beraber arkalarından ilerledik.

"Umay, neden bu kadar yordun kendini?" dedi kocam gibi kendimi yormamdan şikayet eden arkadaşım.

"Yemekleri Yiğit Ali hazırlatmış ben sadece sofrayı kurdum canım."

"Hadi geçelim." Yiğit Ali'nin konuşmasıyla çiftler olarak karşılıklı oturduk.

"Ulaş bugün şirkete de gelmedin kardeşim, bir sorun mu var?"

"Sare'yi doktora götürdüm." Ulaş'ın cevabıyla hemen Sare'ye döndüm.

"Bir şey mi oldu? Bana söylemedin." Telaşlı halime kısa bir kahkaha attı.

"Hayır hayatım, rutin kontrollere gittik." Ulaş'ın masadaki elinin üzerine kendi elini kapadı. "Ve bebeğimizin cinsiyetini öğrendik." dedi son heceyi uzatarak. Ulaş eğilip karısının yanağına bir öpücük kondurdu. Sare'nin bakışlarının Yiğit Ali'ye kaydığını görünce ben de ona döndüm. Çenesi kasılmış duruyordu. Genelde gergin olduğu anlarda böyle olduğu için bu halini anlamlandıramadım. Halbuki güzel bir haber almıştık.

Onun bu haline aldırış etmeyerek Sare'ye geri döndüm. "Hadi söyle artık." dedim merakımı bastıramamış halimle.

"Kız, kızımız olacak."

"Kız teyzesi mi olacağım ben şimdi?"

"Evet."

Ulaş bizim bu halimize bir kahkaha patlattı, Yiğit Ali'den bir tepki gelmemişti. Dönüp tekrar ona bakacağım an Sare'nin konuşmasıyla gözlerim arkadaşımda takılı kaldı.

"Sen ne düşünüyorsun Yiğit?" Sorduğu sorunun anlamsızlığı karşısında Ulaş ve ben sadece bakakaldık. Sare de bir bana bir kocasına bakınca sorduğu sorunun farkına varıp silkelendi. "Tepki vermedi diye sordum." diyerek açıkladı kendini.

"Bir an dalmışım, tabii ki kız dayısı olacağıma sevindim."

Ortamda esen soğuk rüzgarları dağıtmak için dudaklarımı araladımki Ulaş benden önce davrandı. "İsmine bile karar verdik. Zaten kız veya erkek olma ihtimallerinin ikisine göre de bir şeyler düşünmüştük."

"Ne olacak?" diye sordum büyük bir hevesle.

"Mehru," dedi Sare. "Anlamı ay yüzlü demekmiş."

"Çok güzelmiş." İsim de anlamı da hoşuma gitmişti.

"Evet, bende çok beğendim. Ulaş seçti."

"Yemekleri soğutmayalım." dedi Yiğit Ali.

"Kocacığım acıkmış arkadaşlar, kusura bakmayın." Konuştuktan hemen sonra kıkırdadım. Yiğit Ali de tebessüm ederek saçlarımın arasına bastırdı dudaklarını.

❤️‍🩹

Yemekten hemen sonra Yiğit Ali ve Ulaş salonda koltuklara geçtiler. Bizde Sare'yle eşlerimize kahve hazırlamak için mutfağa geçtik. Ben makinedeki kahveyi karıştırdıktan sonra düğmesine basıp çalıştırdım. Sare de bu sırada kahvenin yanına atıştırmalıklardan iki tabak hazırlıyordu. Yan yana evlerde oturmamızın avantajı olarak hergün birbirimize gelip gidiyorduk. Bu yüzden de birbirimizin evini kendi evimiz kadar iyi biliyorduk.

Kahve makinesinden gelen ses aramızdaki sessizliği bozdu. "Hazır mı?" diye sordu Sare. Onu başımla onaylayıp kahveleri fincanlara doldurdum. Hazırladığı tabakları tepsiye koyup yanıma geldi. Doldurduğum fincanları tepsiye yerleştirdikten sonra beraber eşlerimizin yanına geçmek için mutfaktan çıktık.

Sare tepsiden Ulaş'ın kahvesini ve atıştırmalık tabaklarından birini alıp sehpaya koydu. Bende elimdeki tepsiyle Yiğit Ali'nin yanına ilerledim. Elimdekileri alıp önündeki sehpaya koyduktan sonra oturmama yardım etti. Karnımdan dolayı oturup kalkmakta zorlanıyordum.

"Sizin de az zamanınız kaldı, hala isim seçemediniz mi?" Ulaş'ın sorusuyla birbirimize dönüp güldük. Artık karar vermek adına dün bütün gün araştırma yapmıştık ama yine bir sürü seçenek arasında kalmıştık.

"Karım biraz fazla kararsız." Yiğit Ali'nin sözlerine karşılık ağzım açık kaldı çünkü isim öneren bendim ve beğenmeyen oydu.

"Yiğit Ali şaka yapıyor olmalı çünkü bir türlü beğenmeyen kendisi." dedim Sare'lere dönerken.

"Ne güzel işte Umay, en iyisini seçmek için uğraşıyor kocacığın." Sare'ye samimiyet uzak bir gülüş atıp başımı karnıma eğdim. Yavaşça karnımı okşadım. Bebeğim hissetmiş olacakki iki kere karnımı tekmeledi.

Herkes sohbete devam ederken ben aklımdaki soru işaretleriyle boğuşuyordum. Sare'nin son zamanlardaki bana çok yakın ama bir o kadar da uzak davranışları aklımı karıştırıyordu. Kimi zaman arkadaşlığımızdan sıkıldığını kimi zamanda beni asla bırakmayacağını düşünüyordum. Onun bu duygu değişimlerini benim gibi hamile oluşuna verebilirdim ama Yiğit Ali'ninkileri...

Son üç dört aydır benimle geçirdiği zaman aralığı azalırken verdiği ilgi artıyordu. Bu iki konudaki ani ve büyük değişimlerinin sebebini düşünüyordum ama bir türlü bulamıyordum. Artık o kadar kafama takılıyorduki bu konuyu en kısa zamanda onunla konuşmalıydım.

"Umay, iyi misin?" Yiğit Ali'nin sorusu ve karnıma dokunuşuyla anlık olarak irkildim. Gözlerimi kırpıştırarak kendime geldiğimde Sare ve Ulaş'ın gitmek için ayaklandığını gördüm.

"Hayatım," Yiğit Ali'nin tekrar seslenişiyle ona döndüm. "İyiyim, dalmışım sadece." diyerek merakını giderdim. Ayağa kalkmaya çalıştığımda beni durdurdu.

"Sen otur, ben yolcu ederim."

"Evet canım, sen dinlen. Yarın sabah eğer iyi olmazsan alışverişi erteleriz." dedi Sare eğilip yanağıma bir öpücük kondururken.

"İyiyim, dediğim gibi dalmışım öyle sadece."

"Dikkat et kendine." Ulaş'a dostça bir gülümseme sergiledim.

Üçü beraber salondan çıktıklarında ayaklarımı koltuğa uzatıp hafif yatar bir pozisyonda sırtımı koltuğun kenarına yasladım. Sırtım biraz acıdığında yanımdaki yastığı arkama koyarak daha rahat bir pozisyona geçtim. Gözlerimi kapatıp karnımı okşadım. Böyle anlarda bebeğimi hissetmek çok iyi hissettiriyordu.

Yiğit Ali'nin geldiğini işittiğimde gözlerimi araladım. Telaşlı bakışlarını görmek beni mutlu etmişti. En ufak sıkıntıda bu kadar korkup üstüme titremesi şımarmama sebep oluyordu.

"Hastaneye gidelim mi sevgilim?"

"Sevgilim gerçekten gerek yok. Sadece bir şeyler düşünürken dalmışım."

"Ne düşünüyordun?" Koltuklar geniş olduğu için yanımda kalan boşluğa rahatça oturabilmişti. Bir eli karnıma gitmiş diğer eli de saçlarımın arasında kaybolmuştu.

"Aslında," Düşündüklerimi onunla paylaşıp paylaşmama konusunda oldukça kararsızdım. Hamileliğin getirdiği duygusallıkla kuruntu yaptığıma emindim ama bir yanım deli gibi beni bu düşüncelere itiyordu. Yiğit Ali beni yanlış anlamayacağı için rahatlamak adına onunla konuşmaya karar verdim.

"Sevgilim, yanlış anlama. Bence kuruntu yapıyorum ama konuşmazsam da içim rahat etmeyecek." Çenesinin kasıldığını gördüğümde konuya giriş şeklimin onu gerdiğini anlamıştım. Daha fazla gerilmemesi için hızla konuşmaya devam ettim. "Son birkaç aydır sanki bana daha az vakit ayırıyorsun ve bunu belli etmemek için daha çok ilgi gösteriyorsun gibi geliyor." Aklıma gelen ihtimali de cümlemin sonuna ekledim. "İşler mi yoğun?"

Aceleci bir tavırla başını aşağı yukarı salladı. Saçlarımdaki ve karnımdaki elini çekip ellerimi avucu arasına aldı. "Evet, hayatım. İşler pek iyi gitmiyor biliyorsun. O Öztürk şerefsizi yolumuza taş koymaktan geri çekilmiyor. Onun çıkardığı sorunlarla ilgilenmek zorunda olduğumuz içinde şirkkette daha fazla vakit geçirmek zorunda kalıyorum. Bundan sonra eski düzenimize dönmek için elimden geleni yapacağım." Kendini detaylıca açıklaması içime su serperken yüzüm utançla yanmaya başladı. Ben bu duruma türlü türlü kulp ararken arkasından böyle bir durumun çıkması elbette yüzümü kızartmalıydı.

"Ben, özür dilerim." derken gözlerimden akan bir kaç damla yaş isteğim dışında yanaklarımdan süzülmeye başladı. Yiğit Ali iki elinide yanaklarıma yasladıktan sonra baş parmaklarıyla akan yaşları silmeye başladı. Dokunuşları o kadar yumuşak ve hareketleri o kadar merhamet doluyduki içim ısınıyordu.

Bende ellerimi onun ellerinin üzerine koyup birkaç saniye gözlerimi kapattım. Rahatlayıp kendime geldiğimde tekrar açtım. Bir anda dudaklarını dudaklarıma bastırıp çekmesiyle ağzım açık kaldı. Biz bebek sahibi olduğumuzu öğrendiğimizden beri hiç öpüşmemiştik. Sahi, biz karı kocayken niye tek bir kere bile öpüşmedik? "Hadi gel yatalım, uyumak iyi gelir."

Ellerimi tutup beni koltukta oturur hale getirdi. Biraz soluklandıktan sonra bir elimden tutup diğerini sırtıma yaslayıp destek verdi. Ayağa kalkabildiğimde sırtımdaki elini indirdi. Diğer eli hala elimin arasındayken beraber yatak odasına gittik.

Odaya girdiğimizde beraber yatağın yanına ilerledik. Her zaman olduğu gibi üstümü değiştirmemde yardımcı olup kendininkileri değiştirmek için banyoya gitti. Bende yatak örtüsünü açıp yavaşça yumuşak zemine sırtımı yasladım. Başımı da yastığa yerleştirip örtüyü örtmesi için Yiğit Ali'nin gelmesini bekledim. Karnımdan dolayı eğilip uzanamıyordum.

Beş dakika içerisinde elinde telefonuyla banyodan çıktı. Biriyle mesajlaştığı belliydi ama uyku göz kapaklarıma öyle güçlü bir baskı uyguluyorduki sormaya mecalim yoktu.

Yanıma geldiğinde telefonunu eşofmanının cebine atıp üzerimi örttü. Alnımdaki öpücüğünü bekleyen yere dudaklarını bastırıp çektikten sonra yatağın etrafında dolanıp yanıma yerleşti. "İyi geceler sevgilim, benim çok uykum geldi."

"İyi geceler benim güzel karım." dedi ve uzanıp yanağıma bir öpücük kondurdu.

Kendimi aldığım öpücükle beraber uykunun kollarına esir bıraktım.

❤️‍🩹

Hayır, bu aldığım mesaja inanmamalıyım. Birinin bana oynadığı bu oyuna kanmamalıyım.

Ya doğruysa...

İçimdeki şüphe ağır bastığı için aldığım mesajla Sare'nin evine çevirdim yönümü. Bahçe kapısını geçip evin kapısına vardığımda açık kapıdan içeri girdim. Koridoru aşıp yatak odasına doğru yürüdükçe kulağıma dolan sesler aldığım mesajın haklılığıyla beraber beynimde çalkalanıyordu.

Kapı koluna asılıp hızla kapıyı açtım. Gözlerimin önünde Yiğit Ali ve Sare, kocam ve en yakın arkadaşım, aynı yatakta çırılçıplak bir şekilde...

Dilim dolandı da kelimeler çıkamadı ağzımdan. Ses tellerim birer birer koptu da acımı bağıramadım orada. Tek ses kalbimde kırılan parçaların sesiydi.

Ayaklarım direncini kaybetti, ellerim karnıma tutundu ve ben yere yığıldım.

Nefes nefese uyandığımda Yiğit Ali'nin telaşlı bakışlarıyla karşılaştım. Elindeki peçeteyle alnımı silerken bana bir şeyler söylüyordu.

"Umay, iyi misin?"

"Kabus gördüm." dedim uykudan yeni uyanmış sesimle.

"Ne gördün? Korkuttun beni."

"Hatırlamıyorum, boşver. Bana su getirir misin?"

"Hemen getiriyorum." diyerek yanımdan kalkıp odadan çıktı. Gördüğüm kabusun tabiiki gerçek hayatta bir karşılığı olmayacağı için bunu Yiğit Ali'ye anlatıp moralini bozmamın bir anlamı yoktu.

Elinde bir bardak suyla tekrar yanıma döndü. Bardağı yanımdaki küçük şifonyere koyup elini bana uzattı. Bir elimle uzattığı elini tutarken diğeriylede yataktan destek alarak doğrulmaya çalıştım. Yiğit Ali de sırtımdan destek vererek bana yardımcı oldu. Ayaklarımı yerde sarkıtıp oturur hale geldim. Yiğit Ali'nin uzattığı sudan bir kaç yudum alarak bardağı ona verdim. O da şifonyere koyduktan sonra yanıma oturdu. "İyi misin hayatım? Doktora gidelim mi?"

"Hayır Yiğit Ali, gerek yok. Ne diyeceğiz doktora, kabus gördüğü için mi geldik diyeceğiz?"

Bu sitemime gülerek karşılık verdiğinde bende hafif tebessüm ederek kendimi gördüğüm kabusun etkisinden çıkarmaya çalıştım.

Eğilip karnıma bir öpücük kondurdu. "Umarım bebeğimiz de korkmamıştır." dedi. Yanağıma bir öpücük kondurup yanımdan kalktı. "İstersen işe gitmeyebilirim."

"Hayır sevgilim, gerek yok. Zaten Sare'yle beraber olacağım. Alışverişe çıkacağız."

"Kendini yormasaydın bugün."

"Yorulursam seni ararım, olmaz mı?" dedim cilve yaparak.

Güldü. "Olur tabii ki. Sen mutfağa geç. Ben sabah etrafı temizlemesi için birilerini çağırmıştım, kahvaltını da hazırlamışlardır."

Ayağa kalkmama yardımcı olduktan sonra banyoya girdi. Bende şifonyerdeki telefonumu alıp odadan çıktım. Koridorda ilerlerken kedimiz Beyaz ayaklarıma dolandı. Eğilip sevmeme o kadar alışıktıki aylardır bunu yapamayışıma rağmen pes etmemişti.

Benimle beraber mutfağa kadar gelip oturduğum sandalyenin yanına çıktı. Uzanıp biraz kafasını sevdim. Tam o sırada kapı çaldığı için ayaklanacaktımki Yiğit Ali'nin sesiyle durdum. "Ben bakarım."

Önümdeki kahvaltıya başladım. Portakal suyundan yudumlarken Sare'yle beraber mutfağa geldiler. "Günaydın canım." Sare gelip boynuma sarıldı bende onun sırtına yetişebildiğim kadarıyla sarıldım. Beyaz'ın tüylerini serpiştirip gittiği sandalyeyi çektikten sonra üstündeki tüyleri süpürüp oturdu.

"Günaydın Sare'm, hoş geldin."

"Hoş buldum. Yiğit'le mesajlaştık da senin uyandığını söyleyince hazırlanıp geldim hemen."

"Yiğit'le mi mesajlaştın?"

"Kocanı mı kıskandın sen?" Yanağımı sıktı. "Dün geceden sonra hala uyuyorsan diye rahatsız etmek istemedim o yüzden ona yazdım."

Başımı anladığımı belirtecek şekilde aşağı yukarı salladım. Yiğit Ali yaslandığı kapı pervazından el salladı. "Ben çıkıyorum kızlar, size iyi eğlenceler."

"Görüşürüz." dedik Sare'yle aynı anda.

Masadaki diğer çatalı ona uzattığımda kocaman gülümseyerek elimden aldı. Benimle beraber kahvaltı etmeye başladığı sırada telefonu çaldı. Ekranı bana döndürdüğünde abimin ismini görmeyi beklemiyordum. "Yine sana ulaşamadı sanırım." diyerek telefonu bana uzattı. Elinden alıp gelen aramayı açtım.

"Abi telefonum sessizdeydi." Telefonu yüzüme kapatmasıyla afalladım. Sare'nin telefonunu ona verip kendiminkini aldım. Mesaj atmıştı.

Tamam şekerim. Sana ulaşamayınca merak ettim. Şimdi işim çıktı o yüzden kapattım, sonra görüşürüz.

Mesajı beğenip telefonun sesini açtıktan sonra masaya koydum. "Yine ne halt yemiş seninki?"

"Bir şey yapmamış, beni merak etmiş. İşim çıktı o yüzden kapattım dedi."

"Anladım canım. Neyse boşver sen onu. Kahvaltımızı yapalımda çıkalım artık. Cinsiyeti de belli oldu ya o yüzden alışveriş yapmak daha heyecanlı geliyor bana şimdi." Güldüm ve önümdeki tabağı kahvaltılıklarla doldurdum. Sare de benim gibi yaptığında günlük dedikodu seansımızla beraber kahvaltımızı yapmaya başladık.

❤️‍🩹

"Nereye gidiyoruz?" Sare'nin arabasına binip alışveriş yapmak için yola koyulduk. Benim her zaman gittiğim yerler vardı ama bu sefer Sare'nin bebeği için çıkmıştık.

"Bade'yi hatırlıyor musun?" diye sordu. Hafızamı zorladığımda üniversiteden arkadaşımızın olduğunu hatırladım.

"Evet, neden?"

"Bebek giyimi üzerine bir mağaza açmış. Hem onu görürüz hem de alışveriş yaparız diye düşündüm."

"Güzel düşünmüşsün. Yakınlarda mı?"

"On dakikaya varırız canım." Sare'yi başımla onayladıktan sonra Yiğit Ali'ye mesaj atmak için telefonumu elime aldım. Nereye gideceğimizi ve ne yapacağımızı bildiren bir mesaj attıktan sonra ondan gelen onay mesajıyla telefonu çantama yerleştirdim.

"Sare,"

"Efendim canım,"

"Dün akşam," dedim. Anlatmakta biraz tereddüt etsemde en yakınımdan başka kiminle konuşacağım diye düşünerek anlatmaya devam ettim. "Evlendiğimizden bu yana Yiğit Ali beni ilk defa öptü." Bir çırpıda ağzımdan dökülen kelimeler karşısında boğazına bir şey kaçmış gibi aniden öksürmeye başladı. Bir eli hala direksiyondayken diğeriyle göğsüne birkaç kere vurdu. "İyi misin Sare?"

Öksürüğü geçtiğinde bana dönüp gülümsedi. Tekrar önüne dönüp yola odaklanırken dudakları aralandı. "İyiyim canım, bir an gıcık tuttu." Bana dönüp kısa bir bakış attı. "Dün ilk defa mı öptü dedin?"

"Evet."

"Neden peki?" Tuhafına gitmiş gibi değildi, aksine olması gereken de sanki buymuş gibi bir tavrı vardı.

"Bilmiyorum. Birlikteliğimizden beri elimi tutmak veya yüzümden öpmesi dışında bir şey yaşamadık. Dediğim gibi dudağımdan bile aylar sonra ilk defa öptü."

"Belki hamilesin ve o geceden sonra çekinirsin diye böyle davranmış olabilir mi?" O an söyledikleri mantıklı gelse de dün gece değişenin ne olduğunu düşünmeden edemedim. Ayrıca gördüğüm kabusun etkisinden de hala çıkabilmiş değildim.

Sare arabayı park ederken kafamdaki düşünceleri kovalamaya çalıştım. Araba durduğunda ikimizde kapılarımızı açıp çıktık. Ben karnımdan dolayı biraz daha yavaş olduğum için Sare yanıma yardım etmeye gelmişti bile. "Hoş geldiniz."

Arabadan tamamen inip kapıyı kapattım. O sırada işittiğim sesin geldiği yöne döndüğümde Bade yüzündeki gülümsemesi ve iç ısıtan bakışlarıyla bize bakıyordu. Sare'yle kol kola girip yanına gittik. Sırayla sarılıp birbirimizi öptük. Bade elini karnıma yerleştirip sever gibi okşamaya başladı. "Ne kadar kaldı doğuma?" diye sordu Bade.

"İki ay."

"Çok az kalmış. Sağlıkla kucağına almanı dilerim canım benim."

"Teşekkür ederim canım."

"İçeri geçelim mi?" Sare'yle eş zamanlı olarak kafalarımızı salladık. Üniversite yıllarında olduğu gibi kol kola girip mağazaya doğru ilerledik.

Aslında üçümüz çok yakın arkadaşlardık ama Bade'nin evlendikten sonra Ankara'dan taşınmasıyla onunla olan bağlarımız biraz kopmuştu. Tekrar karşılaşmamızla beraber aramızda yılların soğukluğunu hissetmemiş olmak güzeldi.

İçeri girdiğimizde sağ köşedeki siyah, deri koltuk takımının ve ahşap sehpanın olduğu alana gittik. Bade tekli koltuğa oturmama yardımcı olduktan sonra Sare'nin yanına, çift kişilik koltuğa oturdu. "Eşinle beraber buraya mı taşındınız?" diye sordum.

"Hayır, boşandık. Bende o yüzden buraya geri taşındım. Birikimim sayesinde de burayı açtım."

"Ah Bade, neden bizi aramadın. Yardımcı olurduk, en önemlisi destek olurduk." dedi Sare, Bade'nin omzuna elini koyarken.

Bade'nin gözlerindeki ışığın sönmesiyle akan birkaç damla göz yaşı beni de hüzünlendirdi. Onun için zor bir dönem olduğu belliydi. "Anlatmak ister misin canım?"

Sorduğum soruyla beraber işaret parmaklarıyla göz altlarını sildi. Başını aşağı yukarı salladı. Sare bir elini tutup ona destek olduğunu hissettirdiğinde dudakları aralandı. "Bana şiddet uyguluyordu," Göz yaşları durmaksızın akmaya başladı renkli gözlerinden. "Bana uyguladığı şiddet yüzünden iki aylık bebeğimi kaybettim."

Duyduklarıma karşılık ağzım açık bakmamak için zor direndim. Sare'yle göz göze geldiğimizde onunda aynı durumda olduğunu gördüm. Bade'nin yaşadığı çok zor bir şeydi. "Ah canım," diyerek Bade'ye sarıldı Sare. Benden oturduğum yerden kalkıp diğer yanına geçtim. Bende sarıldım. Bir süre öyle kaldıktan sonra ağlaması kesildiğinde Sare'yle beraber geri çekildik. Sırayla ikimizin yüzüne de bakıp gülümsedi. Yaşadıklarına rağmen yüzünde koruyabildiği gülümsemesi ona çok yakışıyordu.

"Kapatalım hadi bu konuyu. Ben geride bıraktım bu olanları. Yiğenlerime kıyafet hediye etmek istiyorum." diyerek aramızdan sıyrıldı. Bizde onun daha fazla üstüne gitmemek için ona ayak uydurarak peşinden kalktık.

❤️‍🩹

Bade'nin yanından çıkıp evlerimize geldiğimizde Sare'yle kapıda ayrıldık. Fazla hareket etmesemde yorulduğum için hemen salona geçip oturdum. Kafamı koltuğa yaslayıp gözlerimi kapattım.

Tam uykuya dalacağım sırada telefona gelen bildirim sesi kulaklarıma doldu. Aldırış etmeyip uyumaya çalıştım ama iki kere daha aynı ses gelince bakmak için kafamı kaldırdım. Çantadan telefonu çıkartıp açtığımda bilinmeyen bir numaradan iki fotoğraf ve bir mesaj geldiğini gördüm. Kabusun etkisini üzerimden atamamışken gelen mesaj içimde korku duygusunu ayaklandırdı.

Daha fazla dayanamayıp mesaja girdim. Gördüklerimle ekrana bakakaldım. Sabahki gibi rüya olmasını istedim ama değildi, rüya değildi. Ekranda Yiğit Ali'nin bir sokak arasında Sare'yle öpüşürkenki fotoğrafı vardı. Altında da benim evimde, benim odamda sarmaş dolaş sarıldıkları fotoğrafları vardı.

Hayır, bu bir kabus.

Hayır, ben aldatılmadım.

Hayır, ben ihanete uğramadım.

Gözlerimden dolup taşan yaşlarla etraf buğulandı. Elimle gözlerimi sildikten sonra fotoğrafların altındaki linki gördüm. Birkaç derin nefes alarak kalp ritmimi düzene sokmaya çalıştım. Ardından titreyen elimin işaret parmağıyla linke tıkladım.

Siyah beyaz çeken bir kameraydı bu. Bir evin yatak odasını çekiyordu ama görünürde bir insan yoktu. Tam ekrandan çıkacakken el ele birileri girdi. Yüzlerini seçtiğimdeyse sevdiğim adamın hançeri yüreğime, en yakın arkadaşımın ucu keskin bıçağı sırtıma saplandı. Boğazıma bağlanan ipe defalarca düğüm atıldı. Vücudumdan akan kanlar ver kesik kesik aldığım nefesler yaşamla ölüm arasındaki ince çizgide yürüyormuşum gibi hissettirdi.

Ses gelmiyordu, sadece görüntü vardı. Yüzleri birbirlerine dönük bir biçimde el ele tutuşuyorlardı. Sare ellerini Yiğit Ali'ninkinden çekip karnına götürdü. Ellerini tişörtünün eteğinden sızdırıp karnına soktu. Çıkardığı sahte hamile göbeğinini görmenin şokuyla boştaki elim ağzımı buldu.

Daha ne göreceğim diye izlerken hıçkırarak ağlamaktan da geri duramıyordum. Nefesim kesilecekmiş gibi oluyordu ama bunları görmek zorundaymışım gibi de kalbim yaşama tutunmak için atıyordu.

Yiğit Ali'nin sırıttıktan sonra Sare'nin dudaklarına yapıştığını görmek kalbime bir hançer daha sapladı. Sare'nin elindeki sahte göbeği yere atıp Yiğit Ali'ye karşılık vermesiyle sırtımdan akan kanlar çoğaldı.

Yüreğe saplanan sevdiğinin hançeri, sırtına sokulan en güvendiğinin keskin bıçağıymış.

Daha fazlasını göremeyeceğimi bilerek telefonu kapatıp yanıma bıraktım. Başımı koltuğa yaslayıp ellerimle yüzümü kapattım.

Hiç durmaksızın on dakika ağladığıma emindim. Gelen bildirim sesiyle ellerimi yüzümden çekip biriyle yanımdaki telefona uzandım. Aynı numaradan gelen mesaja girdiğimde bu sefer bir adres yazılıydı. Ben mesajı görür görmezde Sare ve Yiğit Ali'nin orda olduğunu söylediği mesajını attı ve beni engelledi. Ekrandan yayılan ışık artık göz dibimi yakmaya başladığında telefonu çantama atıp ayağa kalktım.

Çantamı koluma taktığım gibi evden çıktım. Etrafa göz gezdirirken bir taksinin geldiğini görmemle ona doğru el sallamam bir oldu. Taksi önümde durduğunda ön koltuğa oturup adresi taksiciye tarif ettim. "Bu adresi biliyorum, az öncede yan komşunuzu bıraktım." dedi ve direksiyonu kavrayarak aracı çalıştırdı. Söylediği her kelime beynimde bombalar patlatırken oraya vardığımda ne yapacağımı düşünemiyordum.

Ne yapmalıydım? İkisine birer tokat atıp sövdükten sonra gitmeli miydim? Ya da yanlış anladığıma dair yalvarışlarını mı dinlemeliydim. Pişman olurlar mıydı? Bu onların kurduğu bir plan olabilir miydi, beni aradan çıkarmak için düzenledikleri bir oyun olabilir miydi?

Kısa sürede vardığımızda fazlasıyla taksiciye parasını ödeyip arabadan indim. Bebeğimin karnıma attığı güçlü tekmesi unuttuğum varlığını bana hatırlattı. Karnımı biraz okşayarak onu sakinleştirmek istedim ama benim kalbim böylesine atarken bu mümkün müydü, bilmiyorum.

Derin bir nefes çekip evin kapısına doğru adımladım. Aralık kapıyı ittirip içeri girdim. Seslerin geldiği yöne giderken o an nasıl bunu düşünecek dirayeti kendimde bulduğumu bilemeyerek telefonu çıkarıp kamerasını açtım. Şu dakikadan itibaren evli kalmayacağımıza göre boşanmamız gerekiyordu ve benim delile ihtiyacım vardı.

Bu bir kabustu, izlediğim diziden bir sahneydi ya da yaşamaktan korktuğum bir andı sadece.

Hayır, hiç biri değildi. Bu tam da şuan, benim yaşadığım andı. O anın içinde, başroldeydim.

Seslerin geldiği kapıya geldiğimde kulağıma sinen oldukça ahlaksız sözler ve sesleri sonra nasıl kulağımdan kazırdım, bilemedim. Tek bildiğim şuan kocam ve arkadaşımı bastığımdı.

Kapıyı açtım ve kamerayı tutup havaya bakarak fotoğraf çekmeye başladım. Telefonumun sesi açık olduğu için tuşa her bastığımda ses çıkıyordu ama sevgili kocacığım ve en güvendiğim sırdaşım o kadar meşgullerdiki o sesi duyamazlardı.

 

Hala havaya bakarken telefonu çantama koydum. Başımı artık onlara çevirdiğimde onlarda bana bakıyordu. Sonunda beni farketmeleriyle ikisininde ağzı yumruğumu sokmak isteyeceğim kadar açıktı. Çırılçıplaklardı. Arkadaşım kocamın kucağındaydı. "Umay," Bir suçlu edasıyla oluşan sesli sessizliğimizi bozan pek sevgili eşim oldu. Sare kucağından inip yatak örtüsünü vücuduna sararken Yiğit Ali de yatağın üzerindeki eşofmanı giymeye çalışıyordu. Bu evde ne zamandır beraberlerdi bilmiyorum ama kıyafet alıp yerleştirecek kadar uzun süre olduğu anlaşılıyordu.

Her saniye, o anları görmek benim en büyük günahımın cezasıymış gibi gözümü ayırmadan izledim onları. Yiğit Ali yanıma iki adım attığı sırada elimi havaya kaldırıp durması için işaret yaptım. O an durdu. Suçluydu, beni daha da kızdırmamak için dediğim her şeyi yapardı. "Sakın gelme, ben gidiyorum." dedim ve arkama döndüm. Adım seslerini işittiğimde olduğum yerde kafamı yan çevirip konuştum. "Eğer bir adım daha atıp yanıma gelmeye cüret edersen hem seni hem de sevgilini öldürürüm. Uzak dur."

Önüme dönüp yoluma devam ettim. Ses gelmediği için daha iyi hissediyordum. Tam şuandan itibaren seslere karşı hassasiyetimin arttığını hissettim.

Kapıdan çıktım ama sadece bir adım atabildim. Gözlerimi kapatan bir el ve ağzıma kapanan mendille ikinci kez ayakta uyutuldum.

❤️‍🩹

Gözlerim yavaş yavaş aralandığında hala etrafı net göremesemde büyük ve boş bir depo gibi bir yerde olduğumuzu seçebilmiştim. Ellerimi ve ayaklarımı hareket ettiremiyordum çünkü ahşap bir sandalyeye iplerle bağlanmıştım. Başım ağrıyordu.

"Uyandı abi, ne yapalım?" Sesi duyduğumda etrafa baktım. İki yanımdada siyah takım elbiseli birer adam vardı. Konuşan sağ tarafımdakiydi. "Tamam abi." dedi bu seferde. Konuşmak için ağzımı açmaya çalışsamda başaramadım. Ağzımın üzerine gergince yapıştırılmış bant konuşmama engeldi. Hareketlenmeye çalıştığımdaysa iki omzumdan tutup bastırarak beni yerime sabitlemeye çalıştılar. Durmadım. Daha çok sallandırdım kendimi ama en sonunda durdum. Beni durduran sağ yanağıma atılan tokattı, Ulaş tarafından atılan tokat.

 

"Umay, ayıp oluyor ama. Ben seni misafir ediyorum sen karşılığında huzursuzluk çıkarıyorsun. Böyle olur mu hiç?" Ağlamaya başladım. "Kader ortağıyız biz seninle," dediğinde onunda olanları bildiğini anladım. Bir dakika, beni oradan kaçıran Ulaş'tı o zaman. Arkamdaki adamlara baktı. "Diğerlerini getirin." Yanımdaki adamlar sol tarafa doğru gidip gözden kayboldular. Şimdi Ulaş ve ben bu koca depoda baş başaydık. Elini karnıma koydu. Bir şey yapar korkusuyla hareket etmeden onu izledim. Telaşlı bakışlarımı sezmişti.

"Bebeğine bir şey olsun istemezsin değil mi?" Sadece gözlerimi kırptım. Korku duygusu vücuduma ilmek ilmek işlenmişti, kirpiklerim teker teker yerlerinde titreşiyordu.

"Bende bir bebeğe zarar vermek istemem ama buna çok sevdiğin kocan karar verecek. Cevabını bende merak ediyorum." Anlamadığım için sadece yüzüne bakabildim, zaten başka bir şey de yapabilecek bir pozisyonda değildim.

Bu sırada duyduğum ayak sesleriyle takım elbiseli adamların gittiği yöne baktım. Biri Sare'yi diğeri Yiğit Ali'yi çekiştererek yanımıza getiriyordu. Yiğit Ali'yi tutan iki kişi daha vardı.

Ulaş önümden çekilip sağ yanıma geçti. O sırada belinde gördüğüm silah cebinden ucu gözüken kelebek zar zor aldığım nefesi tutmama sebep oldu.

Yiğit Ali'yi karşımda diz çöktürüp oturttular. Aramızda en az on adımlık mesafe vardı. Varlığını yeni farkettiğim ve Yiğit Ali'nin hizasındaki yine aynı mesafedeki sandalyeye de Sare'yi oturttular.

Korku... Yağmurlu bir günde, köpeklerle ve sarhoş adamlarla dolu bir sokakta annenin genel evden çıkmasını beklemekti benim için.

Şimdi korku bebeğini kaybetmekti benim için, annemin aksine.

Ulaş benim ağzımdaki bantı çıkarırken Sare ve Yiğit Ali'nin başındaki adamlarsa onlarınkini çıkarttı.

"Bırak lan bizi, öldürürüm seni. Dokunmayacaksın çocuğuma. Sare'ye de bulaşmayacaksın." Dönüp Sare'ye baktıktan sonra tekrar Ulaş'a döndü. "Ölümün benim elimden olacak."

Ulaş'tan hiç samimi olmayan bir kahkaha koptu. Sonra elini kafamın arkasından geçirip sol omzuma koydu. Dilim kopmuş gibi ya da konuşmaya başlamamış bir bebek gibi susuyordum. Birkaç saat içerisinde yaşanan her şey sadece izlediğim dizilere konu olabilecek şeylerdi. Bunlar gerçek olamazdı.

"Bebeğiniz olacaktı doğru. Benimde olacak biliyor musun?" Bakışlarını Yiğit Ali'den Sare'ye çevirdi. "Sevgili karıcığım unuttum değil mi? Bizim bir çocuğumuz yoktu." Sare'ye baktığımda o da benim gibi susuyordu. Gözlerinden akan birkaç gözyaşı yanaklarından süzülüp çenesine ulaşıyordu.

Ulaş'ın omzumdaki eli birden çenemi kavrayıp başımı geriye attırdı. Şimdi onunla göz gözeydik. Baş parmağı dudaklarımın üzerinde gezindi. "Dokunma lan ona!" Yiğit Ali bağırıyordu ama Ulaş'ın umrunda değildi. Hiç birimiz bir şey yapamazdık. Hepimiz Ulaş'ın insafına kalmıştık.

Başını eğip dudaklarıma yaklaştığı sırada kafamı sola yatırdım. Çenemdeki eli beni tekrar ona döndürdü ama ben yine sola döndüm. Cebinden çıkardığı kelebeği karnımda sürtelemesiyle kafamı karnıma eğdim. "Yapma lütfen, yapma Ulaş." Yalvarıyordum, başka çarem yoktu. Bebeğimin hayatı keskin uçlu bir bıçağın ucundaydı ve benim yapabileceğim sadece iki şey vardı: Ulaş'a yalvarmak ve dediklerini yapmak, istediği her ne olursa olsun.

"Sana az öncede dediğim gibi," kulağıma fısıldıyordu. Bu sefer saçlarımdan tutup geriye yatırmıştı başımı. "Bebeğinin ölümüne kocacığının yaptığı seçim karar verecek ama," Pis dudaklarını yanağıma bastırdı. Tam o an Yiğit Ali bağırsa da Ulaş durmadı. "Dediklerime itaat etmezsen hemen şuracıkta bebeğinin canına kıyabilirim." Bu defa alnıma bastırdı dudaklarını. Gözlerimin içine bakıyordu şimdi. "Tamam mı?"

Bir şey demedim. Buna karşılık sertçe saçlarımdan çekti. Kısık sesli çığlık attığımda Yiğit Ali'nin yanında Sare'nin de bağırışları kulağıma ilişiyordu ama onlara odaklanmam imkansızdı. "Tamam." diyebildim sadece. Üzerimdeki ellerini çekti.

Karnımdaki bıçağın uzaklaşmasıyla derin bir nefes aldım. Bu sırada o da Yiğit Ali'nin yanına ilerledi. "Seni öldüreceğim." dedi yine Yiğit Ali. Ulaş onun yakasından tutup bıçağı boynuna yasladı. "Sence," dedi. "Kim kimi öldürecek." Haklıydı. Yiğit Ali şuan onun elinin altında her an kanlarını akıtabilirdi.

"Bırak lan bizi." dedi bu seferde. "Ulaş," Sare'nin ortama yayılan ve oldukça kısık çıkan sesiyle beraber Ulaş karısına doğru döndü. Yiğit Ali'ye sert bir bakış atıp Sare'nin yanına gitti. Yüzünü ellerinin arasına aldı ve dudaklarından öptü. Bu sahneyi görmemek için başımı önüme eğeceğim sırada Yiğit Ali'nin iğrenircesine onlara baktığını gördüm. "Bırak onu, bırak!" diye kükredi adeta. Midemdeki bulantıya daha fazla katlanamayıp başımı sağ tarafa eğerek kustum. Çok azı üstüme bulaştı. Çıkardığım öğürme sesiyle herkes bana döndü. Ulaş Yiğit Ali'nin arkasındaki korumlardan birine işaret yapınca o adam yanıma gelip cebinden çıkardığı peçeteyle ağzımı sildi. Tekrar eski yerine döndüğünde bu sefer de Ulaş yanıma geldi.

"Görüyor musun Yiğit, karının midesi bile almadı sizin bu yaptığınızı." Önüme düşen saçlarımı kulak arkalarıma sıkıştırdı. Ardından cebinden çıkardığı tokayla arkama geçip saçımı bağladı.

"Dokunma karıma." Sevgili kocamın sesi sevgilisine gelince çıkıyordu sanırım çünkü bir fısıltıdan farksızdı ağzından çıkan kelimeler. Tabii Sare'den de çekinmiş olabilir.

"Bugün," diye söze başladı Ulaş. Saçlarımı eline dolayıp başımı istediği gibi çekiştiriyordu. Onu aldatan ben değildim, aldatıldığı kişi de ama bütün eziyeti bana gibiydi. "Sizlerin başına ne geleceğini biliyor musunuz?" Sare ve ben sessiz kaldık. Yiğit Ali ise ağzına gelen küfürleri sıraladı. Ulaş komut vermiş olacakki adamlardan biri Yiğit Ali'nin ağzını tekrar bantladı. Şimdi sadece kıpırdayabiliyordu. "Bugün biri ölecek," Yutkunamadım. "Kimin öleceğine karar verense ben olmayacağım." Kafamı Yiğit Ali'ye döndürdü. "Senin kocan olacak Umay."

"Ulaş yapma," dedi Sare. Ben konuşamıyordum. Kelimeler bir bir zihnimden silinmişti, kafam çalışmıyordu ve vücudum korkudan tit tir titriyordu.

"Siz neden yaptınız?" Sare bir şey demedi. "Hamile bir kadını ve eşine tapan bir adamı neden aldattınız?" Yine sesi çıkmadı. "Neden hamileymişsin gibi oyun oynadın lan?" Biraz daha saçlarımı çekiştirirse hıncını çıkarabileceği tek bir tutam kalmayacaktı.

"Ulaş...özür dilerim." Ulaş dakikalarca gülecekmiş gibi kahkaha atmaya başladı. Saçlarımı rahat bırakmasıyla kafam önüme düştü. Boynum o kadar acıyorduki bunun tarifi yoktu.

Saatlerdir bebeğimin tekme atmadığını hatırladığımda elimi karnıma götürmek istedim ama o kadar sıkı bağlamışlardıki gram kıpırdatamıyordum bile. Yaşlar hızla gözümden akarken biraz olsun bana güç veren bebeğimin tekmesini hissettiğimde büyük bir nefesi dışarı salıverdim. Bu sırada Ulaş'ın kahkası durmuş Sare'nin ağlaması başlamıştı. Ulaş onun yanına gidip önünde durdu. Saçlarını merhametten yoksun bir şekilde okşadı.

"Ulaş," sonunda çıkarabildiğim sesimle artık bu cehennem ateşinden kurtulmak için bir şeyler yapmalıydım. Ulaş ona seslenmemle beraber bana döndü. Eli hala Sare'nin saçlarındayken bana konuşmam için gözlerini kırptı. "Lütfen beni bırak, bebeğim-"

"Dediğim gibi Umay. Buradan bebeğinle beraber çıkma ihtimalin var, tabi kocan seni seçerse." Sustum, sadece ağlamaya devam ettim. Buradan kurtuluş yoktu. Yiğit Ali'nin beni seçeceğini biliyordum, daha doğrusu bebeğimizi. Bu yüzden sadece bekledim, bir an önce bu andan kurtulmak için.

Ulaş adamlara işaret yaptığında biri de benim başıma geldi ve hepsi aynı anda kaçırıldığım andaki gibi bizi bayılttı.

❤️‍🩹

Yüzüme fırlatılan suyla boğuluyormuşum gibi uyandım. Göz kapaklarımı açıp kapayarak gözlerimdeki sudan kurtulmaya çalıştım. Atılan su sol kulağımı da tıkadığı için konuşulanları anlamakta zorluk çekiyordum.

Yavaş yavaş etrafı görebilmeye başladığımda Yiğit Ali aynı pozisyonda karşımda, dizlerinin üstündeydi. Sare eski yerinde değildi çünkü onu da yanıma oturtmuşlardı.

Ulaş'ın arkamızdaki varlığını hissettiğim sırada bir elini benim sol omzuma diğerini Sare'nin sağ omzuna koydu. Yine üçümüzünde ağzı bantlıydı. "Açın şunun ağzını." Ulaş'ın verdiği emirle Yiğit Ali'nin ağzındaki bant çıkarıldı.

"Sikeceğim senin belanı Ulaş, elimden kurtulamayacaksın."

"Hep boş laf, hep. Yiğit farkında mısın bilmiyorum ama şuan silah benim elimde," Omzumdan ayırdığı eline aldığı silahı göğsümde sürüdü. Bağırmak istiyordum ama ağzımdaki banttan bir mırıltılı bile dışarı çıkmıyordu. "Ve şimdi sen bir seçim yapacaksın kardeşim," Namlunun ucu bu sefer Sare'nin kafasındaydı. "Sevgili karımı mı kurtaracaksın," Şimdide benim kafama dayalıydı silah. "Yoksa çocuğunu mu?"

Ulaş arkamızdan dolanıp önümüzde, Sare'nin çaprazında durdu. Hem Sare'yle benim hem de Yiğit Ali'nin yüzünü görebiliyordu şimdi. "Bırak Ulaş, ikisine de dokunma. Bu seninle benim aramda." daha sakin konuşuyordu şimdi Yiğit Ali.

"Yanılıyorsun Yiğit, bu dördümüzün arasında."

Sare'yle aynı anda birbirimize baktık. Korku vardı gözlerinde, ölüm korkusu ama benim aradığım şey bu değildi. Utanç görmek istedim, biraz olsun pişmanlık görmek istedim ama yoktu. O gözlerdeki bakış bana bebeğimden vazgeçmem için yalvarıyordu adeta.

"Ulaş öldüreceğim seni, bırak lan bizi."

"Evet sevgili hayat arkadaşlarım," dedi Ulaş. Hepimiz ona baktık. Kalbim ağzımda atıyor, çıkıp gitmek için çırpınıyordu.

Korku mu? Korku artık en korktuğum duyguydu.

"Şimdi Yiğit beye bir soralım." Ulaş namlunun ucunu bir bana bir Sare'ye döndürürken Yiğit Ali'ye döndü. "Çocuğundan mı vazgeçiyorsun," Silahın hedefi karnımdı. Yaşlar hız kaybetmeden cayır cayır yanan yanaklarımdan akıp gidiyordu. "Yoksa çok sevdiğin eşimden mi vazgeçiyorsun?" Sare deliler gibi tepiniyordu yanımda. O kadar çok hareketlenmiştiki bağlı olduğu sandalye ile birlikte yere düştü. Siyah takım elbiseli adamlar onu kaldırmaya yeltenecekken Ulaş onları durdurdu.

"Sare," diye bağırdı Yiğit Ali. Onun yanına gitmek için çırpınırken adamlar onu zor tutuyordu.

"Yiğit on saniyen var. Eğer bir karar bildirmezsen kurşun kime isabet eder bilmiyorum." Yiğit Ali sustu. Gözlerimi ona dikmiş bakarken bir saniye olsun Sare'ye dönük başını bana çevirmedi.

"Başlıyorum," dedi Ulaş. Tam o anda Yiğit Ali'yle göz göze geldik ve benim hissettiğim şey oracıkta ölmeme sebep olabilirdi. O gözleriyle benden özür diliyordu resmen. O benim arkadaşımı kurtarıcaktı. Bebeğimizi ölüme terk edecekti.

"On," dedi Ulaş. Yiğit Ali sustu.

"Dokuz," dedi. Yiğit Ali sustu.

"Sekiz," dedi. Yiğit Ali sustu.

"Yedi," dedi. Yiğit Ali susmaya devam etti.

"Altı," dedi. Yiğit Ali'nin dudakları sessizce hareketlendi. Özür dilerim.

"Beş," dedi. Yiğit Ali, Sare'ye döndü.

"Dört," dedi. Yiğit Ali'nin dudakları sessizce hareketlendi. Seni seviyorum.

"Üç," dedi. Yiğit Ali arkadaşımla bakışmaya devam etti.

"İki," dedi. Yiğit Ali susuyordu ve bebeğim karnımı tekmeliyordu.

"Bir," dedi ve silahı Sare'ye doğrulttu Ulaş.

Silahın ucu hala Sare'yi gösterirken onun yanına gitti ve yanında eğildi. Boştaki eli saçlarını kavrayıp başını kaldırttı. "Sare'ye dokunma lan!" dedi Yiğit Ali. Benim kocam gözlerimin önünde en yakın arkadaşım için debeleniyordu. O beni görmüyordu, Sare için bağırıyordu.

"Bebeği öldür." dedi. "Sare'yi bırak, bebeği öldür."

"Sen nasıl istiyorsan." dedi Ulaş. Sare'nin yanından doğrulup karşıma geçti. Başımı iki yana sallayıp duruyordum. Çıldırıyordum, deliriyordum o an ama nafile. Silah karnıma yaslıydı. Ulaş hafif yana kayarak Yiğit Ali'ye baktı. Yiğit Ali başını öne eğdi. Ulaş tekrar bana döndü. "Özür dilerim Umay, bunu ben istemedim. Ben karımdan vazgeçmeye de razıydım ama görüyorsun." Sare'ye kısa bir bakış attı. "Ben vazgeçtim de kocan vazgeçemedi karımdan."

Tetiği çekti. Yiğit Ali'ye baktım, o bana bakmadı. Ulaş'a baktım, o da karnıma bakıyordu. Karnıma baktım. Ulaş tetiğe bastı. Bir el ateş sesi duyuldu. Karnımda bir sızı hissettim ve akan kanlar gördüğüm son şeydi.

Bebeğim artık yoktu, bebeğim melek olmuştu. Oğlum artık benimle değildi.

❤️‍🩹

Biri koluma bir şeyler yapıyordu. Birileri başımda konuşuyordu ama algılayamıyordum.

Gözlerimi açmaya başladığımda etrafı bir süre buğulu camın arkasından görüyor gibiydim. Biri göz kapaklarımdan sırayla tutup ışıkla gözlerime bakıyordu. Onun bu hareketinden sonra gözlerimi sıkıca kapayıp birkaç saniye sonra tekrar açtım. Bir hastane odasındaydım. Göz hizamda ak saçlı bir erkek doktor vardı. "Umay hanım, hastanedesiniz. Ağrınız var mı?"

Başımı önüme eğip karnıma baktım. Bebeğim yoktu, oğlum yoktu, canımın parçası artık yoktu. "Bebeğim nerede?" Karnımdaki düzlüğü görür görmez ağlamaya başladım. Oğlum yoktu, benim bebeğim karnımda yoktu.

"Üzgünüz, kurtaramadık." dedi doktor. Avazım çıktığı kadar bağırdım, haykırdım ve ağlamaya devam ettim. Bu acı çok fazlaydı, bu katlanılabilecek bir acı değildi. Tarifi yoktu, kalbimde bıraktığı sızısı çoktu. Canım yanıyordu, beden olarak değil ruhum acıyordu. İçimde, kalbimin en derininde bir şeyler çatırdıyordu. Bu...bu acıyı tarif edebileceğim cümleler lügatımda yoktu. "Sakinleştirici getirin." Doktoru duyar duymaz sustum. Uyumak istemiyordum.

Bebeğimin ölümünü uyuyarak atlatmak istemiyordum. O bunu haketmiyordu, o arkasından ağlanacak bir çift göze hakediyordu çünkü onun başka bir şeyi yoktu. Ona bu dünyada bir yaşam bile verilmemişti, şimdi bir de sessizce uğurlanamazdı. "Yapmayın, lütfen."

Sakin tonda çıkan sesim doktoru ikna etmiş olacakki elinde iğneyle gelen hemşireyi durdurdu. "Kızım, seni buraya bir adam ve kadın getirdi. Seni bırakıp gitmişler, telefon numarası bırakmamışlar. Arayabileceğin kimsen yok mu?"

"Yok,"

Doktor çaresizce başını iki yana salladı. İnce ve kuru dudakları tekrardan aralandı. "Fazla kan kaybettiğin için," dedi. "Rahmini almak zorunda kaldık. Bir daha çocuk sahibi olamayacaksın." Ben bir daha çocuk sahibi olmak isteyecek miydim? Omzuma iki kere hafifçe vurdu ve hemşirelerle beraber odadan çıktı.

Bir hastane odasında yalnız kaldım, gerçekten yalnız kaldım. Bu sefer oğlum da benimle beraber değildi. İki elimide karnıma koydum. Bebeğimin varlığını hissetmek istedim ama olmadı. Yokluğunu bir türlü aklım almazken nasıl kabullenebilirdim ki?

Önceden de yoktu belki ama varlığına beni alıştırmıştı, beni varlığıyla mutlu ediyordu. Şimdi ben nasıl tekrar yokluğundaki halime dönebilirdim?

Okşadım karnımı, sanki orada hissedebilecekmişim gibi. Olmuyordu, bir türlü hissedemiyordum. Bu duygu nasıl anlatılabilirdiki? Bu duygu... nasıl atlatılabilirdi?

Ne yapacaktım? Buradan çıkınca gidecek bir evim yoktu. O eve gidip eşyalarımı alacak gücüm yoktu. Abimin yanına, İzmir'e, gidebilecek şansım yoktu. Onu buraya çağırsam kendime bakabilecek bile param yoktu. Bu hastaneden bile nasıl çıkacağımı bilmiyordum. Gerçek yokluğu tam şuanda hissetmiştim.

Polislere ne diyecektim? Gerçekleri mi? Hayır. Gerçekleri anlatırsam bebeğimin katili hapse girecekti ve bu sadece ödül olurdu. Benim bebeğimin ölümüne sebep olan diğer katiller ne olacaktı? Kocam olan o adam ve en yakın arkadaşım dediğim kadın hayatlarına devam edecekti. Bu, bu adalet değildi. Benim polislere gerçekleri anlatmamla adalet gerçekleşmeyecekti.

Adelet benim kurallarıma göre uygulanacak. Bebeğimin intikamını alacağım. Benim bebeğim doğmadan öldüyse onlarda ölmek isteyene kadar, bebeğimin yerine ölmek isteyene kadar onlara bu dünyayı dar edeceğim.

Her şey bir kenara bıraktım. Gerçekleri, düşüncelerimi ve yaşananları. Elim karnımda ama kocaman bir boşluktaydı. Yokluğu hiçbir zaman dolmayacak bir hiçlikle yaşayacaktım artık.

Loading...
0%