@berivan_elaltunbay
|
Ezgi için çok endişeleniyorum. O benim için çok değerli. Üstelik masum onca insanın da hayatı tehlikede. Buna engel olamazsak çok kötü olur. Üstüne bir de bu şerefsizliği planlayanların da cesaret bulmasına sebep olur. Yani bu işi hasarsız bir şekilde çözmek zorundayız. Başka bir şansımız yok. Telefonu kapattıktan kısa süre sonra bizim ekip de geldi karakola. Hemen toplantı odasına geçtik. Tarık komutan bana "Ne oldu, ne dedi sana?" dedi. "Yarın okulda tören yapılacak. Onlar da canlı bomba sızdıracakmış. Çok kalabalık olacak komutanım, engel olmamız şart. Bir sürü masum insanın canı tehlikede." dedim ben de. "Canlı bombanın eşgali var mı? Tören saat kaçta?" dedi Aytaç komutan. "Eşgal konusunda bilgi yok komutanım. Sanırım o da bilmiyor. Tören de sabah erken saatlerde olacak." dedim. Tarık komutan "Ekin ve Samet, siz derhal Nazım'ı sorguya alın. Gerekirse dayaktan gebertin, ama bilgi alın. Yarın hiç kimsenin burnu bile kanamayacak." dedi sert bir şekilde. Ekin ve Samet hemen ayağı kalkıp selam verirkin yüksek bir sesle "Emredersiniz komutanım." diyip bu odadan çıktılar. Sonra Aytaç komutan "Tahir, sen de en iyi askerlerden bir kaçına söyle yarına şafak sökmeden sivil bir şekilde okulda bulunsunlar. Bir kaç tanesi de okulun yakınlarında, etrafında gözcülük yapsın. Ne kadar çok kişi o kadar iyi." dedi. Tahir de selam verip "Emredersiniz komutanım." diyip odadan çıktı. "Mete, sen de git bilgisayarının başına, okuldaki, okulun etrafındaki ne kadar güvenlik kamerası varsa hepsine sız. O görüntüler çok önemli olacak." dedi Tarık komutan. Mete de gittikten sonra biz ne yapacağımız hakkında planlar yapmaya başladık. Çok geçmeden Ekin ve Samet geldi aceleyle. "Umarım kayda değer bir bilgi almışsınızdır o pislikten." dedi Tarık komutan sonra da "Aksi taktirde böyle kapıyı çalmadan odaya dalmanızın affı olamaz." diye devam etti. Sanki şu an tek sorunumuz kapının tıklatılmamasıymış gibi... "Özür dileriz komutanım. Biz öğrendiğimizi hemen söyleyebilmek için acele edince fark etmemişiz." dedi Samet. "Neyse geçin şimdi kapıyı falan ne bilgi var elimizde?" dedi Aytaç komutan. Sonunda mantıklı bir cümle! "Komutanım küçük bir kız çocuğunu kulanacakları ihtimaller dahilinde. 'Kesinleşmemişti ama küçük bir kızı kullanacaklarından bahsediyorlardı.' dedi Nazım." diye açıklama yaptı Ekin. "Hazırlanıp yerlerimizi almak için kaç saatimiz var?" dedi Tarık komutan. "Saat üç . En geç de üç saate güneş tepeye dikilir." dedim ben de. "İyi, bakın bolca vaktimiz varmış işte. Hemen operasyona hazırlanıyoruz. Oradan kimsenin burnu kanamadan ayrılacağız. Görsünler bakalım Dağ Aslanları timini." dedi Tarık komutan. Planımız yoktu çünkü ne olacağını, neyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Elimizde sadece tahminlerimiz var. Biz nasıl hareket edeceğimizi falan planladık. Çünkü biz birlikte olursak çok daha güçlüyüz. Aslında töreni iptal ettirip onları o an için kurtarabilirdik de. Ama sadece o an için... Çünkü o bomba o zaman olmasa bile başka zaman başka bir yerde yine patlardı. İşte bu yüzden bunu yapanları yakalamalıyız. Yakalamalıyız ki o insanları gerçekten kurtarabilelim.
TÖREN SAATİ Ekipmanlarımızı alıp operasyona tamamen hazır olmuştuk. Pusuda beklediğimiz minik tepenin ardında okuldaki gözcülük yapan sivil askerlerden baskın yapabilmek için uygun zamanı haber vermelerini bekliyorduk. Okulun yolunda gözcülük yapan askerlerden biri telsizden iletişime geçti bizle. "Komutanım şüpheli bir araç okula doğru ilerliyor." dedi. "Onlar olabilir mi? Şüphe edilecek bir araç olduğuna emin misin?" dedi Aytaç komutan. "Eminim komutanım. Aracın plakası sökülmüş yakın bir zamanda. Camlarında da film var. Üstelik arka camın filmi biraz soyulmuştu, o kısımdan içeri baktığımda da küçük bir kız gördüm." dedi asker telsizden. "Ne olursa olsun asla bir yere kaybolma. Etrafı izle sürekli. Gözünü bile kırpmayacaksın gerekirse. Biz de beş dakikaya oradayız. Anlaşıldı mı asker?" dedi Tarık komutan. Sonra da telsizden yüksek bir sesle "Emredersiniz komutanım." cümlesi duyuldu. Daha sonra herkes silahını hazırladı ve saklandığımız yerlerden çıkıp sessiz ve de sakince okula ilerledik. Okul bahçesinde beklerken o araba bahçenin kapısında durdu ve küçük çok tatlı bir kız arabadan inip okula doğru geldi. Ürkek adımlarla bahçede ilerliyordu. Eminim onu buraya getirenler bir yerlerde şuan izliyorlardır da. Kim bilir küçücük çocuğu buraya nasıl getirdiler? Nasıl canını acıttılar? Nasıl kandırdılar? Bunun bedelini hepsi tek tek ödeyecek ama. Öyle, ya da böyle... Samet çok iyi nişancı olduğu için o tepede bir yerde gözcülük yapıyordu. Umarım bu kızı izleyen o şerefsizi bulabilir. Gerçi tek gözcü Samet değildi. O yüzden kimin o pisliği indirdiğinin de pek bir önemi yok. Gerek sivil, gerek gizli bir sürü asker buranın güvenliğini sağlamak için okulda ve de okulun etrafında görev başındaydı. Tarık ve Aytaç komutanıma dönüp "Komutanım izniniz olursa ben sakin bir şekilde kızla iletişime geçmek istiyorum." dedim. Tarık komutan "Olmaz, bu riski göze alamayız. Belki onu izleyen kişi kızın yanına bir askerin gittiğini görürse bombayı uzaktan patlatır." dedi düz ve de itiraz kabul etmeyen bir ses tonuyla. Sonra Aytaç komutan "Bence denemenin bize faydası olur. Hem bizim hayatımız bile başlı başına bir risk. Bir şeyleri riske atmadan başarılı olunamayacağını sen de çok iyi biliyorsun. Üstelik onlarca kişi şuan etrafı gözlüyor. Elbet bulacaklar onu." dedi. Ben Aytaç komutanın söylediklerine hak veriyorum. Bir şeyleri riske atmadan başarılı olunamaz. Ve bizler en başta kendi hayatımızı riske atarız. Birileri yaşasın, kurtulsun diye... Tarık komutan gözlerini kısarak etrafı inceliyordu. Sanırım aynı zamanda düşünüyordu da. Tam o anda kulağımızdaki kulaklıktan Samet'in "Komutanım kızı gözleyen herifi indirdim. Şimdi de yanına gidip üstünü arayacağım bombanın uzaktan kumandası falan varsa güvene alacağım." diyen sesi geldi. "Aferin koçum. Ama gözünü de ayırma etraftan. Belki başka birileri de vardır." dedi Tarık komutan. Sonra Aytaç komutan "Artık kızla iletişime geçmemizde bir engel de kalmadı." dedi Tarık komutana bakarak. "Deniz, yapabileceğine eminsin değil mi? Kızı korkutmak istemeyiz çünkü, zaten yeterince korkuyor." dedi Tarık komutan bana. "Merak etmeyin komutanım ben kızla onu ürkütmeden sakince konuşacağım." dedim ben de. Sonra başını sallayarak onaylayınca da silahımı pantolonumun yan cebine atıp kıza doğru ilerledim. Yanına gittiğimde korku dolu gözlerle bana baktı. O an ona ne diyeceğimi düşündüm. Ve en iyisinin ona bir arkadaş gibi yaklaşmak olduğuna karar verdim. "Merhaba, sen normalde de bu okulda mısın?" dedim. Saçma ama o an aklıma başka bir şey gelmedi. Cevap vermeyince de "Şey yani seni daha önce hiç görmedim burda. O yüzden sormak istemiştim." dedim. "Burası benim okulum. Sen neden geliyorsun peki buraya?" dedi incecik ve bir o kadar ürkek çıkan sesiyle. Sonunda benimle iletişime geçti. Biraz onunla sohbet edip güvenini kazanmalıydım. Sonra da çaktırmadan sorularımın cevabını arayacaktım onda. "Benim bir arkadaşım burada öğretmen, bazen onun yanına geliyorum. Sen kaçıncı sınıfa gidiyorsun? Belki senin de öğretmenindir." dedim. "Ben beşinci sınıfa başladım. Sen hangi öğretmenin arkadaşısın ki?" dedi artık sesi korkudan titremiyordu. Çünkü benden korkmaması gerektiğini düşündü. "Benim arkadaşımın adı Ezgi, Türkçe öğretmeni. Tanıyor musun onu?" dedim. "Evet tanıyorum. O bizim sınıf öğretmenimiz hatta. Ben onu çok seviyorum. Hem o çok güzel." dedi heyecanla. "Öyle mi ne güzel. Sen de çok güzelsin. Bak, saçların çok güzel sapsarı ve de uzun." dedim. "Yani seninki gibi. Bak senin saçların da sarı. Ve sen de Ezgi öğretmenim gibi çok güzelsin." dedi bana. "Evet benim saçlarım da sarı. Peki senin adın ne?" dedim ona. Sürekli farklı konulara geçmem gerekiyordu. "Benim adım Irmak. Ya senin adın ne?" dedi bana merakla. "Aa ismimiz ne kadar da benziyormuş. Benim adım da Deniz. Biliyor musun Irmakların sonu Denize açılır?" dedim ona. "Gerçekten mi? O zaman gerçekten de bizim adımız çok benziyor birbirine. Irmak'ın büyüğüne Deniz deniyormuş çünkü." dedi. Bu kız akıllı bir kızdı. En iyisi soruları sormaya başlayayım. "Irmak'cığım ben yanına geldiğimde çok korkuyor görünüyordun. Hem neden yanında kimse yok, annen falan?" dedim ona. Ben böyle söyleyince o korku içindeki kız geri dönmüştü. Güzel gözleri korku ve endişeyle etrafı inceledi bir süre. "Merak etme korkmana gerek yok. Ben seni korurum. Hem bak ben askerim. Başka asker arkadaşlarım da burada. Bana anlatabilirsin." dedim. İkna edici olmam gerekiyordu. "Irmak'cığım. Bana güvenebilirsin. Hem ben seni çok sevdim. Asla başına bir şey gelmesine izin vermem. Yani vermeyiz..." dedim sonda arkamı sönüp Aytaç komutanımı Tarık komutanımı ve de diğerlerinin olduğu yeri göstererek. "Beni buraya kötü adamlar getirdi. Annemi yakalayıp götürdüler. Annemin karnında kardeşim de var. Ben buraya gelmezsem onlara zarar vereceklerini söylediler." dedi. "Merak etme seni de anneni de kurtaracağız. Tabi minik kardeşini de. Ama önce bana her şeyi anlatman gerekiyor. Kim size bunu yaptırıyor? Ne dediler sana?" dedim. Hırkasının fermuarını indirip "Bana bu oyuncakları taktılar. Ve buraya gelmemi söylediler. Bunu yapmazsam anneme ve kardeşime zarar vereceklerini söylediler. Hem bir şey olmayacakmış ki. Sonra yine annemin yanına gideceğim. Ama önce bu düğmeye basmam gerekiyor." dedi. Basmaya kalkıştığı düğme üzerindeki oyuncak sandığı bombayı patlatacak olan düğmeydi... Hemen "Hayır Irmak. Sakın basma o düğmeye. Basarsan çok kötü şeyler olur. Bana güven. O adamlar kötü adamlar. Sen de onları değil bizi, beni dinlemelisin ki o adamları yakalayalım ve anneni kurtaralım." dedim. "Ama bana buna basarsam her şeyin biteceğini ve beni anneme götüreceklerini söylediler." dedi hayal kırıklığıyla. "Kötü adamlar hiçbir zaman dürüst olmazlar. Sen bana güven. Söz veriyorum seni annenin yanına götüreceğim sonra." dedim. "Söz mü?" dedi usulca. Neredeyse ağlamak üzereydi. "Söz tabi. Hem de asker sözü." dedim ben de gülümseyerek. "Hadi şimdi gidip diğer asker abilerle de tanışalım." dedim ve onların yanına doğru ilerledik. Mete'ye dönüp "Mete abisi sen Irmak'ı al şu köşede biraz konuşun. Mesela askerlerin sözlerini tuttuklarını anlat ona." dedim. "Emredersiniz komutanım." diyip dediğimi uyguladı o da. Hemen diğerlerine döndüm. "Aradığımız kız bu. Hamile annesini rehin almışlar. Kıza da bombayı bağlamışlar ve oyuncak olduğunu oraya gittikten sonra düğmeye basması gerektiğini söylemişler. Onu ikna edip düğmeyi aldım ondan. Ama acilen bombanın imha edilmesi gerekiyor." dedim. Elimdeki düğmeyi de göstererek. Tarık komutan "Ekin hemen bak şu bombaya. Ama emin değilsen asla karışma, bomba imhayı bekle." dedi Ekin'e. Ekin de "Emredersiniz komutanım." diyip Mete ve Irmak'ın yanına doğru ilerledi. "Dışardaki ekip de yakalamış bir kaç tane adamı. Samet haber verdi." dedi Aytaç komutan. "Yani şuan bombayı imha edip, kızın annesini kurtarmamız kaldı sadece." dedim ben de. Sonra Ekin geldi "Komutanım ben bombayı inceledim. Basit ama çok etkisi olacak bir düzenek. İmha edebilirim. Tabi izniniz olursa." dedi Tarık ve Aytaç komutana bakarak. "Tamam. Hadi bitir şu işi." dedi Tarık komutan. "Ama bu kalabalıktan da biraz uzaklaşmamız iyi olur. Ne olur ne olmaz." dedi Aytaç komutan da. "Doğru, haklısın." dedi Tarık komutan da. Sonra onun komutuyla kalabalıktan biraz daha uzaklaştık. Irmak da Ekin'in kucağındaydı.
Kalabalıktan uzak bir yere geçtiğimizde Ekin çantasından malzemeleri çıkardı ve Irmak'a "Senin üzerine taktıkları oyuncak sana zarar verebilecek bir şey. Ben de onu sana zarar vermeden çıkaracağım. Senin hiç bir şey yapmana gerek yok. Sadace dur. Anlaştık mı?" dedi.
"Anlaştık asker abi." dedi Irmak da. Sonra da "Beni bu kötü oyuncaktan kurtaracağınız gibi annemi de o kötü adamlardan kurtaracaksınız değil mi?" dedi. "Kurtaracağız tabi abicim. Bizim işimiz bu, iyi insanları kötü adamlardan korumak." dedi Irmak'a göz kırparak. Sonra da büyük bir sakinlik ve ilgiyle bombanın kabloları ile uğraştı. Uzun bir süre geçmeden de "Komutanım işlem tamam." dedi sevinçle bize dönerek. "Emin misin? İyice kontrol etseydin." dedim ben de. İşlevinin kalmadığına emin olmalıydık. "Eminim tabi komutanım. Övünmek gibi olmasın ama ben bu işte iyiyimdir." dedi Ekin de gülümseyerek. "Bırak zevzekliği de çıkar o lanet şeyi çocuğun üzerinden." dedi Tarık komutan. "Emredersiniz komutanım." diyip Irmak'ın kıyafetine sabitlendirilmiş olan bombayı çıkarmaya -çalışmaya- başladı. Ama pek de başarılı olduğu söylenemez tabi. O yüzden ben gittim onlara doğru. Dizlerimin üstünde durdum ve Irmak'ın üzerindeki hırkayı çıkardım sonra da tutması için Ekin'e verdim. Biraz incelediğimde de çıkarmanın pek de kolay olmayacağını anladım. Irmak'a "Irmak'cığım bu üzerindeki kötü oyuncağı çıkarabilmemin tek yolu kıyafetini yırtmak. Ama sakın üzülme söz veriyorum sana çok daha güzelini alacağım." dedim. "Yeni kıyafet almasan da olur. Ben artık şu ağır şeyden kurtulmak istiyorum sadece." dedi o çok tatlı sesiyle. "Tamam o zaman kurtulalım bundan. Ama yeni kıyafetler de alınacak. Hem söz verdim ben sana." dedim ben de. Sonra da üzerindeki tişörtü yırtıp bombadan kurtardım Irmak'ı. Yırtık tişörtü de üzerinden çıkardım ve hırkasını giydirip fermuarını kapattım. Bombayı Ekin alıp arabaya doğru gitti. Irmak'ı artık tamamen bombadan uzaklaştırmıştık. Ben tam ayağa kalkacakken Irmak boynuma sımsıkı sarıldı. Ben de onu bırakmak istemediğimden kucağıma alıp ayağa kalktım. "Beni kurtardığın gibi annemi ve kardeşimi de kurtar. Tamam mı Deniz abla?" dedi. O an boğazım düğümlendi sanki. Kendi küçüklüğüm geldi aklıma. Bir çocuğun daha benim gibi küçük yaşta annesiz kalmasına izin veremezdim. Gerekirse kendi canımdan olurum ama buna izin vermem. "Merak etme. Tabiki de annen ve kardeşini de kurtaracağız. Ama önce seni başka, güvenli bir yere götürmemiz gerekiyor." dedim ve bizim arabalardan birine doğru gittim. "Tamam. Sen ne dersen yapacağım. Çünkü annemi bana getireceğini biliyorum Deniz abla." dedi Irmak. Onu arabaya güzelce oturttum, kemerini de bağladım ve "Asla burdan çıkmıyorsun. Ben zamanı gelince senin yanına geleceğim. Tamam mı?" dedim. O da beni onaylayınca da arabadan inip Aytaç ve Tarık komutanımın yanına gittim. Artık okuldan uzaklaşmıştık bayağı. Daha fazla dikkat çekmeye de gerek yoktu. Yakalanan adamlardan biri ile konuşuyorlardı. Daha doğrusu konuşturmaya çalışıyorlardı. "Hem zaten boşuna böyle göz önünde durmayın. Adamlarımdan birini hâlâ yakalayamadınız. Birazdan buraya tonla adam yığar." dedi adam gevşek gevşek. "Senin o adam dediklerinden bin kişi gelse buradaki askerlerden birinin tek bir tırnağı olamaz. Sen de kendine gel beni sinirlendirme. Adam gibi anlat ne biliyorsan." dedi Tarık komutan. Hafiften sinirlenmeye başlamıştı bile. "Yahu sen ne kalın kafalı herifmişsin. Ben sana 'Birazdan buraya adam yağacak kaçacak delik arayın' diyorum. Sen gelmiş 'Ne biliyorsan anlat' diyorsun. Olmuyor ama böyle." dedi o aptal herif. Duyduklarım karşısında sakin kalmam pek mümkün görünmüyordu. Ama ben burada komutanlarımdan emir almadan ona bir şey yapamazdım. O yüzden onunla daha sonra hesaplaşacağım. "Ne biçim konuşuyorsun lan sen oruspu çocuğu?" dedi Tarık komutan adamın yakasına yapışarak. Anlaşılan o da kendini daha fazla tutamadı. Tutabilmesi de garip olurdu zaten, bu aptal herifin söylediği şeylerden sonra... "Ne diyeceğim ayağınızı denk alın diyorum işte. Sizin için iyi olmayacak bazı şeyler çünkü." dedi tahrik etmek ister gibi sırıtıyordu bir de. Resmen gelin beni döve döve, bağırta bağırta öldürün diyordu. Resmen intihar ediyordu şu an. "Yürek mi yedin lan sen?" diye bağırdı Tarık komutan. Sonra da ona dünyasını başına yıkacak bir kafa attı. Az da olsa içimin yağlarını eritecek cinsten bir kafa atmıştı hem de. Çünkü yaklaşık üç dakikadır yerde kıvranıyordu gerizekalı. Tarık komutan yerdeki aptal adamı yakasından sertçe tutup ayağa kaldırdı. Tam ona zarar verecek bir hamle daha yapacakken silah sesi duyuldu. Hemen Tarık komutana baktım, sol kolundan vurulmuştu. Kamuflajının kolu kana bulanmıştı. Adam haklıymış. Yakalayamadığımız bir tane daha hain varmış.
Ay helloooo, yeni bölümü saldım! Bölüm nasıldı, yorumlarınızı bekliyorumm? İnstagram : b.e.hikayeleri |
0% |