@berivan_elaltunbay
|
"Hedef saat 10 yönünde. Mevzi alın." diye bağırdı Tarık komutan. Koluna yediği kurşundan geliş yönünü hesaplamıştı. Anlaşılan böyle çok yara almış... Ama biz daha ateş etmeye bile başlamadan kulaklıktan Samet'in sesi geldi "Gerek kalmadı komutanım, indirdim pisliği.". "Etrafı iyice araştırın. Birini bulursanız da canlı bir şekilde burada istiyorum." dedi Aytaç komutan. Sonra da askerlerin çoğu dağıldı etrafa. "Deniz, sen de Tarık'ın yarasına bak." dedi bana Aytaç komutan. Tarık komutanın yanına gittim. "Komutanım ceketi çıkarın lütfen, yaranıza bakayım." dedim. "Gerek yok, idare ederim ben. Şimdi bunla uğraşmayalım." dedi. Yok artık ama... "Komutanım olmaz öyle ama. Eğer bekletirsek basit bir şeyse bile mikrop kapması ya da çok kan kaybetmeniz halinde sizin için iyi olmayacaktır." Israr edip eninde sonunda bakacağım zaten ortada. O da bir süre baktı gözlerime sert bir şekilde. Sonra da ceketini çıkardı. Sol kolunu çıkarırken hafif bir zorlandı. Biri ilk yardım çantasını da getirmişti bana. Ben de hemen yarasını inceledim. Çok ağır bir durum yoktu. Ama burada müdahale edemezdim. Daha hijyenik bir ortam olması gerekiyordu. Aytaç komutan yanımıza gelip "Ne olmuş? Ağır bir durum yoktur umarım." dedi. "Hastanelik bir durum yok. Ama hijyenik bir ortam şart. Karakola, revire gitmeliyiz hemen." dedim ben de. "Tamam siz gidin o zaman. Biz burdayız zaten. Burayı temizleyince de geliriz hemen." dedi Aytaç komutan. "Olmaz öyle şey, burda işimiz bitmeden bir yere gitmem ben." dedi Tarık komutan sert bir şekilde. Kendimi onun yerine koyup da düşünüyorum. Ben olsam ben de gitmezdim, gidemezdim. Ama gidilmesi de gerekiyor. Ne kadar erken müdahale edilirse o kadar iyi. Ve biz boş yere zaman kaybediyoruz şuan. "Tarık, bak zaten başka kimse yok büyük ihtimalle. Biz sadece bir kontrol edeceğiz. Sonra hemen geleceğiz biz de. Yapılacak bir şey yok yani. O yüzden haydi. Gidin siz." dedi Aytaç komutan. Ben Aytaç komutanın onu ikna edeceğini düşünüyordum. O yüzden ikna etmesi için yanlarından ayrıldım. İlk yardım çantasını arabaya bıraktım. Geri döndüğümde Aytaç komutan sırıtıyordu. Soru sormama fırsat kalmadan Tarık komutan "Haydi Deniz." dedi. Hiç bir şey diyemeden arabaya doğru gittim tekrar. "Komutanım siz yana geçip oturun, ben kullanırım. Kolunuzu zorlamazsanız iyi olur." dedim. Bıkkınca bir nefes verdikten sonra yan tarafa geçti. Ben de oturup, arabayı çalıştırdım. Çok fazla mesafe olmadığı için hemen yetiştik. Direkt revire gittik. Önce ellerimi tertemiz yıkadım, sonra müdahale için gerekli malzemeleri çıkarıp hazırladım. Eldivenleri giyinmeden önce bir tur daha elimi yıkadım. Tarık komutanın ceketini kenara bırakıp yarasını temizledim. Neyse ki çok zarar veren cinsten bir mermi değildi. "Buraya gelmenin sana bir ödül olduğundan bahsetmiştin Üsteğmen?" dedi soru sorarcasına Tarık komutan aniden. "Anlamadım komutanım." dedim ben de. Anlamıştım tabi. Ama daha bana güvenmeyen birine bunu anlatmak istemiyordum sadece. "Burada olmak neden senin için bir ödül? Basit bir soru Üsteğmen." dedi sonra. "Benim babam polisti bir zamanlar. Ama bizim hayatımız için polisliği bırakıp öğretmen oldu. Burada Kızıltepe topraklarında öğretmenlik yapıyordu. Ama burdaki hain teröristler onu şehid etti. Ben de babamın şehit olduğu topraklarda aşkla bağlı olduğum mesleğimi yapmayı istiyordum. Başardım da." dedim Tarık komutana. Aynı zamanda yarasını da tedavi ediyordum anlatırken. Şimdi bunları anlatmazsam yine illaha ki bir yerlerde sorgulayacaktı beni zaten. "Ruhu şad olsun." dedi Tarık komutan. Hafifçe başımı salladım. Yine duygusallaşmıştım. Eskilerden bahsetmek bana iyi gelmiyor hiçbir zaman. "Sizin aileniz?" diye soru sordum çekinerek. Cevap vereceğini pek sanmıyordum açıkçası. Ama beni şaşırtarak "Benim ailem memlekette, Adana'da. Bazen onlar gelir beni görmeye. Pek nadir de ben uğrarım. Öyle işte, kendi halinde bir aile benimki." dedi. "Babam şehit olduktan bir yıl sonra annem de öldü. Ben hem yetim hem öksüz büyüdüm. Babaannem ve dedem bana baktı ama o da on üç yaşıma kadar sürdü. Onlar da benden gitti. Benim gibi yalnız bir kadının tek ailesi vatanı, devletidir. Lütfen artık bana iyi bir asker olamazmışım gibi davranmayın komutanım." dedim. Çünkü bu durum her ne kadar gizlemeye çalışsam da bana sadece acı veriyordu. Hiçbir şey söylemeyince ben de konuşmadım. Kolu için gereken tedaviyi yaptıktan sonra "Bitti komutanım, bir kaç gün kolunuzu zorlamayın ilaçları da düzenli kullanmanız gerekiyor. Tabi pansumanınızı da yenilemeliyim sürekli." dedim. Sonra da "Böyle yaparsanız bir kaç güne iyileşir zaten." diye devam ettim. "Sağ ol Üsteğmen." diyip başını salladı sadece. Sonra da ona verdiğim ilaçları alıp çıktı odadan. Ortalığı toplayacağım sırada ceketini almadığını fark ettim. Askıyı asıp daha sonra kendisine götürmeye karar verdim. Her yeri toparladıktan sonra odadan çıktım. Bizim ekip gelmiş mi diye karakolun neredeyse her yerine baktım. Sonra onları toplantı odasına giderken gördüm. Ve ben de oraya doğru gittim. Tam kapının önündeyken Ekin odadan çıktı ve "Komutanım ben de tam sizi çağırmaya gelecektim." dedi. "İyi, haydi gidelim o zaman." dedim ben de. İçeriye geçtikten sonra "Komutanım ne oldu, Irmak'ın annesine ulaşabildiniz mi?" dedim Aytaç komutana. "Ulaştık, şu an iyi sanırım." dedi sakince. "Sanırım? Komutanım bir şey mi olmuş kadına? Bir de hamileydi." dedim ben de. Umarım bir şey olmamıştır. "Kadın biraz rahatsızlanınca doktor çağırmışlar. Meğer doğum sancıları tutmuş. Onlarda hastanenin önüne bırakıp kaçmışlar. Hastanedekiler de kadını doğuma alıp durumun acayipliğinden dolayı ihbar etmişler." dedi Aytaç komutan. "Bizler de ihbar üzerine hastaneye gittik. Orada da aradığımız kadının o olduğunu anladık. Kameralar falan da inceleniyor, onu oraya bırakanlar elbet bulunacak." diye de devam etti Tahir. "Kadının durumu nasıl? Yani en son gördüğünüzde nasıldı mesela?" dedim ben de. Bu defa Mete "Kadın erken doğum yapmış, daha iki ayı varmış doğuma. Ama genel anlamda bir sıkıntı yokmuş. Sağ salim çıkacaklar o hastaneden." dedi. "İnşallah." dedim ben de sessizce. Sonra "Tarık'ın durumu nasıl, nerede?" dedi Aytaç komutan bana. "İyi iyi. Yarası çok da kötü değildi zaten, bir kaç güne toparlar. Şu an da bir yerde oturup dinleniyordur herhalde." dedim ben de. Aytaç komutan bu söylediğime hafifçe kafasını salladı. Sonra Samet "Komutanım hastanedeki askerlerden birinden mesaj geldi şimdi." dedi. "Ne diyor? Söylesene işte bir kerede." dedi Aytaç komutan da. Mesajı okuyup "Kadın doğumdan çıkmış. O da bebek de sağlıklıymış. Oğlu olmuş." dedi Samet. Bu güzel haber iyi gelmişti bana, hatta hepimize. En yakın zamanda onları ziyarete gitmeyi de aklımın bir köşesine not ettim. Konuşmamız gerekenleri konuşup planlarımızı yaptıktan sonra toplantı odasından ayrıldık. Ben de hâlâ kutunun içinde, yerleştirilmeyi bekleyen eşyaları yerleştirmek için revire gittim. Düzenlemelere başladıktan kısa bir süre sonra telefonum titremeye başladı. Ezgi arıyordu. Daha fazla bekletmeden açtım. Açar açmaz "Deniz, sana bomba gibi bir haberim var." diye şakıdı. "Ezgi'cim bombalarla yeterince haşir neşirim zaten. Fazlasına gerek yok." dedim ben de. Hele ki böyle bir günde... Aslında ne söyleyeceğini çok merak ediyordum ama biraz da takılmak istiyordum ona. "Ya bırak şimdi geyiği. Gerçekten bomba bir haberim var sana." dedi hem heyecanlı hem de sevinçli bir sesle. "E söylesene o zaman. Ben de meraklanmaya başladım şimdi." dedim ben de. "Söylüyorum o zaman. Bizim evimiz şuan hazır. Taşındık." dedi. Ama nasıl? Ancak bir kaç gün sürerdi o kadar eşyanın taşınması. "İyi ama nasıl? Eşyaların taşınmasıydı, evin temizlenmesiydi derken ancak bir kaç gün sürerdi." dedim ben de. "Her şeyi Havin'in akrabaları halletti. Meğer kalabalık aile ne çok işe yarıyormuş ya." dedi. "Havin'in akrabaları derken..?" dedim ben de. Daha fazla açıklaması gerekiyordu çünkü anlamam için. "İşte Havin'in ailesi çok kalabalık. Erkek olan kuzenleri eşyaların taşıma işini halletti. Kızlarla da evi temizledik. Şimdi de oturmuş yorgunluk kahvemizi içiyoruz. Sen de akşama biraz erken gel. Kendi özel eşyalarını yerleştir." dedi. "Yaa çok teşekkür ederim. Siz olmasanız kim bilir, belki aylarca ev arardım. Değil ki yerleşmek..." dedim ben de. "Aman canım ne yaptık sanki. Bizim için de güzel oldu bir arkadaş daha. Hem Havin de çok sevdi seni. O da çok memnun bizimle olmandan." dedi. "Çok seviyorum seni, sizi. Şimdi işim var, kapatmam gerek. Ama akşama erken gelmeye çalışırım ben." dedim. "Ay doğru çok tuttum ben seni değil mi? Tamam haydi görüşürüz." dedi ve kapattık. Şu an çok mutlu olmuştum. Üst üste güzel haberler almıştım çünkü. Ben mutlu olmayayım da kim olsun yani? Reviri düzenleyip her şeyi yerine yerleştirdikten sonra odadan çıktım. Aytaç komutanı bulup yanına gittim. "Ne oldu? Bir sorun mu var Deniz?" dedi bana. "Yok, bir sorun yok komutanım. Ben şey diyecektim... Nazım'ın kardeşi Seda'yı ne zaman sorguya alacağız? Hem ben de katılmak istiyorum sorguya." dedim ben de. "Biz de birazdan sorguya geçecektik. Gel hadi sen de." dedi sonra bana. Beraber sorgu odasına doğru ilerledik. Tarık komutan da oradaydı, yaralı olmasına rağmen hem de... "Komutanım siz biraz daha dinlenseydiniz." dedim Tarık komutana. "Gerek yok. Ağrı kesici falan da aldım, kendimi iyi hissediyorum ben. Şimdi gel de sorguya girelim seninle." dedi. Sonra da sorgu odasına ilerledi. Ben de bekletmeden peşinden gittim. "Neden artık beni bırakmıyorsunuz? Benim abimin işleriyle hiç bir alakam yok diyorum size." dedi Seda, biz odaya girer girmez. "Abin mi? Abin olduğuna emin misin?" dedi Tarık komutan. İyi de ne alaka? "Eminim tabi, abim o benim." dedi ama hafif bir tereddütte de bulunmuştu. "Hastane raporları abin olduğunu söylemiyor ama." dedi Tarık komutan da. "Birine abi demek için aynı kandan olmak gerekmez komutan bey." dedi o da. "Neden abi diyorsun ona? Daha doğrusu o neden senin abin gibi?" dedim ben de Seda'ya. "Bana abilik yaptı çünkü." dedi bu defa. "Taksit taksit konuşacağına anlat işte bir kerede. Ne bizi ne de kendini yorma." dedi Tarık komutan. "Biz aynı yetimhanede büyüdük. O her zaman bana abi, ben de ona kardeş oldum. Ama o on şekiz yaşını doldurduktan sonra yetimhaneden ayrılmak zorunda kaldı. Her zaman beni görmeye geliyordu. Bir kaç yıl sonra para kazanabilmek için bu işlere bulaşmış. Sonra durumu düzelince de beni aldı yetimhaneden, koruyucu aile oldu bana. Hep abimdi o benim. Hâlâ da abim." dedi durgun ama duygu barındırmayan bir ses tonuyla. "Yani seni bulaştırmadı mı hiç bu pis işlerine?" dedi Tarık komutan. "Hayır. Aksine ne yaptığını bile gizledi her zaman. Bilmem benim için tehlikeli olurmuş çünkü. Beni okuttu o. Eğitimim, geleceğim için her şeyi yaptı." dedi Seda. Ufak bir sessizliğin ardından "Vay be. Kim bilebilirdi ki böyle bir vatan haininin bu kadar iyi abilik yapabileceğini, birini bu kadar sevip değer verebileceğini?" dedim. Kendi kendime söylendim daha doğrusu. "Eee, başka ekleyeceğin bir şey varsa anlat. Sordurtma boşuna, yorma bizi." dedi Tarık komutan. "Yok başka ekleyeceğim bir şey falan. Bırakın beni de gideyim artık." dedi Seda. "Bırakacağız merak etme. Zaten hiç bir işimize de yaramadın. Keşke karşına daha iyi bir abi çıksaymış." dedi Tarık komutan. Kapıya doğru adımlamaya başlamışken de "Haa bu arada artık gözümüz üzerinde, ona göre. Yurt dışına falan da çıkamazsın haberin olsun." diye devam etti. "Abimi ne zaman bırakacaksınız peki." dedi Seda da. "Bu gidişle abinin kurtulması biraz zor. Daha doğrusu çok çok zor..." diyip çıktı odadan Tarık komutan. Ben de hemen onun ardından çıktım. "Bu kadında bir gariplik var. Evet dediği gibi Nazım ile birlikte pis işlere bulaşmamış. Ama yine de bir gariplik var. Bir konuda yalan söylüyor. Ama elbet kokusu ortaya çıkacak." dedi Tarık komutan. Ben demiştim demeyi sevmem ama, ben demiştim yani... "Nasıl bir gariplik? Geçen Deniz de bu kadında bir gariplik olduğunu söylemişti." dedi Aytaç komutan. "Bilmiyorum orasını. Takibe alınsın. Attığı her adımdan haberimiz olacak." dedi Tarık komutan. "Haydi aşağı gidelim o zaman şimdi. Zaten öğle yemeğini kaçırdık, hatta bayağı oldu kaçıralı. Kantinde bir şeyler yiyelim." dedi Samet. "İyi fikir." dedi Aytaç komutan da. Sonra beraber aşağıya, kantine indik. Tost ve çay istedik hepimiz. Artık yeni ekibime, yeni arkadaşlarıma yavaş yavaş alışıyordum. Hem burayı da çok sevmiştim. İntikamımı aldıktan sonra daha da seveceğim burayı... Beraber güzel sohbet eşliğinde yemeğimizi yiyip kalktık. Herkes kendi yapması gereken işini yapmaya gitti. Çıkış saatimize iki saat kala izin almaya karar verdim. Tarık komutanı bahçede görünce yanına gittim. "Komutanım bir şey söyleyecektim ben." dedim. "Söyle Üsteğmen." dedi. "Komutanım ben çıkabilir miyim? Eve yerleşmek için çok az iş kaldı erkenden gidip halledeyim diyordum. Yarın fazladan burda kalır telafi ederim iznimi." dedim. "Çıkabilirsin tabi. Hem yarın da fazla mesaiye kalmana falan gerek yok. Yasal iznini kullanabileceğini biliyorsun." dedi. Ben bilmiyorum sanki izin kullanabileceğimi, istemiyorum be adam. "Gerek yok komutanım. Ben yarın fazla mesaiye kalırım." dedim. Başını sallayıp "İyi, git öyleyse. Sen bilirsin." dedi. "Emredersiniz komutanım." diyip selam verdim ve yanından ayrıldım. Kısa da olsa bir süre kullandığım odama gidip üzerimi değiştirdim ve eşyalarımı aldım. Sonra da eşyaları arabama atıp yeni evime doğru gittim. "Kapıyı güler yüzüyle Ezgi açtı bana. "Hoşgeldin." dedi biraz heyecan biraz da sevinç dolu bir sesle. Sonra eşyalara bakıp "Ya niye beni çağırmadın? Gelip yardım ederdim sana buraya çıkarman için." diye devam etti sitemle. "Hoşbuldum Ezgi'cim. İyiyim, günüm de güzel geçti sen nasılsın?" dedim ben de. "Aman bırak zevzekliği de geç içeri." dedi ve beraber eşyaları alıp içeri geçtik. Bir odaya geçtik. "Burası orta büyüklükte olan oda. Senin odan. Büyük odayı da ben ve Havin paylaştık, küçük oda da çalışma odası olsun dedik. Ama istemezsen falan da değiştirebiliriz." dedi. "Yok yok bana hiç fark etmez. Hem çok da iyi düşünmüşsünüz." dedim ben de. "Tamam o zaman sen kıyafetlerini falan yerleştirmeye başla. Ben de bize bir kahve yapıp geleyim." dedi. Zaten pek kıyafetim olmadığı için Ezgi gelene kadar çoğunu hallettim. Sonra kahvelerimizi alıp oturma odasına geçtik. Sıcak kahvemden bir yudum alıp "Havin nerede?" dedim. "Kuzenleriyle gitti o, teyzesi mi ne çağırmış. Gelir ama sonra." dedi. Başımla onayladım. Biraz düşündüm. "İnsanın akrabasının olması güzel bir duygu olsa gerek. Baksana başın sıkıştığında, yardıma ihtiyacın olduğunda yanındalar. Canın sıkıldığında vakit geçirebilirsin. Böyle kalabalık bir ailede büyümeyi o kadar çok isterdim ki..." dedim. "Hey yapma ama böyle. Hem ben senin ailenim artık. Bir daha asla ayrılmayacağız, ayrılamayız." dedi elimi tutup bana kocaman gülümseyerek. Bir bilse onu ne kadar çok sevip, ne kadar çok güvendiğimi... "Ayrılmayacağız tabi." dedim ben de. "Haydi o zaman şimdi biraz yemek yapalım. Yemek yedikten sonra da terasta çayımızı içeriz." dedi. "Tamamdır. Süper olur." dedim ben de ve mutfağa geçtik. Yemek yapmayı pek bilmediğim için yemekleri Ezgi yaptı. Ben de pek de güzel denemeyecek bir salata yapıp masayı falan hazırladım. Yemeğimizi yiyip ortalığı toparladıktan sonra çayımızı hazırladık. Sonra da çayımızı alıp terasa geçtik. Güzel sohbet eşliğinde çayımızı yudumlarken aynı terası paylaştığımız komşumuzun kapısı açıldı. Ama gelenler bizim ekipti. Bizi ilk gören Tahir oldu. Bana "Komutanım sizin ne işiniz ve burada?" dedi. Ezgi de Tahir öyle söyleyince şok oldu. Ayağı kalkıp "Burası benim yeni evim. Asıl sizin ne işiniz var burada?" dedim. "Bizim evlerimiz de bu apartmanda." dedi Ekin. "Ve anlaşılan sizde ben ve Tarık'la kapı komşusu oldunuz." dedi Aytaç komutan. "Üstelik de ortak bir terasımız var." diye de devam etti Tarık komutan. Ekibimdeki arkadaşlarımla komşu olacağım aklımın ucundan bile geçmiyordu oysa ki...
Selam arkadaşlar. Bölüm nasıldı?
Lütfen bol bol yorum yapınn 🤧
Kitap nasıl gidiyor?..
İnstagram: b.e.hikayeleri
|
0% |