Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Tanışıklı Dövüş

@bernaa

20 Aralık 2010

Annesi babası varken yetim kalmak mı açıtır yoksa annesi babası yokken mi.

İnci, bir yandan okuyup bir yandan çalışmak herseye, aynı zamanda kardeşi Elvan'a yetebilmek zorundaydı. Annesi vardı öz be öz babası üstüne bir de üvey sapık babası çevresi kalabalıktı ama bu hayatta kardeşiyle kalmıştı. Öz babası, Elvan bebekken onları terk etmişti, o tanımıştı ama Elvan bir kez baba sevgisini görmemişti, o babasını öldü biliyordu ona söyleyemedi başka bir kadın uğruna onu terk ettiğini üstüne üstelik de çocukları olmadığı için yetimhaneden evlat edindiklerini bilmiyordu belki de böylesi en iyisiydi yeterince travma sebebi olmuştu Elvan da...

Okuldaki dersleri bittikten sonra bir restoranda garson olarak çalışıyordu İnci. herzaman işten izin alamadığı için Elvan'ı komşuya gitmesini sıkı sıkı tembih ediyordu. Bugün erken çıkmak için izin almıştı bile son masanın tabaklarını da toplayıp mutfağa bıraktı, Funda siparişleri bekliyordu.

"ha gidiyomusun canım bekle şunları bırakayım geliyorum"

Funda durumları bildiği için bazı günler İnci'nin yerine fazlasıyla çalışıyordu, şu devirde böyle iyiliği kim kime yapardı ki. İnci mahçupça gülümsedi.

"Funda ne kadar teşekkür etsem az iyiki varsın"

"aaa kızıyorum ama İnci bunları konuştuk, ama Elvan Nazlı ile tanışmayı çok isterim"

"elbette bir gün tanıştırırım"

"şunları bırakıp geliyorum"

İnci hızlıca üzerini değiştirip Elvan'ı almak için okula doğru yürümeye başladı şiddetli bir şekilde kar yağıyordu. Kabanını iyice kapattı okula geldiğinde çıkış zili yeni çalıyordu. Elvan çantasını takmış sınıftan çıkmıştı ki ablasini görünce koşarak ona sarıldı. "Ablaa bugün gelicegini söylememiştin"

İnci Elvan'in hizasına gelmek için dizinin üzerine çöktü "supriz yapmak istedim canım hadi şapkanı tak dışarısı çok soğuk"

O sırada sınıftan Elvan'in tam 1 haftadır ağzından düşürmedigi yeni atanan Fatih öğretmen çıktı Elvan'in yanındaki kadını görünce günlerdir bahsettiği ablası olabilir diye düşündü. Onlara doğru yürümeye başladı.

"abla hani sana bahsetmiştim ya yeni öğretmenim"

Fatih ogretmen gülümsedi ve İnci'nin gözlerinin içine baktı gözünün altındaki çukurda takılı kaldı bakışları.

İnci gülümsedi ve Fatih öğretmenin elini sıktı. "hosgeldiniz Elvan gerçekten sizden çok bahsetti"

Fatih göz ucuyla Elvan'a bakıp gülümsedi "hosbulduk, siz ablası olmalısınız, sizden de çok bahsetti, sizi zaten tanıyor gibiyim"

"öyle mi" Elvan bu arada kıkırdayıp duruyordu "evet yani ödevlerine yardım ettiğinizi falan sizi süper kahraman figürüne koymuş" İnci ve Fatih o gün tanıştı ikisinin de hayatı o günden sonra değişecekti onlar şu an Elvan'in dersleri hakkında konuşuyor olsalar da ilerde cok farklı şeyler konuşulacaktı şu an kimse bunun farkında değillerdi.

 

Günümüz

 

İnsan ne zaman olgunlaşır, kendi kararlarını kendi verir. Ben yetimhaneye düştüğümde, tek kaldığımda yaşamak için önemli kararlar almak zorunda kalmıştım adımlarımı tedbirli atmıştım . İşte o zaman büyüdüm dedim ki Elvan artık teksin..düşmanım oldu, dostum oldu, kilerden açıktığımız zaman ekmek çaldığımız oldu.

Şu anda bu dövüş merkezine kaydolmak ne kadar doğruydu bilmiyordum ama buraya ilk girdiğim andan beri garip bir huzur sarmıştı içimi. Belki insanlar da benim gibi olduğu içindir diye düşündüm. Sıcak ortam belki de bilmiyordum.

"Elvan hanım..Elvan hanım iyi misiniz"

"b-ben evet evet iyiyim ne demiştiniz"

"size ulaşamadığımız zamanlarda program vs değiştiğinde ulaşabileceğimiz ikinci bir telefon numarası"

Hüma'nin numarasını veremezdim akademideydi,Hazan arasalar bile açamayabilirdi.

"yani ikinci numara vermek zorunlu mu müsait olan numara yok da"

"yani hep size ulasabiliceksek prosedür gereği bu kısmı doldurmam gerekiyor"

"peki o halde 0********19"

"isim soy isim numara sahibinin"

"Hazan Yılmaz"

"peki Elvan Hanım son olarak anne babanızın adını alabilirmiyim"

İstemsizce güldüm, beni ablam büyütmüşken anne vasfını bu kadin alıyordu.

"ay kusura bakmayin sinirlerim bozuldu, yetiştirme yurdunda büyüdüm ben"

"Ama burda yazıyor ki..."

"yurtta büyüdüm hanımefendi öyle yazın"

"Bir sorun mu var Sinem Hanım"

Kafamı çevirdiğimde dövüş hocasını ellerini birleştirmiş tepemde dikiliyordu. Kadın hemen ayağa kalktı.

"Cihan Bey, Elvan Hanım anne ve babasının ismini söylemiyordu da.

Kadına ters bir bakış attım.

" çünkü yurtta büyüdüm... "

" büyük kayıp, Sinem hanım sorun görünmüyor yazın işte "

" Ama efendim burda yurda 10 yaşında verildiği görülüyor "

" o zaman orda kimin verdiği de gözüküyordur Sinem hanım"

Elvan Hanım dedi sinirli bir şekilde gözlerinin içine baktım"bu kayıt olmanız için şart büyütmeyin "

Buyutmucektim evet ama annelik yapmamış bir kadını resmiyette anne gözükmesi beni yaraliyordu işte.

Peki dedim evet pes etmiştim varsın burda anne olarak gozuksundu benim gözümde, kalbimde yeri yoktu.

" Hamiyet Seçkin , Turgut Şimşek"

"anne ve babanız ayrı mıydı Elvan Hanım"

"bu soru da prosedür gereği miydi Cihan Bey"

Güldü, evet bildiğiniz güldü laf soktum be adam bozulup da defolsana!

"doğum tarihiniz"

"17 ocak 2002"

Cihan Hoca karşımdaki koltuğa oturdu

"Kac dedin"

burnumdan soludum

"17 ocak 2002 dedim, bir sorun mu var"

Sadece hayır anlamında kafasını salladı

Sanki içine yatmayan şeyler var gibiydi..

Okuldaki ders programlarına göre buradaki programları ayarladık, haftada 3 gün gelicektim. Hafta sonları dahildi

"evet kaydınız tamamlandı, hosgeldiniz Elvan Hanım"

"teşekkür ederim" çantamı alıp ayağa kalktım, kayıt olana kadar burda tepemde dikilmisti elini uzattı, dudağının kenarı kıvrıldı.

"Hosgeldiniz Elvan hanım, çok eglenicez"

Elini tuttum, sesinde ima vardı, ürkütücüydu, kafamı salladım dediği şeyden birsey anlamamıştım ama altta kalıcak değildim "kesinlikle"

İçimden bir ses doğru yerdesin diyordu. Kafasını sallayıp yanımdan geçip gitti bir rüzgar esti burnuma kokusu geldi. O koku beni geçmişe götürdü, çok eskilerde bir yerden tanıdık geliyordu burnumun direği sızladı özlemiştim bu kokuyu ama..nerden olduğunu bulamadım. Hiç bilmediği bir kokuyu insan nasıl özlerdi ki... Dışarı çıkmadan çağırdığım taksiyi bekledim. Öyle bir sağanak vardı ki bugun sanki birine sinirli gibiydi hava. Korna çaldığında kabanima sarılıp dışarı koştum, taksi kapısını açacağım esnada tam karşı kaldırımda bir sima gördüm direkt bana bakıyordu, sağanak yağmur üzerine havada sis de vardı ama bu iğneleyici bakışları nerde olsa tanırdım. Yağmur daha da arttı etraf sustu beynimin içinde şimşek çaktı bir anı belirdi.

"anne.. anne düştüm ellerim dizim kanıyor canım acıyo anne..

" ehhh canın çıksın defol git odanda ağla, başım çatlıyor zaten "

Gülümsedim, aynı zamanda gözyaşlarım yağmurda kayboldu.

Yine yağmurlu bir gündü, yağmur dinince aşağıda top oynamak istemiştim mahalledeki arkadaşlarımla, ablam işteydi, oynarken düşmüştüm her yerim yara bere içerisindeydi, zaten bende yara eksik olmuyordu ki. Düştüğümde herkes geldi yanıma mahallede oturan teyzeler bile koştu ağladım çok ağladım, sonra kalktım dedim ki' annem yaralarımı sarar 'apartmanın kapısına geldiğimde biri dedi ki' annenin gozu seni goruyomu ki ah talihsiz kızım ' biliyordum ama bir ihtimal yaralarımı sardirmaya gittim dizinde uyuturdu belki, yaralarimdan öperdi, saçlarımı severdi kokusunu içine çekerdi , hiç saçlarıma dokunmamıştı bile, kokusunu nerden bilecekti.

Şükrettim dedim ki iyiki yağmur yağıyor, gözyaşlarımı görmüyor bilmeliydi ki artık 8-9 yaşlarindaki Elvan Nazlı yoktu karşısında, renklerini söndüren herkesten intikam almak isteyen, gerekirse herkesin hayatındaki renkleri çalıp kendi hayatına katacak bir Elvan Nazlı vardı. Vicdansız diyebilirsiniz, bencil diyebilirsiniz,sadece şunu söylerim ben bu hale nasıl geldim intikam ateşini içime kim yaktı hepsinin ateşini söndürecektim. Onların ateşini kendi ateşime katacaktim ki unutmayayım yurtta kaldığım zamanların hatırına 18 yaşımda yurttan çıkarılınca sudan çıkmış balığa döndüğüme, ne yapacağımı bilmeyip haftalarca bankta, orda burda uyuduğuma degmeliydi..

Dudaklarımdan akan şeyin göz yaşımı yoksa yağmur mu olduğunu anlamadım. Bütün duygular içimde bir anda kaynayıp yanardağ gibi patlayıvermisti. Taksinin kapısını sinirle çarptım. Şoföre bir dakika işareti yapıp hızla karşı kaldırıma yürüdüm, yüzleşme vakti gelmişti daha ne kadar kaçabilirdim ki ben kaçmadım ama o kaçtı arkasına bakmadan ara sokağa girdi.

Kahkaha attım "dur Hamiyet Hanım dur kaçma.. uzaktan bakmak kolaydı tabi, küçücük çocuğa vurmak, aşağılamak kolaydı gel bir de şimdi yap."

Kaçmıştı nasıl olsa, şimdi geldiğine göre bir derdi vardı yine gelicekti yaralamak isticekti ama başarısız olucaktı. Yağmurdan sırılsıklam olmuştum saçlarımı geriye attım artık evime gitmekten başka birsey istemiyordum. Arkami döndüğümde kollarını göğsünde bağlamış gözlerini kısmış öylece beni izliyordu. Pek çok duygu geçti gözlerinden, yanına yürüdüm karşısında durdum dimdik ama boyu öylesine uzundu ki topuklu ayakkabalarimla bile sadece omzuna geliyordum. Kafamı kaldırdım bakışlarım istemsizce dudaklarına kaydı ne alakaydı bilmiyordum, sayısız ben vardı dudağında birsey söylemek için dudağını oynattı ama kelimelerini yuttu.

"sorun"

Kafasını yana yatırdı "ne sorayım"

gülümsedim "merak ettiklerinizi, en basitinden neden anneme 'hanım' diye seslendigimi"

Kaşlarını çattı dudağının kenarını kıvırdı

"hiçbişey merak ettiğim yok, sizin hayatınız inanın umrumda değil"

Bu sefer kaşını çatan ben oldum

"öyle mi neden burdasiniz hâla"

"tek bir şey söylemek için,siz güçlü bir kadın değilsiniz Elvan Hanım siz güçlü kadın profili yaratmaya çalışıyorsunuz sadece" yine güldüm

"beni tanımıyorsunuz"

"evet tanımıyorum ama bütün avukatlar gibi siz de sadece kendinizi, müvekkilinizi savunmayı biliyorsunuz bunu güç olarak görmeyin Elvan Hanım daha fazla ıslanmayın bir sonraki derste görüşürüz"

Hiçbir şey söyleyemedi, arkasını döndü içeri girdi bunca lafı bu yağmurun altında ıslanmayı göze alarak söylemişti. Arkasından bakakaldım yeni tanıdığı birini neden böyle yargılıyordu anlamamıştım.

"ablacım geliyomusun isim gücüm var"

Kafamı sallayıp taksiye bindim haklılık payı olabilirdi ama gereksiz yüklenmişti...

Öte taraftan sırılsıklam olan Cihan kendi kafasına sövüyordu bir kere gereksiz konuşmamıştı o avukat herşeyi bildiğini sanıyordu oysa hiçbişey bildiği falan yoktu. Ama verilmesi gereken ders şimdi olmayabilirdi zira ıslanmıştı ve yedek kıyafeti yoktu, bir de migreni vardı ne yapicakti bilmiyordu

"hocam devam edecekmiyiz"

Adeta süzüm süzüm ona doğru süzülen kadına baktı herşey tezgah olmasa bir dakika durdurmazdi bu kadını burada.

"sence şu halde devam edebilirmiyiz İlayda Hanım"

Baştan assagi süzdü karın kaslarında gözleri kaldı, işte bu kadınların hepsi aynıydı. Birsey demeden kadının yanından geçip gitti. İlk önce bu avukat kadını araştırmaya karar verdi, birseyler aklina geliyordu ama ne kadar doğru olurdu bunu kendi bilmeliydi üstelik Tahir Babasından habersiz olmalıydı. Hemen motoruna binip evine gitti. Üzerini değiştirip karanlık tarafına geçiş yaptı, siyahtı Cihan bulaştığı, dokunduğu herşey de siyah olurdu. Siyah deri montunu da giyip garaj a parkettigi siyah motoruna binip yer altı dünyasının en tehlikeli adamına gitti Tahir babasına eğer bu adam onu sokakta donmak üzere olarak bulup kabullenmeseydi 'evlat' demeseydi şu an olmayacaktı belki de o yüzden o ne derse onu yapardı hayatı pahasına her şeyi...büyük deponun önüne geldiğinde iki takım elbiseli adama baş selamı verdi, kapılar Cihan için sonuna kadar açıldı.

"evlat hosgeldin haberler iyidir umarım"

Yaklaştı yaklaştı başında her zaman duran iki adam vardı. Elinde baştan başa uzanan yılan desenli bastonu vardı koltuğu simsiyah islemeliydi. Kafamı sağa tarafa salladım"elbette baba kız geldi mekana ama kafamı kurcalayan bazı şeyler var "

Kaşlarını çattı bastonunu daha çok sıktı

" neymiş bakalım o"

"bu kadını neden araştırmamı istemiyorsun"

Bastonunu yere sertçe vurdu "sana ne diyorsam onu yap sakın başka şeylere burnunu sokma, bu kadın bizim işleri yakından takip ediyor en ufak hatamizda hepimizin aleyhine mahkemeye delil sunup bizi içeri attıracak ömrü boyunca çıkamayız , bu kadının yok olması lazım o kadar"

Kafasını salladı o kadın yok oluncaksa yok olacaktı...

 

Hazan Yılmaz

İlk önce aile olmalıydı insanın yanında herşeyden önce onlar destek olmalıydı bir kız ailesinden kurtulmak için okumak zorunda bir iş kurmak zorunda olmamalı, kendisini hayatını, ilerde çocuklarını kurtarmak için okumalıydı... Hazan ne yazıkki ailesinden kurtulmak için okuyordu keşke onu da yetimhaneye bıraksalardı diye düşünmeden edemiyordu en azından Elvan'ın kendi evi vardı istediği herşeyi yapıyordu, özgürce heryere gidebiliyordu oysa o anne ve babasına soru sormadan adım dahi atamıyordu. Okuldan çıkışta şiddetli yağmur bastırınca hemen kütüphaneye sığındı. İlk önce çantasından peçete çıkartıp saçlarını kuruladı. Ama ilk girdiğinden itibaren bir cift kahverengi gözun dikkatini çekmişti.

Hazan geçen gün gelip en sevdiği kitabı Kürk Mantolu Madonna'yi bulamadığını hatırladı, defalarca kez okumasına rağmen vazgeçemiyordu. Öte yandan arkadaşlarıyla ders çalışmaya gelen Ömer ilk girdiğinde dikkatini çeken bu küçük kadını merak etmişti ıslanmış saçlarini gözune gelen kısmını geri atmasına rağmen kahkulleri önüne geliyordu. İlk önce raflarda gezindi gözleri sonra elleri tek tek kitaplarda gezdirdi dudakları kimildiyor istediği kitabı bulamayınca kaşları daha çok çatlıyordu. Hangi kitabı aradığını merak etti, en sonunda onun az önce bıraktığı kitabı aldı zafer kazanmış gibi kocaman gülümsedi. Islak saçlarını ters ters bakarak kulağının arkasına sıkıştırdı. Kitabı karıştırmaya başladı, arasına bıraktığım beyaz leylakı eline aldı inceledi nerden geldiğini anlamamıştı. Gözünü kapatıp derin bir nefes aldı.

"Ömer nereye bakıyorsun"

"hiç, hiç biyere bakmıyorum"

Kafasını kaldırdığında kızı göremedi, sağa baktı sola baktı yoktu, hızla ayağa kalktı arkadaşlarını dinlemedi koşarak assagi indi sokaga baktı yoktu, bir anda nereye kaybolmuştu bir anda derken yerde birsey gördü eline aldı, bu bir öğrenci kartıydı

İstanbul Buyuksehir Belediyesi *Üniversitesi öğrenci kimlik kartı

Tc si adı soyadı ve resmi vardı bu az önceki kadındı Hazan Yılmaz defalarca okudu bu ismi tekrar karsilasacaklarina emindi.

Hüma Tokmak

Yıllar sonra çalan bir kapı vardı ve onunla beraber kapının yanında bekleyen fırtına, kapını açarsan fırtınayı da kabul etmek zorundasın. Belki atlatılırdı, aşılırdı bilmiyordu. Şimdi geçen gunki karşılaşmadan sonra hergun konuşuyorlardı, eski günler hakkında ama o konuyu kimse açmıyordu, açılması gerekiyormuydu bilmiyordu da.

"hatırlıyor musun bir keresinde kafama top attın diye seni kovalamistim eve kadar" güldüm "evet hatırladım akşam oluyordu siz de Ali abiyle konuşuyordunuz ben de girdiniz girdiniz yoksa kafanıza top atarim demiştim"kaslarini catti " Ama girmistik"

"bilerek atmadım ki" kahkahalara bogulduklarinda birbirlerinin gözlerinde kaldı bakışları, her gün böyle geçmezdi belli ki ikisi de salağa yatmaya devam ettikçe Hüma'nin içindeki yangın sönmeyecekti.

"Hakan"

Hakan olduğunu belirten bir ses çıkardı

"Bak biz konuşmuyorduk ama şimdi boyle bir anda hiçbişey olmamış gibi davranmayız"

Derin bir nefes aldı "haklısın"

"Bak" diye lafa girdi Hüma gerisi gelmedi birkaç saniye düşündü.

"Hakan o zamanlar seni seviyordum evet ve seni herkese anlattım lisede yurtta kalıyordum oda arkadaşlarima da anlattığım için sana yazmışlar benim haberim yoktu evet seni çok sevdim ama böyle olacağını bilemedim ben utandım..."

"Hüma" deyip elini uzattı Hakan "o zamanlar çocuktuk önemli değil biz o zamanda çok iyi arkadaştık gençlik yıllarıni unutup şimdi de çok iyi arkadaş olabiliriz"

Derin bir nefes verdi Hüma kafasını salladı başka çaresi yoktu unutamadım diyemedi, arkadaş olmak istemiyorum diyemedi, ben sana deliler gibi aşığım hala diyemedi çünkü aynı hatayı yapıp da o zamanlardaki gibi yabancı olmak istemiyordu...

Leyla Bolat

Yetimhane yıllarında olduğu gibi ondan bütün çevresi nefret ediyordu, arkadaşı yoktu. O zamanlarda yetimhane de aslında herkes onu seviyordu çünkü o çok güzeldi herkes ne isterse onu yapıyordu, ama soldu kimsesi kalmamıştı o lanet Elvan gelmeseydi, onu dıslamasaydi şimdi çevresi çok kalabalık olabilirdi.

Şimdilerde kendi ayakları üzerinde duran bir kadın olabilmisti. Kimseye ihtiyacı yok sanıyordu kendi kendine yeter sanıyordu ama dün doğum gününde kimse arayıp sormayınca, yazmayınca anladı yalnızlık her yaşta zordu, kötüydü. Bir tek öğrencileri vardı yani sadece haftada iki gün gelse de bir ilkokulda stajyer öğretmenlik yapıyordu, onlar Leyla'yı senen tek insanlar olabilirdi bu dünyalara bedeldi onun için

Sınıfa gelince minik öğrenciler ayağa kalktı. Leyla ciddiyetle "günaydın" deyince hep bir ağızdan "sagolun öğretmenim" dediler Leyla daha fazla ciddi kalamadı yerine oturdu söyle bir sınıfa göz gezdirdi.

"Neva, Poyraz gelmedi mi"

Neva kafasını sağa sola salladı "Hayır öğretmenim haberim yok"

Leyla endişelendi hasta olabileceğini düşündü. Poyraz veli telefonu yerine dayısının telefonunu yazdırmıştı numarayı yazıp arama tuşuna bastı.

Üçüncü çalışta telefon açıldı.

"alo"

"alo iyi günler ben Poyraz'ın öğretmeniyim, bugün okula gelmedi de hasta mı acaba"

"Hayır ben göndermiştim onu hatta kapıdan bıraktım nasıl olur"

"ben dışarıya bakayım sizi ararım"

Yigit sanki Leyla görecek gibi kafasını salladı "tamam isminiz neydi"

"Leyla ben"

"ben de Yigit, Leyla hanım hemen haber verin"

"tamam"

Leyla öğrencilerine beklemeleri gerektiğini söyleyip koşarak dışarı çıktı, bahçede yoktu . Futbol sahasına baktı, parka baktı yoktu. Nefes nefese kalıp Yigit'i aradı

"alo Yigit Bey burda yok her yere baktım ama..." derken ağaçların altına sinmiş ağlayan Poyraz'ı gördü "Leyla Hanım"

"burda Yigit bey Poyraz'ı buldum"

"hemen geliyorum"

Leyla yavaşça Poyraz'ın yanına yaklaştı dizlerinin üzerine çöktü.

"Poyraz neden sınıfa gelmedin canım"

Poyraz kollarını yüzünden çektiğinde gözleri ağlamaktan şişmiş bir halde içini çekti. "o öğretmenim ben"

Leyla, Poyraz'a sarıldı "noldu canım"

O sırada Poyraz'ın dayısı koşarak yanlarına geldi "Poyraz, Poyraz neredesin sen aklım çıktı ya"

Poyraz olduğu yere daha çok sindi

"bağırmayın isterseniz çocuk korkuyor"

Mavi gözlerini açıp Leyla'ya baktı "siz karışmayın ben onun dayısıyım"

Leyla da altta kalacak değildi Poyraz'a sarıldı "ben de öğretmeniyim korkuyor zaten"

Beraber içeri girdiler Poyraz'i tuvalete götürüp getirdikten sonra aldılar karşılarına "noldu da içeriye gelmedin canım"

Poyraz iç çekti "sabah geldiğimde herkesin babası çocuğunu okula getirmişti, herkes çok mutluydu beni ise dayım bırakmıştı,bunu da Hasan gördü ve benimle dalga geçti" dayısına döndü "benim babam beni hiç okula bırakamaz mi dayı"

Yiğit önce Poyraz'a baktı sonra Leyla'ya çaresiz di eniştesi olacak adi adam ablasini terketmisti ablası da Poyraz da artık onlarda kalıyorlardı. Leyla birsey diyemedi aile içlerine karışmak istemedi. Yigit'in gözlerine baktı ama o da susuyordu.

Derin bir sessizlik ortama hakim oldu. Yiğit Leyla 'ya baktı, Leyla Yiğit' e

....

Bölüm geç geldi kusura bakmayın ama uzun bir bölüm oldu iyi okumalarrr

#kesfet #gecmisinizlerisolanrenkler #kitappad #kitapkarakteri #hazanyilmaz #kitapkarakteri

Loading...
0%