Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. BÖLÜM: Farklı Bir Evren

@berrasarfaklarli

Nina, güneşin batmakta olduğu saatlerde eve doğru yürüyordu. Havanın serinliği, üzerindeki ince ceketle birleşince ona bir rahatlama hissi verse de, kafasında hala o gün okuduğu ve “shifting” hakkında konuşan kızların sesleri yankılanıyordu. "Başka bir evrene geçmek mümkün müydü?" diye düşündü. Bu fikir, zihninde dönen bir düşünce yumağı gibi kıvrılarak dolaşıyor, kalbini bir umut ve korku ile dolduruyordu.

Eve varır varmaz, bu düşünceleri daha fazla bastıramayacağını fark etti. Hemen bilgisayarının başına oturdu ve “shifting” ile ilgili her şeyi araştırmaya başladı. Gözleri, ekranda parlayan kelimeleri hızla tararken, içindeki heyecanla birlikte bir şeyler bulmanın verdiği huzur da büyüyordu. Sayfalar dolusu yazı, videolar ve forumlar, shifting’in nasıl yapılacağı hakkında ipuçlarıyla doluydu. “Daha fazla bu dünyada kalamayacağım. En azından deneyeyim bari,” diye mırıldandı, kendine cesaret vererek.

Nina, kararını verir vermez, kendine gerekli olan tüm malzemeleri hazırlamaya başladı. Odanın köşesinde yer alan bir masayı temizledi ve üzerini yumuşak bir örtüyle kapladı. Ardından birkaç nesne yerleştirdi: bir ayna, bir yastık ve bir not defteri. Her şey hazırdı. Kalbi hızla çarpıyordu. “Bu, hayatımın en önemli anı olabilir,” diye düşündü.

Kendini bir an için sakinleştirerek, derin bir nefes aldı. Gözlerini kapatıp zihninde, Hogwarts’ı ve hayal ettiği o büyülü dünyayı canlandırdı. Ardından saymaya başladı: “1, 2, 3…” Her bir sayıda, ruhunun derinliklerine inerek, bir başka evrene doğru yola çıktığını hissetti. “4, 5, 6…” Sayılar aklına bir melodi gibi geliyordu, adeta ona rehberlik ediyorlardı.

“50, 51, 52…” Her sayımda, etrafındaki ortamın yavaşça değiştiğini hissetmeye başladı. Sanki rüzgârın sesinde bir değişiklik vardı ve meşalelerin çıkardığı o eski, tanıdık sesler kulaklarına çalınıyordu. Hava, sıcak ve huzur verici bir aydınlıkla dolmaya başlamıştı. Etrafında, kızların gülüşme sesleri geliyordu; tanıdık ama bir o kadar da uzak.

“97, 98, 99, 100!” Sayımı bitirdiğinde, gözlerini açtı. O anda, karanlık bir koridordan geçerken kendini buldu. Burası Hogwarts’tı! Kalbi küt küt atıyor, yaşadığı heyecanın etkisiyle biraz da korkuyordu. “Slytherin yatakhanesindeyim…” diye mırıldandı, hayalindeki o büyülü dünyaya adım attığını hissettiğinde.

Yatakhanenin duvarlarından gelen gülüşmeler, onu daha fazla sarhoş ediyordu. Arkadaşlarının yanında olma hayali, korkularını unutturuyordu. Her şey gerçek gibiydi; ama aynı zamanda kendini daha önce hiç hissetmediği kadar yalnız hissediyordu. İçinde bir yere ait olmanın sıcaklığı ile birlikte, yeni bir başlangıcın heyecanını da taşıyordu.

Nina, bu büyülü dünyada, hayalindeki Hogwarts’ta yeni bir hayat yaşamak için hazırdı. Ama bu yeni yolculuk, onu nereye götürecekti? Gözleri, yatakhanenin penceresinden dışarı bakarken, büyülü bir evrene doğru atılacak ilk adımını attığını düşünerek parlıyordu.

Ellerine baktığında bir asa tuttuğunu gördü. Heyecanla elinde tuttuğu sihirli çubuğun tutma yerinden tuttu. Aklına gelen en zararsız büyüyü mırıldandı. “Lumos!”

Asanın ucunda oluşan küçük ışık hüzmesi ile Nina sevinçten gözyaşları dökmeye başladı. Yapmıştı! Sihir yapmıştı! Işığın parıltısı etrafında dans ederken, Nina'nın kalbinde bir sevinç patlaması oldu. "Yaptım!" diye düşündü, gözleri büyülenmiş bir şekilde asanın ucundaki ışıltıya kilitlenmişti. O an, hayallerinin ötesinde bir gerçeklikte bulunduğunu bir kez daha hissetti. Hogwarts, yalnızca hayalindeki değil, aynı zamanda gerçek bir yerdi ve artık burada, sihirli bir dünyada, kendisini ifade etme fırsatına sahipti.

Etrafında yükselen gülüşmeler ve sohbetler, onu heyecanla dolduruyordu. Yatakhanenin duvarlarından gelen neşeli sesler, Nina'nın yeni bir başlangıç yaptığını hissetmesine sebep oluyordu. “Slytherin yatakhanesindeyim,” diye mırıldandı, hayalindeki o büyülü dünyaya adım attığını hissettiğinde.

Yatakhanenin yakınındaki gülüşmeler, Nina’nın yüzünde bir gülümseme oluşturdu. Belki de burası, onun aradığı yerdir. İçinde bir yere ait olmanın sıcaklığıyla birlikte, yeni arkadaşlıklar kurma umudu taşıyordu. Gözleri, etraftaki diğer Slytherin öğrencilerini aramak için dolaşırken, onların sohbetlerine ve gülüşmelerine katılmak istiyordu.

Ayağa kalktı ve ezbere bildiği Slytherin ortak salonunun her yerinde gezindi. Sanki rüyada gibiydi. Her köşede, merakla etrafa bakıyor, hayallerinin peşinden koşmanın verdiği tatlı bir sersemlik yaşıyordu.

Bir süre sonra yanına bir kız geldi. Bu Pansy Parkinson'du. Pansy, kendine güvenen tavırlarıyla hemen Nina’nın dikkatini çekti. Kızlar kısa sürede koyu bir sohbete daldı. Nina, yeni arkadaşıyla keyifli bir sohbetin ortasında, birinin kendisine baktığını hissetti. Arkasını döndüğünde ise, kitapta okuduğu kadarıyla ezbere bildiği kişiyi gördü: Draco Malfoy.

Solgun, sivri yüzü ve platin sarısı saçlarıyla Draco, soğuk taş grisi gözlerini kırpmadan Nina’ya bakıyordu. Gözleri, içindeki güveni sarsarcasına bir soğuklukla parlıyordu. Draco’nun duruşu, ona kendisini çok küçük hissettirdi. Kalbi hızlıca çarpmaya başladı; ne yapacağını bilemiyordu. Onun bakışları, hem etkileyici hem de tehditkâr bir şekilde üstünde yoğunlaşmıştı.

Nina, Pansy’ye odaklanmaya çalıştı ama Draco’nun varlığı aklını karıştırıyordu. Pansy’nin gülüşleri, Nina’nın yaşadığı karmaşayı bir nebze olsun hafifletiyordu. Ama Draco’nun soğuk bakışları, ona Hogwarts’taki yeni hayatının düşündüğü kadar kolay olmayacağını fısıldıyordu. İçinde yeni bir korku büyümeye başladı; acaba buraya ait olamayacak mıydı?

Nina, yeni hayatına adım atarken, Slytherin'in karanlık sırları ve zorluklarıyla yüzleşmeye hazır olup olmadığını sorguladı. Ama bir yandan da yeni bir başlangıcın heyecanı içini dolduruyordu. Burası, belki de onun gerçek eviydi. Her şey henüz yeni başlamıştı; ve Nina, bu büyülü dünyada, hayallerinin peşinden koşmaya kararlıydı.

Loading...
0%