@berrasarfaklarli
|
Okuldan dönüş yolunda, Nina ve Draco birlikte yürüyorlardı. Güneş, ufukta batmaya başlamış, gökyüzünü turuncu ve pembe renklere boyamıştı. Nina, Draco’nun yanındaki varlığından büyük bir güven duyuyordu. Onunla birlikte olmanın getirdiği cesaretle, bu yeni dünyada daha fazla keşfe çıkmayı hayal ediyordu. Fakat birden, Draco’nun görünümünde tuhaf bir değişiklik fark etti. “Draco?” diye sordu Nina, gözlerini ona dikip. Draco, yavaş yavaş silikleşmeye başlamıştı. Renkleri soluyor, görüntüsü bulanıklaşıyordu. İçindeki panik duygusu birden patlak verdi. “Ne oluyor?” Draco, Nina’ya dönerek korkmuş bir ifade ile, “Bilmiyorum, ama... sanırım bir şeyler yanlış gidiyor,” dedi, sesi gitgide daha da zayıflıyordu. O an, Nina’nın kalbi hızla atmaya başladı. “Hayır, hayır! Lütfen böyle olma!” dedi Nina, çaresizlik içinde. Draco’nun silikleşen bedenine doğru ilerleyerek, ona sarıldı. Onun varlığına sıkıca tutunmak, ona biraz olsun güven veriyordu ama bu güven çok geçmeden kaybolmaya başladı. Draco’nun vücudu, Nina’nın kollarında yavaş yavaş yok olmaya devam etti. “Nina, beni bırakma,” diye fısıldadı, sesi artık duyulamayacak kadar zayıflamıştı. Nina, gözyaşları içinde, “Seni bırakmam, seni kaybetmeyeceğim!” diye yanıtladı, ama Draco giderek daha da silikleşiyordu. “Beni bırakma, lütfen!” diye haykırdı Draco, ama sesinin yankısı bile kayboluyordu. Nina, çaresizce boşluğa sarılmaya devam etti. Bir süre sonra, Draco tamamen kaybolmuştu. Artık kollarında hiç kimse yoktu. İçindeki soğuk boşluk, tüm bedenini kaplamıştı. Bir an için, dünya sanki durdu. Dizlerinin üzerinde çökerek, gözyaşlarına boğuldu. “Draco, geri dön!” diye fısıldadı, ama hiçbir yanıt gelmedi. Kalbindeki acı, onu boğuyordu. Dışarıdaki dünya, renklerini yitirmişti; her şey gri bir sisle kaplanmış gibiydi. Evin yoluna doğru koşmaya başladı. Ayakları sanki ona itiliyormuş gibi hafif hissediliyordu. Her adımda, içindeki kaygı ve boşluk hissi daha da büyüyordu. “Seni kaybetmeyeceğim,” diye tekrarladı, ama bu sözler, yalnızca boş havaya yankılanıyordu. Evlerine vardığında, kapıyı hızla açtı ve içeri girdi. İçerisi beklenmedik bir sessizlikle doluydu. Gözyaşları içinde, Draco’nun yokluğuna alışmaya çalışarak, kendini kaybetmiş gibi hissetti. “Neden gitti?” diye düşünürken, odasının köşesine çökerek hıçkırmaya başladı. Kalbinde taşıdığı acı, her nefes alışverişinde daha da derinleşiyordu. Onun için her şeyin anlamı kaybolmuştu. “Draco, lütfen geri dön,” diye fısıldadı, ama yanıt alamadı. Yalnızlık ve kaygı içinde, gelecekte ne olacağını bilememenin korkusu, tüm benliğini sarhoş etmişti. O an, gözlerinde beliren yaşlar, Draco’nun kayboluşunun acısını daha da derinleştiriyordu. İçindeki boşluk, onu yavaşça karanlığa sürüklüyordu. Her şeyin sona ermiş gibi hissedildiği bir anda, Nina’nın kalbinde hala bir umut ışığı yanıyordu. Ama o an için, sadece kaybolmuşluk ve hüzün içinde kaybolmuştu. |
0% |