Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11.Bölüm: Mikmak Köyü

@berrasarfaklarli


Ethan, Shadowbrook'dan döndüğünden beri gözle görülür bir değişim geçirmişti. Eskiden neşeli, enerjik ve her daim etrafına ışık saçan bir çocukken, şimdi derin bir hüzünle doluydu. Gözlerinde bir şeyler kaybolmuş gibiydi; adeta ruhunun bir parçası orada kalmıştı. Artık sık sık arkadaşlık evine gitmeye başlamıştı. Orası, Rowena ve kendisine özel bir yerdi. Ama Ethan için şimdi bu ev, daha çok bir sığınak haline gelmişti.

Rowena, Ethan’ın bu sessizliğine her seferinde içten içe üzülüyordu. Onu böyle görmek, onun ne kadar acı çektiğini bilmek, Rowena’nın kalbini her seferinde biraz daha kırıyordu. Fakat, Ethan’ın yalnız kalma isteğini anlıyordu. O yüzden, arkadaşının isteğine saygı gösterip onunla birlikte gitmemeyi tercih ediyordu. Ancak bir gün, Ethan'ın ne kadar kırılganlaştığını ve yalnızlığının onu ne denli derin bir karanlığa sürüklediğini fark ettiğinde, içgüdüsel bir şekilde onu yalnız bırakmamaya karar verdi.

O gün, Ethan yine arkadaşlık evine gitmişti. Sessizce kapıdan içeri girdi ve evi saran eski ahşap kokusunu içine çekti. Her şey yerli yerindeydi; yıllardır hiç dokunulmamış gibi. Fakat bu evin duvarları, artık ona neşeli anıları değil, kaybolmuş bir zamanı hatırlatıyordu. Ethan, yavaşça odalardan birine geçti. Küçük, dar bir pencerenin önüne oturdu ve dışarıdaki gri gökyüzüne bakarak derin bir nefes aldı. Anılar zihninde dönmeye başladı; ama bulanıktı hepsi. Kendi geçmişine dair kopuk kopuk parçalar, bir türlü birleşmeyen bir yapboz gibiydi.

Rowena, Ethan’ı takip etmişti. Onu yalnız bırakmak istemiyordu; Ethan'ın acısını paylaşmak, onun yükünü hafifletmek istiyordu. Evin önüne geldiğinde tereddüt etti. İçeri girmeli mi, yoksa Ethan'ı kendi haline mi bırakmalıydı? Ama sonra, arkadaşına yardım edebileceği düşüncesi galip geldi. Yavaşça kapıyı itti ve sessiz adımlarla Ethan’ın olduğu odaya yöneldi.

Ethan’ın pencerenin önünde oturmuş, sessizce ağladığını görünce kalbi sıkıştı. O anda Rowena için dünyanın en önemli şeyi, Ethan’ın acısını dindirebilmekti. Hızla yanına gitti ve hiç tereddüt etmeden, arkadaşına sarıldı. Ethan, Rowena’nın sıcacık kollarında, o kadar uzun zamandır içinde biriktirdiği gözyaşlarını serbest bıraktı. Birkaç dakika boyunca ikisi de sessiz kaldı. Sadece Ethan’ın hıçkırıkları odada yankılanıyordu.

Rowena, Ethan’ın sırtını sıvazlayarak, yumuşak bir sesle, "İstersen bana anlatabilirsin, Ethan," dedi. "Söz, kimseye söylemem."

Ethan, başını Rowena’nın omzundan kaldırdı ve gözlerindeki yaşları silmeye çalışarak ona baktı. Gözlerinde derin bir hüzün ve çaresizlik vardı. "Rowena," dedi titreyen bir sesle. "Gerçek ailemi çok özlüyorum. Ama onların yüzlerini bile hatırlayamıyorum. Bu o kadar acı verici ki... Kim olduklarını, nasıl göründüklerini, seslerini bile... Hepsi zihnimden silinmiş gibi."

Bu sözler Ethan’ın içindeki derin yarayı açığa çıkarmıştı. Karanlık bir boşluk, hafızasında koca bir delik gibi duruyordu. Rowena, onun bu çaresizliğini hissetti ve ne söyleyeceğini bilemeden onun elini tuttu. "Biliyorum, Ethan," dedi nazikçe. "Ama sen yalnız değilsin. Buradayım. Ne olursa olsun, senin yanındayım. Ve eğer hatırlamak istiyorsan, birlikte bir yol buluruz. Ne gerekiyorsa yaparız."

Ethan, Rowena'nın gözlerinde kararlı bir ışıltı gördü. O an, Ethan için Rowena’nın varlığı, ona verilmiş en büyük hediyeydi. Sessizce başını salladı ve gözyaşları içinde, "Teşekkür ederim, Rowena," diye fısıldadı. "Gerçekten... Teşekkür ederim."

O andan sonra Ethan, Rowena'nın desteğiyle biraz daha güçlü hissetti. Belki ailesinin hatıraları hala bulanıktı, ama en azından Rowena gibi bir dostu vardı ve bu, ona ilerlemek için biraz daha cesaret veriyordu.

"İstersen biraz ormanda dolaşalım. Ağladıktan sonra ormanda yürümek insanı rahatlatır." Dedi, Rowena. "Annem ölmeden önce ne zaman ağlasam beni ormanda dolaşmaya çıkarırdı."

Ethan; Rowena'nın gözlerine baktığında, kızın gözlerinin kısa bir süre için yaşardığını ama sonra hemen eski haline döndüğünü gördü. Herhalde Rowena için 'anne' kavramı çok hassas bir konuydu. O yüzden bunu görmemiş gibi yaptı. Sessizce ayağa kalkarak arkadaşlık evlerinden çıktılar. Evin küçük, eski ve çakıl taşlı patikasından geçerek tekrar herkesin kullandığı yola çıktılar.

Rowena neşeli gözükmeye çalışarak "Seni çok güzel bir yere götüreceğim!" Dedi. Fakat sesindeki üzüntüyü gizleyemedi. Az önce yaşadıkları dokunaklı anının izlerini hâlâ yaşıyordu.

Uzun bir yürüyüş yaptılar. Bu süre zarfında ne Rowena ne de Ethan konuştu. Sadece yaprak, ağaç dalları ve ufak taşların çıkardığı sesler duyuluyordu. Çeşitli hayvan sesleri de buna eşlik ediyordu. İkisinin de kafasında türlü düşünceler dolaşıyordu.

Tam Ethan nereye gittiklerini soracağı sırada, farklı bir dilde konuşma sesleri gelmeye başladı. Biraz kalabalıklardı. “Rowena beni nereye getirdi?” diye düşündü, Ethan. Bu tuhaf lisandan korkmuştu ama Rowena’ya güveni tamdı.
Önlerindeki büyük çalıları kenara itmeden önce Rowena gülümseyerek “Seni bazı arkadaşlarımla tanıştıracağım. O kadar pozitifler ki! Keyfimiz yerine gelecektir.”

Ethan sadece “tamam” anlamında başını salladı. Rowena çalıları itince karşılarına adeta küçük bir köy çıktı. Fakat burası biraz farklıydı. Evler yerine çadırlar vardı. Balık kızartmak için ortaya büyük bir ateş yakılmış ve etrafında da genç kızlar ve orta yaşlı kadınlar balık kızartıyordu. Yaşlılar yaşı küçük çocuklara masal anlatıyor. Diğer çocuklarda aralarında oyun oynuyordu.


Herkes; açık kahverengi bir tene, siyah veya koyu kahverengi düz saçlara ve koyu kahverengi ya da ela gözlere sahipti. Belirgin elmacık kemikleri ve hafif yuvarlak yüzleri vardı.

Ethan, etrafa büyülenmişçesine bakıyordu. Bu köy sanki bir masal diyarından fırlamıştı. Herkes mutlu ve sağlıklı görünüyordu.

Yanlarına gelen bir kızla, Ethan etrafı incelemeyi bıraktı. Kız, Ethan’a merakla bakıyordu. Ethan ise onun tuhaf saç örgülerini inceliyordu. Hayatında Saç örgülerine kuş tüyü ve boncuklardan yapılmış bir ip takan kimseyi görmemişti.
İlk konuşan Ethan oldu. “Merhaba! Ben Ethan. Senin adın ne?” dedi, dost canlısı bir edayla.

Kız “Ben Wenona. 12 yaşındayım.” Dedi neşeyle. Sonra ilk önce Rowena’ya sonra da Ethan’a sarıldı. Ethan’ın nefesi kesildi. Allah aşkına, bu kız çok güçlüydü! Nefes almaya çalışarak, Wenona’ya hafifçe sarıldı. Kız sarılmayı bitirince, Ethan nefesini düzene soktuktan sonra “Burası neresi, Rowena?” diye sordu.

Rowena, Ethan’ın nefesinin kesilmesine hafifçe gülerek “burası bir mikmak köyü.” Diye açıkladı. “Şimdi gitmeliyiz, Ethan. Bu gün dışarda çok zaman harcadık. Görüşürüz Wenona!”

Ethan’da Wenona’ya “Görüşürüz” dedikten sonra hızlı adımlarla saraya dönüş yolunda yürümeye başladılar.

Mikmak köyünün işitme mesafesinden çıktıktan sonra “Wenona benden bile güçlüydü! Onunla dövüşsek beni iki dakikada yere serer.” Dedi hafif gülerek.
Rowena ise yarı ciddi bir ifadeyle “Mikmaklar doğal beslenir. O yüzden bizden güçlü olmaları normal. Onları kızdırmak istemezsin.”

Ethan’ın korktuğunu görünce “Şaka yapıyordum! Onlar çok iyi insanlar.” Dedi gülerek. Biraz sesini alçaltarak “Hem senin gibi bir korsanı yenemeyeceğinden eminim.” Diye arkadaşına cesaret verdi.

Ethan ve Rowena’nın keyfi yerine gelmişti. Saraya kadar neşeyle konuştular. Ethan’ın aklında yol boyunca “acaba benim ailemi hatırlamama mikmaklar yardımcı olabilir mi?” düşüncesi vardı. Fakat şimdilik bunu kimseyle paylaşmamaya karar vermişti.

Loading...
0%