Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13.Bölüm: Bir Savaşın Başlangıcı

@berrasarfaklarli


Ethan, Mikmak Köyü'nde geçirdiği maceranın ardından saraya döndüğünde, gözüne uyku girmedi. Gölün sularında gördükleri, zihnini bir fırtına gibi kasıp kavurmuştu. Bu yeni bilgiyle ne yapması gerektiğini bilemiyordu.

Saray koridorlarından odasına dönerken, içinde garip bir huzur ve aynı zamanda büyük bir ağırlık hissediyordu. Yatağına uzandığında, sabahın ilk ışıkları yavaş yavaş odaya süzülmeye başlamıştı. Ancak Ethan, uyumak yerine yaşadığı anıların etkisinde kalarak gözlerini tavana dikti.

Bir süre sonra, Koa ve Rowena’nın uyanmasının habercisi olan sesler duyulmaya başladı. Rowena’nın sabah rutinine özgü hafif ayak sesleri, sarayın sessizliğinde yankılanıyordu. Ethan, yataktan kalkıp hızlıca üzerini değiştirdi. Aklındaki düşüncelerle boğuşmaya devam ediyordu, ama şimdi onları paylaşmanın zamanının geldiğini hissediyordu.

O gün hafta sonuydu ve Koa; Ethan ve Rowena’ya serbestçe dolaşmaları için izin vermişti. Ethan, zihninde taşıdığı ağır yükü biraz olsun hafifletebilmek umuduyla, Rowena’ya dönüp, "Shadowbrook'a gidelim mi?" diye sordu.

Rowena, dostunun yüzündeki ciddiyeti fark ederek ona merakla baktı ama soru sormadan kabul etti. Yolculuğa hazırlandılar ve kısa süre sonra Shadowbrook’a doğru yol alıyorlardı.

Shadowbrook'a giden yol boyunca Ethan’ın aklı hâlâ geçmişteydi. Rowena da onun bu durgun halini fark ederek endişelendi. Rowena, sonunda merakına yenik düşerek, "Ethan, bu sabah neden bu kadar sessizsin? Bir şey mi oldu?" diye sordu.

Ethan, derin bir nefes aldı ve Rowena’nın gözlerine baktı. Bu anın kaçınılmaz olduğunu biliyordu. "Rowena, sana bir şey söylemem gerekiyor," dedi kararlı bir sesle. Rowena, onun bu ciddiyetine anlam veremeyerek durdu ve dinlemeye hazırlandı.

Ethan, Wenona’yla birlikte Şifalı Göl’e gidişini, gölde gördüğü hatıraları ve ailesine dair öğrendiği gerçekleri anlatmaya başladı. Rowena, Ethan’ın sözlerini büyük bir dikkatle dinledi. Arkadaşının anlattıkları, onun için büyük bir şok olmuştu. Ethan’ın gerçek ailesinin Kral Marlon ve Kraliçe Nyla olduğunu öğrendiğinde, gözleri büyüdü. Anlattıklarına inanamıyormuş gibi bir an sustu, ardından "Ethan... Gerçekten mi? " diye sordu, sesinde hem şaşkınlık hem de derin bir empati vardı.

Ethan, başını hafifçe salladı. "Evet, Rowena. Karasakal gemimize saldırmış ve beni kaçırmış." Ethan’ın sesi titredi, gözlerinde hüzünle karışık bir kararlılık belirdi. "Şimdi onların kim olduğunu biliyorum, ama bu bilgiyle ne yapacağımı bilmiyorum. Rowena, bu çok ağır bir yük."

Rowena, Ethan’ın omzuna nazikçe dokundu. "Ethan, bu çok büyük bir şey... Ama yalnız değilsin. Biz senin yanındayız. Aileni hatırlamak, senin için zor olabilir ama aynı zamanda bu, kim olduğunu bulman için bir fırsat da olabilir." Rowena’nın sözleri, Ethan’a bir nebze olsun rahatlık verdi.

Fakat Karasakal tarafından annesi Nyla’nın kucağından alındığı sahne gözünün önüne gelince ellerini yumruk yaptı. Öfkesine hakim olamayarak “Karasakal’dan nefret ediyorum! Onun yüzünden ailem burnumun dibinde olmasına rağmen onlarla doğru düzgün konuşamıyorum! Bana, ne kadar saygı gösterseler de onların gözünde her zaman basit bir şifacı olacağım! “ dedi ve yakınlardaki bir meyve ağacına tüm gücüyle vurdu.

Ağaçtaki çoğu meyve bir anda yere düştü. Ethan kendi gücüne şaşırmıştı ama şu anda öfkesi daha ağır basıyordu. Nefes nefeseydi. Sinirden yüzü kızarmış, yeşil gözlerinin beyaz kısımları kızarmış ve o kadar terlemişti ki kestane rengi saçları terden ıslanmıştı.

Rowena ise arkadaşının bu sinir patlamasına ve gücüne şaşırmıştı. Ethan, Ravenna’ya geldiğinden beri kilo alarak biraz normale dönmüştü. Hatta biraz kas kazandığı da görülüyordu. Fakat bu kadar güçlü olması Rowena’yı çok şaşırtmıştı.

“Ethan” dedi Rowena. Biraz korkmuştu. Sesini sakin tutmaya çalışarak “Derin bir nefes al. Sonra ver. Böyle sinirlenmemelisin. Karasakal senin bu halini görse mutlu olurdu. Onu mutlu etmemelisin.”

Ethan, Rowena’ya baktı. Kız haklıydı. Öfkesini kontrol altında tutmaya çalıştı. “Haklısın, Rowena. Hadi devam edelim.”

Birkaç saat sessizce yürüdükten sonra Shadowbrook’un silüeti gözüktü. Rowena ve Ethan, adımlarını hızlandırarak Raidne’nin evine gittiler. Raidne ve kardeşi Simon beraber bahçeyle uğraşıyordu. Evden güzel yemek kokuları geliyordu. Anlaşılan Raidne’nin annesi bir ziyafet hazırlıyordu. Seslere bakılırsa Raidne’nin babası da yemek yapmaya yardım ediyordu.
Rowena ve Ethan “Raidne! Biz geldik.” Dedi neşeyle. Birkaç saat önce olan sinir krizini ikisi de unutmak istiyordu.

Raidne ve Simon, sesin geldiği yere gülümseyerek baktılar. Sonra Raidne, tıpkı küçük bir çocuk gibi Ethan ve Rowena’ya doğru koştu. Üçü de sıkıca birbirlerine sarıldılar.

“Naber çocuklar? Uzun zamandır bu kadar iyi olmamıştım!” dedi neşeyle. Adeta mutluluktan uçacaktı.

Rowena ve Ethan’da neşelenmişti.
“Her şey bildiğin gibi. Asıl sen anlat. Bu bir haftada neler yaşadın?” dedi Rowena.

Raidne” Eve girince anlatacağım. Annem ve babam çok güzel yemekler yapıyorlar.”

Dördü beraber içeri girdi. Yemekler hazırdı. Raidne’nin annesi Pearl ve babası Edgar, gerçekten güzel yemekler yapmışlardı.

Hep beraber yemek yedikten sonra Raidne, Bir haftasının nasıl geçtiğini anlatmaya başladı “Ethan gittikten sonra Annem, babam ve kardeşime her şeyi özetle anlattım. Ertesi gün, kaçırılmadan önce en iyi arkadaşım olan Diana’yı görmeye gittim. Görmeliydiniz! Kendimi tanıtınca ne kadar şaşırdı bilemezsiniz! Birbirimize sarıldık ve Diana biraz ağladı. Bütün haftamı Diana ile kasabayı dolaşarak ve ailemle özlem gidererek geçirdim. Kasaba o kadar değişmiş ki!”

Rowena ve Ethan, Raidne’nin odasında heyecanla bir şeyler anlatan Raidne’yi dinliyorlardı. Raidne bir haftasının nasıl geçtiğini anlattı.
Sonra Raidne korsanlık anılarını anlatmaya başladı.

Raidne, korsanlık anılarını anlatırken Ethan ve Rowena onunla birlikte geçmişe doğru bir yolculuğa çıkmış gibiydiler. Anıların ve kahkahaların ardından, Ethan bir an için sessizleşti. Gözleri, odanın köşesindeki küçük bir kitaplıkta takılı kaldı. Raidne’nin anlattıkları ona kendi geçmişini hatırlatmış, karanlık bir köşede saklanmış olan bir anıyı canlandırmıştı.

Rowena, Ethan’ın birdenbire sessizleştiğini fark etti ve ona döndü. “Ethan? Her şey yolunda mı?” diye sordu. Sesindeki endişe, Raidne’nin de dikkatini çekmişti. Raidne, Ethan’a bakarak hafifçe gülümsedi. “Ethan, sanırım hala kafanda bir şeyler var. Eğer paylaşmak istersen, biz buradayız.”

Ethan derin bir nefes aldı, sanki bir karar vermiş gibi. “Evet, var,” dedi yavaşça. “Beni en çok etkileyen şey, gölde gördüğüm anıların bana hissettirdikleri. Annemi kaybettiğim o anı tekrar yaşamak… Onu ellerimden kaybettiğim an, zihnimde tekrar canlandı. O an, kalbimde bir şeylerin koptuğunu hissettim. O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı.”

Raidne ve Rowena dikkatle dinliyorlardı. Ethan’ın kelimeleri havada asılı kalmış gibiydi, ağır ve yoğun. Rowena, Ethan’ın bu kadar açık bir şekilde konuşmasına şaşırmıştı ama ona destek olmak için sessiz kalmayı tercih etti.

“Karasakal,” diye devam etti Ethan, gözlerinde bir anlığına öfke parladı. “Her şeyin sorumlusu o. Ailemi, çocukluğumu, kimliğimi çaldı. Ama ben artık bir şeyler yapmak istiyorum. Onun yaptığı her şeyin hesabını sormak istiyorum.”
Raidne, Ethan’ın omzuna elini koyarak ona cesaret verdi. “Ethan, biz senin yanındayız. Eğer Karasakal’a karşı bir şeyler yapmaya karar verdiysen, bil ki bu yolda yalnız olmayacaksın.”

Rowena da aynı kararlılıkla başını salladı. “Evet, Ethan. Biz de seninle birlikte bu savaşa katılacağız. Ama bunu yapmadan önce, daha fazla bilgiye ihtiyacımız var. Karasakal’ın planları ne, zayıf noktaları neler? Bunları öğrenmeliyiz.”
Ethan, arkadaşlarının desteğiyle güç bulmuştu. Artık bir plan yapmaya kararlıydı. “Haklısınız,” dedi. “Önce bilgileri toplayacağız. Ardından Karasakal’a karşı harekete geçeceğiz. Ama bunu dikkatli ve planlı bir şekilde yapmalıyız.”

Raidne, odanın köşesinde duran haritayı çıkararak masanın üzerine serdi. Harita, Karasakal’ın saklandığı yerleri ve korsan faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgeleri gösteriyordu. “Bunlar, benim korsanlık yaptığım dönemde topladığım bilgiler,” dedi Raidne. “Karasakal’ın gemisi genellikle bu bölgede görülüyor. Eğer bu bölgede bir keşif yaparsak, onu izlemek için bir fırsat yakalayabiliriz.”

Ethan haritaya bakarak derin düşüncelere daldı. Artık bu savaşın sadece kendisi için değil, arkadaşları için de olduğunu biliyordu. Bu, onun kimliğini bulma ve geçmişiyle yüzleşme yolculuğuydu. Ama aynı zamanda dostlarıyla birlikte yeni bir maceraya atılmak üzereydi.

“Tamam,” dedi kararlı bir sesle. “Bu işi birlikte başaracağız. Karasakal’a karşı savaşacağız ve onun yaptıklarının bedelini ödetmek için ne gerekiyorsa yapacağız.”

Rowena, Ethan ve Raidne'nin planları basitti. İlk önce üçü birlikte saraya gideceklerdi ve kral ile kraliçeye durumu anlatıp askeri destek isteyeceklerdi. Başta, Raidne’nin ailesi bu plana karşı çıkmıştı; sonuçta kızlarını yeni bulmuşlardı.

Fakat Raidne, kararlılıkla “Hadi ama! Bunca yıl korsanların arasında yaşadım ve tek parça bir şekilde döndüm, değil mi? Şimdi de arkadaşımın bana ihtiyacı var. Hem her şey yolunda giderse kral ve kraliçe oğullarına kavuşacak, biz de kötü bir korsanı alt etmiş olacağız,” diyerek ailesini ikna etmeyi başardı.

Sonuç olarak, Raidne, Rowena ve Ethan saraya doğru yola çıktılar. Yolda planlarını netleştirmeye çalışıyorlardı, ama Ethan’ın aklında tek bir soru vardı: Annesi ve babası, yani kral ve kraliçe, onlara inanacak mıydı?

“Düşünsenize,” dedi Ethan, içinde dizginleyemediği bir heyecan ve korkuyla, “biri yıllar sonra çıkıp 'Ben 14 yıl önce kaçırılan oğlunuzum' dese, inanır mısınız?”

Raidne, Ethan’ın omzuna dostça bir yumruk atarak “Yapma Ethan! Sen 15 yaşına kadar korsanlarla yaşadın. Eminim bunun da üstesinden gelirsin,” diye arkadaşına cesaret verdi.

Saraya varana kadar Rowena ve Raidne, Ethan’a moral vermeye devam ettiler. Ethan’ın içindeki heyecan ve korku giderek büyüyordu; bir yandan ailesini yeniden bulma umudu, bir yandan da reddedilme korkusu yüreğini sıkıştırıyordu. Nihayet taht odasına girdiklerinde, kraliyet çiftinin dikkatli ve merak dolu bakışları altında kaldılar.

Ethan, derin bir nefes aldı, ve titreyen bir sesle tüm cesaretini toplayarak yılların özlemi ve kaygısıyla dolu bir hikayeyi anlatmaya başladı “ Siz beni bulmadan önce ben… korsanlarla büyüdüm. Onların dediğine göre beni bulmuşlardı ve bu yaşıma kadar getirmişlerdi. Onların dediğine inanıyordum ama hepsi bir yalanmış!” dedi gözleri dolmuştu. “Geçenlerde Mikmaklarla tanıştım. O kadar güzel bir köydü ki! Sonra aklıma eski anılarımı hatırlamama yardım edebilme ihtimalleri geldi. Kimseye söylemeden bir daha o köye gittim ve arkadaşım Wenona’ya durumumu anlattım. – tabi her şeyi değil!- O da beni şifalı göle götürdü. Aslında korsanların beni bulmadığını öğrendim. Aslında Kraliçe Nyla’nın, annemin, kucağından zorla alınmışım.”

Kral ve kraliçe, Ethan’ın anlattıklarını dinlerken gözlerinde beliren yaşlarla birbirlerine baktılar. Kraliçenin gözlerinden süzülen gözyaşları, içlerindeki derin acının ve umut ışığının sembolüydü. Ethan’ın sözleri onların kalplerine dokundu; onlar da yıllardır kayıp olan oğullarını bulma umudunu yitirmemişlerdi.

Kral, derin bir iç çekerek, “Senin o olduğuna inanıyorum, oğlum,” diyerek tahtından kalktı ve 14 yıldır hasret kaldığı oğluna sarıldı.

Kraliçe de onlara katılarak, hem sevgiyle hem de hüzünle dolu bir anda, oğullarına sarıldı. Ethan, nihayet yıllardır aradığı sıcaklığı ve güveni bulmuştu. Kral ve kraliçe, sadece oğullarını bulmanın sevinciyle değil, aynı zamanda ona destek olma sorumluluğuyla da doluydular. Onlara askeri destek vereceklerine dair kararlı bir şekilde söz verdiler; artık Ethan, ailesinin yanında, karanlıkla yüzleşmeye hazırdı.

Loading...
0%