Yeni Üyelik
19.
Bölüm

19.Bölüm: Herkes Bir Arada

@berrasarfaklarli

 

Varisler Okulu’nda ilk hafta sonuydu. Güneş, pencereden Ethan’ın odasına süzülerek içeri giriyor, yatak başlığındaki eski deniz haritalarını aydınlatıyordu. Kahvaltıdan sonra, Ethan odasına çekilmişti. Bir elinde eski bir tüy kalemi, önünde beyaz kağıtlar, her birini dikkatlice düşünerek mektup yazıyordu. Arkasında bıraktığı dostları ve ailesiyle bağlarını koparmamak için bu küçük notlar onun için önemliydi.

İlk mektubunda, okula vardığı gün tanıştığı Harry ve Lidya’dan bahsetti. Onların sıcakkanlı yaklaşımları, kendini yalnız hissettiği bu yerde bir nebze de olsa huzur bulmasını sağlamıştı. Ancak ertesi gün, yemek salonunda Jüpiter, Elvis ve Kaida’nın her şeyi – özellikle de eskiden korsan olduğunu – nasıl öğrenip onun üzerine geldiklerini de anlattı. Jüpiter’in keskin bakışları ve Kaida’nın alaycı gülümseyişi Ethan’ın zihninde hâlâ canlıydı. Harry ve Lidya’nın bu durum karşısında ona nasıl destek olduklarını ama yine de korkularının onun onları uzaklaştırmasına neden olduğunu ekledi. Mektubun sonunda, ailesine olan özlemini belirtti ve bir an önce onlarla tekrar görüşmeyi umut ettiğini yazdı.

Son olarak Pamela’dan bahsedip mektuplarını sonlandırdı. Onun sessiz ve utangaç hallerinin ardında gizlenen acı dolu hikayeleri sezmiş, fakat bir türlü ona ulaşamamıştı. Mektupları zarfa koydu, mühürledi ve adresleri titizlikle yazdı. Mektupların bir an önce ellerine ulaşmasını istiyordu.

Ethan, mektupları postalayacağı sırada Pamela’nın odasına gidip kapıyı hafifçe tıklattı. İçeriden gelen yumuşak “Gir” sesi üzerine kapıyı aralayıp başını içeri uzattı. Pamela, odasında kitaplarına gömülmüş, yüzünde derin bir düşünce haliyle oturuyordu.

Ethan hafif bir gülümsemeyle, "Ben postaneye gidiyorum. Gelmek ister misin?" diye sordu. Belki bu kısa yolculuk, aralarındaki mesafeyi biraz olsun kapatabilirdi.

Pamela, gözlerini kitaptan kaldırıp hafifçe kızararak, “Ama benim yazabileceğim bir arkadaşım yok ki… Ailem de çok meşgul… O yüzden gelmesem iyi olacak. Zaten Diplomasi ve Müzakere dersinden ödev vardı. Onu yaparım,” dedi, sesi neredeyse fısıltı kadar alçaktı.

Ethan, kızın cevabındaki kederi hissederek başını salladı. “Peki,” dedi, fakat bu kadar yalnız ve içe kapanık birine yardım edememenin verdiği çaresizlik içini kemiriyordu. Odanın kapısını usulca kapatırken, Pamela’nın arkasında bıraktığı yalnızlığın ağırlığı Ethan’ın omuzlarına çökmüştü.

Dışarıda, hafif esen rüzgar Rothina’nın dar sokaklarında yankılanırken, Ethan okuldan çıkıp postaneyi bulana kadar uzun bir süre yürüdü. Sokaklar, Ethan için hem keşif dolu hem de kaçışın bir yoluydu. Ancak postaneye vardığında içeri adım atmasıyla birlikte, içeride Harry ve Lidya dışında kimsenin olmadığını fark etti. Ethan’ın kalbi hızla atmaya başladı. Bu, kesinlikle kötü bir şanstı. Onlara yakalanmak istemiyordu, ama artık çok geçti.

Hızla mektubunu postaladı ve kaçarcasına postaneden çıktı. Fakat tam çıkış kapısına yönelmişti ki, arkasından Harry’nin “Ethan, Bekle!” diye bağırdığını duyunca durmak zorunda kaldı. Yavaşça arkasını döndü ve Lidya ile Harry’ye baktı. İkisinin de yüzlerinde kararlı ifadeler vardı. Bu anın kaçınılmaz olduğunu artık biliyordu.

Lidya, hızlı bir şekilde, “Ethan, neden bizden kaçıyorsun? Yemek salonundaki o olay yüzündense eğer, biz o varislere inanmıyoruz!” dedi. Gözlerinde dürüstlük ve endişe vardı.

Ethan’ın yüzünde acı bir gülümseme belirdi. Gözleri bir an için yere kaydı, ardından tekrar onlara bakarak, “İnanmalısınız. Doğru söylüyorlar,” dedi, sesi hüzünle doluydu.

Harry, kararlı bir ifadeyle “Öyle olsa bile hikayeni senden duymak istiyoruz,” dedi. Bu cümlede bir talep değil, bir dostun dürüstçe öğrenme arzusu vardı.

Ethan derin bir iç çekti, bu açıklamanın kaçınılmaz olduğunu biliyordu. “Tamam,” dedi, teslimiyet içinde. Bu hikayeyi anlatmak, onun için hem zor hem de gerekliydi.

Üçü de hiçbir şey konuşmadan, sessizce Ethan’ın odasına doğru yürüdüler. Ethan, kapıyı arkalarından kapatana kadar ne Harry ne de Lidya tek bir kelime etti. Sanki bu sessizlik, birazdan anlatılacak hikayenin ağırlığını taşıyordu. Odaya girdiklerinde, Ethan pencereden süzülen ışığa doğru baktı, sanki dış dünyadan bir parça huzur almaya çalışıyordu. Ardından yatağının kenarına oturdu, Harry ve Lidya karşısına geçti.

Ethan, geçmişini anlatmaya başlarken sesi kısık ve titreyerek çıktı. Eskiden yaşadığı deniz maceralarını, korsan gemisinde geçirdiği zorlu günleri, hatta kaptanıyla yaşadığı sürtüşmeleri detaylandırdı. Her bir sözcük, yılların biriktirdiği yükün bir parçasıydı. Kendi hikayesini anlatırken, bir yandan da tekrar o anları yaşıyordu. Jüpiter, Elvis ve Kaida’nın haklı olduğunu, onun geçmişiyle yüzleşmesi gerektiğini ama bundan korktuğunu açıkladı.

Harry ve Lidya, gözlerini ondan ayırmadan dinlediler. Ethan, son cümlesini kurduğunda oda sessizliğe büründü.

Harry, sessizliği bozan ilk kişi oldu. “Hiç kimseye anlatmayacağız,” dedi, sesi kararlılıkla doluydu. Bu sadece bir söz değil, bir dostun verdiği güvenceydi.

Ethan şaşkınlıkla baktı ikisine. “Hâlâ arkadaş olmak mı istiyorsunuz?” diye sordu. İnanamıyordu; geçmişi, dostluklarını sona erdirebilecek kadar ağırdı.

Lidya gülümsedi ve başını salladı. “Evet, hala arkadaşız. Geçmişin ne olursa olsun, sen bizim için önemlisin.”

Ethan’ın gözleri hafifçe doldu. İçinde, bugüne kadar taşımış olduğu yüklerin birazını bırakabilmenin hafifliği vardı. İkisine minnetle baktı, “Teşekkür ederim,” dedi sadece.

Odayı derin bir huzur kapladı. Dışarıda rüzgar esmeye devam ediyordu ama artık Ethan yalnız değildi. Harry ve Lidya, onun geçmişiyle yüzleşmesine yardımcı olacak iki dosttu.

Ethan, Harry ve Lidya ile odasında yaptığı bu derin ve duygusal konuşmanın ardından bir yükten kurtulmuş gibi hissediyordu. Artık yalnız olmadığını biliyordu; geçmişi her ne kadar karanlık ve zorlu olsa da, onu olduğu gibi kabul eden iki dostu vardı. Bu dostluğu paylaşmanın getirdiği güven ve rahatlık, Ethan’ın içini ısıttı. Harry ve Lidya’nın ona verdiği destek, onun yeniden kendini bir parça güvende hissetmesine neden olmuştu.

O akşam, Varisler Okulu’ndaki geniş yemek salonunda daha samimi bir ortam vardı. Herhalde tüm varislerin yavaş yavaş birbirini tanımasının da etkisi vardı.

Salonu süsleyen uzun meşe masalar ve devasa kristal avizeler, atmosferi büyüleyici kılıyordu. Öğrenciler, günün yorgunluğunu atmak için sohbet ediyor, kahkahalar yükseliyor, tabaklar dolup boşalıyordu. Ethan, Harry ve Lidya ile birlikte yemek salonuna girdiğinde, gözleri hemen Pamela’yı aradı. Genç kız, her zamanki gibi köşedeki bir masada tek başına oturuyordu. Elinde çatalı, tabağındaki yemeği karıştırıyor ama neredeyse hiç yemiyordu.

Ethan, arkadaşlarına dönerek hafif bir sesle, "Pamela’yı da bizimle oturması için davet etmek istiyorum. O da aramıza katılmalı," dedi. Harry ve Lidya başlarını sallayarak bu fikri desteklediklerini gösterdiler. Onların da bu konuda Ethan kadar istekli olması, Ethan’ı cesaretlendirdi.

Ethan, Pamela’nın oturduğu masaya doğru ilerledi. Pamela, onun yaklaşmakta olduğunu fark edince şaşkınlıkla başını kaldırdı. Ethan, dostça bir gülümsemeyle ona bakarak, “Pamela, gel bizimle otur,” dedi. "Yalnız oturmak zorunda değilsin."

Pamela önce tereddüt etti. Etrafındaki diğer öğrencilerin meraklı bakışlarını üzerinde hissediyordu. Ancak Ethan’ın samimi ifadesi ve arkasındaki Harry ile Lidya’nın teşvik edici bakışları onu rahatlatmıştı. Bu üç kişi, ona gerçekten yardım etmek ve onu anlamak istiyordu. Pamela, Ethan’ın davetini kabul edip etmeme konusunda birkaç saniye düşündükten sonra, hafifçe başını salladı ve utangaç bir gülümsemeyle ayağa kalktı.

“Tamam, sizinle oturabilirim,” dedi Pamela, sesi biraz çekingen olsa da yüzünde minnet dolu bir ifade vardı. Ethan’ın yanına giderek ona katıldı ve birlikte Harry ile Lidya’nın yanına döndüler.

Dörtlü, büyük bir masanın etrafına yerleşti. Lidya, Pamela’ya neşeli bir şekilde “Hoş geldin! Hep beraber oturmak harika olacak,” dedi. Bu sözlerle, Pamela’nın kalbindeki buzlar biraz daha eridi. Lidya’nın sıcaklığı ve Harry’nin samimi gülümsemesi, ona yalnız olmadığını hissettirdi.

Harry, eğlenceli bir sohbet başlatarak havayı yumuşatmaya çalıştı. “Ethan bize bazı hikayeler anlattı,” dedi göz kırparak. "Ama sanırım sen de bize kendi hikayelerinden birini anlatabilirsin, Pamela."

Pamela, biraz çekinerek masadakilere baktı, ancak herkesin merakla dinlemeye hazır olduğunu görünce biraz cesaret buldu. “Aslında anlatacak pek fazla hikayem yok,” dedi hafif bir gülümsemeyle. “Ama belki başka zaman.”

Lidya, Pamela’yı sıkboğaz etmek istemedi. “Ne zaman istersen,” diye ekledi. “Biz buradayız.”

Ethan, bu dostane sohbetin içinde kendini daha rahat hissetmeye başladı. Pamela’nın utangaçlığı ve çekingenliği, bu samimi ortamda yavaş yavaş kayboluyordu. Ethan, bu durumdan memnuniyet duydu. Pamela, zor zamanlar geçirmiş biriydi ve onu anlamak, destek olmak, Ethan’ın dostlarına karşı duyduğu sorumluluğun bir parçasıydı.

Yemek boyunca dörtlü, çeşitli konulardan bahsetti. Derslerden, okuldaki diğer öğrencilerden ve Rothina’nın tuhaf ama büyüleyici sokaklarından konuştular. Ethan, arada bir Pamela’ya bakarak onun da sohbete katılmasını teşvik etti. Pamela, giderek daha rahat hissediyordu ve zamanla konuşmalarına daha fazla katılmaya başladı. Lidya, Pamela’ya Diplomasi ve Müzakere dersinden aldığı notları ve stratejilerini anlatırken, Harry ise okulun spor etkinliklerinden ve özellikle basketbol oyunundan bahsetti. Pamela, onların anlattıklarını ilgiyle dinledi ve ara sıra gülümseyerek fikirlerini dile getirdi.

Ethan, bu yeni dostlukların Pamela için ne kadar önemli olduğunu fark ediyordu. Onun içe dönük doğası, arkadaş canlısı Lidya ve koruyucu Harry’nin etkisiyle açılmaya başlıyordu. Bu an, Ethan için özel bir anıydı. Zorlu geçmişine rağmen, bu yeni arkadaşlıkların ona sunduğu güven ve samimiyet, onun da içindeki karanlık bulutları dağıtıyordu.

Loading...
0%