@berrasarfaklarli
|
Ethan, arkadaşlarının yanına döndüğünde karanlık koridorun serin havası yüzüne çarptı. Okulun kalın taş duvarları ve dar pencereleri, içerideki loş ışığın bir labirent gibi hissettirmesine neden oluyordu. Ethan’ın zihni, kütüphanede okuduklarından hâlâ etkilendiği için, arkadaşlarının konuşmalarını zar zor duyuyordu. Pamela’nın sesi, Ethan’ın düşüncelerini böldü. “Ethan, bugün öğle yemeğinde ne yapmayı planlıyorsun?” diye sordu, gülümseyerek. Ethan, hızlıca kendine gelerek, “Sanırım biraz yalnız kalıp düşünmem gerek,” dedi. “Son zamanlarda kafam çok karışık.” Harry, onun bu sözlerini endişeyle karşıladı. “Yalnız kalman iyi bir fikir mi? Bence hepimiz birlikte takılmalıyız. Böylece seni daha iyi hissettirebiliriz.” Lidya da başını sallayarak onayladı. “Evet, birlikte olmak her zaman daha iyidir. Hem belki Hugo ve Draconis varislerini bir süre görmezsin, bu da kafanı toplamana yardımcı olur.” Ethan, arkadaşlarının desteği karşısında minnettarlık hissetti ama aynı zamanda içindeki huzursuzluk duygusu daha da yoğunlaştı. Kendi içinde çözmesi gereken bir mesele vardı, ve ne kadar destek görse de bu yükü yalnız taşımak zorundaydı. “Teşekkür ederim, gerçekten,” dedi. “Ama bu konuda yalnız kalmam gerektiğini hissediyorum. Lütfen endişelenmeyin, bu sadece biraz zaman alacak.” Pamela, hafif bir endişe ile Ethan’a baktı ama bir şey söylemedi. Lidya ise derin bir nefes alıp “Eğer bir şeye ihtiyacın olursa, her zaman yanındayız,” dedi. Ethan, arkadaşlarına bir kez daha teşekkür ettikten sonra, öğle yemeği saatinde yalnız kalabileceği bir yer bulmak için okulun daha az bilinen kısımlarına doğru yürümeye başladı. Koridorlar gittikçe sessizleşiyor, uzaklardan gelen öğrenci sesleri silikleşiyordu. Sonunda, okulun eski ve kullanılmayan bir kısmında, kimsenin bilmediği bir çıkış kapısı buldu. Kapının ardındaki avlu, terkedilmiş gibi görünüyordu, ama Ethan için tam da aradığı huzurlu yerdi. Burada, doğanın sesleri ve hafif rüzgarın uğultusu arasında, Ethan kendini düşüncelerine kaptırarak bir taşın üzerine oturdu. Draconis varisleri, Hugo, ailesinin mektubu… Hepsi bir araya gelerek zihninde büyük bir düğüm oluşturmuştu. Ne yapması gerektiği konusunda kararsızdı, ama bir şey açıktı: Her ne olursa olsun, doğru olanı yapmak zorundaydı. Ethan, derin bir nefes alarak gökyüzüne baktı. Kendi kendine, “Kendime söz vermeliyim,” diye fısıldadı. “Hangi zorlukla karşılaşırsam karşılaşayım, içimdeki adalet duygusuna sadık kalacağım. Başkalarının oyunlarına gelmeyeceğim ve yolumdan sapmayacağım.” Bu kararlılığı zihninde netleştirirken, uzaktan yaklaşan ayak seslerini duydu. Hızla ayağa kalkarak, kimin geldiğini görmek için etrafına bakındı. Karşısında, daha önce hiç görmediği bir yüz vardı; uzun boylu, siyah pelerin giymiş bir genç, avlunun girişinde duruyordu. Gencin gözleri sert ve kararlıydı, ama bakışlarında bir merhamet kırıntısı da vardı. Ethan, bu beklenmedik karşılaşmadan şaşırmıştı. “Sen kimsin?” diye sordu, elini kılıcının kabzasına götürerek. Genç adam, yavaşça Ethan’a doğru ilerledi. “Benim adım Emris,” dedi, sakin ama otoriter bir sesle. “Burada ne yaptığını sormayacağım, çünkü herkesin yalnız kalmaya ihtiyacı vardır. Ancak şunu bilmelisin ki, bu okulda yalnız olmak her zaman güvenli değildir.” Ethan, Emris’in yaklaşan tehditkar havasını hissetti ama aynı zamanda onun niyetinin düşmanca olmadığını anladı. “Buraya sadece düşünmek için geldim,” dedi. “Ama senin ne yapmaya çalıştığını merak ediyorum.” Emris, Ethan’ın sözleri üzerine hafifçe gülümsedi. “Kendi yolunu bulmaya çalışan birini görüyorum ve yardım etmek istiyorum.” dedi. “Bu dünyada adalet ve onur için savaşanlar azdır. Senin gibi biri, bu savaşa katılmaya hazır mı?” Ethan, Emris’in sözleri karşısında şaşkındı. “Ne demek istiyorsun? Sen kimsin ve bu okulda ne işin var?” diye sordu, sesinde daha fazla merak belirerek. Emris, bakışlarını hafifçe yere indirdi, ardından Ethan’ın gözlerinin içine baktı. “Ben, bu okulun eski bir öğrencisiyim,” dedi. “Bir zamanlar senin gibi bu duvarlar arasında yürüyordum. Ama gerçek savaş, bu duvarların dışında. Eğer bu savaşta yer almak istiyorsan, seni yönlendirecek birine ihtiyacın olabilir.” Ethan, Emris’in söylediklerini düşündü. Onunla ilgili her şey gizemliydi, ama aynı zamanda içinde bir şeyler uyandırmıştı. “Bana yardım etmek istediğini mi söylüyorsun?” diye sordu, hâlâ temkinli bir tavırla. Emris, ciddiyetle başını salladı. “Evet,” dedi. “Ama bu yardım, senin gerçekten ne istediğine bağlı. Draconis varisleri, Hugo… Bunlar sadece birer başlangıç. Daha büyük ve daha karanlık güçlerle karşılaşacaksın. Ve o zaman, kendini bulmuş olman gerekecek.” Ethan, Emris’in sözlerinin derinliğini anladı. İçinde büyüyen karışıklık ve öfke, bu yabancının söylediklerinde bir anlam bulmuştu. Ancak hâlâ soruları vardı. “Neden ben?” diye sordu. “Neden bana yardım etmek istiyorsun?” Emris, gözlerini hafifçe kısarak Ethan’a baktı. “Çünkü,” dedi, “senin içinde büyük bir potansiyel görüyorum. Eğer doğru yolda yürürsen, sadece kendini değil, başkalarını da koruyabilir ve bu dünyada adaleti sağlayabilirsin. Ama bu, senin ne kadar cesur olduğuna bağlı.” Ethan, Emris’in sözlerinden etkilenmişti. Ancak içinde bir kuşku da vardı. “Peki, ya yanlış yola saparsam?” diye sordu, sesinde bir tereddütle. Emris, derin bir nefes aldı ve ciddi bir ifadeyle, “O zaman, sadece kendine değil, etrafındakilere de zarar verirsin,” dedi. “Ama bu riski göze alıp almamak, tamamen sana bağlı.” Bu sözler, Ethan’ın zihninde yankılandı. Emris’in ona sunduğu bu yolculuk, ne kadar tehlikeli olursa olsun, kendi kaderini belirlemek için bir fırsattı. Ethan, kararlı bir ifadeyle Emris’e baktı. “Bu yolculuğa hazırım,” dedi. “Ama kendi kararlarımı vereceğim ve kendi yolumda yürüyeceğim.” Emris, memnuniyetle başını salladı. “O zaman seninle çalışmak bir onur olacak,” dedi. “Ama unutma, bu yol zorlu ve tehlikeli olacak. Her adımda dikkatli olmalısın.” Ethan, bu sözlerle başını sallayarak Emris’e hak verdi. Artık kararını vermişti ve bu yolda yürümeye hazırdı. Ancak, karşısında ne tür zorluklar olduğunu bilmiyordu. Emris’in rehberliğinde, adalet ve onur için savaşacak, ama aynı zamanda kendi içindeki karanlıkla da yüzleşecekti. Ethan, Emris’le birlikte avludan ayrıldığında, içinde yeni bir güç ve kararlılık hissetti. Yolculuğu şimdi başlıyordu ve onu nelerin beklediğini bilmese de, artık yalnız olmadığını bilmek ona güven veriyordu. Her ne olursa olsun, kendi yolunu bulacak ve bu yolda yürümeye devam edecekti.
Öğle yemeğinin bitişine yetişen Ethan, ufak tefek bir şeyler atıştırıp doğruca Diplomasi ve Müzakere dersine koşturdu. Kapıyı tıklattı. Öğretmenleri Dennis Smith gelmesine izi verince içeri girdi ve Pamela’nın yanına oturdu. “Her yerde seni aradık, Ethan. Neredeydin?” diye endişeyle fısıldadı, Pamela. Ethan “Yalnız kalabileceğim ve kafa dinleyebileceğim bir yere gittim.” Diye fısıldadı. Bay Smith, fısıldaşan Ethan ve Pamela’ya uyarıcı bir bakış atınca; Pamela, arkadaşını daha fazla sorgulayamadı.
|
0% |