Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@berrasarfaklarli

Bir Kasabanın yakınlarında bulunan Şato ile başlıyor öykümüz. Kasaba sakinleri-çocuk ve yetişkinler- bu şatonun yakınlarına bile yaklaşmıyor, şüphesiz en doğrusunu yapıyorlar. Fakat gençler "korkusuzca" bu şatonun etrafında dolaşıyorlardı.

Yetişkinlerin tehlikeli olarak bahsettiği ve çocukların kabuslarını süsleyen o Yapı gençlerin eğlence kaynağıydı. Onlara göre bu korku tamamen saçmaydı. Şato sadece terk edilmiş eski bir harabeydi. Birbirlerine cesaretlerini kanıtlamak için belirli gecelerde şatonun yakınlarında dolaşıyorlar ve biraz daha ödlek olan arkadaşları korkutmak için türlü hikayeler anlatıyorlardı.

Ana kahramanımız Lilith Swift ise o şatodan deli gibi korkanlardandı. Arkadaşı, onun bu korkusuyla alay etmekten büyük bir keyif alırdı. O gece üç arkadaş konuşmuştu.

Lilith mavi gözleri, kumral saçları, küçücük burnu ve süt beyazı teniyle genelde dikkatleri çeken taraf olurdu.

Esmer arkadaşı Jenna Smith ise içten içe onu kıskanırdı. Gruptaki tek erkek olan Alastor Swan, Jenna'yı zapteden taraf olurdu. Çok iyi biriydi Alastor. Sevgi dolu kahverengi gözleri ve parlak siyah saçları vardı.

Aslında sanki o gece olacakları hissetmiş gibi buluşmak istememişti. Ama jenna'nın ısrarlarına dayanamayarak Kasabanın biraz dışında, şatoya yakın olan büyük çınar ağacının oraya gelmeyi kabul etmişti.

Ay ışığının aydınlattığı kadarıyla birbirlerini zar zor seçiyorlardı. Lilith korkudan bembeyaz kesilmişti. Sürekli şatoya kaçamak bakışlar atıyordu.

Jenna ise gülümsemesini saklama ihtiyacı hissetmeden "Bu gece şatonun içinde dolaşacağız. Öyle sözleşmiştik?" Dedi, hain hain.

Lilith ise alay konusu olmak istemediği için çaresizce kabul etti.

Alastor ise "Başka birşeyler yapalım, Jenna. Mesela Lilith'in evinde film izleyebiliriz?"

Arkadaşının bu önerisi üzerine Jenna geceyi sarsan bir kahkaha attı" Hadi ama Alastor, korkuyor musun(!)?" Bembeyaz kesilmiş Lilith'i gösterdi "Bak, o bile korkmuyor."

Bunun üzerine Lilith sesinin titremesine önlemeye çalışarak "Evet, hadi gidelim Alastor" dedi.

Üç arkadaş sessizce şatoya giden dolambaçlı yolda yürüdü. Bahçe kapısına vardıklarında Jenna derhal öne atıldı ve bahçeye girdiler. Bahçe oldukça kasvetli görünüyordu. Bitkiler solmuş, çimenler kurumuş ve tavşan ,kuş gibi hayvanların ölüleri yerlerdeydi. Lilith hayvanları görünce başını önüne çevirdi.

Sanki görmezden gelince her şey çözülecekti(!) 'Bu hayvanlar gibi öleceğiz!' Diye düşündü Lilith. Fakat korkak gibi gözükmektense ölmeyi tercih ediyordu. Yavaş adımlarla Jenna ve Alastor 'un arkasından, orta çağ'dan kalma gibi görünen şatoya girdi.

Şato gerçekten de orta çağ'dan kalmaydı. Mobilyalar çok eski ve tozluydu. Bu çevrede canlı olan tek şey farelerdi herhalde. Çünkü onların viyaklamaları birer fısıltı gibi dolaşıyor ve Lilith ile arkadaşlarını kulağına çarpıyordu

Lilith ve arkadaşları, kararlaştırdıkları gibi şatonun içinde keşif yapmaya karar verdiler. Her biri farklı bir kata yöneldi. Lilith, elinde küçük bir fenerle rutubetli merdivenleri tırmanmaya başladı. Duvardaki tabloların her biri, kasvetli ve karanlık sahneleri betimliyordu; mezarlıklar, fırtınalı denizler ve hüzünlü yüzler. "Tüm tabloların ortak yanı, hepsinin iç karartıcı olması," diye düşündü Lilith. Merdivenleri tırmandıkça korkusu hafiflemeye başladı, yerine merak duygusu geçti.

Yaklaşık iki-üç kat çıktıktan sonra, bulunduğu katı keşfetmeye karar verdi. Sağdaki koridora saparak odaları tek tek dolaşmaya başladı. İlk iki oda, tozlu ve terkedilmiş yatak odalarıydı. Her şey eskiydi; mobilyalar, yatak örtüleri, yerdeki halılar... Zamanın bu odayı ne kadar unuttuğunu ve buranın bir zamanlar nasıl göründüğünü hayal etti. Şato, her köşesiyle daha ilginç gelmeye başladı. Korkusu yavaş yavaş kayboluyor, yerini bir zamanlar bu odalarda kimlerin yaşadığını merak etme duygusu alıyordu.

Üçüncü odaya girdiğinde, bir gariplik hissetti. Diğer odalardan farklı olarak, bu odada bir şeyler ters gibi görünüyordu. Eski ahşap dolap, küflü yatak örtüleri ve duvarlarda boyaların dökülmüş olduğu yerler vardı. Ancak odadaki en dikkat çekici şey, köşede duran büyük boy aynasıydı. Ayna, diğer eşyalardan farklı olarak oldukça iyi durumdaydı, ancak bir o kadar da tuhaftı.

Lilith, aynanın yanına yaklaştı. Aynanın çerçevesi, karmaşık desenlerle süslenmiş, antika bir görünüme sahipti. Aynadaki yansımasına baktığında, bir an için yansımanın ona göz kırptığını sandı. Başını hızla çevirdi, kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Ancak korkusunun yerini hızla, aynaya dokunma konusundaki güçlü bir dürtü aldı. Sanki bir güç, onu aynaya çekiyordu.

Ellerini yavaşça kaldırdı ve tereddütle aynanın yüzeyine dokundu. Dokunur dokunmaz, aynadan hafif bir titreşim yayıldı. Lilith, bir an için aynanın yüzeyinin su gibi dalgalandığını gördü. Eli aynanın yüzeyine doğru çekiliyordu, geri çekmek istese de yapamıyordu. İçinde bir korku dalgası yükseldi, ama aynı zamanda güçlü bir merak da onu sarmıştı.

Ayna, Lilith'i içine çekiyor gibiydi. Tam o sırada arkasından bir ses duydu. "Lilith, ne yapıyorsun?" Jenna'nın sesiyle irkildi ve sanki ayna onu geri iktirdi. Jenna, kapının eşiğinde durmuş, şaşkınlıkla Lilith'e bakıyordu.

"Hiç... sadece aynayı inceliyordum," dedi Lilith, sesi titreyerek. Kendi korkusunu bastırmaya çalışıyordu ama Jenna'nın bakışlarından kaçamıyordu. Jenna'nın gözlerinde hem merak hem de bir parça korku vardı.

"Belki de burada fazla kalmamalıyız," dedi Jenna. "Bu şato... tuhaf bir his veriyor bana."

Lilith, Jenna'nın söylediklerine katılıyordu ama bir yandan da aynanın sırrını çözmek istiyordu. "Belki haklısın," dedi Lilith, ama aklının bir köşesinde, aynanın ardında ne olduğunu keşfetme arzusu vardı. "Alastor'u bulalım ve buradan çıkalım."

İki kız, hızla odayı terk edip koridorda Alastor'u aramaya başladılar. Ancak Lilith, bir daha asla unutamayacağı bir şey görmüştü ve bu, maceranın sadece başlangıcıydı.

 

Loading...
0%