@berrasarfaklarli
|
Tedros "Hazır mısın, Lilith. Çünkü senin bile bilmediğin şeyler biliyorum." Dedi ortamdaki gerginliği arttırarak. Kız gergince başını salladı. Bunun üzerine Tedros anlatmaya başladı "Senin başka bir boyuttan geldiğini, gerçek adının Lilith Swift olduğunu ha bir de senin sihirli güçlere sahip olduğunu biliyorum." Lilith" Bu nasıl olabilir? Sen nasıl beni bu kadar iyi biliyorsun?" Tedros ciddileşerek "Yapma ama nasıl olur da 17 yıl önce kaçan yengemi ve onun kızını tanımam ki? Sen hatırlamasanda bu boyuttan annenle kaçarken ki anıların hâlâ zihninin bir köşesinde dolaşıyor. Gerçi sen o zamanlar daha 1 yaşında bile değildin..." Lilith "Bu anlattıkların gerçek mi? Sen nesin, Tedros?" dedi gözleri dolu dolu. "Ben bir Telepat'ım. Benim gibiler insanların zihninde dolaşabilir ve oynayabilir. Anlattıklarımın gerçek olduğunu anlamak için bir sihir yok mu? Elizabeth sana öğretmedi mi?" Dedi çocuk. Lilith "Tabi ki öğretti! Hazır ol Tedros" gözlerini kapatıp "Ritas" diye fısıldadı. O an gerçekler gözlerinin önüne geldi. 'Demek Tedros gerçekten doğruları söylüyor.' Diye zihninden geçirdi, Lilith. Gözlerini açtığında aklındaki tek soruyu sordu "Beni krala söyleyecek misin?" Tedros "Hayır. Evine dönmene yardım edeceğim." Bunun üzerine Lilith "Bana neden yardım edesin ki?" Dedi şüpheyle. Tedros" Çünkü sen babandan sonra tahta geçmek istemiyorsun. Bense bütün hayatım boyunca bunun için eğitildim."
*** Tünelden çıkmadan önce Lilith - diğer adıyla Lisa- , Tedros'u durdurdu "Elizabeth'in yanına gitmem gerekiyor. O annemi diğer boyuta gönderdi ise , o zaman beni geri yollayabilir." Tedros ciddiyetle başını 'tamam' anlamında salladı ve tünelden ilk çıkan da o oldu. Onun arkasından da Lisa çıktı. Lisa hızlıca kütüphaneye gidip rastgele bir kaç şifa kitabı aldı ve şifahaneye doğru gitti. Edwina ortalıkta olmadığı için doğruca odasına gitti. Bir süre boş boş oturdu. Bu nasıl olabilirdi? Aslında babası kral Robert idi. Annesi Diana ise sihirli bir insandı. Babası olarak bildiği james kimdi? Düşünmekten başı ağrımıştı. Daha fazla dayanamadı ve yatağına uzanarak kendini uykular alemine bıraktı... Sabah küçük tahta kapısının sertçe arka arkaya vurulmasıyla uyandı. Saçları karışık ve gözleri şişmiş olan Lisa "Gel" dedi mahmur mahmur. Kapının diğer tarafındaki bu kelimeyi duyar duymaz kapıyı aniden açtı. Tabi ki bu kişi Edwina'dan başkası değildi "dün kütüphanede o kadar saat ne yaptın?!" Diye sordu, baş şifacı. Yüzü sinirli bir boğayı andırıyordu. Ses tonu 'kütüphaneye gitmediğinin farkındayım' der gibi çıkıyordu. Lisa homurdanarak yatakta oturur pozisyona geldi " Kitaplara bakıyordum" dedi dün kütüphaneden topladığı şifa kitabı yığınını göstererek. Edwina "Yalan söyleme! Seni Prens ile görmüşler!!" Diye kükredi. "Ne karıştırıyorsun sen?! Yoksa ona sihir mi yaptın, ha?" Lisa'nın gözleri adeta ateşler saçıyordu. Tüm mahmurluğu gitmiş, yerine katıksız öfke gelmişti "O prens bile değil! Sadece kralın tahtını alabilecek bir varis!?" Edwina, Lisa'ya sanki kendisine çok büyük bir hakaret etmiş gibi bakıyordu. Lisa'nın üzerine doğru yürüdü. Vurmak için yumruğunu kaldırdı. O anda kız elinin bir hareketiyle Edwina'ya dokunmadan onun yerle temasını biraz kesti. Kadın korkuyla çığlık atınca, Lisa kendine geldi. Az önce sözsüz bir sihir yapmıştı. Bu muhteşemdi. Fakat karşısındaki kişi dehşet içinde, sanki Lisa bir canavarmış gibi bakıyordu. Hemen Edwina'yı yere indirdi. Lisa o an var gücüyle koşmak ve saraydan uzaklaşmak istiyordu. Fakat Edwina bunu engelledi. Patırtıları duyan bir kaç muhafız da odaya gelip "Neler oluyor burada?!" Diye bağırdı. Bundan sonrası çok hızlı gelişti. Edwina, muhafızlara "yakalayın şu kızı!" Diye emir verince Lisa'nın başka çaresi kalmadı "Umbra" diye fısıldadı. Gölgeler etrafını sardı ve görünmez oldu. Açık pencereden aşağı atladı ve "Volaris" dedi ve uçmaya başladı. Hızla uçuyordu. Doğruca Eterya köyüne doğru gidiyor ve arkasına bile bakmıyordu. Köyün girişine gelince yere indi ve tekrar görünür oldu. Koşarak Beth'in kulübesine vardı. Kapıyı alacaklı gibi güm güm çaldı. Yaklaşık 1 dakika içinde kapıda açıldı ve Lisa doğruca içeri daldı. Beth'in şaşkın bakışları altında Kapıyı kapattı ve sarayda başından geçenleri anlattı. Beth dehşetle " seni hemen geri göndermeliyiz! Beni takip et!" İkili, koridorun solundaki kapıdan geçti ve odanın ortasında tıpkı o ortaçağdan kalma şatodaki gibi bir ayna karşıladı onları. Lilith şaşkınlıkla" Bu da ne? Bu aynalar çift mi?" Beth "Hayır, bu tür aynalardan dünyanın farklı yerlerinde bir sürü var. Fakat şimdi bunun zamanı değil. Bu aynadan geç ve kendi zamanına git." Lilith "O zaman ormanda da bir tane vardı!" Beth sabırsızca "Hadi git artık. Yoksa çok geç olacak." Dedi. Cebinden bir kağıt çıkartıp kızın eline tutuşturdu "Bunu annene ver" diyip Lilith'i aynaya doğru iktirdi. Kız çığlık atmaya bile fırsat bulamadan kendini o şatonun tozlu zemininde uzanırken buldu. Başarmış mıydı? Ne kadar zaman geçmişti? Bilmiyordu. Pencereden dışarı baktı. Hava aydınlanmaya başlamıştı. Bunun nasıl mümkün olabileceğini sorgulamadı. Zaten zamanı yoktu. Koşarak şatodan çıkıp evine doğru gitti. Odasındaki pencereyi sihirle açıp içeri girdi ve nefes nefese ayakkabılarını çıkartıp yatağa uzandı. Annesi uyanınca birbirlerine açıklamaları gereken şeyler vardı.
|
0% |