@berrasarfaklarli
|
Not: Bölümler haftada bir veya iki haftada bir gelecektir! "Çirkinliğin var olduğunu biliyorum. Çünkü ben onunla doğdum," dedi İda kendi kendine, aynadaki yansımasına bakarken. Siyah, derin gözleri, karanlığın ta kendisini barındırıyordu. Bu gözlerin ardında kaybolanlar, yüzeydeki sessizliğin altında saklanan fırtınayı asla göremezdi. Kapüşonunun gölgesinde kalan yüzü, açık teninin solgunluğu ile daha da keskinleşiyordu. Gecenin karanlığı, onun etrafında şekilleniyor gibiydi; sokak lambalarının soluk ışığı bile onun varlığını aydınlatamıyordu. Gözlerinin altındaki hafif morluklar, yılların yükünü ve içinde taşıdığı karanlığı açığa çıkarıyordu. İnce ve zarif elleri, bir sır gibi bedenine yakın durmuştu. Kimse bu ellerin dokunduğu her şeyin karanlık ve zehirli bir hale geldiğini tahmin edemezdi. Ama İda, bunun farkındaydı. Doğduğundan beri içindeki bu çirkinliği taşıyordu ve artık ondan kaçamayacağını biliyordu. İster istemez, aklına sebep olduğu ölümler geldi. Evdeki bazı bitkiler ve kedisi Simba! İki gün önce o tatlı beyaz kedisini sevmek istemişti. Bir an için yok etme gücünün olduğunu unutup eliyle kedinin başını birkaç kez sevdi. Simba birden cansız bir şekilde yere yığılmıştı. İda korkuyla çığlık atınca, anne ve babası yanına gelmişti. Yerde cansız yatan Simba’ya, İda’nın babası Alpay defalarca kalp masajı yapmış ve muayne etmişti. Fakat zavallı kedi çoktan ölmüştü. Alpay Bey, İda gibi çok üzülmüştü çünkü yirmi yıllık veterinerlik hayatında kurtaramadığı ilk hayvan, kızının kedisi olmuştu. İda gözlerini birkaç kez kırparak şu ana döndü. Tam zamanında kendine gelmişti çünkü ufak tefek bir görünüme sahip matematik öğretmeni Mine Hanım, İda’nın sağ eline dokunmak üzereydi. İda hızla elni çekerek “İyiyim, hocam. Sadece gözüm dalmış!” dedi. Sesi olması gerekenden yüksek çıkmış ve bütün sınıf gülmüştü. Hatta birkaç kişi İda’nın bu “Temas hassasiyeti” konusunda hiç de hoş olmayan şeyler söylemişti. O an, İda hepsine temas edip canlarını yakmak istemişti. (Eğer birine; bir dakikadan az dokunursa, o kişinin veya canlının canı çok yanıyordu.) Fakat Mine hoca bütün öğrencileri sertçe susturdu ve dersine devam etti. İda ise derse odaklanamadı çünkü Mine hoca eğer onun eline dokunsaydı… Olacakları düşünmek bile istemiyordu! Ya Mine hoca ölseydi? O zaman kendini asla affetmezdi. Gözleri dolmuştu. Neyse ki gözyaşlarını kimse görmeden geri göndermeyi başarmıştı ama bu seferde akmayan gözyaşları kalbini dağlamıştı. Ellerini yumruk yapıp formasının ceplerine sokmuştu ve o şekilde dersin bitmesini beklemişti. Tırnakları avuç içlerine batarak canını acıtıyordu. Avuç içlerinin acıması umurunda değildi. “Belki ellerimdeki zehir bu şekilde gider.” Diye düşündü. Bu düşüncenin saçma olduğunu fark etti ama ellerini yumruk yapmayı bırakmamıştı. Zil çalınca ellerini serbest bırakarak hızla okulun arka bahçesine yürüdü. Orada en dikkat çekmeyen yere yani depo gibi bir yere girdi.
Kapıyı çok az aralık bıraktı. Sonra gözyaşlarını serbest bıraktı. Sessizce akan yağmur gibi sıvı, yanaklarından aşağı kucağına akıyordu. Oturduğu eski ve büyük sandalye, İda’nın bacaklarını kendine çekmesiyle gıcırdadı. “Sen çirkin, sıska ve lanetli bir kargasın!” dedi alçak sesle. Sesi kızgın çıkmıştı. Sonra İda’nın kalbi göğsünden fırlayacakmışçasına atmaya başladı çünkü deponun kapısı usulca açıldı.
Kapı yavaşça açıldığında, İda'nın kalbi neredeyse duracakmış gibi atmaya başladı. Ellerini hızla formasının ceplerine sakladı, sanki kimse görmezse tehlikeyi de saklayabilirmiş gibi. Gözyaşları henüz kurumamıştı, yanaklarında tuzlu izler bırakan yaşlar sessizce akmayı kesmişti. Gözleri kapıya dikildi, içeri giren kişiyi görmek için nefesini tuttu. İçeri süzülen kişi, sınıf arkadaşı Batuhan’dı. Uzun boyu ve kaslı yapısıyla sınıfta her zaman fark edilen biri olan Batuhan’ın yüzü genellikle ifadesizdi, ama şimdi gözlerinde belli belirsiz bir endişe vardı. Bir an için aralarında sessizlik hüküm sürdü, sonra Batuhan tereddütlü bir adım attı. “İda… Burada mısın?” diye sordu alçak bir sesle, sesinde merak ve hafif bir tedirginlik vardı. İda gözlerini kaçırarak cevap vermedi, ellerini daha da sıktı. Batuhan'ın neden onu takip ettiğini, neden buraya geldiğini bilmiyordu. Belki de bir şey hissetmişti, belki de sadece merak etmişti. Ama İda, kimsenin onun içindeki karanlığı anlamayacağını biliyordu. Özellikle Batuhan gibi biri, onun taşıdığı yükü asla bilemezdi. Batuhan birkaç adım daha yaklaştı, sonra İda’nın oturduğu sandalyenin önünde durdu. Kollarını önünde kavuşturmuş, İda’nın ellerine bakıyordu; yumruklarını sıktığını ve ellerinin titrediğini fark etmişti. "Ne oldu sana?" diye sordu Batuhan, sesi alçak ama kararlıydı, sanki yardım etmek istermiş gibi. İda ona bakmadan, ellerini daha derine saklayarak mırıldandı. "Hiçbir şey olmadı. Sadece biraz… dalgınım." Batuhan, İda’nın söylediklerine inanmadığını belli eden bir ifadeyle başını hafifçe eğdi. "Bir sorun olduğunu görüyorum. Sen… her zaman farklıydın ama bugün daha tuhaf görünüyorsun. Yardım edebilir miyim?" İda bir an duraksadı, yardım… Bu kelime ona anlamsız geliyordu. Onu kimse kurtaramazdı, kendisini bile. Sonra içindeki öfke ve korkuyla Batuhan’a dönüp fısıldadı. "Yardım edemezsin. Hiç kimse edemez." Batuhan’ın yüzünde bir an için şaşkınlık belirdi, ama geri çekilmedi. Yavaşça İda’ya doğru eğildi ve omzuna dokunmak üzereydi. İda, o anda dondu. Batuhan’ın parmakları omzuna değdiğinde, içindeki gücün hareketlendiğini hissetti. O zararsız dokunuş bile tehlike yaratıyordu. Batuhan’ın elinin altındaki sıcaklık hızla soğudu. İda’nın gözlerinde korku parladı, çünkü bu temas birkaç saniye daha devam ederse Batuhan’ın canı yanacaktı. Hızla yerinden sıçrayarak, Batuhan’ın elini omzundan uzaklaştırdı. "Dokunma bana!" diye bağırdı, sesi tedirginlik ve korku doluydu. Batuhan geri çekildi, şaşkın bir ifadeyle ellerine baktı. "Özür dilerim… Seni korkutmak istememiştim." İda, içindeki karanlık gücün Batuhan’a zarar vermemesi için nefesini tutarak birkaç adım geri çekildi. "Beni anlamıyorsun. Yaklaşma. Uzak dur." Batuhan ne yapacağını bilemeden kapıya doğru geri çekildi. Gözlerinde hem şaşkınlık hem de endişe vardı. Son bir kez İda’ya baktı, ama İda ondan kaçınarak gözlerini kapadı. Sonunda Batuhan, sessizce kapıyı kapatarak depodan çıktı. İda’nın içi bir anlığına rahatladı, ama ardından pişmanlık ve yalnızlık yeniden üzerine çöktü. Kendini kapana kısılmış gibi hissetti. Batuhan gibi biri bile onun etrafında güvende değildi. Belki de gerçekten çirkin ve lanetliydi. O an, bu gerçek onu derinden sarstı. Kimseye dokunmadan, kimseye zarar vermeden nasıl yaşamaya devam edebilirdi?
|
0% |