@berrasarfaklarli
|
Ertesi gün, İda’nın aklı hala bir önceki akşam yaşananlarla meşguldü. Batuhan’a sırrını açmış olmanın hafifliği bir yandan rahatlatıcıydı, diğer yandan ise belirsizlik dolu bir korku hâlâ içindeydi. Okula vardığında Batuhan’ı koridorun sonunda gördü. Batuhan, her zamankinden daha sakin ve kararlı görünüyordu. Yanına yaklaşıp onunla konuşmaya başladığında, Batuhan’ın sesindeki gizemli tını dikkatini çekti.
“Bir çözüm bulduğunu söylemiştin,” dedi İda, merakla ve biraz da umutla.
Batuhan gülümseyerek başını salladı. “Evet, seni biriyle tanıştıracağım,” dedi. “Ama bunu biraz tuhaf bulabilirsin.”
İda’nın kalbi bir an hızlandı. “Tuhaf mı?” diye sordu, kaşlarını çatarken. "Korkmam gerekecek bir şey mi?"
Batuhan hafifçe gülümsedi. “Hayır, merak etme. Ama o bir paranormal araştırmacı. Üstelik benim teyzem.”
İda bu açıklamaya şaşırmıştı. “Paranormal araştırmacı mı? Yani... hayalet avcısı gibi mi?”
Batuhan gülerek başını salladı. “Aslında ondan biraz daha fazlası. O sadece hayaletlerle ya da ruhlarla değil, doğaüstü güçlerle de ilgileniyor. Senin durumunu çözmek için ondan daha iyi kimseyi bulamazdım.”
İda, biraz tereddütle de olsa, Batuhan’a güveniyordu. “Peki,” dedi, “Gidelim o zaman.”
Okul çıkışında Batuhan, İda’yı Ahu’nun evine götürdü. Şehrin biraz dışında, geniş bahçeli ve eski bir taş evde yaşıyordu Ahu. Ev, dışarıdan bakıldığında sıradan gibi görünse de, kapısından içeri girildiğinde her köşesi mistik eşyalar ve eski kitaplarla doluydu. Tüm duvarlar tarih kokuyordu; eski haritalar, bilinmeyen semboller ve batıl inanışlarla dolu antik objeler dikkat çekiyordu.
Ahu, kapıyı açtığında İda, onun Batuhan’ın teyzesinden çok farklı birini hayal ettiğini fark etti. Karşısındaki kadın, olağanüstü güzellikteydi. Uzun, koyu kahverengi saçları ve çarpıcı mavi gözleri, ona sanki başka bir dünyaya aitmiş gibi bir görünüm veriyordu. Ama asıl dikkat çeken şey, onun enerjik ve kendinden emin tavrıydı. Tüm varlığıyla sanki odadaki tüm enerjiyi emiyor gibiydi.
“Sen İda olmalısın,” dedi Ahu, gülümseyerek. İda’yı baştan aşağı süzdü, fakat bakışlarında yargılayıcı bir şey yoktu; aksine, sıcak ve güven verici bir hava vardı.
İda hafifçe başını salladı. “Evet, ben... Batuhan bana sizden bahsetti,” dedi biraz çekingen bir ses tonuyla.
Ahu, İda’nın kolunu nazikçe tutarak onu içeri davet etti. “Hiç çekinme, Batuhan’la uzun zamandır bu tür şeyler hakkında konuşuyoruz. Gücünü kontrol etmek için doğru adrese geldiğine emin olabilirsin.”
İda oturduktan sonra Ahu dikkatlice İda’yı dinlemeye başladı. İda, kontrol edemediği gücünü, çevresine zarar verme korkusunu ve ne kadar yalnız hissettiğini anlattı. Anlattıkça içinde birikmiş olan korkunun bir kısmı azalmıştı, Ahu’nun sakin ve güven verici tavrı ona içten bir rahatlama sağlıyordu.
Ahu, İda’nın anlatıklarını dinledikten sonra ciddi bir ifadeyle başını salladı. “Senin gibi bir güce sahip olmak, oldukça nadir bir durum. Ancak bu güç, bir lanet değil, kontrol edilebilecek bir şey. Sana yardım edebilirim.”
Ahu, masanın üzerinde duran küçük siyah bir kutuyu dikkatlice açtı. Kutunun içinde ince, zarif bir yüzük vardı. Yüzüğün ortasında koyu mavi bir taş parlıyordu, ışık vurduğunda sanki içinde bir deniz saklıymış gibi bir his veriyordu.
Bu yüzüğü İda’ya uzattı. “Bu yüzük, gücünün başkalarına zarar vermesini engelleyecek. Onu taktığında, enerjin sınırlanacak ve başkalarına dokunabileceksin.”
İda şaşkınlıkla yüzüğe baktı. “Bu… gerçekten işe yarayacak mı?”
Ahu’nun gözleri İda’nın gözlerine kilitlendi. “Evet. Ama sadece bu yüzüğe güvenmek yeterli değil. Gücünü kontrol etmeyi öğrenmen gerekiyor. Bu yüzük sana bir denge sağlayacak, ama güç tamamen senin kontrolünde olmalı.”
İda tereddütle yüzüğü parmağına taktı. Hafif bir titreme hissetti, ama bu titreme birkaç saniye içinde geçti. Parmaklarında bir sıcaklık hissetti, sanki gücü kontrol edilebilir bir hale gelmiş gibi.
Ahu, İda’nın yüzündeki ifadeyi dikkatle izledi. “Bu sadece bir başlangıç, İda. Bu yüzük sana yardımcı olacak ama iki haftada bir kontrole gelmen gerekiyor. Gücünün gelişimini ve nasıl ilerlediğini izlemem lazım.”
İda derin bir nefes aldı ve başını salladı. “Tabii, geleceğim,” dedi. “Teşekkür ederim, Ahu. Bu… bu benim için çok önemli.”
Batuhan, teyzesinin yanında duran İda’ya bakarak gülümsedi. “Artık yalnız değilsin,” dedi yumuşak bir sesle. “Biz her zaman yanındayız.”
İda, Batuhan ve Ahu’nun yanında bu büyük yükü tek başına taşımayacağını anlamıştı. Yüzüğün verdiği güvenle, artık başkalarına zarar vermekten korkmayacaktı. Ama önünde uzun bir yol olduğunu da biliyordu. Bu gücü kontrol edebilmek ve kendi karanlığıyla başa çıkabilmek için çok daha fazla öğrenmesi gerekiyordu. Ancak, yanında güvenebileceği insanlar olduğu sürece, bunu başarabileceğine inanıyordu.
|
0% |