İda, teneffüste okulun bahçesine çıkmaya karar verdi. Batuhan o gün okulda yoktu ve kendisini biraz yalnız hissediyordu. Bahçenin köşesinde, ağaçların gölgesinde dolanırken, sessizlik onun içinde garip bir huzursuzluk yarattı. Her zaman yanında olan Batuhan’ın eksikliği, çevredeki atmosferi daha farklı hissettiriyordu.
O sırada, arkasından adımların yaklaştığını fark etti. Başını çevirdiğinde, Atilla, Eymen ve Aras’ın ona doğru yürüdüklerini gördü. Bu üçlü, genellikle onun çevresinde dolaşmazlardı, ama bir şey belliydi: Bugün onların niyetinde bir değişiklik vardı.
Atilla, her zamanki soğuk ve alaycı tavrından farklı bir şekilde İda'ya yaklaştı. Gözleri, o sert ve küçümseyici bakışların aksine daha yumuşak bir ifade taşıyordu. Bu durum İda’yı daha da huzursuz etti. Neler olduğunu anlamaya çalışırken, üçü de çevresini sardı.
Atilla bir adım daha yaklaştı ve duraksayarak derin bir nefes aldı. Sonra beklenmedik bir şey söyledi:
"İda, bunu neden sana söylüyorum bilmiyorum... Ama Batuhan’dan uzak durmalısın."
Sözleri, İda’nın içinde bir öfke dalgası yarattı. Ne demek istiyordu? Neden bu uyarıyı yapıyordu? Batuhan, ona en zor anlarında destek olan tek insandı ve şimdi Atilla, ona uzak durmasını mı söylüyordu? İçindeki karışıklık, öfkeye dönüştü.
İda, kaşlarını çatarak sert bir şekilde Atilla’ya döndü:
"Neden beni düşünüyorsun ki?!" diye bağırdı. Sesi meydanı doldurmuş, etrafta gezen birkaç öğrencinin dikkatini çekmişti. İda, onların bu tuhaf müdahalesine anlam veremiyordu ve Atilla’nın tavrına daha fazla katlanamazdı. Cevap beklemeden hızlıca arkasını döndü ve adımlarını hızlandırarak sınıfına yöneldi.
Atilla’nın sözleri zihninde yankılanmaya devam ederken, içini bir belirsizlik kapladı. Atilla'nın yumuşak bakışları ve uyarısı, aklına şüphe tohumları ekmişti. Ama şu anda tek düşündüğü şey; İda'nın tek en iyi arkadaşı olan Batuhan ile arasını açmaya çalışan bir düşmandı.
İda, sınıfa doğru yürürken adımları hızlandı. Kalbindeki öfke ve kafa karışıklığı birbirine karışıyordu. Atilla'nın söyledikleri, zihininde yankılanıyor ve düşündükçe kafası daha da karışıyordu. Batuhan’dan neden uzak durması gerekiyordu? Atilla’nın niyeti neydi? Bu uyarı, altında başka bir şey mi gizliyordu?
Kendini sınıfa atarcasına girdiğinde, göğsü sıkışmıştı. Masasına oturdu ve elleri titremeye başladı. Düşünceleri durmak bilmeyen bir girdap gibi dönüyordu. Sınıfta birkaç öğrenci kendi aralarında konuşuyor, etrafta dolanıyordu, ama İda kimseyle ilgilenmiyordu. Batuhan, onun en zor zamanlarında hep yanında olmuştu, onunla ilgilenmişti. Peki şimdi neydi bu tuhaf uyarı?
İda, derin bir nefes alarak kendini sakinleştirmeye çalıştı, ama işe yaramıyordu. İçindeki şüphe tohumları büyüdükçe, ne yapacağını bilemez hale gelmişti. Bir yandan Batuhan’ın güvenilirliği konusunda sorgulamaya başlarken, diğer yandan Atilla’nın amacının ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Her ikisine de güvenemeyecek hale gelmiş gibi hissediyordu.
Ders başlamadan önce, içindeki bu kargaşayı daha fazla bastıramadı ve hızla dışarı çıktı. Okulun arka tarafına, kimsenin olmadığı sessiz bir yere gitti. Başını iki eliyle tutarak derin bir nefes aldı. O an, Batuhan’a ulaşma isteği içini kapladı. Onunla konuşmalı ve her şeyi öğrenmeliydi.
Telefonunu çıkarıp Batuhan’a bir mesaj yazmaya başladı:
"Batuhan, acilen seninle konuşmam lazım. Atilla bana garip bir şey söyledi... Buluşabilir miyiz?"
Mesajı gönderdikten sonra telefonu sıkıca tuttu. Cevap beklerken kalbi hızlı hızlı atıyordu. Aklında bin bir soru dolanıyordu: Atilla’nın söyledikleri ne anlama geliyordu? Batuhan gerçekten ona bir şey mi saklıyordu?
Telefonu titredi ve Batuhan’dan cevap geldi:
"Tabii ki, İda. Okul çıkışında seni parkta bekleyeceğim. Endişelenme, konuşuruz."
İda derin bir nefes aldı. O an bir şeylerin değişmek üzere olduğunu hissetti. Sınıfına geri dönerken, Batuhan’la yapacakları konuşmanın her şeyi açıklığa kavuşturmasını umuyordu. Ancak içinde bir yerlerde, Atilla’nın sözlerinin ardında daha büyük bir gerçeğin yattığını hissediyordu.