
6.BÖLÜM Duygulara Dair Her Şey
Şimdi bana herşeyi anlatıyorsunuz. Neler oluyor?” Yüzümdeki her bir mimiği sorguluyor ve zihnini zorlayıp anlam arayışına giriyor gibiydi. Yutkundum önümdeki yemeği yiyecek ne bir iştah kalmıştı ne de bir açlık hissi. “Bilmiyorum, hiçbir şey bilmiyorum.” Elimi saçlarıma daldırdım ve içli bir nefes aldım. “Herşey o kadar sarpa sardı ki…” elini masaya vurdu Diana isyan eder gibi “Sizi anlamıyorum, daha açık konuş Lina.” Devreye Chris girdi bu sefer “Sen mağazaya girdiğinde Lina seni mağazanın kapısında bekliyordu. O an oldu herşey.” Sustu belli bir müddet, ne diyeceğini o da benim gibi kestiremiyor gibiydi. “O çocuğu görmüş.” Kaşlarını çattı önce ardından huysuz bir sesle “Kim?” Elindeki çatalla oynarken göz temasını Diana’dan çekmedi “Geçen gün ormanda gördüğü erkeği.”
Sessizlik.
Ne zaman bir konu konuşulacak olsa sıra her zaman sessizliğe geliyordu sıra bir şekilde.
Koyu sessizlik bir müddet sürdü, üzerimize kara bulut gibi çöktü.
“Nerden anladın ki o olduğunu, uzaktan görmemiş miydin?” olumsuz anlamda salladım başımı “Ormanda ayın ışığı yüzlerine vurduğu için çok net olmasada gördüm bende, o kız haricinde. Uzun cübbe tarzı bir şey giydiğinden tek anladığım sırtı oldu ama anlamamı kolaylaştıran şey.” Dedim ve boynumu gösterdim “Burada dövmesi vardı,onun da var. Yüzü kapşonla kapalıydı ama boynunu görebildim. Ne dövmesinydi….” Dedim kendi kendime ve hatırlamaya çalıştım “Ağlayan Gelin!”Diye yükseldim aklıma aniden gelince unutmaktan korkmuştum ve bu endişem sesimede istemeden yansımıştı. Kaşlarını çattı Chris “Ağlayan Gelin ne? Dövmede mi var?” gülümseyerek art arda başımı salladım, bu sefer işe yarayacaktım Bu bile mutlu olmama yeterdi. “Çiçek türü. Annem çok severdi bahçemizde çiçek yetiştirmeyi, küçükkende onunla vakit geçirmek adına sürekli peşinde dolanırdım bana da çiçeklerin anlamları olduğunu söylerdi hep.” Durdum kelimeyi vurgulamak adına. “İsyan demek.” Diana yerinde kıpırdanıp önümüzdeki masada önüme doğru eğildi. “Krala karşı kurulan isyan gruplarından olmasın. Bir şey daha bulduk.” Dedi o da benim gibi gülümseyerek. Bende yüzümü yüzüne yaklaştırdım ve sır verir gibi “Evet, bir adım daha.” sırıttık ikimizde birbirimize bakıp. Dışarıdan gören biri bizim akli melekelerimizi kaybettiğimizi düşünebilir di yada neye bu kadar sevindiğimizi sorgulayabilirdi ama hayır, bunca bilinmezliğin arasında bulduğumuz küçücük bir umut parçasına tutunuyorduk. Chris’e bakınca bakışlarının üzerimde olmasını beklemiyordum. “Daha öncede bilmediğinizi söylemiştiniz ama araştırdak yani halkın arasından elbet bilen biri çıkar. İllaki gizli saklı gruplar vardır. Sorsak burada eskiden beri yaşayan birine, haberdar olabilir değil mi?” umutla baktım Diana ve Chris’in yüzüne sırayla. Bir of çektim Chris yorgunluğunu dile getirir gibi. “Hepimiz gidersek çalışmalarında aksaklık olur, bugün müsamaha gösterdim ama bu ilk ve son seferdi.” söylediği cümleye karşı çıkcacağımdan dolayı ani sinir ayağa kalkmama sebep oldu “Bu benim meselem ve bende yanında olup sormak istiyorum.” koltukta arkasına yaşlandı rahatça, sinirimin pek etki ettiği söylenemezdi. Kollarını göğsünde bağladı ve gözlerini kapatıp başını da arkaya attı “Hayır, en azından ok atmakta ilerle. Ben dolanır halkı sorup soruştururum. Düşündüğüm birkaç yer bile var hatta, bu konu hakkında bilgileri olacağına eminim.” avuç içlerine tırnağımı batırdım “Ama hayı-” gözlerini sakince araladı ve keskin yeşil gözleriyle doğrudan gözlerime baktı “Hayır Lina, uzatmak istemiyorum konuyu. Her seferinde yüzünü değiştirecek büyüler kullandırtma bize, sen bilmiyorsun ama zor bir büyü gerçekten. Kişiyi yaptıktan sonra bitkin bırakıyor.”
Benim için halsizliği göze almış mıydı? O kadar fark etmemiştim ki ondaki değişikliği… Çok mu düşmüştüm de kendi dertlerime o yüzden mi anlamamıştım onu.
Ama hayır, Chris’i tanıyalı 1 hafta olmuştu ve anladığım şeylerden biri ise şuydu, nefesini kesecek bir ağrısı bile olsa ağrısı kadar çığlık atmak yerine bir köşeye sinip sessizliğe gömülmeyi tercih ediyordu.
“Chris haklı Lina.” dedin sakin ve uysal bir sesle araya girdi Diana. “Eğer çalışmak için fazla vaktimiz olsaydı seni Chris’e karşı savunurdum ama haklı, ok atmakta hala eksiklerin oldukça çok. Planında ok atmak yıldızlı madden, biliyorsun.”
Keşke bilmeseydim.
Keşke beynimdeki her şeyi söküp alsam ve burada doğup burada yaşadığıma kendimi inandırsaydım.
…
“İyi geceler Lina, Melsa kadar uzun bir uyku çek.” Kaşlarımı çattım ve yatakta ondan tarafa döndüm. “Melsa mı?” Şaşkınlık nidası dudaklarından dökülürken “Özür dilerim, alışkanlık.” direttim, merakım şuan daha ağır basıyordu. “Melsa ne?” diye direttim sorumu. O da bana doğru döndü ve başının altında ellerini birleştirdi. “Kökl’lerin söylediği bir çok efsanelerden diğeri. Yıllar önce 18 yaşına basan prensini evlendirmek isteyen kral kasabada muhafızları ile birlikte kız aramaya başlarlar ama o sırada zaten prens biriyle görüşüyormuş fakat kimsenin haberi yokmuş. Prens artık vaktin geldiğini anlamış ve kral ile tanıştırmak istemiş. Melsa yani prensin kız arkadaşı kralın önüne çıktığında kral kızı çok sevmiş ve kızın bir süre sarayda konaklamasını istemiş. Bu fikre çok sevinen prens hemen bir oda ayarlanmış ve akşam yemeğini kralın isteğiyle odasına servis etmiş.” meraklı gözlerle devam etmesi için baktım ama Diana’nın benim heyecanlı halimin aksine durgun bir ifade oluşunca yüzünde hikayenin mutsuz biteceğini anladım. “Yemeklerini yerken her şey çok güzel gidiyormuş lakin yemekleri bittikten sonra kızın karın ağrısı başlamış ve kaldığı odanın lavabosuna gitmiş. Prens çok endişelenmiş ve kapının önünde durup Melsaya sürekli iyi olup olmadığını ve isterse şifacı temin edebileceğini söylemiş ama Melsa ısrarla prensin isteklerini reddetmiş. Bir süre sonra prens sorduğu sorulara Melsadan yanıt alamayınca paniklemiş ve lavabonun kapısını kırıp içeri girmiş.” yutkundum “Kız ölmüş mü?” derin bir nefes aldı, sıcak nefesi yüzüme konunun hissettirdiklerinin aksine bahar rüzgarı gibi esti. “Evet. Bunu gören prens hemen önünde yatan cansız bedene koşmuş ve sarılmış. Yardım isteyemeyecek kadar bitkin düşmüş ve yanına uzanıp kızın kanı ile göz yaşı birbirine karışana kadar ağlayıp kızı sevmiş. Uzun bir süre sonra kızın yumruk yaptığı elinin arasında bir kağıt parçası bulmuş, sevdiği kadının kanının bulaştığı ve harflerin neredeyse okunamadığı.”
Seni hep seveceğim. Öldüğümde rüya görebilecek miyim bilemiyorum ama eğer görüyorsam seni kalbimde ve zihnimde hep canlı tutacağım. Eğer birinin zihninde yaşıyorsan uzun bir ömür sürersin derler o zaman sen ölümsüz olacaksın.
Bedenim bir heykelden farksız kaskatı kesilirken nefesimi tutmuş anlatmasını bekliyordum. “Bu nottan sonra uzun süre kendine gelemeyen prens ağır bir hastalık geçirmiş ve tekrardan ayağa kalkınca ilk iş olarak muhafızlarına neler olduğunu sormuş. Çocukluğunu beraber geçirdiği sağ kolu Melsa'nın kendini öldürdüğü ve lavaboda bıçak bulunduğunu söylemiş. Prens üzüntüden o an bıçağı bile görememenin üzüntüsü ile daha da içine kapanmış. Yıllarca Melsa'nın yasını tutmuş ve neden intihar ettiğine anlam verememiş. Aylar sonra prens amansız bir hastalığa yakalanmış ve kral oğluna ölmeden önceki son akşam herşeyi anlatmış. Melsa'nın kendisinin isteği üzerine öldüğünü eğer kendini öldürmezse prens ile asla birlikte olamayacaklarını söylemiş. Melsa da prenssiz bir hayat istemediğinden dolayı kendi canına kıymış. Bunu duyan prens oracıkta kalp krizi geçirmiş, kalbinde ve aklında sevdiği kıza kavuşma hayaliyle hayata sonsuza dek gözlerini yummuş.” yutkundum tekrardan sanki söyleyeceğim kelimeler boğazımı kesen kılçıklarmış gibi. “Ama bu…” üzgün biteceğini biliyordum ama bu kadar da… “O yüzden benden özür diledin.” Dedim ama aslında kendi kendime konuşmuş ve düşüncelerim içimde kalmayı reddetmişti. “Evet, çok küçüklüğümden beri anlatılır bu efsane. Ağız alışkanlığı benimkide, boş bulundum.” Anladım der gibi ağır ağır başımı salladım. “Seni fena etkiledi he?” Başımı salladım. “Etkilenmek ne kelime…” sustum. “Ama haklısın. İlk birinden duyduğumda bende çok etkilenmiş hatta o halimle 2 gün uykularıma girmişti. Gülümseyip “Çok tatlısın ayrıca o küçük yaşta kim böyle bir efsane anlatır?!”güldü o da eskileri hatırlamanın getirdiği buruklukla. “Bilmem, biriydi işte ama neredeyse aynı yaşta olduğumuza eminim.” Yüzümü buruşturdum. “O çocuğun psikolojisi yerinde değilmiş bence.” Kısık sesle güldü. “Bencede.”
Ve o akşam kendi düşüncelerimden çok Melsa ve prens kapımı çalıp zihnimin derinliklerine gömüldü.
…
“Hadi ama! Kalk artık seni uykucu.” Gözlerimi zorla araladığım an yüzüme hücum eden ışık kümelerin dolayı gözümü sıkıca yumdum. “Yine mi! Şunu yapma. Perdeyi kapat, lütfen.” Geçen günden uyanmam için perdeleri sonuna kadar aralamıştı. Gülümsediğini gözlerim kapalı olsa bile fark edebiliyordum. “Nasıl sesimize uyanamıyorsun anlamıyorum ki.”hayıflanır bir tonda. Yatakta doğruldum ve oturur pozisyona geçtim. Gözlerimi ovuştururken gıcık gülümsememi takındım ve “Hem eğer erken uyanırsam beni sinir ederek uyandıramazsın değil mi ama?” Burnunda güldü “Ya ne demezsin. Hadi kalk kahvaltı neredeyse hazır.” Gözlerimi araladım ve yarım yamalakta görüyor olsam siluetini tahmin edebiliyordum. “Hiç mi insafın yok, uyuyamadım anlasana!” Sabahları uyandığımda hatta uyandırıldığım anlarda normalden daha huysuz olabiliyordum ve az önce söylediğim cümle istemsizce söylenmiş bir kaç kelimeydi.
Eyvah!
“Yine mi uyuyamadın. Neden?” Önce oturmak için ayak ucuma baktı ama bundan rahatsız olmuş gibi kollarını göğsünde birleştirerek dikilmeyi tercih etti. Çekinmiş olabilir miydi? “Anlat bakalım. Yine neden uyuyamadın?” Yine… Tüylerim diken diken oldu, hiç sevmiyordum bu kelimeyi. Yalnız 4 harftan oluşuyordu ama sevemiyordum işte. Yıldızlarımız barışık değildi. “Bir şey olmadı.” Dedim gözlerine bakarsam yalan söylediğimi anlar korkusuyla gözlerimi ovuşturdum uykum gitsin diye. “Göz temasından kaçınmak için bahane üretme. Ellerini çek bakayım gözlerinden. Ne oldu?” Ellerimi yüzümden çektim ve “Dün Diana bana efsane anlattı, aslında dikkatsizlikten ötürü ağzından kaçtı ama ben ısrar edince anlatmak zorunda kaldı.” Kendimi suçladığım çok mu belli oluyordu? Kendi kendimi yine uykusuz bırakmıştım. Anlatmamı ister gibi devam etmem için gözlerime baktı. “Melsa ve prensi.” Dudaklarını birbirine bastırdı ve güldü. “Eski anılarım canlandı benimde.” Dedi ve ağlıyormuş gibi yapıp burun kemiğini sıktı. İster istemez güldürdü bu görüntü beni. “Komik değil, gerçekten sanki hiçbir şey yokmuş gibi bir de bunu düşündüm.” Yaptığı dramaya bur son verdi ve gözleri ifadesizliğe büründü “Efsane ne de olsa, gerçekten yaşanmış bir durum olacağını zannetmiyorum.” Başımı hiç düşünmeden sağa sola salladım. “Bir insan nasıl böyle bir hikaye uydurabilir ki ama? Hemde efsane! Eminim bu kasabadaki herkes en az bir kez duymuştur. Gerçek olmasa nesillere nasıl aktarılabilir ki?” Dudağını büzdü hafifçe “Bilemiyorum ama sen kendini bu şekilde kandırabilirsin bence.” Başımı pencereye çevirdim ve her yeri kendi rengine boyayan güneşin ışığıyla aydınlanmış etrafa baktım, ister istemez gözlerim dalmıştı. “Eğer birinin zihninde yaşıyorsan uzun bir ömür sürersin derler o zaman sen ölümsüz olacaksın.” Kaçan uykularımın yerini alan cümle işte buydu, o kadar çok tekrar etmiştim ki bir süre sonra aklımın bir köşesine istem dışı kazınmıştı. Başımı çevirdim ve zaten yüzüme bakan Chris’in gözlerine baktım. Gözlerindeki duyguyu her zamanki gibi anlayamıyordum, dipsiz bir kuyudan farklıydı. Her bir duygusunu içinde barındırdığı karanlık bir kuyu ama bu sefer farklıydı, anlamlandıramadığım bir şekilde bakıyordu gözlerime.
“Diana’yı bekletmeyelim.” dedi ve bir şey söylemeden odayı terk etti.
…
Yemeğimiz bitip mutfağı topladıktan sonra hala güneş tam olarak aymamıştı. “Nasıl olmuşum?” Odanın ortasında etrafında döndü ve ne cevap vereceğimi merak edercesine baktı. Kızıl saçlarını bol bir örgüde toplamıştı. Üzerinde bol bir beyaz kazak ve altında da ten rengi uzun bir etek vardı. “O etek ile üşümeyeceğine emin misin?” Gülümsedi. “Hayır, baksana bunun içi kapkalın.” dedi ve yanıma gelip eteğin uç kısmını yukarı kaldırdıktan sonra uzattı. Gerçekten de öyleydi, tüylü ve yumuşak bir dokusu vardı. “Üşümeyeceğinden eminsen.”dedim ve ardından ekledim “Etek ile çalışmak sencede mantıksız değil mi? Yani senin için söylüyorum.” tekrardan etrafında döndü ve az önceki sefer etrafında dönerken fark etmediğim detayı fark etmemi sağladı. “Hayır, kendim bunu bilerek diktim. Açılmaz yani.” Ne kadar çok hobisi vardı. Yemek yapmak, alışverişe çıkmak, yeni kremler yapmak… Ve şimdi de kıyafet diktiğini öğrenmiştim. “Çok zor değil mi, nasıl öğrendin?” başını olumsuz manada salladı. “İlk başlarda çok zorlanıyordum ama zamanla alıştım öyleki bir süre sonra kıyafetlere para vermeyip kendim dikmeye başladım.” dedi ve dolabından bir yığın kıyafet önüme dizdi. “Şu tişörtüm yırtılmıştı mesela, bende geri dönüştürdüm yada mesela şu kalın bir perdeydi ve artık rengi solunca etek yaptım.” dedi ve sırayla saymaya başladı. “Çok iyi! Ne kadar çok hobin var.” hayranlığım sesimden taşmıştı artık. “Aslında hobi olarak değilde mecburiyetten başlamıştım. Bir süre sonra… Öyle işte ama elbette seviyorum.” Belki de geçmişi pek parlak değildi ve mecburiyetten ötürü yapmaya başlamıştı pek çok hobisini… Kurcalamadım ve bende kıyafetlerimi giydikten sonra birlikte evden çıktık.
“Diana.” Dedim bir süredir soğukta yürümenin verdiği çatallşmış sesle. “Efendim?” Soğuktan burnu ve yanakları kızarmış,çilleri ön plana çıkmıştı. Şuan güz bir yüzden çok tatlı bir yüz duruyordu karşımda. “Chris bize bulacağı her bir haberi söyler değil mi?” Hiç düşünmeden “Evet ama neden?” İçimdeki pek çok düşüncenin ağırlığını tek bir nefese sığdırdım “Belki de bu işin ardında tehlikeli olaylar vardır ve seni tehlikeye atmak istemez. Sonuçta çocukluktan beri arkadaşsınız, küçük pembe bir yalan söylemekte sorun duymaya bilir.” Sıcak elleri elimi kavradığında üşüdüğümü bile fark etmemiştim. “Öyle bir şey olmaz, Chris ençok yalan söylenmesinden hoşlanmaz çünkü ne olursa olsun anlatır. İçinde şüphe olmasına gerek yok.” Başımı salladım ve Diana'ya güvenmek istedim.
CHRİS’İN GÖZÜNDEN”
“Buna benzer bir simge daha önce gördünüz mü?” Elimde tuttuğum eski parşomeni masanın üzerine sertçe koydum, bu adam sorduğum onlarca kişiden biriydi ve tahammülüm kalmamıştı. “Dükkanımı temizlemem gerekiyor lütfen rahatsız etmez misiniz?” Tek kaşım havaya kalktı ve karşım daki adamın yüzünde gezindi bakışlarım. Titreyen siyah göz bebekleri, görünmez umuduyla aramızda duran masanın altında kalan ve terleyen elleri… “Yalan söylemeye bir son verin lütfen, bildiğinizi biliyorum.” Adam ellerini masaya koydu ve bana doğru eğildi. Benden bariz kısa olduğundan dolayı bir sandalye kaptım ve oturdum. “Büyü mü yaptınız da bu kadar eminsiniz? Muhafızları çağırayım mi? Eminim bizlerin küçücük bir hatasını bulmak için an kolluyorlardır.” Alayla dudaklarımın bir köşesi kıvrıldı. “Elinizde kanıt olduğunu sanmıyorum,lütfen konuyu saptırmadan anlatın. Bu simgeyi nerede gördünüz ve anlamı ne?” Ellerini daha sert masaya vurdu, yalanını saklamak için sesini de yükselecekti şimdi. “Dikkatimi dağıtıyorsunuz! Dükkanımdan çıkıp gidin!” Gür sesi dükkanında yankılanırken camlardan dışarıya baktı bizi duyan birinin olup olmadığına bakmak için, dükkanının boş olduğuna içten içe şükrettiğine emindim. “Yalanınız ortaya çıkmasın diye kendinizi koruma iç güdünüzden vazgeçin ve anlatın.” Dişlerini sıkmış olacak ki çenesi kasıldı ve arkasını dönüp “Daha fazla bu saçmalıklara vakit ayırmayacağım.” hızlı adımlarla karanlık koridorda ilerlerken hızla sandalyeden kalktım ve bana doğru dönmesine fırsat vermeden koridorun duvarlarından biriyle göğsünü buluşturdum. Bir elim ensesini kavrarken diğer elim ise sırtında birleştirdiğim el bileklerindeydi. Art arda nefes alışlarını dinledikten sonra kulağına doğru eğildim “İşleri zorlaştırmayı istemezsiniz bence değil mi?” belimden çıkardığım küçük bir bıçağı sırtına yavaşça bastırdım. “Ama eğer istiyorsanız.” bıçağı daha da bastırdım. “T-tamam bırakın beni anlatacağım.” Bıçağı çektikten sonra bileğinden elimi çektim ve bir kaç adım geriledim planını yapmasına olanak vererek. Başını hafif yüzüme çevirdi sonra da hızla koridorda koşmaya başladı.
“Hadi ama gerçekten mi?” Hızla koştum saçlarından çekerek duvara sertçe vurdum, acı dolu bir inilti çıkarmasına sebep oldu. “Asıl sen benim vaktimi alıyorsun! Oyalama ve bana ne biliyorsan anlat.” Kalbi son dakikalarını yaşayan bir kuş gibi çırpınırken alnında birikimiş terler belli belirsiz parlıyordu. Korku içerisinde yüzüme bakarken “Bazen korkunç gözükebiliyorsun.” Genç kızın sesi zihninin her yerinde yankılanırken yutkundu, geçen gün Lina'nın kendisine söylediği bu söz nerden aklına gelmişti şimdi? Anlamsız bir sinirle bıçağı adamın boynuna dayadı ve bastırdı. Tekrardan ama az öncekinden daha güçlü bir inilti koridorda yankılandı. “Canının daha fazla yanmasını istemiyorsan anlat.” Daha da bastırdım ve bir kaç damla kanın adamın boynundan akmasını izledim. “Hemen.” Art arda nefes verdi. “Bu sefer gerçekten bir şey yapmayacağım, lütfen bırak.” Yüzüne dökülen saçları da avuçlayarak daha sert kafasını duvara vurdum “Bir kez güvenimi suistimal ettin, sana güvenmiyorum. Anlat.” Yutkundu. Bıçağımı boynunda bastırmaya son verdim ama orada tutmaya devam ettim. “100 yıl önce yaşanan ayaklanmadan sonra kurulan bir kuruluş. Hafızasını kaybetmeyen yegane kişilerin oluşturduğu bir örgüt. Aralarına sızan alanlardan da haberdar olmak için o simgeyi kullandılar. Başka bildiğim bir şey yok lütfen bırakın beni gideyim evde karım beni bekliyor.” Bileklerini saran ellerimi daha da sıkarak “Az önce bana büyüklük taslarken iyiydi, ne değişti!” Muhtemelen acıdan dolayı dolan gözleriyle bana korkuyla bakmaya devam ederken “Özür dilerim, gerçekten.” Derin bir nefes verdim. “Sen bunu nerden biliyorsun, kimse bilmezken?”
Hay-
!!!
Ağzımdan kaçırmıştım.
“Kime sordunuz bilmem lakin çoğunun eski tanıdıkları bu örgüte üye olmadıklarına eminim. İşlerini çok gizli yaparlardı bu yüzden kimse bilmez.”
İşler iyice karışıyordu.
“O zaman sizin de eski bir tanıdığınız o örgütten biriydi değil mi?” Şüpheyle baktı ardından da gözlerini kaçırdı. Bıçağı aynı bölgeye tekrardan bastırarak “Yüzüme bak ve cevap ver.” Korku dolu gözleri ile gözlerime baktı ve “E-evet ama öldü genç yaşta zaten. Küçükken bana anlattıklarından hayal meyal anımsıyorum. Bu kadar, gerçekten.” Şüpheyle bakan bu sefer ben oldum. “Neden öldü peki?” Kanı boynunda yol çizerken kesik kesik nefesler eşliğinde cevap verdi “Amansız bir hastalığa yakalandı, Liras hastalığı sonrada öldü zaten.”
Liras…Lina… Ne kadar çok benziyordu ismi.
Dişlerimi dudağıma geçirdim. Neden aklıma en saçma anlarda geliyordu yüzü ve sesi?
“Yalan söylemediğine emin misin?” Yalan söylemediğini biliyordum ama sormak istemiştim doğru cevabı verildiğinde ki yüz ifadesini. “E-evet. Gerçekten doğruyu söylüyorum.” Bıçağı boynunda çektim ve kızına tekrardan soktum. Arkamı dönüp kapıdan çıkacakken cebimdeki sargı bezini adama doğru fırlattım. “Çabuk iyileşin.” kapşonumu taktım ve soğuktan dolayı üşüyen ellerimi cebime attım.
Küçükte olsa edindiği bilgilerin Lina'yı mutlu etme umuduyla yola çıktı, bunları düşünürken yüzünde oluşan belli belirsiz gülümsemeden haberi dahi yoktu.
…
“Şimdi daha iyi oldu.” Lina Diana'nın hoşnut cümlesiyle birlikte yayı bir yana kendisini bir yana çimlere attı. “Tamam o halde, molası hak ettin. Yemeklerimizi yiyelim mi? Acıktım.” Sırıttı Lina. “Bende bende!” yanlarına doğru adımladım. “Çalışmayı mi ekiyorsunuz siz?” Ağzına tıktığı çöreğin bir kısmı dışarıdan gözükürken şaşkın bakışlarını üzerime çevirdi Lina. Böyleyken tıpkı küçük bir çocuğu andırıyordu. Kalan parçasını kopardı ve elinde aldı. “Evet. Saatlerdir çalışmıyoruz ve burada keyif çatıyoruz.” ağzındaki yemekten dolayı şişen yanaklarından gözlerimi kaçırıp Diana'ya baktım. “Vay be, sende mi Diana?” Güldü ve Lina'nın yanına oturdu. “Evet hatta o okların hepsini sen attın çünkü.” işaret ettiği yeri gösterdi. Gelişiyordu, diğer günler çizdiğimiz çemberlerden en dıştakine bile zor atarken şimdi içerideki çemberlere atabiliyordu. Bu onu hem mutlu ediyor hemde üzüyor olmalıydı, planın sonunu hepimiz biliyorduk… “Hala ortadike çembere bir tane bile atamıyor musun?” Karşılarına oturdum ve elimdeki bir paketi Diana'ya verirken diğerini ise Lina'ya fırlatırcasına attım. “Sen yap kolaysa bay mükemmeliyetçi.” Verdiğim paketi açtığında gördüğü şeyle yüz ifadesi anında değişirken mutlulukla yüzüme baktı. “Pieresli çörek mi?” Elindeki yarım kalan çöreği paketin içine koyup aldığımdan koca bir ısırık aldı. “Töşökkor edim.” Yanaklarımın içini dişledim bu konuşmasına “Yut önce yediklerini sonra konuş.” Yuttuktan sonra tekrardan teşekkür etti ve yerken ne kadar beğendiğini belli eden sesler çıkardı. “Öyle olsun Lina, yaptığım çörekleri sevdiğini sanıyordum.” Lina'nın yüzündeki mutluluk paniğe dönerken Diana’ya yaklaşıp “Hala çok seviyorum, sevmiyorum demedim ki. Ayrıca sende bunun aynısını yaptın de-” Diana'nın elini Lina'nın başına koyup saçlarını karıştırması ile Lina’yı susturdu. “Tamam şaka yapmıştım hemen ciddiye alıyorsun.”dedi ve gülümsedi. Bu gülümsemesi beni rahatlatmak yerine daha da düşündürdü, içindeki duyguları gölgelemek adına gülüyor gibiydi.Lina'ya çevirdim bakışlarımı. Lina'nın da gülmesi için Diana'nın küçük bir tebessümü yetmişti. Batan güneşin son kırıntıları yüzünün sol tarafını aydınlatırken sanki güneş onun gülüşüyle doğup batıyor gibiydi. Gözlerimi hızla yüzünden çekip yemeğime çevirdim.
Neler oluyordu bana bu aralar?
LİNA'NIN GÖZÜNDEN
“Bileğin daha iyi mi? Diana sana sürüyor ve sık sık hatırlatıyor olmalı.” Yediğimiz yemeklerin çöplerini bir poşette toplarken Art arda başımı salladım. “Evet gayet iyi hatta kısa bir süre içerisinde bu kadar iyi olması şaşırtıcı.” Chris'in bakışları Diana'yı buldu. “En iyi şifacının Diana olduğunu söylerim hatta kanıtlarımda.” gülümsetti bu arkadaşlıkları. “Ya ne demezsin. Bir sürü farklı bitkim olunca da söylenen Lina'ydı çünkü.” Dedi ve bana dönerek “Bak Lina bu geçen sefer bir huysuzlandı bir sürü bitki etrafta olunca.” Güldü ardından da. Yan gözle Chris'e baktım. “Hiç şaşırmadım. Uyuz.” Ardından Chris'in verdiği abartılı tepkileri ve etrafın dağınık olmasına daha da sinirlendiği için ortalığı temizlemesini anlattı. Konuşmasını bitirince ise Chris yaptıklarını reddedip Diana'nın saçmaladığım söyledi ama elbette Diana'yı savunmuştum ardından Diana“Sen arkadaştan daha ötesin benim için Lina.” Söylediği bu söz karşısında hiçbir şey diyememiş ve etrafı toplamaya devam etmiştim.
Pek çok kez bu sözleri duymuştum.
“Her zaman yanındayım.”
“Seni herkesten çok seviyorum.”
“Seni bilerek üzmem bunu bil.”
Ardından sırayla.
Bunu söyleyen kişi yanımda olmayı bırakmış ve beni etmişti.
Diğer kişinin hayatında sevdiği kişi bile olamamıştım.
Ve beni bilerek üzmüştü.
Diana böyle değildi, biliyordum. Aklımda onun ile alakalı en ufak kötü düşünce yoktu lakin ben artık birileriyle tanışıp onlara güvenmek istemiyordum.
Biriyle tanışmak hiçbir anlam ifade etmezdi.Herkes sonunda değişmiyor mu zaten?
…
Eve gittiğimizde diğer günlerde olduğu gibi evin deposundan odun getirmiş ve sobayı yakmıştı Chris. Aslında soba gibi değildi ama sobaya da benziyordu. Anlam veremiyordum.
Kıyafetlerimizi değiştirdikten sonra Diana bize kendi hazırladığı bir çay yaptı ve koltuklarda oturduk. Bir süre çayımızı içtikten sonra Diana hepimizin çekindiği gerçeği dile getirerek “Chris bir sonuç bulabildin mi?” Bakışlarımı kupamdan çekip Chris'e doğrulttum. Çayından bir yudum aldıktan sonra bugün yaptığı her şeyi anlattı. “Harika işler daha da ilginçleşiyor. Nasıl bulacağız ki o üyelerden birini.” Dudaklarımda ki belli belirsiz gülümsemeyi gören Diana “Neye gülüyorsun şuan acaba?” Bakışlarımı yüzüne çevirdim “Bir adım daha yaklaştık gerçeğe. Öyle değil mi?” İkisine de aynı ifademle baktım. “Örgütün buluştuğu illaki bir yer vardır öyle değil mi? Onu bulalım.”Söze Chris devam etti. “Gizli bir yerde olursa dikkat çekmezler mi? Göz önünde olursa dikkat çekmesi güçleşir.” yutkundum, çok mantıksız mantıklıydı söyledikleri. “Yarın bakarız o halde değil mi?” beklenti dolu gözlerle baktım ikisini de. Diana’nın cümlemi bitirmem ile bakışlarını benden çekip ellerine bakması bir oldu. Chris gözlerime baktı, en derinlere ulaşabilecek şekilde. “Lina.” Yorgun çıkmıştı sesi az öncekinin aksine. “Yarın son günümüz. Son kez çalışman gerekmez mi?”
Zihnim sustu ve sadece Chris'in söylediği cümlenin tekrarlanmasına izin verdi.
Son gün
Son gün
“Lina yarın son günümüz.”
Tanışalı 2 hafta olmamıştı ama yine de o kısa süre yetmişti kalbimde onlar için filizlenen duygulara. Burnumun direği sızladı ve aniden gelen göz yaşlarımın akmaması için kendimi kastım.
Ne ara onlara o kadar bağlanmıştım.
Ne ara Diana ve Chris ile birlikte kahvaltı yapmaya alışır olmuştum.
Ne ara onlar ile güneş daha aymadan yapılan yolculuklar ve uzun saatler süren çalışmalarımıza.
Veya birlikte hazırladığımız akşam yemekleri ve ardından çıkan bulaşıklarımızı toplarken şen sohbetlerimizinde bize eşlik etmesini.
Yada Diana ile birlikte sohbet ederek uyuyakalmalarımızı.
Ve Chris ile yaptığımız gece yarısı sohbetleri…
Biri abim diğeri kardeşim olmuş ve bana kol kanat germişlerdi. Karşılık gütmeden evlerinin ve kalplerinin kapılarını açmışlardı.
Kimse şu ana kadar koşulsuz bir şey yapmamıştı benim için.
Onlar dışında.
“Haklısın.” Belli bir şekilde yüzüm düşmüştüm ve bunu gizlemek için enerjim de yoktu. Ellerini çırptı Diana ve “Çok güzel bir turta yaptım.” Dedi ve koltuktan kalkıp mutfağa ilerledi. “Ve evet, sende tatlımı yiyeceksin Chris.”
Chris'in bakışlarını üzerimde hissediyor lakin bakmamak için direniyor ve parmaklarıma oynuyordum. Gözlerim dolup duruyordu ve ben onun önünde tekrardan ağlamak istemiyordum.
Ayrıca Diana…
Beni arkadaştan daha ötesinde gördükten sonra mutlu bir şekilde mutfakta turta kesiyor olamazdı. Aramızda duygularını gizleyebilen açık ara Dianaydı. Chris'in yüzünde yel oynamazken Diana üstüne üstlük mutluluk maskesini çok çabuk takınabiliyordu.
“Tatlılarınız hazır!” Mutlu mutlu elindeki tabakları önüne bıraktı ve tatlısından yedi. “Çok güzel yapmışım ya. Ben aşçı mı olsam ne.” Önümdeki aynı çizgi filmlerdeki gibi muazzam gözüken turta dilimine baktım ve yemek için çaba sarf etme gereği duyamadım. Yutkundum Art arda ama bu mide bulantımın daha da şiddetlenmesine yol açtı. Çatalı tuttum, turtadan biraz alıp yedim ve gülümseyerek “Çok güzel olmuş.” Ve kendimi daha da zorlayarak art arda hepsini yedim. Bitirdiğimde ise kalkıp mutfağa koşar adım koştum. İkisininde bakışları dakikalardır benim üzerimdeydi ve ben nefes alamıyor gibi hissetmiştim, şimdi yalnızdım. Tek temennim bir süre yanıma gelmemeleriydi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |