@beste_jasminie_ow
|
Merhaba artık her ayın 15'inde yeni bölü atacağım :D (Tabi bundan sonra) Bir süre etrafı gezdikten sonra odama gidip üstümü değiştirdim. Üstüme beyaz bir kazak altıma ise kot pantolon giydim ve maskemi çıkardım. Odamdan çıktığımda bugünün muhafız olarak 10. Yılım olduğunu hatırladım. Yavaş yavaş yürüyerek muhafızların toplandığı salona gittim. İçerden ses gelmiyordu fakat içeri girdiğimde "10. Yılın kutlu olsun Edalyn!" diyen 4 farklı ses duydum. Bu 4 farklı sesin sahiplerinden biri yüzü gülen Lauren'dı. Şaka tanrısının muhafızı Alex, aşk tanrıçasının muhafızı Willow, gece tanrıçasının muhafızı Yui'de sahte bir gülümseme vardı tıpkı fotoğraf çekilirken hemen bitse de kurtulsak denildiğin zamanlardaki gibi. Bu da onların bugün çok yorulduklarının işaretiydi. Bir süre sessiz kaldık ama Lauren bu sessizliği "10 yıldır muhafız olmak nasıl his?" diyerek bozdu. Kendisi burada 17 yıldır güzellik tanrıçasının muhafızıydı. Ona "Eh işte" diyebildim çünkü muhafız olmak bana hiçbir şey hissettirmiyordu. Diğerlerinin yüzünde bir şaşkınlık oluştu fakat belli etmemeye çalışıyorlardı. Lauren "Ama bu imkânsız! Sen tanrıların kraliçesinin muhafızısın." dedi. Willow sonunda şaşkınlığına yenik düştü ve " Ben bile 29 yıldır aşk tanrıçasının muhafızıyım ama hala heyecanlıyım. Sen nasıl olamıyorsun?" dedi. Ona tam hissetmiyorum diyecekken içeri giren başka bir muhafız sözümü kesti. "Çünkü kendisi hatanın ta kendisi, yani duygusuz olması gayet normaldir Willow. Ayrıca kraliçe onun bu halinden gayet memnun özellikle maske taktığı zaman" dedi Luther ve benim için kurulan masadan bir içki alıp başına dikti. Alex küçük bir kahkaha attı " Hadi ama Luther şimdi şakanın sırası değil. Eda bir hata olamaz sadece duygularını açıklamayı sevmiyor." Luther içki şişesini içmeyi yarıda kesti "Gözlerine ne diyorsun o zaman Alexander?" dedi ve odadakiler dikkatlice süzdü. Lauren "Buraya geldiğinde olan bir şey ayrıca gözü öyle diye hata olacağı yok Luther!" Onu dedikten sonra bereket tanrıçasının muhafızı ve Luther'ın ikiz kardeşi Hermine içeri girdi. "Sevgili kardeşim Lut, yine Edalyn ile mi uğraşıyorsun? Seni kaç kere uyardım." dedi. Luther'a baktığımda yüzü sinirden olacak ki kızarmıştı. Onun bu yüzünü ilk defa görüyordum ve bu görüntüsü acınacak haldeydi. Luther öfleye püfleyip tekrar içki içmeye başladı. Hermine'ı buraya geldiğimden beri sevmiştim, kendisi 43 yıldır farklı tanrı ve tanrıçaların muhafızı olmuştu. Luther'ın kardeşi olması onun muhafız olmasını kolaylaştırmıştı. Ayrıca beni kız kardeşi gibi görüyordu. Luther ise tam tersiydi kendisi 44 yıldır muhafızdı ve benim gibi oda 10 yılını tanrıların kralının muhafızı olarak geçirmişti. Beni bu nedenden kıskandığını ve nefret ettiğini düşünüyordum. Onu gibi tecrübem yoktu, bende bu yüzden kuşkulanmıştım. Bana birçok kez düelloya davet etmişti ve birçoğu kral ve kraliçe tarafından sonlandırılmıştı. İkisinin düellolarda bir şeyden korktuğu çok belli oluyordu. Luther bu duruma "Sana zarar vereceğimden korkuyorlar" diyerek kendisinden gurur duyuyordu. Ama biliyordum, ondan değil benden korkuyorlardı çünkü ben Luther'ın dediği gibi hata idim yani ne yapabileceğimi ben bile bilemezdim. Ben bunları düşünürken savaş tanrısının muhafızı Rose içeri girmiş " Burada ne oluyor?" diyerek burada neler döndüğünü anlamaya çalışıyordu. Lauren " Eda'nın 10. Yılını kutluyorduk." dedi. Rose " 10 yıl oldu mu? Zaman ne çabuk geçiyor." dedi. O sıra hiç konuşmayan Yui "Senin de 7 yıl benim 23 yıl oldu Rose yani bu gayet normal bir zaman dilimi. Abartılacak bir şey yok" dedi ve atıştırmalıklardan yemeğe başladı. Rose " Abartılacak bir şey yok mu? Tabii var! Bunca yıldır bir savaş tanrısından eğitim alıyorum ve çok yoruluyorum." Dedi ve Yui ile yine atışmaya başladılar. Bir süre onların atışmasını ayakta izledim, sonra ise bir sandalyeye oturup benim için hazırlanan yiyeceklerden birkaç tane ağızıma attım ama ağzıma attığımda atıştırmalıkların berbat olduğunu fark ettim. Yediklerimin birçoğunu dün yemiştim ve o zaman tatları gayet normaldi. Lauren'a döndüm, ona "Neden atıştırmalıkların tadı çok farklı?" diye sordum. Lauren ağzına bir tane attığı gibi yüzünde bir ekşime oldu. "Tadı çok kötü! Bunları kim getirmişti?" dedi ve yediklerinin tadının gitmesi için bir bardağa su doldurup içti. Luther "Nasıl yani?" dedi. O sıra ağzımın uyuştuğunu hissettim ardından ise öksürmeye başladım, tadı bir türlü ağızımdan gitmiyordu. Hermine koşarak yanıma geldi, kana benzeyen yeşil bir şey öksürüyordum. Hermine "Çabuk şifacıları çağırın ayrıca atıştırmalıklardan da yemeyin zehirli olmalılar" dedi. Benden sonra ise Lauren ve Yui aynı şeyi yaşadılar. Üçümüzde öksürürken yeşil bir şey ağızımızdan çıkıyordu ve geçmiyordu. İçimden şifacıların çabucak gelmeleri için dua ediyordum fakat zehir yavaş yavaş duyma ve görme yetimi kaybettiriyordu. Her yerim uyuşmuş, kimseyi ne görüyor ne de duyuyordum tek bildiğim nefesimin tükendiğiydi... Gözlerimi açtığımda şifacıların olduğu odada yatakta yatıyordum. Görme yeti geri gelmişti fakat hareket edemiyorum. Biri boğuk bir sesle "Şifacıları çağırın kraliçenin muhafızı uyandı!" dediğini duydum. İçimden ne kadar süredir uyuyorum? Yanımdaki kişi kim? Diye düşünürken farklı bir kişi konuşmaya devam etti, bu kişi benimle konuşuyordu. "Edalyn iyi misin? Bir yerin ağrıyor mu?" dedi. Bu Hermine olmalıydı çünkü beni böyle önemseyecek iki sevdiğim kişi vardı: Hermine ve Lauren. Lauren' da benim gibi zehirlendiğinden onunda yeni uyanması gerekirdi. İlk duyduğum boğuk ses konuşmaya başladı "Hermine bırak dinlensin ayrıca hala şokta gibi gözüküyor." Dedi. Hermine ise "Biliyorum Lut ama bir yeri ağrıyorsa durum ciddi demek biliyorsun. Sende görmüştün buraya taşıdığında zehirden dolayı teni açık yeşile dönmüştü" dedi. Hermine'ın dediklerine garipsedim. Luther ölmek üzere olsam da beni taşıyıp en yakın şifacıya götürmezdi. Bunu biliyordum çünkü yaşamıştık. O zamanlar daha muhafız olalı 2 yıl olmuştu ve bir melek insan kral ve kraliçeye adak olarak meyve getirmişti fakat melek insan biraz garip davranıyor ve meyvelerin rengi o kadar canlı değildi. Kraliçe "Altın muhafızım şu yiyeceklerin tadına bakar mısın?" demişti bende onun emrine uyup meyvelerin birini kesip bir parçasını yemiştim. Sonra ise vücudumda büyük beyaz lekeler çıkmaya başlamıştı ve çok güçsüzleşmiştim. Ardından o melek insan kem küm etmeye başlamıştı. Kraliçe asasını çıkarıp onu cehenneme göndermişti. Ben ise zar zor arkaya geçmiştim. Geçerken de Luther "Ölürsen çok sevinirim Eda." deyip sırıtmıştı. O sıra arka tarafta Willow olmasaydı zehirden ölüyordum. Ben bunları düşünürken Hermine yanıma oturdu, başımı okşamaya başladı. "İyisin değil mi Edalyn?" dedi. Ağzımı zar zor da olsa oynatarak "İyiyim" diyebildim. Luther "Tabi iyi olacaksın 2 saattir uyuyorsun." dedikten sonra etrafta bir telaş ortaya çıktı. Şifacılar aceleyle dolaplardan ilaçlar ve sargı bezleri alıyordu. Hermine "Ne oluyor? Yoksa başkası da mı zehirlendi." Dedi. Şifacı "Evet ama bu sefer bir muhafız değil bir tanrı zehirlenmiş!" dedi ve eline sargı bezi alıp çıktı. Hermine'ın yüzünden şok olduğu çok belli oluyordu ve bu tepkinin aynısı Luther'ın yüzünde de vardı. Hermine "Kahell zehri..." dedi. Kafamı zar zor ona doğru döndürdüm. "Kahell zehri de ne?" dedim, hala zar zor konuşuyorum. Hermine "Kendisi adından da anlaşılacağı gibi cehennemden gelen bir zehir... Bir damlası bile 10 dakika içerisinde panzehir içilmezse yavaş yavaş vücut iflas eder ve ölüme sebep olur." dedi. Luther şoktan daha yeni ayıldığı sesinden belliydi. "Bu zehri buraya cehennemin tanrısı dışında kimse getiremez. Ayrıca yakın zamanda cehennemin tanrısı Kahell getirmemişti." Dedi. Bunu bende biliyordum çünkü cehennemin tanrısıyla en son 7 yıl önce ilk defa tanışmıştım. Kendisi cehennemden gelmişe hiç benzemiyordu, gayet asil ve nazik biriydi bizim muhafız olmamıza rağmen bize bile saygı göstermişti. "Lauren ve Yui nasıl?" diyerek konuyu değiştirdim. "Lauren'a sizden hemen sonra panzehri vermiştik ona rağmen sizin gibi bayılmadı o yüzden kısa sürede kendine geldi. Yui ise çok fazla atıştırmalıklardan yediği için hala baygın. Şifacılar komaya girmediğine şükretmemizi söyledi." dedi Hermine. Luther "Ayrıca Lauren panzehri içtikten çok kısa süre sonra kendine geldi, hatta rengi bile atmamıştı sanki panzehri önceden içmiş gibiydi." Dedi. "Ne yani Lauren'ın bizi zehirleyen kişi mi olduğunu söylüyorsun? O böyle bir şey asla yapmaz Luther, büyük ihtimal Hermine'ın dediği gibi sadece bir ısırık aldı o yüzden fazla etkilemedi." Dedim ve yataktan çıkmaya çalıştım fakat Hermine izin vermedi. "Hem benim böyle uyumamın sebebi akşam talim yapmıştım o yüzden" dedim fakat bu dediğim bir yalandı. Evet, uyumamıştım çünkü gözlerimdeki bu hatayı çözmek için araştırıma yapmıştım fakat olumlu bir sonuç çıkmamıştı. Luther "Lauren'ı savunmak için yalan söyleme... Eda" gözlerinden sinirlendiği belli oluyordu bu sinirini sadece Hermine onunla alakalı komik bir şey söyler veya konuyu değiştirerek yok ederdi. Hermine "Edalyn, Lut'u dinleme sen sadece senin için endişeleniyor hatta bunu sen baygınken de bizzat söyledi." Söylerken gülmemek için kendisini tuttuğu çok belliydi. Luther "Ne? Ben o hata için endişelenecekmişim, yok daha neler Hermine." Dediğinde teni normalden daha canlı ve hafif kırmızılık vardı, bu öfke değildi. "Hermine, Luther'ın renginin değişmesi hangi duyguya işaretti?" dedim. Hermine "Sadece utandığı için kızardı Edalyn, o kadar merak edilecek bir şey değil." Dedi. Ama merak ediyordum çünkü kızarmayı pek çözememiştim diğer duygulardan çok daha farklıydı, her nedenden oluşabiliyordu benim gördüğüm ise sadece utanma ve kızgınlıktı. "Ne oldu Eda, yoksa hatanın sebebi duygusuz olman mı? Duyguları öğrenerek hatandan kaçamazsın çünkü sen her zaman bir hatasın." Dedi Luther yine hata olduğumu hatırlatmak için. Her zaman bunu yaptığı için alışmıştım. Tek sorunu tekrardan düşünmeme yol açmasıydı. Hermine tam Luther'a dönüp ona kızacakken kapı sesi duyduk. Şifacılar gelmişti. Hepsinin suratı asıktı. "Ne oldu, tanrının durumu iyi mi?" dedi Hermine. Şifacılardan biri çok kısık bir sesle "Ölmüş..." dedi. Hermine'ın duyamadığı belliydi ama suratlarından anlamış olmalıydı ona rağmen "Ne?" dedi sadece ve yüzündeki bütün duygular bir anda yok oldu. Luther'a baktığımda elini sıkıyordu, gözleri ise intikam ateşiyle şimdiden tutuşmuştu. "Bir tanrı asla ölemez dediğimiz gibi o bir tanrı!" dedi Hermine. Onun elini tuttum o sıra ise ellerimden sarmaşığa benzeyen yeşil çizgilerle kaplandığını gördüm, bu zehrin yan etkisi olmalıydı. "Hermine dediğin üzere Kahell çok güçlü. Yani o tanrı birkaç tane atıştırmalık yediyse ve zehri bilmiyorsa..." "Eda ne dediğini kulakların duyuyor mu? Ölen kişi bir tanrı o bizim gibi öldükten sonra buraya gelmedi o hayatının en başından beri buradaydı." Dedi Luther. Sözlerim bir işe yaramayacaktı. Çoktan gözü öfkeden kör olmuştu ama bu kadar çabuk sinirleneceğini düşünmemiştim. O sıra içeriye Willow girdi. Yüzünden hala şokta olduğu ve inanamadığı belliydi. Şifacılara "Panzehri vermediniz ama verseniz yaşar belki? Onu gördüm hala hareket ediyordu." Dedi. Şifacılardan biri "Aşk tanrıçasının muhafızı Willow biz geldiğimizde zehir çoktan kalbi delmeye başlamıştı. O nefes tanrının son nefesiydi." Dedi. Bazı şifacılar kendi kendilerine fısıldıyordu. Birisi "Bir zehir tanrıyı bile öldürebiliyorsa bizim değerimiz ne ki?" dedi bir başkası da "Tanrı öldükten sonra nereye gidiyor... Acaba bende ölsem, oraya gider miyim?" gibi şeyler diyorlardı. |
0% |