"Eveet." Sesi ürkütücüydü.
Ne demek evet?
Benim niyetim buketi verip gitmek yönündeydi ama yeni fark ediyordum ki karşımdakinin niyeti fazlasıyla farklıydı.
"Ben buketi vermeye gelmiştim."
Güldü.
"Buketi iade etmendeki nedeni sorabilir miyim?"
Sabır dileniyordum. Bu adamı hiç böyle bilmezdim.
"Yanlış bir anlaşılmanın ortasına düştüm galiba."
"Hayır. Ortada yanlış bir anlaşılma yok."
"O zaman neden beni bu şekilde çağırdınız."
Yüzünde görmeye tahammül edemediğim pis bir sırıtış belirmişti.
"Sence de seni neden bu şekilde çağırdığım belli değil mi?"
"Dediklerinizden hiçbirşey anlamıyorum."
"Anlamana yardım edelim o zaman."
Ceketini çıkartıp üstüme
doğru yürümeye başladığında,
adeta başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü
Bir adım... İki adım...
Adım sesleri kulaklarımda yankılanırken ne yapmaya çalıştığını lanet olsun ki, anlamıştım.
Olduğum yerde kaskatı keşilmiştim. O-o bana yaklaşıyor muydu?
"H-hayır lütfen uzaklaşır mısınız?"
"Neden?"
"Çünkü rahatsız oluyorum!"
"Neden hislerimden rahatsızsın?"
"Bana bakın benim bir ilişkim var ve şuan yaptığınız hiç hoş değil."
"Peki, sence bu umrumda mı?"
"Can bey yaklaşmayın."
Kahkaha atmaya başlamıştı. İki elini havaya kaldırarak, "Tamam sen ne dersen o." Demişti.
Anlayış mı göstermeye çalışıyordu?
Bir kızı istemediği işlere sürüklemek için anlayış göstermek, vay anasını.
Arkasını dönüp masanın önündeki sandalyeye oturmuştu.
Bir eliyle sandalyeyi işaret edip, "Otur lütfen." Demişti.
Yemin ediyorum gerizekalı.
Bu hareket bana karşı yapılmış bir tehdit misali olduğu için sözünü ikiletemeden karşısındaki sandalyeye ilerledim.
Masa ve üstünde sadece bir tane... Mum.
"Seni neden çağırdım biliyor musun?"
Müneccim miyim ben nerden bileyim?
Tabiki titrek sesim bu cümleyi söylemeye cesaret edememişti.
"Bilmiyorum."
"O zaman sana bir ipucu.
Erkek arakdaşın."
Erkek arkadaşım ne.
İpucuna sıçsınlar geri kafalı!
"Erkek arakadaşım?"
"Evet o şerefsiz. Ah ahh bir bilsen seni ne zamandan beri sevdiğimi."
Aklını kaçırmış bu adam.
"Acaba açık mı konuşsanız?
Erkek arkadaşım dediniz."
Gözleri kısılmıştı. Ama ben yanlış birşey demedim ki.
"Ayrıl."
Pardon, sen kimsin de yani gelmiş bana ayrıl diyorsun.
"Sizin kafanız yerinde mi?"
"Asıl o soruyu ben sana sormalıyım bunca zamandır beni nasıl fark etmedin?"
Çıldırmak üzereyim.
"Can bey eğer aklınız yerindeyse ilişkisi olan bir kızı bu şekilde sıkıştırmazdınız."
İçmiş gibi davranıyordu. Bedeni burdaydı ama aklı kaç karış havadaydı tahmin edemedim.
"Diyorsun, bakalım yerinde miymiş?"
Sandalyeden ayaklanıp,
Masanın ortasındaki mumu eline aldı.
Hayır yani ne yapmaya çalışıyordu?
Karşıma geldiğinde, sandalyemi geri çekip kendisine doğru çevirdi.
Vay şeref yoksunu..
Elindeki mumu bana yaklaştırmaya çalıştığı sırada kendimi kurtarmak amaçlı sandalyeden inmeye çalıştım.
Öküz kolumu öyle tutmuştu ki kıpırdamama bile izin vermiyordu.
Ebru yukarıdaydı dimi?
"EBRU ORDAYSAN ÇABUK KORUMALARI ÇAĞIR!"
Avazım çıktığı kadar bağırdığımda karşımdaki adam haklı olarak afallamıştı.
Ne düşünüyordu buraya tek geleceğimi mi?
Beni onca yıldır sevmiş ama tanıyamamış aptal.
Yukardan onay sesi geldiğinde, kızgın bakışları beni buldu.
Ürkütücü ya... Embesil.
"Seni küçük pislik."
O nasıl cümle ayol?
"Kendini kanıtlamış oldun şizofren."
Sinirlendiğini izlemek bana her ne kadar keyif verse de korkutuyordu da.
Elindeki mum hala yanıyordu. Şu saatten sonra mum saçmalığından nefret ediyorum.
Elini elimden çekmemişti ve bu gerçekten sinir bozuyordu.
Korumalar nerde kaldı ya?
"Şuan gerçekten canımı yaktın biliyor musun?"
Bundan banane.
"Benim kolumu bu şekilde tutmaya devam ederek asıl siz canımı yakıyorsunuz."
"Benimki o manada değildi."
Yav yürü git ya.
Zaten aramızda çok hatrı sayılır bir mesafe varmış gibi daha da yaklaşmaya çalışıyordu kıt beyinli, sırık.
"Benim canımı yakanın canını yakarım."
Hayır ama bu çok klas kaçtı.
" O nasıl olucakmış."
Dedim, korkumu gizlemeye çalışarak
Ne kadar da gizleyebiliyordum öyle...
"İzle."
Elindeki mumu koluma yaklaştırdığı sırada yukarıdan bir ses,
"Aşağıdalar yardım edin."
Diyordu.
Şükür gelebildiler yani.
Kafasını kaldırıp ne olduğunu anlamaya çalıştığı esnada, elimi sıkıca yumruk yapıp pislik suratını ortasına geçirdim.
Aksiyon mu istiyordu.
Al sana aksiyon sümüklü mendil.
Beklemediği anda yediği yumruk sayesinde dengesi bozulmuştu. Elindeki mum
kayıp koluma düştüğü anda dudaklarımdan tiz bir çığlık kaçmıştı.
Mumlardan gerçekten nefret ediyorum.
Koluma bakmakla vakit kaybetmeyip, onun dikkatinin dağılmasını fırsat bilerek korumaların olduğu yöne doğru kaçtım.
Malum hastanemizin bodrum katı adeta labirente benzer.
Ölüleri hiç saymıyorum bile.
Koşar adımlarla korumaları şükür ki bulmuştum.
Boynundaki kolların ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ki, Ebru'nun sarılışı olduğunu anlamam pek de uzun sürmedi.
"Ne oldu iyi misin.? Koluna ne oldu?"
Ayy çok fazla soru sinirlerim bozuldu.
"İyiyim."
O sırada korumazdan biri beni muhataba almıştı. Şükür yarabbi.
"Kumsal hanım aşağıda ne olduğunu anlatır mısınız?"
Kısaca özet geçip yaşadığım malum durumu belirtince, artık Can denilen ahmak herifin bu hastanede hiçbir yeri kalmadığını fark ettim.
Ne acınası ama.
_________♡_________
Kolumu gazlı bezle sardıktan sonra bugün hastaneden erken çıkmak için izin almıştım.
Telefonumu sessize aldığım için gelen aramaları ve mesajları görememiştim.
Şuan telefonuma baktığımda Rüzgar'ın yığınla attığı mesaj ve aramalarını görmek yüzümde küçük bir tebessüm oluşturmuştu.
Çocuk endişelenmiş senin yaptığına bak ya.
O kadar aramış yani bir geri dönersin.
Rüzgar'ı aradığım esnada nereyse telefon çalmadan cevap verecekti garibim.
"Kumsal iyi misin niye aramalarıma cevap vermiyorsun?"
Sesindeki endişelenme gerilmeme sebep olmuştu.
"Bir sakin ol Rüzgar telefonum sessizdeydi. Hastalara bakıyordum. Meşgul olduğum için geri dönemedim."
Bence bu yalanı kesin yer.
"Kumsal?"
"Efendim canım ne oldu?"
"Hastaneden çıkış saatin değil şuan.'
"Değil zaten."
"Ama sesin dışarıdan geliyor."
Sen sıçmadın mı şimdi Cafer?
"Eve gidiyordum."
"Neden?"
"Biraz grip gibiyim de bugünlük dinlenicem."
"Sabah konuştuğumuzda grip değildin?"
"Evet bir anda oldu ben de anlayamadım."
"Ya Kumsal yeme beni. Eğer çıktıysan doğru benim eve geliyorsun."
"Neden?"
"O zaman ben geliyim."
"Ya tamam dur sen sakatsın garibim gelemezsin ben gelirim."
Yönümü değiştirip, Rüzgar'ın evine doğru yürümeye başladım.
Umarım kolumu görmez...
__________♡__________
"Hoşgeldin bebeğim."
Yüzümde kocaman bir gülümseme belirirken, sevdiceğimi ne kadar özlediğimi yeni, yeni fark etmiştim.
Eve girip kollarımı boynuna doladığım esnada kolumdaki yanık sızlamaya başlamıştı.
"Hava da sıcak aslında ateşin mi var senin?"
Bakışları üzerime geçirdiğim sweat hırkaya kaymıştı.
Kolumu başka nasıl saklasaydım yani..
Elini anlıma koyup, ateşimi kontrol etmişti.
Gerçi hasta değildim ki.
"Ateşin de yok."
Grip de değilim zaten sıçtım ben.
"Ya yok gelirken azıcık üşüdüm de öyle hırka giydim."
"İçerisi yeterince sıcak çıkarabilirsin."
İnan, şuan senin bana bakan ela harelerin salondan daha sıcak...
"Yok ya kalsın böyle."
"Kumsal sende birşey var garip davranıyorsun."
Fark etti mi? Kahretsin ya.
"Neyse gel içeriye geçelim."
Eliyle kolumu tutmuştu gerçi tutmasıyla bırakması bir olmuştu.
"A Rüzgar ya."
Yine endişelenmişti..
"Ne oldu? özür dilerim canını mı yaktım?"
"Yok."
Bu sefer kaçışım yoktu belli ki. Hırkamın kolunu sağlam olan tek eliyle dikkatlice yukarıya kıvırmıştı.
Sargı bey naber?
Kolumdaki sargıyı görünce
Bakışları anında beni buldu.
"Kumsal?"
Sıçtık cafer bezleri getir...
Evvvet bir tanecik canlar . Şöyle küçük ama kırıcı birşey fark ettim. Artık ne yorum geliyor ne de oy yani sayıları baya bir düşüşte. Tekrardan hatırlatmamı yapıyorum. Verdiğiniz oylar ve yaptığınız yorumlar bütün kurgu yazarlarına güzel bir motive oluyor...