
-Günaydın!
- Günaydın kızım.
-Ablaaa!!
Belimden bana sarılan bir çift elle irkilerek arkama döndüm. Yemyeşil gözlerle bana bakan Ada'ya gülümsedim.
-Gece nereye kayboldun bakalım benim küçük cadım?
Tam o esnada dün ki konuşmamızda cadı dediğim için yediğim ufak çaplı azar belirdi aklımda. Fakat Ada beni şaşırtıp çimen gözlerini heyecanla, kocaman açarak konuşmaya başladı.
-Ablacım! Ben galiba gerçekten bir cadıyım. Sabah uyandığımda senin yanında değil annemlerin yanında, salonda, uyandım. Oraya ışınlanmışım.
Ada'nın söylediklerine hep beraber kahkahalarla karşılık verdik.
- Seni yanımıza baban taşıdı ablanı rahatsız etme diye kızım.
Annemin sözlerine karşılık Ada'nın düşen yüzüne dayanamayıp yanaklarına ufak öpücükler kondurdum.
-Sen benim küçük cadımsın. Sadece benim cadım olsan olmaz mı?
-Olur ablacım!
Dedi Ada ellerini çırparak.
-Haydi kızlar sofraya. Den. . . Özgür seninle de dün konuştuğumuz konuyu unutmadım. O kazağın hiçbir şeyi örttüğünü sanma.
Annemin sözüne karşılık susmakla yetinip tabağıma kahvaltılıklardan almaya başladım. Bu kadar hızlı olmasını beklemememe rağmen ismime çabuk alışmışlardı. Fakat yine de bazen ağızlarından kaçan "Deniz" ismini de duymak hoşuma gitmiyor değildi. Ne yaşanmış olursa olsun insan adını sevdiği kişilerden duymayı özlüyordu çünkü. İsmi ona yara olmuş olsa bile. . .
Kahvaltımızı bitirdikten ve sofrayı topladıktan sonra çay sohbetimiz devam ediyordu. Bu sıcaklığı ve bu sofra başı sohbetini hep özlerdim. Şimdi bunu tekrar yaşıyor olabilmek paha biçilemez bir duyguydu. Öyle ki içten içe duyduğum mutluluğun zaman zaman yüzüme bıraktığı tebessüme engel olamıyordum. Fakat bu tebessümü bozan şey babamın araya sızan kelimeleri olmuştu.
-Kızım. . . bugün dönmemiz gerekiyor.
-Nasıl yani? Temelli mi?
-Olur mu öyle şey güzel kızım benim. Seni bulmuşuz nasıl bırakırız. İşimden bu kadar izin alabildim, çok iznim olmuyor biliyorsun.
-Ama ben geri döneceğim hemen kızım. Sadece eşyalarımı alıp ilk uçakla yanında olacağım.
Dedi annem araya atılarak. İçimin rahatlayışının yüzüme yansımasına engel olamamıştım. Saniyeler önce korkudan kaskatı kesilen yüzüm annemin dedikleriyle rahatlamış ve dudaklarımın kıvrılmasını sağlamıştı. Ne de çok korkuyordum aslında onları kaybetmekten. Onlara karşı her zerremde hissettiğim bir kırgınlık vardı. Fakat bir yandan da koşulsuz bir sevgi. . . Ne çok özlemiştim, babamın çok sevdiğim gözlerini ve annemin o çok sevdiğim saçlarını, Yaptığımız pazar kahvaltılarını, duştan çıktıktan sonra annemi ve babamı yanaklarından öperek 'sıhhatler olsun ' cümlesini duymayı, beraber oturup yemekten sonra yaptığımız çay saatlerini. . . Ailemi. . . Ne çok özlemiştim ben ailemi.
-Çok sevinirim.
- Peki ben ne olacağım? Ablamı çok özlerim ben. Gitmek istemiyorum.
-Kızım ablanın işleri olur. Ayak bağı olma ablaya. Sen benimle tekrar geri dönersin. Sana da daha çok eşya alırız olur mu bir tanem. Uçağa da binersin hem bak. Çok merak ediyordun.
-Hemen dönecek miyiz gerçekten annecim söz mü?
- Döneceğiz bir tanem. Söz.
-Ada benimle kalsa sevinirim aslında. Ana sınıfına gidiyor muydu?
Annem gülümseyerek bana baktı.
-Gitmiyor kızım. Daha yazdırmadık. Kalabilir ama sana sorun olmaz mı?
- Ne sorunu hayır tabi ki. Kalsın.
-Oleyyyy!!!
Ada sevinçle yerinde sıçramaya başladı.
- Kardeşini bu kadar çok sevmiş olman beni çok mutlu ediyor. Çok korkuyordum bize kızgınlığından onu sevmezsen diye. Ama sen daha ilk gördüğün an çok iyi davrandın Adaya. Oda zaten hep senin resimlerinle büyüdü. Çok merak etti hep seni. Şimdi böyle bir aradasınız ya. Ölsem de gam yemem.
Dolmuş gözlerimi belli etmemek için yutkunarak kısa süreliğine kafamı tavana diktim. Sesimde titrerken konuşmaya başladım.
-Deme bir daha böyle! Ben size kızgınım, kırgınım evet. Ama her şeyi telafi edebilirsiniz. Size o şansı verdim. Affetmek istiyorum dedim. Sizde lütfen bundan sonrasına odaklanın ve bir daha ölümden falan bahsetmeyin. Sizi bulmuşken bir daha kaybedemem anne. İstemiyorum bunu.
- Senin dudaklarından dökülen anne kelimesine kurban olurum güzel kızım. Özür dileriz sana yaşattığımız her şey için. Söz artık her şey çok iyi olacak. Bunun için babanda bende çabalayacağız.
Annem bana sarılarak ağlamaya başladı. Sanırım oda artık daha fazla tutamamıştı göz yaşlarını. Annemin ardından babamda bana sarıldı. O annemin aksine ağlamıyordu ama bilirdim onu. İçine ağlardı dışında tek bir damla yokken. Susardı her zaman ama içinden ne de çok kelime geçerdi aslında. Aynı benim gibi. Babamın kızı olduğumu bir kez daha kanıtlamıştı bana. Onların sarılışının sıcaklığında kaybolmuşken Ada'nın ağlamasıyla hepimiz irkilip Adaya döndük. Çimen gözleri kıpkırmızı olmuş ve ardı ardına yaşlar akıtıyordu pınarlarından. Hıçkırıklarının arasından zar zor konuşabiliyordu.
-Neden bana da sa-sarılmıyorsunuz?
Ada'nın sözlerine karşılık dayanamayıp hepimiz ona da sarıldıktan sonra Ada'nın gözyaşları durulmuştu. Geçirdiğimiz duygusal anlardan sonra
Hızlıca çayımı yudumlamaya başladım.
- kızım ne bu acele?
- seansım var babacım. Psikoloğa gidiyorum.
-Bugünde mi var?
- Evet. Ama sizi kesinlikle uğurlayacağım.
-Önemli değil kızım. Sen bizi düşünme. Babanla hallederiz biz. Seansların daha önemli daha senle görüşmemiz gereken bir konu var. Anladın sen onu. O konuya geleceğim ama sırf seni darlamamak için üstüne gelmiyorum.
-Tamam anne anlatırım.
Dedim geçiştirmek adına. Ardından ekledim.
-Hemen döneceğim ben zaten. Seni burada yalnız bırakmam ben. Aklım kalır. Yeter beş yıl ayrı kaldığımız. Artık dizimin dibinde ol istiyorum.
- Daha bir haftada alıştım size. O yüzden şikayet edemeyeceğim. Bende dizinin dibinde olmak istiyorum. Ailemle olmak istiyorum. Yeter ki sağ salim gidin gelin bana olur mu?
- Geleceğiz Allah'ın izniyle kızım. Kötü kötü şeyler düşünme sen.
- Annecim ben sizi uğurlamaya geleceğim artık kalkıp hazırlanmam lazım.
-Tamam kızım hazırlan sen.
-Küçük cadım. Gel bakalım senide hazırlayalım. Sende benle geliyorsun.
-Kızım emin misin? Yük olursa sana burada diye korkuyorum.
-Anne evham yapma bu kadar ya ne olacak. Kız kıza gezeceğiz işte.
Ada'nın gözleri bir bende bir annemde gezerken mahkemeden çıkacak hükmü bekleyen sanıktan farksızdı. Bakma sırası bana geldiğinde Ada'ya göz kırptım. Bana gülümsemesiyle karşılık verdi.
-İyi madem. Allaha emanet olun kızım. Hemen yarın döneceğim inşallah ilk uçakla.
-Ee anne o zaman neden korkuyorsun? Bir gün kardeşime bakamayacaksam nasıl ablayım ben yani?
-Mükemmel bir ablasın. Ablalık çok yakıştı sana.
Anneme burukça tebessüm ettim ve Adayla beraber odama hazırlanmaya gittik.
Üzerime Kolları hafif bol, bileklerinde ince kıvrımlar yapan siyah gömleğimi giydim. Düşüncelerimi saklayan bir perde gibiydi. Kumaşı yumuşaktı ama tavrı netti. Üzerimdeki her siyah parça, ruhuma tercüman oluyordu sanki. Pantolonumun dikiş çizgileri bile kararlıydı fazla dar değil, fazla salaş da değil… Tam kararında.
Ayakkabılarımsa her zamanki gibi sade: Topuksuz ve spor ama sessizliği yankılatacak kadar kendine güvenliydi. Ada ise benim tam tersim rengarenk ve cıvıl cıvıl giyinmişti. Hazır olduğumuza emin olduktan sonra Annemlerle vedalaşıp evden çıktık. Bütün yol Ada'nın değişik sorularını cevaplamakla geçmişti. Fakat bir saniyesinde bile sıkılmamış ve her sorusuna eğlenerek cevap vermiştim. Bu uzun yolculuktan sonra sonunda Araf'ın kapısının önüne varmıştık. Psikoloğum. . . Bu düşünceye alışmak hala zor geliyordu. Ben hala düşünce içindeyken Ada bir hışımla kapıyı açtı. Kapıyı açtığı gibi beni karşılayan bir çift mavilik gözlerime değmişti. Benden gözünü alıp hafif bir şaşkınlıkla Ada'ya baktı.
-Merhaba prenses.
-Ablacımm! Prenses miyim ben?
-Hem prenses hem de cadısın.
Dedim gülerek.
-Ama ikisi olmaz ki.
-Sen istersen olur.
Ada bir sağa bir sola en masum haliyle sallanarak bana gülümsemeye başladı. Bu tatlı anı bölense Araf olmuştu.
-Evet, prensesler bölüyorum ama sizi şöyle alabilir miyim?
Dedi masasının karşısındaki koltuğu işaret ederek. Biz adımlarımızı koltuğa yöneltirken Araf telefonunu çıkarıp birini aradı.
-Umut merhaba.
-Bende iyiyim teşekkürler. Ufak bir ricam olacaktı.
-Bizim küçük bir prensesimiz var. Hastamın kardeşi. Konuşmamız bitene kadar sana emanet edeceğim. Uyar mı?
-Tamamdır teşekkürler.
-İyi günler.
Telefonu kapatıp tekrardan bize yöneldi ve gülümseyerek Adayla konuşmaya başladı.
-Prenses şimdi seni birine emanet edeceğim oda seni kantine götürüp ne istersen ısmarlayacak.
Ada kolumu utanarak dürtmeye başlayınca hafif şaşırarak Adaya baktım. Hiç huyu değildi utanmak.
-Ablacım! Bu abi beni prense mi verecek?
Araf'la aynı anda kahkaha atmaya başladık.
-Hayır, bir tanem. Korkma. Bir abi sana bir şeyler ısmarlayacakmış. Merak etme Araf abinde tanıyormuş onu.
-Ben senin yanında kalsam olmaz mı ablacım?
-Ablan birazcık hastalanmış prenses. İyileşsin sonra yanına gelsin olur mu?
-Biliyorum. . . Ablamın burası hastaymış.
Dedi üzgün bakışlarla başını işaret ederken yüzündeki gülüş yavaşça solmuştu. Araf çok bekletmeden Adaya karşılık verdi.
-İyileşecek prenses. Korkma.
Ada bana yaklaşarak eliyle yaklaş işareti yaptı. Hareketine karşılık verip boyumu boyuyla eşitledim. Başıma minik bir öpücük kondurup geri çekildi. Buruk bir tebessüm etmeden geçemedim.
-Ben Abaf'ı sevdim ablacım. O seni iyileştirecekmiş.
-Neymiş neymiş?
Dedim kahkaha atarak. Ama Araf benim aksime bu sefer daha ciddiydi. Tam o sırada içeriye bahsettiği 'Umut ' olduğunu düşündüğüm adam girdi.
-Küçük kızımız neredeymiş Araf Bey? Aa işte buradaymış. Gel bakalım.
Dedi düşüncemi onaylayarak. Sarışın yeşil gözlü ve oldukça uzun boylu bir adamdı. İlk görüşte yakışıklı diyebileceğiniz tiplerdendi. Ada'ya gözümü çevirdiğimde oda hayran hayran ona elini uzatan adama bakıyordu. Aynı fikirde olduğumuz çok açık belli oluyordu. Bu haline sırıtmadan edemedim.
-Evet. Prensesimiz burada. İsmi Ada. İyi eğlenceler size. Ne isterse al Umut bana yazdırırsın.
-Tamamdır Araf Bey.
-Teşekkürler Abaf abi!
Kahkaha atmamak için kendimi zor tutsam da başaramamıştım. İçeride yankılanacak biçimde kahkahamı odaya bırakmıştım. Adaysa ne yaptığını bilmeden bana el sallayarak mutlu mesut Umut’un uzattığı elini tutup arkalarından kapıyı kapatarak bizden uzaklaşıyordu.
-Sırf çok tatlı olduğu için ses etmiyorum. Abaf olalım bu seferlik.
-Yakıştı bence.
-Senin kardeşin olmanın hakkını veriyor. Lakap takmaya bayılıyorsunuz ikiniz de. Bu konuyu yine konuşuruz artık başlayalım. Öncelikle nasıl geçti günün? Dün nasıldın?
-İyiydim.
Kapıda yaşadığım korkuyu anlatmalı mıydım? emin değildim. Bu yüzden en iyisinin bu konu hakkında tek kelime etmeden susmak olduğuna karar vermiştim. Fakat Araf’ın bunu anlamasını beklemiyordum.
-Yalan.
-Değil.
-Yalan.
-Güzel bir gün geçirdim diyorum.
-Yine yalan. Gözlerine baktığımda görüyorum gerçekleri. Saklayamıyorsun. Benden bir şeyleri saklarsan iyi olamazsın.
-Sen önce kendini tedavi ettir bence. Daha bu sabah uyuyamıyordun sende.
-Özgür! Şuan bipolar biri olarak değil psikoloğun olarak buradayım. Önce bunu kabullen.
-Haklısın biliyor musun? Kabullenmem gerek. Kabullenemiyorum çünkü saçmalıktan başka bir şey değil! Napalım biliyor musun? Kabullendiğim zaman geleyim!
Kendimden beklemediğim bu çıkıştan sonra hızla ayağa kalkıp kapıya yöneldim fakat hızla yanımda biten Araf kolumu tuttuğu gibi bendi kendine çevirdi.
Mavi gözlerinden alevler fışkırıyordu Öfkesini iliklerime kadar hissedebiliyordum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.93k Okunma |
1.3k Oy |
0 Takip |
22 Bölümlü Kitap |