Yeni Üyelik
7.
Bölüm

💜Mor Ve Mavi🩵

@betulaybln

YAZARDAN NOT:

!!Merhaba arkadaşlar.✨ Yeni bölümler karşınızdayımm.

Ama önceeee ufak bir duyurum var. 🔔🎊 Kitappad için hazırlık içerisinde olduğum DİSCORD sunucumuz iki gün içerisinde AÇILACAK.🎉🎉🎉🎉Bu sunucu yazarlar olarak birbirimize karşılıklı oy/takip/yorum desteği yapabilmemiz için ayrıyetten tanışıp sohbet etmek ,çeşitli etkinlikler ve yarışmalarla eğlenebilmek için açılıyor. Katılmak isteyen herkes yorumlarda belirtebilir.🧸🧸

Şimdi sizi kitapla baş başa bırakıyorum .Keyifli okumalar. Umarım beğenirsiniz. '' 💖💖

 

🌊 🌊 🌊

 

Dolu gözlerimle yan yana duran bileklerimize bakarak söylediklerini tekrarladım.

-Hikayemiz daha bitmedi.

Bana gülümseyerek kolunu çekti ve çömeldiğimiz yerden ayağa kalktı. Onun ardındna benden kalktım.

- Daha iyi misin?

-İyiyim. Teşekkür ederim.

-Hayatımda biriyle daha garip tanışamazdım sanırım.

-Galiba…

-Olanlar için kusura bakma. Evine daldığım için öncelikle de.

-Sorun değil. Beni kurtardın sonuçta. İstemeyen birini kurtardın gerçi ama…

-İstiyordun.

Gözlerinin içine baktım.

-Neyi?

-Yaşamayı.

-Yaşamak istesem orda olmazdım.

-Ölmek istesen yüzeye çıkmak için çırpınmazdın.

Söylediklerini düşündüğümde nefesim daralırken yaşamak için nasıl yüzeye yüzdüğümü hatırladım. Büyük bir istekle ve korkuyla… O an tek düşündüğüm yaşamak istediğimdi. Beynim öl derken bedenim yaşamak için çırpınıyordu. Öyle bir çelişiyordum ki kendimle. Ölye zor savaştı ki bu. Bir süre düşündükten sonra bu düşüncelerimi susturmak için Araf'a ilk anda sormak istediğim soruyu şimdi sordum.

-Beni nasıl buldun? Ya da zaten orada mıydın?

-Sen beni buldun.

Boş ifadelerle gözlerine baktım. Bir açıklama yapıp beni aydınlatmasını bekliyordum.

-Yani evet, oradaydım. Sonra seni gördüm. Kıyafetlerle kışın ortasında denize yürüyor olman mantıklı gelmedi. Çok dalga vardı üstelik. Niyetini anladım.

- O dalgalardan nasıl çıkabildin?

-Ben sörf eğitimi almıştım uzun bir süre. Hobimdir. Dalgalarla çok boğuşmuşluğum oldu anlayacağın. Çok kez kapıldım onun gibi dalgalara. Alışığım.

-Anladım. Güzel bir hobiymiş.

-Öyledir. Ama bir daha böyle bir şey için kullanmak istemem.

Dedi hafif bir tebessümle. Bende tebessümüne karşılık verdim. Bir süre gözlerime baktıktan sonra yavaşça yüzündeki tebessüm silinirken konuşmaya başladı.

-Bunu bir daha yapma. Kaçıncı kez denedin bilmiyorum. Ama bu son olsun.

Söylediği cümlelerin ardında hissettiğim hüzün oldukça samimiydi. Masmavi gözleri buğulu bakıyordu şimdi bana. Yine gözlerini başka yöne çevirip yavaşça ayaklandı.

-Ben artık kalkayım. Üstümü değiştirmem gerek. Kendine zarar vermeyeceğinden emin olabilirim değil mi?

-Emin olabilirsin.

-Peki, o halde gitmeden önce…

Elini bir anda bana uzatıp ekledi.

-Ben Araf Akdemir.

Az önce garip bir tanışma yaşadığımızı söylediğini anımsayarak bunu neden yaptığını anlamış ve onu bozmadan bu tanışmayı devam ettirmiştim.

-Ben de Özgür Akal.

-Memnun oldum Özgür Hanım.

Hanım' derken dalga geçmek amacıyla yaptığını belli edercesine göz kırptı. Bende aynı şekilde ona ayak uydurarak ekledim.

-Memnun oldum Araf bey.

-Sonra görüşürüz o zaman.

Gitmesini istemiyordum. Tekrar bu evde yalnız kalmak ve odama kapanmak istemiyordum. Birinin benimle konuşması, bırak konuşmayı yanımda olması bile o kadar iyi gelmişti ki. Hemen gitsin istememiştim. Araf kapıya doğru yönelirken gitmemesi için aklıma gelen ilk şeyi söyledim.

-Kahve!

'Aferin Özgür. Gerçekten aklına ilk gelen şeyi söyledin. Cümle diye bir şey var hani kelimeleri birleştirip kuruyoruz.' Kendime içten içe söverken Araf bana dönüp hafifçe gülümsedi.

-Efendim?

Anında toparlayıp asıl kurmam gereken cümleyi kurdum.

-Kahve içsek mi? O kadar yardım ettin bir şey ikram edemedim.

-Üstüm başım sırılsıklam. Başka zamana sözüm olsun olur mu?

-Yanlış anlamazsan…

-Anlamam ne oldu?

-Ben çok bol giyiniyorum. Üstümdekinden de anlamışsındır. Kıyafetlerimden birini versem… Sana olur muhtemelen.

Dedim zayıfa yakın kilosu ve uzun boyuna bakarak. Oda aynı şekilde hızla üstümdekileri süzmüştü. Düşünmesine fırsat vermeden tekrar konuştum.

-Yalnız kalmak istemiyorum sadece… Bir kahve iyi olur diye düşündüm doğruyu söylemek gerekirse.

Gülümseyerek karşılık verdi.

-Tamam o zaman. Ama çayı tercih ederim.

-Olur. Ben de çayı daha çok severim. Ama benimki…

- Bergamotlu.

-Bergamotlu.

Aynı anda söylemiştik. Birbirimize gülerek konuşmaya devam ettik.

-Şaka yapıyorsun! Ben bayılırım bergamota.

-Bende öyle. Sen gir o zaman içeri yapayım hemen.

İçeri tekrardan girerek kapı önünde beklemeye başladı. Bende ona dolabımdan mavi renkte tişört ve eşofman takımı getirdim. Takımları vermeden önce aklıma dank eden bir şeyle gözlerimi kocaman açtım.

-Dilek!! Dilek tut.

Araf ne olduğunu anlayamadığı için ve muhtemelen de böyle bir şey beklemediği için hem korku hem de soru işaretleri dolu gözlerle bana bakıyordu.

-Anlamadım?

-Az önce aynı anda aynı şeyi söyledik. Öyle olunca dilek tutulur ya hani.

-Gerçekten mi?

-Evet hiç duymadın mı?

-Duymadım.

-O zaman hadi! Tutsana ben de tutuyorum.

O gün göz gözeyken aslında birbirimizi dilediğimizi ikimizde bilmiyorduk.

‘’Hikâyem bitmesin istiyorum.’’

‘Hikâyem bitmesin istiyorum.’’

Çünkü hikâyelerimizin devamı birbirimizde saklıydı...

Dilek dilemeyle ilgili olan batıl inancımı yerine getirdikten sonra Eşofman takımını tekrardan Araf’a uzattım.

-Bir dene. İnşallah olur. Banyoda giyebilirsin. Hemen şurada.

Dedim banyoyu işaret ederek.

-Teşekkür ederim…

Biraz duraksayarak devam etti.

- Normalde bu olayların tam tersi olması gerekmez mi? Kızlar erkeklerin kıyafetlerini giyer falan.

Dedi başını utangaç bir tavırla kaşıyarak.

-Bol giyindiğim için şanslısın. Dene hadi. Sorun etme bu kadar.

Araf banyoya girdikten sonra bende mutfağa geçerek çayı koydum. Bir süre geçtikten sonra çayı bile demlemiştim fakat Araf hala banyodan çıkmamıştı. Biraz daha bekledikten sonra kapıyı tıklatma kararı alarak banyo kapısına yöneldim.

-Araf?

Ses yok.

-Araf?

Ses yok.

Kapıya daha sert tıklayarak tekrardan seslendim.

-Araf! Korkutma beni. İyi misin?

Araf’ın kapının arkasından acı çekiyormuş gibi gelen sesi korku kat sayımı daha da arttırmıştı.

-Hemen açıyorum.

Bunu dedikten yaklaşık 30 saniye sonra kapıyı açtığında üstüne tam oturan eşofman takımlarına baktım önce. Gözüm yüzüne kaydığındaysa alnında ve boynuna doğru gördüğüm boncuk boncuk terler karşısında korkuyla elimi alnına koydum.

-Araf! Yanıyorsun sen! Hastalanacaksın.

-Hasta değilim.

Dedi bitkin bir ses tonuyla.

-Ne demek değilsin? Yanıyorsun.Hastaneye gidelim yürü.

Kolunu tuttuğumda aynı anda hızla kolunu geri çekti.

-Özgür. Biraz bekle biraz nefes almam lazım.

-Ya ne nefesi! Hastasın diyorum yanıyorsun diyorum anlamıyor musun?

-Özgür!

Bu kez sesi daha yüksek çıktığı için daha fazla konuşmamaya karar vererek sustum. O da konuşmaya devam etti.

-Hasta değilim dedim. Sadece nefes almam lazım. Biraz dur.

Araf dediğini yapıp yere çömelerek gözünü kapadı ve birkaç derin nefes almaya başladı. Bir yandan da ne olduğunu anlayamadığım bir şeyler fısıldıyordu. Anlamak için bende yere çömelerek boyumuzu eşitledim.

-İyisin. İyisin. İyisin. Deniz yok. Burada deniz yok. Evdesin. İyisin…

Birkaç nefes daha alıp bunları tekrarladıktan sonra gözlerini yavaşça aralayarak başını çevirip gözlerime baktı.

-Çay hazır mı?

- Evet, ama sen…

-İyiyim. Korkma. Çayı içelim sonra ben gideyim olur mu?

-Tabi. Kalkabilecek misin? Yardım edeyim mi?

-Kalkarım ben.

Dediğini yapıp destek bile almadan ayağa kalktı ve yavaşça salona doğru ilerledi. Arkasından yürüyüşünü izlerken onun gerçekten de hasta olmadığına emin olmuştum. Peki, ne olmuş olabilirdi? Ne olmuştu da bu kadar bitkin düşebilmişti. Bir süre daha aklımda bu sorular dolanırken onunda bipolar olduğunu anımsadım. O an bunun bir çeşit kriz olduğuna emin olmuştum. Yaşadığı travmaları tetikleyecek bir şey olmuş olmalıydı.

-Özgür?!

Aklımdaki düşünceleri bıçak gibi kesen Araf’ın seslenişi olmuştu. Uzun süredir banyonun önünde beklediğimi fark ederek hızlıca mutfağa yöneldim.

-Getiriyorum çayı.

Çaydanlığın altını kapatıp daha önceden hazırladığım bardakların olduğu tepsiyi de alarak mutfaktan çıktım. Salona geçip ortadaki mavi sehpama tepsiyi yerleştirdim ve Araf’ın hemen karşısındaki tekli koltuğa oturdum.

-Afiyet olsun.

-Teşekkür ederim ellerine sağlık.

Çayını eline alıp yudumladı ve yerine koyarken konuşmaya başladı.

-Anlatmak ister misin?

-Neyi?

Bileğimi işaret ederek konuşmaya devam etti.

-Bileğindeki yara daha çok yeni görünüyor ve bugünde kendini boğmaya kalktın. Merak ediyorum. Bunu tekrar yapacak kadar ne yaşadığını. Bugününü, dününü, geçmişini... Kısacası hikâyeni anlatır mısın bana? Nedir senin hikâyen?

-Henüz yeni tanıdığın birine bu kadar derin sorular sorman ne kadar mantıklı?

-Henüz yeni tanıdığın birine çay içmeyi teklif etmek ne kadar mantıklı? Üstelik senin kıyafetlerini giyiyorum.

-Haklısın.

Dedim çok zorlamayarak.

-Neyse biz yine de bu soruyu pas geçelim. Onun yerine başka bir şey sorabilir miyim?

-Kolay soruysa neden olmasın?

-Evinin neredeyse her yeri masmavi. Koltuklar, duvarlar, az önce gördüğüm kadarıyla odan ,mutfağın... Bir sebebi var mı?

-Bazı renklerin anlamı olduğunu hiç duymuş muydun?

-Hayır. Anlamlarımı varmış?

- Tabi ki var. Bir ara renklerin anlamı var mı diye merak edip araştırmıştım. Öylesine aklıma gelen bir soruya cevap aramaktı niyetim. Zor zamanlardan geçiyordum. Tam o anda mavinin anlamlarının yazdığı yazıda, umudu simgelediğini okudum. O günden beri bu renge çok yakın hissettim kendimi. Bana her zaman bir umudum olduğunu hatırlatıyor. Bunun yanı sıra psikolojik olarak çok rahat hissediyorum gördüğümde. Garip gelmiş olabilir belki ama ben böyle sıradan şeylere çok farklı anlamlar yükleyip bağlanabiliyorum.

-Garip gelmedi. Bence çok hoş. Hatta bende kendime bir renk bulmak isteyebilirdim Ama bir renk olabilmek için fazla siyahım sanırım.

-Siyahta bir renktir.

-Renk demek benim için gökkuşağı gibi bir şey. Siyahı renkten saymam o yüzden.

-Bu sadece gerçekleri reddetmek olur.

- Peki, o halde sen bir renk bul bana.

-Mor.

-Çok hızlı cevap verdin. Beni daha 15 dakika önce ilk defa görmüş birine göre fazla hızlıydı.

-Seni tanımıyorum ama nedense ilk gördüğüm andan beri bana bu rengi çağrıştırıyorsun.

-Anlamı ne peki?

-Bilinçaltında sakladığımız korkuları simgeliyor. Bunun dışında yapılan bazı araştırmalarda intihar eden çoğu kişinin eşyalarının mor olduğu saptanmış. Kollarındaki izleri gördüğümden beri böyle düşünüyorum. Sanki o kadar çok korkmuşsun ki bir şeylerden ve o kadar çok bastırmışsın ki bazı duygularını, sonunda bedenine zarar vermişsin. Bastırdığın duygularının zihnindeki yankılarını susturmak içindi belki de...

Ciddi bir ifadeyle anlattıklarımı dinliyordu. Buruk bir gülümsemeyle başını eğip tekrar kaldırdı ve konuşmaya başladı.

-Çay için teşekkür ederim. Artık gitmem gerek.

Araf ayağa kalkıp gitmeye hazırlanırken olduğum yerde kalakalmıştım. Gitmesini istemiyordum ama ona kal diyecek cesaretim yoktu ki henüz dakikalar önce tanıdığım birine bunu dememde doğru olmazdı zaten. Öyleyse onu uğurlamam gerekiyordu ama ona git diyecek cesaretim de yoktu. Çıkış kapısına vardığında kapıyı açıp duraksadı ve arkasını döndü.

-Ne yaşadın bilmiyorum. Ama her ne olmuş olursa olsun ya da her ne olacak olursa olsun, daha önce de söylediğim gibi, sadece ismin gibi olsan yeter. Özgür... Hiçbir şeyin seni tutsak etmesine, özellikle de seni kendin de tutsak etmesine asla izin verme. Sen Özgür olmak için doğmuşsun çünkü. Sen mavi olmak için doğmuşsun.

Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle ardından kapadığı kapıyı seyrettim. Hayatıma ışık hızıyla girmiş birinin ruhuma ışık hızıyla tesir eden sözleri...

Bir süre oturduğum yerden bileğimdeki silikleşmiş noktalı virgüle baktım. 'Silinmeni istemiyorum.' diye geçirdim içimden. Tam o anda aklıma gelen bir fikirle hiç düşünmeden ayaklanıp hızla evden çıktım. Yaklaşık yarım saat sonra kendimi bir dövmecinin önünde bulmuştum. Dövmeyi bileğimdeki yara yeni olduğundan yaranın üstüne yaptıramayacaktım bu yüzden diğer bileğime yaptırma kararı aldım. Dövmeciden bileğimi, diğer bileğimdeki yarayla aynı hizada olacak şekilde noktalı virgüllerle sıralamasını istedim. Canım acıyacak mıydı bilmiyordum. Bu benim ilk dövmem olacaktı ve çok ani verilmiş bir karardı. Dövmeci kadın makineyi açıp bileğime doğru yöneltirken oldukça telaşlanmaya başladım.

-Hazırsanız başlayacağım. Kısa süreli bir işlem olacak. Biraz canınız yanacak ama dayanabileceğinize eminim.

-Hiç hazır değilim! Bakamayacağım. Siz başlayın lütfen.

Kadın makineyi değdirdiği ilk ana kadar çok korksam da sonrasında hissettiğim acı oldukça hafif gelmişti. Sinek ısırığı gibi hissettiriyordu. Tamda kadının dediği gibi çok kısa bir sürede, yaklaşık on dakika içerisinde, tüm işlem bitmişti. Gözlerimi bileğime döndürdüğümde gördüğüm görüntü gerçekten çok güzel görünüyordu. Sade, güzel ve en önemlisi anlamlıydı... Bir gün kendime dövme yaptıracağım ve bu dövmenin de noktalı virgül olacağı hiç aklıma gelmezdi. Kim dediyse çok doğru demişti. Gerçekten de 'hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerden ibaretti.'

Loading...
0%