Yeni Üyelik
17.
Bölüm

14. Bölüm (Bir Delilik)

@betulbasndrglu

"Sen?! Nasıl?"

 


"Emir'in yerine ben bakıyorum. Otursanıza." Çakır'la birbirimize baktık ve kapıyı kapatıp oturduk. "Ne zamandan beri Ela ile sen ilgileniyorsun?"

 


"Dün geceden beri. Emir'in annesi Edirne'de yaşıyormuş ve dün gece rahatsızlanmış. Babası da kalp hastası olduğu için ilgilenmesi gerekmiş. Dün bu yüzden erken kalktım."

 


"Anladım." diye mırıldandım ve bakışlarımı önüme düşürdüm. Konuşacaklarımızı o doktorla konuşmamız gerekiyordu ama o da burada değildi. Çakır'a baktım. Bu onu da rahatsız etmişti. "Ela intihar etmiş. Doktoruyla gelişmeleri konuşmamız gerekiyordu, abi. Neden bunu yaptığını, bunu gerçekten kendisinin mi yaptığını... Konuşmalıyız."

 

 


"Olanlardan haberim var. Onu ben buldum. İçeri girdiğimde-" dedi ve duraksadı. Bakışları Çakır'a kaydığında, ben de baktım. Ellerini sıkıca kavuşturmuş, duyacaklarını duymak istemiyor gibi bakıyordu. "-can çekişiyordu. Henüz kendinden geçmemişti. 'Onlar için.' deyip duruyordu. Onu suyun altından aldığımda da bilinci kayboldu."

 

 


"Kimin için? Kimden bahsediyordu?"

 

 


"Bilmiyorum. Sadece bunu söylüyordu."

 

 


Anlam veremediğim şeyler geçiyordu aklımdan. Bizden bahsediyor olabilir miydi? Ama neden? Nasıl? Aklı başında olmayabilirdi. Uyuşturucu? Tehlike? Yalnızlık? Delirme.

 


"Neler olduğunu öğrenmeliyiz. Ela'nın bunu neden yaptığını."

 

Çakır'la birbirimize baktık. Birkaç saniyenin ardından, abim oturduğu yerden kalktı ve kapıya doğru yürürken bize seslendi.

 

"O halde kalkın ve şu olayı çözelim."

 

"Abi, sen ne düşünüyorsun?"

 

"Dün gece Ela'nın tüm dosyalarını tek tek inceledim. Kaydettiği ilerlemeyi, geleceğe dair umutlarını gördüm. Sana katılıyorum."

 

Kapıyı açarken tam da duymak istediğim şeyleri söyledi. Bildiğim, emin olduğum şeyleri.

 

"Ela, bile isteye intihar etmiş olamaz. Ters giden bir şeyler var."

 

 

*******

 

 

"Uyandı mı?" diye sordum, babam odadan çıkarken. Gerginliğim yüzünden nefes nefese kalmıştım. Çakır'da benden farksızdı. Abim, mesleğinin verdiği bir sakinliğe bürünmüştü.

 

"Evet. Az önce uyandı. Ben de size haber vermeye geliyordum. Gül yanında."

 

"Tamam, hadi abi." diyerek kapıya yönelmiştim ki babam kolumu tutarak beni durdurdu. "Kızım, Ela hiç iyi görünmüyor. Üzerine gitmemeye çalışın." dedi ve abime baktı. "Sen daha iyi bilirsin, oğlum. Ama bana sorarsınız, şu an sorguya çekilecek bir hali yok."

 

"Endişelenme baba. Onu korkutmayacağım. Ne olduğunu anlamalıyız."

 

"Mesele korkutmak değil. O zaten yeterince korkmuş."

 

Çakır bir adım öne geldi ve "Ne biliyorsun Tarık amca? Size bir şey mi söyledi?" diye sordu. Ses tonu yalvarır gibi çıkmıştı. Ne biliyorsan söyle, yalvarırım...

 

"Oğlum..." derken durdu ve bana baktı. Kaşlarımı kaldırırken devam etmesini bekledim.

 

"Uyanmadan önce sayıklıyordu."

 

"Ne diyordu?"

 

"Ölmem gerekiyor. Bela getireceğim. Ölmeliyim."

 

Titreyen ellerim, aralanan dudaklarıma kapandı. Etraf bulanıklaştı.

 

Allah'ım! Neler oluyor? Bunu nasıl düşünebiliyor? Neden?

 

Duyduklarım, içimde yükselen feryadı kısık bir inleme olarak çıkardı dudaklarımdan. Aynı saniyelerde, Çakır hızla yanımdan geçip kapıyı açtı. Sabrı kalmamıştı düşünmeye. Aklına gelen hiçbir ihtimale sabrı kalmamıştı. Gerçekleri istiyordu. Benim gibi. Yaşlarımı sildim ve hemen arkasından içeri girdim. Abim de girdi ve kapı kapandı.

 

Ela'nın sakinleşmiş bakışları annemden bize döndüğü an da, endişeye büründü. Abisine bakıyordu. Abisinin, kendi canından daha çok değer verdiği canına zarar verdiği için korkuyordu da.

 

"Abi?" Fısıldayarak doğruldu yattığı yerden. Sesini mi çıkaramıyordu, yoksa çıkmaya çalıştığı yerde yeteri kadar bağırdığı için mi şimdi fısıldıyordu, bilmiyordum. Çıkmaya çalıştığı yer... Ölümden döndüğü yer... Ne gördü bileklerini keserken? Ne gördü uyanırken?

 

Onlar için... Ölmem gerekiyor... Bela getireceğim...

 

Çakır kendisine seslenildiğinde beklemedi. O ana kadar ne yapacağını bilemiyordu belki ama Ela ona seslendiği an, hızlı adımlarla yanına gidip ona sarıldı. Ona öyle sıkı sarıldı ki...

 

"Bunu niye yaptın Ela? Niye yaptın?"

 

"Özür dilerim." diyerek ağlamaya başlayan Ela'yla kendimi daha fazla tutamadım. Hıçkırarak ağlamaya başladığımda, küçücük bedeniyle kocaman bir acıyı sırtlanan Ela vardı karşımda. Acıyı yaşamak için dünyaya gelmiş, küçük bir kız çocuğu.

 

Karanlığın içinden kalkıp gelen annemi gördüm. Yanıma yaklaştıkça kendime gelmeye başladım. Dirayetimi koruyarak annemin bana uzanan elini tuttum ve aldığım güçle Ela'nın yanına ilerledim.

 

Bir elimi Çakır'ın omzuna, bir elimi Ela'nın saçlarına koydum ve okşayarak varlığımı hissettirdim. Ela bana baktı. Masum bakışlarına düşen bir ateş vardı. Bir delilik. Özür dilese de, ölemediği için kızıyordu belki de kendine.

 

Bir haftada bir ömürlük yaş almıştı üzerine.

 

"Canım benim. Buradayız, bak. Hadi, ağlama." dedim, annemden aldığım güçle durdurduğum yaşlarımdan kalanları silerken. Herkes bu uyarıyı bekliyormuş gibi sakinleşti. Çakır, sanki hiç görmemişim gibi, arkasını dönerek yaşlarını sildi. Ela ufak parmaklarını yüzünde gezdirdi ve yanaklarını temizledi. Abimi duyduk. "Çocuklar, Ela'yı biraz rahat bırakın. Hadi, şu koltuğa geçin." dedi. Dediğini yaptık. Ela'nın yanı başındaki koltuğa oturduk. Annem odadan çıktı. Abim geldi ve Ela'nın ayak ucundaki kağıtları alıp inceledi.

 

"Evet, Ela. Kendini nasıl hissediyorsun?" Giriş cümlesi gelmişti.

 

Ela, dudaklarını büzerek omuz silkti.

 

"Ağrın var mı? Vücudunun herhangi bir yerinde?"

 

"Evet, var."

 

"Nerede?"

 

"Tüm vücudum da. Üşüyorum."

 

Çakır'la aynı anda doğrulduk. "Üzerine bir şeyler-"

 

Ben tam yerimden kalkacaktım ki, abimin uyaran sesini duydum. "Efsun!" Ona baktım. Kaşlarını kaldırarak müdahale etmememiz gerektiğini söylüyordu. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Oturduğumuz yere sindik. Ela bir bize, bir de abime bakarak önüne döndü. Bir haftadır buradaydı. Abimin ne yapmaya çalıştığını biliyor olmalıydı. Acaba kaç defa böyle sorgulanmıştı? Bu canını sıkmış olabilir miydi? Onu korkutmuş olabilir miydi? Dudaklarımı oynatarak "Onu korkutma." dedim. Abimse ne yaptığını bildiğini belli edercesine başını sallayarak Ela'ya geri döndü. Onu korkutmuyordu; asıl biz duyacaklarımızdan korkuyorduk. Çakır'a baktım. İki elini birbirine kavuşturmuş, boğumları bembeyaz olacak kadar sıkıyordu. Bir elimi uzatıp ellerini tuttum. Yaşlarının yer tuttuğu gözlerini bana çevirdi. Birkaç saniyenin ardından, elimi ellerinin arasına aldı.

 

Abim ayak ucundaki battaniyeyi Ela'nın üzerine örtmüştü. "Biraz daha iyi misin?"

 

"Evet, teşekkürler."

 

"Rica ederim, Ela. Şimdi sana birkaç soru soracağım. Bunları güvende olduğunu bilerek cevapla. Güvendesin; burada sana zarar verecek, zarar görmeni isteyecek hiç kimse yok. Anlaştık mı?"

 

Ela başını salladı. "Anlaştık."

 

"Dün akşam ki tanışmamız da bana, buradan çıktığın zaman Çakır abinle birlikte nasıl bir hayat kuracağından bahsettin. Hayallerinden, umutlarından bahsettin. Tüm bunlardan bir saat sonra da, yaşamına son vermek istedin. Neden korktun Ela? Seni umutlarından vaz geçirecek ne oldu o bir saatte?"

 

Ela hiçbir cevap vermeden abime bakmaya başladığında, korkuyla onu izliyordum. Muhtemelen, cevaplanması en zor olan soru buydu. Abim de bunu anladı. Yavaşça ilerlemeye karar verdiğinde, bu sorunun cevabına giden yolu değiştirdi.

 

"Seni bulduğumda 'onlar için' diye sayıklıyordun. Kimden bahsediyordun? Abinden mi? Efsun ablandan mı?"

 

Bize doğru baktı. Gözleri ayak uçlarımızda, yakın olduğumuz pencerede gezindi. Ardından başını salladı. "Evet." Çakır'ın kaskatı olmuş tenine tırnaklarımı geçirdim. Tuttuğum nefesim ciğerimi yakıyordu.

 

Bizim için? Bizim için mi kıymıştı canına?

 

"Neden peki?"

 

"Onları korumak istedim."

 

"Neyden?"

 

"Kendimden."

 

"Sen onlara nasıl bir zarar vereceksin?"

 

Titreyen sesiyle, sanki bir sır veriyormuş gibi fısıldadı. "Beni iyileştirmeye çalışıyorlar."

 

Başını iki yana salladı. "Ben iyileşemeyeceğim. Onların başına dert olacağım."

 

"Ela." diye fısıldadı Çakır. Ellerinin arasındaki elimi sıktı. Kendini zor tuttuğunu görebiliyordum. Onu yalanlamak istiyordu ama abim karışmamamız gerektiğini onlarca kez söylemişti.

 

"Sana bunu kim söyledi Ela?" diye soran abimle, kaşlarım çatıldı. Birinin söylediğini de nereden çıkarmıştı?

 

Ela duraksadığında, abim ikinci kez sordu. "Bunlar senin düşüncelerin değil. Bunları düşünüyor olsaydın, en başından umut etmezdin. Sana bunları biri söyledi, değil mi?" Nefesimi tutarak Ela'ya baktım. Korkuyla abime bakıyordu. Dudakları birkaç kez aralandı ama hiçbir şey söyleyemeden geri kapandı. Yutkunduğunu gördüm.

 

Evet... Bunu ona biri söylemişti...

 

"Hemşirelerden biri mi söyledi, Ela? Onlar mı sana iyileşemeyeceğini söyledi?" Tepkisiz kalarak, aynı korkuyla bakmaya devam etti.

 

"Peki, görevlilerden biri mi söyledi?" Aynı tepkisizlik. Aynı korku.

 

"Yabancı biri mi? Daha önce görmediğin biri mi?" Soru bittiği an, sessizlik içindeki oda da yutkunma sesini duyduk.

 

Yabancının biri gelip, Ela'ya iyileşemeyeceğini mi söylemişti?!

 

Abimin bakışları bize döndü. Gözlerini ağır bir şekilde kapatıp açtığında, istemsizce Çakır'a baktım. Burnundan soluyordu. Öfkeyle dişlerini sıktığında, çene kemiği titredi.

 

"Kim?" Çakır boğuk bir sesle, gözlerini diktiği yerden sadece bunu sordu. Kim olduğunu.

 

Ela titreyen sesiyle başını iki yana salladı. "Bilmiyorum." Bir damla yaş aktığında, gerisi de onu takip etti.

 

"Kim, Ela? Sana bunu kim yaptı?"

 

"Bilmiyorum!"

 

"Çakır!" dedim uyaran sesimle.

 

Abim durumu ele alırcasına atıldı. "Ne olduğunu anlat, Ela. Sana kimse zarar vermeyecek. Sen de kimseye zarar vermeyeceksin. Bana güven. Hadi, anlat."

 

"Ben-" Kekeleyerek bakışlarını Çakır'dan ayırdı.

 

"Ben dün odadan çıktım. Sevgi abla ilacımı verdikten sonra biraz yürüyebileceğimi söyledi. Bacağıma iyi gelirmiş. Öyle söyledi. Ben de çıktım. Koridordaydım. Odadan uzaklaşmak istemedim. Aşağı kattaki adam beni korkutuyor, elindeki tesbihi sallayıp bana bakıyor. Bana bakmıyor. Herkese bakıyor. O yüzden odadan uzaklaşmıyorum."

 

Abim sakince lafını kesti. "Sana bir şey mi yaptı?" derken bir yandan da not alıyordu.

 

Ela başını iki yana salladı. "Hayır, sadece ben rahatsız oluyorum. Durup dururken bağırıyor, tesbihi fırlatacakmış gibi davranıp fırlatmıyor."

 

"Anladım. Devam edebilirsin, koridorda yürüyordun." Ela bir an için başlangıçtaki tavrına geri dönecek gibi oldu. Anlatmaya çekindi; birkaç saniyelik duraksamadan sonra abimin sabrıyla devam etti. Çakır'a bakmamaya çalışıyordu.

 

"Yorulup camdan dışarı izlemeye başladım. Odaya dönecektim ki yanıma bir adam yaklaştı. Düzgün yürümüyordu, o akşam ki adam gibiydi."

 

"Hangi akşam."

 

"Ablamı gördüğüm son akşam."

 

Ağzımdan kaçan küfre engel olamadım. Aklımdan geçeni abim soru olarak yöneltti. Çakır'da ben de nefesimizi tutmuş, cevabını bekliyorduk.

 

"Yanına gelen adam, o akşam ki adam mıydı Ela?"

 

"Hayır. Ona benziyordu, onun gibi dengesiz yürüyordu. Ama o değildi."

 

Tuttuğumuz nefesi bıraktık. Sallanan bacağımı kendime çekerek durdurmaya çalıştım.

 

"Şekilsiz bir yüzü vardı. Bir gülümsüyor, bir kızıyor gibi kaşlarını çatıyordu. Bana ismimi sordu. Başta korktum, cevap veremedim. Bana bakmaya devam edince konuşmam gerekiyor gibi hissettim. Söyledim. Ben söyleyince o da söyledi. Adı Kazım'mış. Öyle söyledi. Sonra sustu. Ben de odama gitmek istedim. Ama kolumu tuttu. Bırakmasını söyledim. Bırakmadı, şeker isteyip istemediğimi sordu. Çok hızlı konuşuyordu. Cebinden bir poşet çıkartıp bana uzattı. 'İstemiyorum, bırak!' dedim. Şeker sevmezdim ki ben. Elma şekeri yerdim sadece. Anlamadı, kolumu çekiştirip isteyeceğimi söyledi. Ablamdan bahsetti sonra. 'Cansu sana bunlardan verdi. Sen bunlarsız yaşayamazsın.' dedi. İnkar ettim ama kabul etmedi. 'İsteyeceksin, bunları almazsan da abine zarar vereceksin. Herkese zarar vereceksin.' dedi. Çakır abimi de, ablamı da tanıyordu. 'Ben kimseye zarar vermeyeceğim!' dedim. 'Bunları almazsan vereceksin!' dedi. Almadım."

 

Yüzünü buruşturdu. Başta ağlamamak için direniyor sandım. Ama...

 

Elini göğsüne yasladığında, bizden önce abim atıldı. "Ela! Ela, nefes al!" Saçlarını geri çekerek Ela'nın yüzüne üfleyen abimin hemen arkasına geçtim. Abim beni hissettiği an ittirdi ve "Yerinizde kalın! Kızı boğmayın!" diye bağırdı. Korkuyla geri adımladım. Sırtım, Çakır'ın göğsüne yaslandı. Çok kısa bir an için göz göze geldik.

 

"Ela! Nefes al! O adam yalan söylüyor! Beni duyuyor musun? Ela!"

 

Havayı hissetsin diye yüzüne üflüyor, bir yandan da sözleriyle sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

"O adam yalan söylüyor!"

 

"Ben uyuşturucuya bağımlıymışım. Ablam gibi!"

 

Delirmiş gibi bağırmaya başladı.

 

"Ablama benzemektense ölürüm, daha iyi!"

 

"Sen ona benzemeyeceksin Ela! Sen bağımlı değilsin! Tedavi oldun, iyileştin, duyuyor musun?"

 

Ela durdu. Boğazındaki elini göğsüne vurdu. Kaşları çatılırken, abime döndü.

 

"Ben-"

 

"Sen iyisin. O adam sana yalan söylemiş. Elindeki alman için yalan söylemiş. Ben senin doktorunum. Ve sana iyileştiğini söylüyorum. Bana, bize güven."

 

"Ben bağımlı değil miyim?"

 

"Hayır."

 

"Kimseye zarar da vermeyeceğim, öyle mi?"

 

"Vermeyeceksin."

 

"Ela." dedim, kendimi tutamayarak. Bakışları bana döndüğünde, söyleyeceklerim sessizliğimde kaldı. Gözlerindeki duygu rahatlama mıydı, çektiği acıya acıma mıydı, bilmiyordum. Zaten, saniyeler sonra o da yok oldu. "Ben... Ben..." Sayıkladı. Titreyerek kapanan gözlerinin ardında kaldı, çektiği acı. Başı arkaya düştüğünde, kaybettiği bilinci Çakır'ı son raddeye getirdi.

 

Saniyesinde yanı başındaydı.

 

"Ela! Ela!"

 

"Hemşire! Buraya bakın! Çabuk, koş!"

 

"Kardeşim!"

 

Hemşireler odaya girdi. Ben yerimden kıpırdayamazken, yatağın etrafı insanlarla doldu. Çakır'ı geri çektiler, zorla. Ona bakıyordum. Saçlarını çekiştirerek Ela'dan uzaklaştı. Hızla nefes alıp verirken dehşet içindeydi. Son on dakikadır gösteremediği tüm tepkiler şimdi yüzüne toplanmış; öfkesi de, korkusu da, üzüntüsü de birikmişti.

 

Bakışları beni buldu. Çok kısa bir sessizliğin ardından, Çakır'ın dudakları oynadı. Sesi duyulmadı. Ama ben anladım. Sesin arkasında söylediklerini anladım.

 

 

 

"Ölecek! Hepsi ölecek!"

 

 

 


BÖLÜM SONU

Loading...
0%