Yeni Üyelik
5.
Bölüm

3. Bölüm (Tavandaki Eser)

@betulbasndrglu

*******

 

 

Anahtarı deliğe yerleştirip kapıyı açtım. Eve girip yorgun bedenimden ayırdığım çantayı gelişi güzel fırlattım. Tam odama girecekken, annemin salondan gelen sesini duydum. "Efsun?" Hızlı adımlarla salondan çıktı. Ben de ona doğru birkaç adım atmıştım ki, kollarını sıkıca bana sarıp "Hoş geldin kızım." dedi.

 

 

"Anne!" derken, sesim kısık çıkmıştı. Bu, dünden beri yaşadıklarımın ağırlığındandı. Annem saçlarımı öptüğünde, artık son noktaya gelmiştim. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Tüm duyduklarımı, tüm yaşadıklarımı, tüm hissettiklerimi dökercesine ağlıyordum. Belki de dakikalar geçti. Annemin şefkatli kolları altında, ağlayışım iç çekişlere dönene kadar kıvrandım. En sonunda yorgunluğumla beraber titreyen dizlerimi fark etti annem. Yavaşça benden ayrılıp kolunu belime sardı ve odama götürdü. Yatakta karşılıklı oturduk. Ceketimi çıkarmama yardım etti ve yanaklarımı silip anlayışla gözlerime baktı.

 

 

"Ela iyi mi?" diye sorduğunda, hafifçe gülümseyerek kafa salladım. "İyi. Daha iyi olacak. Kliniğe yatacak bir haftalığına. Şu an abileri götürüyor."

 

 

"Abileri mi varmış? İyi de-" derken düzelttim. "Manevi abileri gibi düşün. İşin o kısımları biraz karışık."

 

 

"Anladım. Peki sen nasılsın, şimdi? Anlatmak ister misin yaşananları?"

 

 

Elimi yumuşak yanağına koyup, başımı göğsüne yasladığımda hemen karşılık verdi. Saçlarımı okşarken "Anlatırım tabii ki. Ama şimdi biraz dinlensem, bunları akşam konuşsak olur mu annecim?" diye sordum. "Olur güzel kızım. Sen güzelce uyu, dinlen. Abin işten çıkıp gelecek birazdan. Ona bir şey söylemedim. Babanla da konuşmadım çünkü gece, yeni ofiste çıkan bir sorun yüzünden gelemedi. Akşam, hep beraber konuşuruz."

 

 

"Ne sorunu? Ciddi bir şey mi?"

 

 

"Yok canım. Mali işlerde bazı karışıklıklar olmuş. Onları düzenledi tüm gece. En son konuştuğumuzda da eve gelince en sevdiği yemekleri yapmamı istedi." Elimde olmadan güldüm. Babam ne zaman evden uzak bir gece geçirse, annemle konuşarak sabahlar, eve geldiği zaman da en sevdiği yemekleri yemek isterdi. Annem de güldüğünde doğruldum ve onun yanağını öperek "İyi ki varsınız." dedim. Anlamlı bakışları içime işlediğinde, gözlerim tekrar doldu. Görmemesi için başımı eğdim. Sanırım bunu bir süre atlatamayacaktım.

 

 

Üstesinden gelebileceğimi düşünmüştüm. Ama belki de, sandığım kadar güçlü değildim.

 

 

Annem yataktan kalkıp pijamalarımı çıkardı ve yanıma bırakıp, "Hadi, güzel bir duş alıp uyu. Yarın da gitme okula. Beraber vakit geçirelim." dedi. Şaşırmıştım. Annem devamsızlık konusunda katı kurallara sahipti.

 

 

Ama bu sefer, buna ihtiyacım olduğunu görmüştü. Onlara, aileme ihtiyacım vardı.

 

 

Annem odadan çıktığında, ben de arkasından çıktım ve banyoya girip sıcak bir duş aldım. Hızlıca üzerimi giyindim ve ıslak saçlarımı önemsemeden yorganın altına girdim. Kendi odamda, kendi yastığımla olmanın verdiği huzuru içime doldururken, Ela'yı düşünerek uykuya dalmıştım.

 

 

 

*****

 

 

"Anne, şu deliyi üzerimden alır mısın?"

 

 

 

"Erdem, rahat bırak kızımı!"

 

 

"Anne, hala kalkmadı! Ya çekilsene!"

 

 

"Bağırma be!" diyerek üzerimden kalkan, ama hemen ardından sırıtarak kendini yeniden üzerime atan abimle çığlık attım. "Ya abi! Çok kötü şeyler yapacağım bak birazdan! Kalk!"

 

 

"Yok, iyiyim ben böyle." derken, bacaklarımın üzerinde sırt üstü uzanıyordu. Ellerini gelişi güzel, yüzüme doğru sallarken burnuma çarptığında duraksadı. Acıyla burnumu tuttum. Kafasını kaldırıp, vereceğim tepkiyi gülmemeye çalışarak beklediğinde, elimi burnumdan indirdim. Derin bir nefes alıp "Sen şimdi naneyi yemedin mi?" diyerek saçlarını çekmeye başladığımda, gür bir kahkaha attı.

 

 

Annemin de mutfaktan gelen gülme sesini duyduğumda, "Benim burada burnum kırıldı. Siz gülüyorsunuz. Babam nerede kaldı benim? Hayatımın anlamı, canım babam nerede?!" diye bağırdım.

 

 

"Birileri beni mi çağırdı?" Dış kapının kapanma sesiyle birlikte babamı duyduğumuz da, "Babam geldi!" diye bağırarak abimi ittirdim. Orantısız güç kullanmış olmalıydım ki, yarım saattir başımdan kovamadığım koca bedenini koltuktan aşağı düşürdüm. O acıyla sırtını tutup sızlanırken "Oh olsun sana." dedim ve üstünden atlayarak salondan çıktım. Babam holde, ceketini çıkartıyordu. Koşarak boynuna atladım. "Hoş geldin babacım!"

 

 

"Hoş buldum güzel kızım." diyerek sarıldı. Belime sardığı kollarından birini çektiğinde, başımı sağa çevirerek abime baktım. O da diğer kolunun altına girmişti. Kaşlarımı çatarak hızlıca babama döndüm. "Abim üzerime atlayıp duruyor. Bence sevme onu. Yine de sen bilirsin tabii." diyerek gözlerimi irileştirdim ve masumca gülümsedim. Babam güldü. Ardından kollarını ikimizden de çekti ve mutfak kapısında bizi izleyen anneme yöneldi.

 

Ben de tam arkasından gidecektim ki, abim ayağını ayağıma dolamaya çalıştı. Fark ettiğim an, ayağının üzerinden atlayıp düşmekten kurtuldum. Sonra sinirle ona dönüp "Bir rahat dur artık!" diye söylendim, dişlerimin arasından. Sırıtıp başını iki yana salladı ve önüme geçti. Tam gidecekti ki, sırtına atlayıp saçlarını avuçladım. "Ya! Kızım, insene sırtımdan! Ah! Saçım!"

 

 

"Bunu sen istedin!"

 

Saniyeler süren boğuşmamız, abimin yere oturup beni sırtından atmasıyla son buldu. Yere yakın düştüğüm için canım acımamıştı ama saçlarını bırakmıyordum. Bu sefer de yerde boğuşmaya başladık. Babam ve annemin umurunda bile değildik. Gülüşerek konuşuyorlardı. Onları izlerken abimin saçlarını bıraktım. Yüzüme bir gülümseme oturmuştu. Abim neden durduğuma bakmak için önce bana, sonra annemlere döndü. O da gülümseyip bana baktığında, kıkırdayarak ayaklandık. Ben yorgunlukla abime yaslanmıştım. Kolunu omzuma atıp daha çok yaslanmamı sağladı. Kulağıma eğilerek "Sen neden bu kadar yorgun görünüyorsun?" diye sordu. Gülümseyişim ufalırken "Masada konuşuruz." dedim. Kaşlarını çatıp duraksadı. Ardından kafasını sallayarak salona kurulmuş masaya yöneldi. Ben de karşısına oturdum.

 

 

Babam ve annem de, ellerinde servis tabaklarıyla salona girdi. Onlar da oturduğunda yemeğe başlamıştık.

 

 

2 gündür yaşadığım her şeyi, yemeğin son dakikalarında anlatmaya başladım. Babam ve abim öyle çok şaşırmıştı ki, neden geç öğrendiklerini sorgulamadılar bile. Yaşananları öfkeyle dinlediler. Annem ise, öğrendiği yeni detaylarla dolan gözlerini siliyordu.

 

 

"En sonunda da Çakır ve Aslan, Ela'yı alıp kliniğe götürdü. Bir hafta yanına kimseyi almayacaklarmış. Haftanın sonunda da Çakır'a yerleşecek. Düzenli olarak onu ziyaret edeceğim. Aramızda bir bağ oluştu. Onu terk eder gidip yalnız bırakmak istemiyorum."

 

 

Babam, susmamla beraber yerinden kalktı ve yanıma gelip bana sarıldı. Oturduğum yerden, omzumda duran elini tuttum. Çenesini başıma yaslayıp "Benim güçlü kızım. İki gün de neler yaşamışsın böyle? Yanında da değildik. Neden bize söylemedin ki?" diye sordu, aklına yeni gelmiş gibi.

 

 

"Endişe etmenizi istemedim baba. Hem, sadece bir gece geçirdim. Üstesinden gelebileceğimi düşündüm."

 

 

"Tabii ki de üstesinden gelebilirsin. Sen benim kızımsın." dediğinde gülümsedim. Ardından sırıttım ve anneme dönüp göz kırptım. "Gelin hanım, duyun bunları."

 

Annem gür bir kahkaha atıp çatalını ağzına aldı ve çiğnerken bir an da dönüp, ağzını açtı. Çiğnenmiş yemeği görmemle "Anne!" diye bağırarak gözlerimi kapattım.

 

 

Ev, kahkahalarla şenlendi.

 

Çok geçmeden ben de dahil olduğumda, babam son kez saçlarımı öpüp yerine geçti. Yemeğin geri kalanı sakin geçmişti. Abim ilk iş gününü anlatmış, babam mali işlerin ne kadar sıkıcı olduğundan sızlanmış ve annem de yaptığı salatanın yeni bir tarif olduğunu hatırlatmıştı. Bir de bunu fark etmediğimiz için bizi biraz (!) azarlamıştı. Sessizlik içinde dinledim hepsini. Ve şükrettim. Ailem yanımda olduğu için, sağlıklı ve mutlu olduğumuz için, şükrettim.

 

 

"Efsun'un çok istediği bir kütüphane vardı. Hatırlıyor musun Gül?" diyen babamla, tabağımdaki tatlıyla oynamayı bırakıp başımı kaldırdım. Masa toparlanmış, salonda tatlı yeniyordu. Ve yorgunluk kendini tekrar gösterdiğinden beri, köşemde sessizce oturuyordum. Babam keyfimi yerine getirmek için mi bunu söylemişti yoksa gerçekten de kütüphaneyi bulabilmiş miydi? Merakla kulak kabarttım.

 

"Hani şu özel yapım olan ama yapan adamın sırra kadem bastığı kütüphane mi?"

 

 

"Tam olarak o?"

 

"Eee?" diyerek dahil olduğumda babam güldü.

 

 

"Sen de mi buradaydın? Hiç fark etmemişim."

 

"Baba ya! Hadi söyle. Bulabildin mi adamı?"

 

"Bugün birkaç yere telefon açtım. Birkaç derken, on iki yerden bahsediyorum." Açılan ağzımla, 'umarım buna değmiştir' diye düşündüm.

 

"Adamı buldum. Yarın eve bir kaç kişi gönderecekler. Odadaki boşluğu hesaplayıp tasarımı ona göre yapacaklarmış." dediğinde sevinçle çığlık atıp yerimden kalktım ve babamın boynuna atladım. "Canım babam! Çok teşekkür ederim! Çok!" derken yanaklarını öpüyordum. Gülmesine rağmen beni durdurmaya çalıştı. "Kızım dursana! Her yerimi krema yaptın." Gülerek geri çekildim. "Ben bu mutlu haberi aldığıma göre, uyuma saatim geldi. Mutlu uyuyayım ki mutlu rüyalar göreyim."

 

 

Annemle babam, son cümleme karşı güldü.

 

 

Annemi de öpüp "Ellerine sağlık sultanım. Her şey çok lezzetliydi." dedim. Yanağımı okşayıp "Afiyet olsun. İyi uykular." dedi.

 

"Size de iyi uykular." diyerek salondan çıktım. Kendi odama geçmeden önce abimin kapısını tıklattım.

 

"Gel."

 

"Ne yapıyorsun?" diyerek kafamı içeri uzattım. "Bugün gelen bir hasta vardı. Onun kayıtlarını inceliyorum." dedi. Aklıma Ela geldiğinde "Kadın mı erkek mi?" diye sordum.

 

 

"Erkek." dediğinde kafamı salladım. "Kolay gelsin. Ben yatıyorum. Yarın okula gitmeyeceğim. Annemle beraber bir gün geçireceğiz. Ah! Az kalsın söylemeyi unutuyordum! Babam istediğim kütüphanenin tasarımcısını bulmuş. Yarın onlar da gelip ölçü alacaklar."

 

Güldü. "Gözün aydın. Bu kadar ısrardan sonra bir de odada duruşunu beğenmezsen ne gülerim ama!" Gözlerimi kısarak yan gözle abime baktım. Ardından söylenerek kapıyı çektim. "Lafa bak lafa."

 

 

Odama girdim. Kapımı yavaşça kapatırken beni karşılayan karanlığa döndüm. Olduğum yerde durup, sırtımı kapıya yasladığımda, artık tek başımaydım. Artık karanlık sadece odam da değildi. Zihnimdeydi, kalbimde. Tüm bedenimde. Karanlık içimdeydi. Ve bundan asla şikayet etmedim. Çünkü karanlığı severdim. Karanlık yalan söylemez, karanlık bir yalana inanmamıza izin vermezdi. Karanlık dürüsttü.

 

Yavaşça yatağıma girdim. Yorganı üzerime çektim. Sıkıca sarıldım. Başta soğuk yatak titrememe sebep oldu. Ama dakikalar geçtikçe ısındım.

 

 

Aklımda Ela vardı. Yaşadığı acı, gözyaşları vardı. Bir yandan da ablasına duyduğum öfke vardı. Onu mahvetme isteğim, yaşattıklarını yaşatma isteğim vardı.

 

 

Ama yalnız bunlar değildi aklımda olan.

 

 

Yorgana daha da sıkı sarılırken düşündüm.

 

 

Belki de böyle olmalıydı.

 

Sarılışına karşılık verseydim, belki de yanlış anlaşılırdım. O an, o duygu yoğunluğuyla ona sarılsaydım, belki de bırakmakta zorluk çekecektim.

 

Bunları düşünürken çokça zaman geçti. Ama hissettiklerim, neden hissettiğimi bile bilmediğim halde hissettiklerim, zamanla geçmedi.

 

Gözlerimi diktiğim tavanda yüzünü çizdim. Çakır rengi, çokça yeşil olan gözlerini boyadım önce. İsmini gözlerine bakarak mı koymuşlardı acaba? Gülümseyişini çizdim. Gülümserken kısılan gözlerinden, akan yaşlar çizdim. Ağladığı anı hayatım boyunca unutamayacaktım. Çatılı kaşlarını, dağınık saçlarını çizdim. Ellerimle düzeltmek isterdim.

 

 

Gözbebeklerine de kendimi çizdim. Kahverengi, iri gözlerimle başladım. Çoğunlukla kırmızı olan yanaklarımı, kalın dudaklarımı çizdim. Yüzümü tamamlayıp uzun, kumral saçlarıma geçtim. Perçemlerimi çizdim. Kendimi beğenirdim. Yüzüme göre hafifte olsa büyük olan burnumu ya da düzeltmemekte ısrarcı olduğum dağınık kaşlarımı severdim. Beni ben yapıyor gibi hissederdim. Ben...

 

 

Ben ne yapıyordum?

 

 

 

Kaşlarımı çattım. Hayalim sonlandı. Tavandaki eser dağıldı. Gözlerimi kapattım.

 

 

Uyursam geçecek bir şey miydi bu? Neydi ki hem? Daha onu bile bilmiyordum.

 

 

Ne mi? dedi, içimde büyüttüğüm küçük kız. Kendimi bildim bileli bir kız çocuğu büyütüyordum içimde. Bedeni değildi büyüttüğüm. Aklıydı, duyguları.

 

 

 

Her düştüğümde 'büyüyorsun' dediğim, küçük kız. Kalbimin kırıldığı günler de, incinmez sanıp köşesinde ağlarken bulduğum küçük kız.

 

 

 

İri gözlerini bana dikip, elindeki bez bebeğin saçlarını tararken tekrar sordu.

 

 

 

Ne mi?

 

 

 

******

 

 

"Anne! Kahveler hazır. Hadi, gel."

 

 

 

"Geliyorum. Başla sen."

 

 

 

"Sen gelmeden tek lokma yemeyeceğimi biliyorsun."

 

 

Salondan içeri girerken "Senin şu huyların, beni deli ediyor." diye söylendi. "Yalnız başına yemek yemeye ne zaman başlayacaksın güzel kızım? Ağzına kaşığı uzatmamı da ister misin?"

 

 

 

"Ha-ha-ha! Bugün yine çok komiksiniz Gül Hanım."

 

 

Uzatmadı. Yanıma oturup hala elimde duran kahvesini aldığında, kendi kahvemden bir yudum aldım. Her şeyi yalnız başıma yapabiliyorken, yemek yiyemememin bir açıklaması yoktu.

 

 

"Ellerine sağlık kızım." diyerek arkasına yaslandı. Ben de bacaklarımı kendime çekip, sırtımı yasladım. "Afiyet olsun annecim."

 

 

 

Sesim kısık çıkmıştı çünkü dün gece düşündüklerim, aklımın bir köşesinde pankart açmaya devam ediyordu. Bu yüzden enerjim düşük uyanmıştım. Annemle baş başa kahvaltı yapıp, biraz evi toparlamıştık. Şimdi de yaptığımız tatlıyla kahve içmek için salona kurulmuştuk.

 

 

Annem de benim gibi dizlerini kendine çekti ve kollarını sarıp, bardağını kavradı. Ona baktım. Toprak renginden farksız saçları, kahverengi gözleri ve hafif esmer bir teni vardı. Dalgalı saçlarını babam seviyor diye uzatıyordu. Ona, kendisinin nasıl sevdiğini sorduğumu hatırlıyordum. 'Sevdiğim adamın sevdiği gibi.' demişti. O zaman küçüktüm. Bu cümleyi yüzeysel olarak algılayıp, tüm gün evin içinde 'annem babamı seviyor' diye gezinmiştim. Oysa şimdi daha iyi anlıyordum. Annem sadece babamı değil, onun beraberinde getirdiği her şeyini seviyordu. Buna, onun sevdikleri de dahildi. Gülümsediğimde annemle göz göze geldik. O da yavaşça gülümseyip, kaşlarını kaldırdı.

 

 

"Ne oldu?" Başımı koltuğa yaslayıp, "Güzelliğine bakıyorum." dediğimde, cilveli bir gülüş sergiledi. Ardından "Kendinden haberin yok herhalde." diyerek, topu bana attı.

 

"Kendimle ilgili pek çok şeyden haberim yok, anne." Ben istemeden ağzımdan çıkan sözle, gülümseyişi yavaşça silindi. Bu pişman olmama sebep olurken, annem elindeki kahveyi bırakıp bana yaklaştı. "Neyin var Efsun? O ne demek?"

 

 

Bir an cevap veremedim.

 

"Ela'nın yaşadıkları seni çok etkiledi. Farkındayım. Ama olur da konuşmak, içini dökmek istersen ben buradayım. Biliyorsun değil mi, güzel kızım?" Burukça gülümsedim. "Biliyorum annecim. Ben iyiyim, merak etme."

 

Kapı çaldı. Annem konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki, dikkati dağıldı. "Ölçü için saat daha erken. Kim geldi acaba?"

 

"Ben bakayım hemen." Hızla ayağı kalkıp kapıya yöneldim. Açtığım da, iki tane orta yaşlı adam kapıdaydı. Birinin elinde takım çantası vardı. Erken gelmeleri gerekmişti demek ki.

 

"Biz özel tasarım kütüphane için ölçü almaya gelmiştik."

 

 

"Buyurun. Biz sizi daha geç bekliyorduk."

 

"Buraya yakın bir işimiz vardı. Bitince gelmek istedik. Eğer sorun olacaksa sözleştiğimiz saatte geri gelelim." derken bir adımını arkaya atmıştı. Aceleyle durdurdum. "Olur mu öyle şey! Lütfen, buyurun."

 

Kafa sallayarak içeri girdiklerinde "Odam şurası. Siz geçin, ben hemen geliyorum." deyip salona uzandım ve "Anne, ölçü için geldiler." dedim. Annem yanıma geldiğinde odama geçtik. Hevesle yatağımın karşısındaki boş duvarın köşesini gösterdim. "Buradan alınacak ölçü."

 

 

"Ağacın gövdesi tam köşeye gelecek, değil mi? Etrafında da duvarı kaplayan dalları olacak."

 

"Evet. Dal şeklindeki tahtaların çok olmasını özellikle istiyorum. Kitaplarımın sığabilmesi için."

 

 

"Tamamdır, onu ayarlarız." dedi ve ölçü almaya başladılar. Yaklaşık beş dakika sonra biri konuştu. "Ölçüler tamam. Parçalar hazır olunca monte işlemleri için tekrar geleceğiz."

 

 

"Teşekkür ederiz. Görüşmek üzere." Onları geçirdikten sonra mutfağa geçtik. Annemle birlikte akşam yemeğini hazırlamaya başladığım da gerçekten kafamın dağıldığını hissettim. Annemle arkadaş gibi oluşumuz bu hayatta ki en büyük şansımdı. Onunlayken çok eğleniyordum.

 

 

"Anne, ben şu çöpleri atıp geliyorum. Biriktiler."

 

 

"Tamam kızım. Abin bu gece de gelmeyecekmiş. Sadece sen, ben ve baban olacağız. Masayı da mutfağa kuruyorum."

 

 

"Tamam canım." Kovanın içindeki çöpü ve tezgahın üstündeki poşetleri elime alıp, kapıya yöneldim. Çöp, binanın arkasında kalıyordu. Hemen gidip geleceğim için üzerime hiçbir şey almadan kapıyı açtım. Aynı an da ayağımı giyinmeye çalışıyordum. Homurdanarak, zar zor spor ayakkabılarımı giyinip başımı kaldırdığımda, şaşkınlıkla poşetleri elimden düşürmeme sebep olacak bir manzarayla karşılaştım.

 

 

 

 

"Sen?"

 

 

 

 

 

BÖLÜM SONU

Loading...
0%