@betulbasndrglu
|
******
"Ambulansı ara Efsun! Ambulansı ara!" Annemin kendini duyurmaya çalıştığı saniyelerde, dış kapıdan yumruklanma sesleri geldi. "Efsun! Efsun! İyi misin?"
Koşarak kapıya gittim. Çakır durmadan kapıyı yumrukluyor, kırmaya çalışıyordu. Sarsılan kapıyı açtığımda, içeri düşer gibi girdi. Endişeli bakışları vücudumda gezindi. İyi olduğumu gördü. Aynı anda yerde yatan babamı ve sayıklayan annemi.
"Tarık! Tarık, lütfen! Kendine gel!"
"Çakır, babam iyi değil. Hastaneye-" lafımı bitirmemi beklemeden hemen arkasında duran korumalara seslendi. "Çabuk gelin! Çabuk!" Hepsi birden içeriye doluştu. "Dikkatli olun. Bir, iki, üç." diye saydı ve aynı anda babamı kaldırdılar. Babam iri bir adamdı. Üç kişi onu taşırken, ben hala yerde oturan annemin yanına gittim. "Annem, kalk hadi. Kalk bak, götürüyoruz babamı hastaneye. İyi olacak." Kendimi inandıramadan annemi inandırmaya çalışmam boşunaydı. Çekiştirerek yerden kaldırdığım da kendine geldi ve koşarak evden çıktı. Ben de hemen arkasından çıktım.
Çakır seslenerek "Efsun, Gül anne, benim arabama gelin! Gül anne, Tarık amcanın yanına otur!" dedi ve arka koltuğa yatırdığı babamın başını, annem oturduğunda kucağına yerleştirdi. Hemen arabaya geçtim. Çakır çalıştırdığı arabayı hızla sürmeye başladı. "Beş dakikaya hastanede olacağız. Korkmayın, iyi olacak. Korkmayın!" derken bakışları bana döndü. Aynı anda bir hıçkırık dudaklarımdan döküldüğünde, sıkıntılı bakışlarını yola çevirdi. Arkaya döndüm. Babam hala kendine gelmemişti. Annemse korkuyla ağlıyordu.
"Geldik!" diyerek arabayı durduran Çakır'la hızla arabadan indim. "Sedye getirin! Babam bayıldı! Sedye getirin!" Benim ağlayarak bağırmam birçok kişinin dikkatini çekmiş olmalı ki saniyeler sonra sedye yanımızdaydı. Çakır arabadan çıkardığı babamı sedyeye yatırmalarına yardım etti. Yanlarına koştum. Annem babamla birlikte acil kapısından içeri girerken, bir an için olduğum yerde kaldım. Titreyerek, koşturan kalabalığı izledim. Dudaklarımı birbirine bastırarak ağlamamı durdurmaya, güçlü olmaya çalıştım. Çakır peşlerinden gelmediğimi fark edince bana döndü. "Efsun!" Hızlı adımlarla yanıma ulaştı. Elini koluma koyup destek olurcasına sıktı. "Efsun." Şimdi sesi, acımı hissedercesine kısılmıştı.
Cevap vermedim. Cevap vermek için dudaklarımı aralayacağım an, koparacağım feryattan korkuyordum çünkü.
Kolumdaki elini çekti. İncecik bir tişörtle durduğumu benden önce fark etmesiyle ceketini çıkartıp bana giydirdi. Evet... Kollarımı özenle sokup, saçlarımı dışarı çıkarttı. Ceketin önünü de kapatınca, elini sırtımda hissettim. "Hiçbir şey olmayacak. Muhtemelen sadece yorgunluktan bayıldı. Baban oldukça sağlıklı biri. Biraz sonra kendine getireceklerdir. Hadi, gel. Anneni yalnız bırakmayalım."
Başımı salladım. Beni yönlendirmesine izin verdiğimde içeri girdik. Korumalardan birini görüp oraya ilerledik. Annem görüş alanıma girdi. O biraz kenara kayınca, uyanmış, annemi sakinleştirmeye çalışan babam da.
"Ah!" Koca bir hıçkırıkla elimi yüzüme kapattım. Allah'ım! Şükürler olsun!
"Ağlama." Kulağıma doğru fısıldayışıyla ellerimi yüzümden indirdim ve aniden ona sarıldım. Aynı anda kolları belime sarıldı. Yüzünü saçlarıma gömdü. Derin bir nefes aldığında, hıçkırdım. Elimi ensesine koydum. Saç diplerini hisseden parmaklarım, bulundukları yere çabuk alıştı.
"Şş, ağlama, bak. Kendine gelmiş işte." İç çekerek ondan ayrıldığımda, muhtemelen tamamı kızarmış yüzüme gülümseyerek baktı. Yanağıma yönelen eli, birkaç saniye duraksadı. Gülümsemesi silinir gibi olduğunda, havada kalan eline ben yasladım yanağımı. Bir nevi özür dilemeye çalıştığım hareketimle, burukça gülümsedi. Yanağımdan akan yaşları silerken "Ben de özür dilerim." diye fısıldadı. Yanağımı daha da bastırarak gülümsedim. Gözlerimiz kenetlendiği an babamın sesini duydum. "Efsun nerede?"
"Baba!" Hızlı adımlarla ona ulaştım ve yatan bedenine sıkıca sarıldım. "Babacım! Nasılsın? İyi misin? Bizi nasıl korkuttun, haberin var mı?" Soluksuz kurduğum cümlelere karşı güldü. "İyiyim, bir tanem. Endişelenmeyin artık. Basit bir baygınlık sadece."
"Ama sen-"
"Daha önce olmaması, olmayacağı anlamına gelmiyor kızım. Yaşlanıyorum artık. Şehir değiştirme, yeni ofis derken çok yoruldum. Tansiyonum düştü işte."
Kabullenerek başımı salladım. Küçük bir kız gibi dudak büzdüm ve babamın göğsüne başımı yasladım. Saçlarımı okşayarak öptü. Annem de gelip ikimize birden sarıldığında, evimde hissetmem için yetmişti.
"Çakır? Oğlum senin ne işin var burada?"
Doğruldum ve bize gülümseyerek bakan Çakır'a döndüm.
"Seni hastaneye Çakır getirdi." Annem de merak ediyor ama minneti daha ağır bastığı için sormamış olmalıydı.
"Ama nasıl? Ne işin vardı bu saatte?" Anlaşılan babam cevabını duyduktan sonra teşekkür edecekti.
Ve bu sorunun cevabını bilmemeleri gerekiyordu. Çakır'la birbirimize baktık. Saat gece yarısına ulaşmak üzereyken neden evimizin önünde olabilirdi ki?
Mantıklı bir cevap bulana kadar zaman kazanmaya çalıştım. "Eve gidince anlatırım babacım. Önce şu hastaneden çıkalım." Çakır, başıyla babamı göstererek 'istersen halledebilirim' dermiş gibi gözlerime baktı. Başımı iki yana salladım. Benim için korkmalarını istemiyordum.
Babam acil servistekileri ikna edip apar topar hastaneden çıktı. Çakır'ın arabası hemen kapıda duruyordu. Bir koruma arabadan inerek anahtarı Çakır'a uzattığında, "Efendim, şüpheli bir durum var." dedi. Kaşlarımı çatarak onlara baktım. Annem babama arabaya yerleşmesi için yardım ediyordu. Bizi duyamazlardı. "Buradalar mı?"
"Henüz bilmiyoruz. Siyah bir araba, biz geldiğimizden beri kapının önünde duruyor." Çakır'a başıyla göstererek bir noktayı işaret etti. Ona baktım. Bir eli belindeki silaha yönelmişti. Kolunu tuttum. "Polisi arayalım." Korkulu sesimle bana döndü. Güven verircesine gözlerime baktığında, başımı hafifçe eğerek "Lütfen." diye mırıldandım.
"Arabaya bin, Efsun. Anne ve babanın yanına geç."
"Çakır-"
"Efsunlarla birlikte arabada kal. Arabanın etrafını adamlarla sar. Sadece ben gidip bakacağım. Hepinizin tek görevi Efsunları korumak. Anlaşıldı mı?"
"Efendim, Aslan bey sizi yalnız bırakmamamızı söyledi."
"Anlaşıldı mı dedim?" Adam tereddütle baktı. Ardından başını sallayarak "Anlaşıldı." dedi. Çakır'a engel olmak için yeltenmiştim ki, annemin sesini duydum. "Efsun?" Meraklı sesiyle ona baktım. Çakır bundan faydalanarak yanımdan sıyrıldı ve birkaç saniye içinde gözden kayboldu.
Korkuyla onu aradı gözlerim. Yanımdaki koruma "Efsun hanım. Arabaya geçin." dedi ve hafifçe beni ittirerek koruması altına aldı. Koca bedenini bana siper ederek arabaya kadar yanımda geldi. Ön koltuğa oturduğumda annemin de babamın da bakışları üzerimdeydi. "Kızım, ne oluyor? Çakır nereye gitti?"
"Hemen gelecek." dedim ve buna inanmak için defalarca tekrarladım. Hemen gelecek. Hemen gelecek.
Arabanın içi karardığında dışarı baktım. Bir kale duvarı misali, tüm korumalar arabanın etrafını kapatmıştı. Hiçbir boşluk yoktu. Çakır'ı göremiyordum.
"Çakır'ın ne işi vardı evimizin önünde Efsun?" Babamın şüpheli tavrı sinirimi bozdu. Hızla ona dönerek bir yalan buldum. "Annemin yemek kaplarını geri getirmiş."
"Bu saatte mi?"
"Buralarda işi varmış. Allah aşkına baba! Sana yardım etmiş birine karşı niye böyle yaklaşıyorsun?" Hafifte olsa yükselmiş sesimden anında pişman oldum. Beş dakika önce babama bir şey olma korkusuyla ağlarken şimdi ona sesimi yükseltmiştim. Çatılan kaşlarına bakarken "Özür dilerim baba. Sinirlerim bozuldu." dedim.
Babam yüzüme baktı. "Sende bir şeyler var. Yarın kahvaltıda bu halinin sebebini anlatacaksın Efsun." dedi ve işaret parmağıyla bir çember çizerek yüzümü gösterdi. Dudaklarımı birbirine bastırarak önüme döndüm. "Hadi Çakır. Hadi artık."
Hala gelmemişti. Kötü bir şey olmaması için dua ederken, bazı korumalar hareketlendi. Açtıkları boşluktan Çakır'ı gördüğümde öyle derin bir nefes almıştım ki...
Öfkesi hissediliyordu. Ama iyiydi. Neyle karşılaşmıştı acaba? Sapasağlam, olay çıkmadan döndüğüne göre yanlış alarmdı. O zaman niye elleri yumruk şeklini almıştı? Burnundan soluyordu.
Korumalar geri çekildi. Çakır araba kapısını açtığında içeri giren soğuk tüm kemiklerimi sızlattı. Kollarıma sarıldım. Çakır bana bakıp ısıtıcıyı açtı. Ardından arkasına dönerek "Daha iyi misin Tarık amca?" diye sordu. Öfkesini yatıştırmış, sakin bir sesle babamla ilgileniyordu. Birkaç saat önce yüzüne bağırdığım cümleler aklıma geldi. Öfkesini kontrol edemediğini söylemiştim. Aksi için çabalıyordu. Bencil olduğunu söylemiştim. Buna rağmen çığlığımı duyup yardıma koşmuştu. İşine geleni yaptığını söylemiştim. Yaptığı her şey beni korumak içindi.
Öyle büyük saçmalamıştım ki, az önceki özürden fazlasını hak ediyordu. Kendi hak ettiğim özrü zaten almıştım.
Babam sözlerimi dikkate almış olacak ki, "İyiyim oğlum. Sağ ol. Beni buraya getirdiğin için de, ilgilendiğin için de." dedi ve Çakır'ın omzunu sıvazladı. Çakır hafif bir tebessümle karşılık verdi ve önüne döndü. Onu izliyordum. Her hareketini. Çok küçük bir an dikiz aynasından annemle göz göze gelince, yerimde kıpırdanıp önüme döndüm.
Eve geldik. Çakır hızla arabadan inip babamın kapısını açtı ve kolundan tutarak destek verdi. Annemde arkasından çıkıp babamın diğer koluna girdiğinde, arkalarındaydım. Çakır'ın geniş omuzlarına baktım. Yorgunlukla esnerken 'Uyuyakalmak için rahat bir yere benziyor' diye düşündüm.
"Teşekkür ederiz Çakırcım. Bundan sonrasını ben hallederim. Sen evine gidebilirsin artık. Saat çok geç oldu."
"Rica ederim Gül hanım. Tekrardan çok geçmiş olsun." diyerek babamı bıraktı ve çıktığı birkaç merdiveni geri indi. Gözleri gözlerime ulaştığında, annem görmeden elini gösterdi. Baktım. Telefon işareti yapıyordu. Numaramı istiyor sandım ama yanımdan sıyrılıp arabasına ilerledi. Kaşlarım çatılırken gidecek mi diye baktım. Korumalara karşı elini kaldırıp, işaret parmağıyla havaya doğru bir çember çizdi. Ardından arka tarafı göstererek arabaya bindiğinde, tüm korumalar arabalarına bindi.
Annem seslenene kadar gidişlerini izlemiştim. Sanırım bir planı vardı. Annem gidebilirsin dedikten sonra kapıda durmaya devam edemezlerdi. Bunu açıklamak zorunda kalırdık. Telefonumu alarak sesini açtım. Bana ulaşabilmek istiyordu.
Eve girdiğimizde babam odasına çekildi. Annem de bana iyi geceler dileyerek yanına geçti. Hızlıca üzerimi değiştirerek camı açtım. Sokağa baktım. Kimse yoktu. Camı kapatmadan telefonuma baktığımda, bir numara mesaj atmıştı.
"Camdan uzak dur."
Merakla tekrar baktım. Uzak durmak mı? Önce seni görmeliyim.
Sokağın başında bir hareketlilik fark ettim. Gözlerimi kıstığımda, baştan aşağı simsiyah olan Çakır'ı gördüm. Hangi ara üzerini değiştirmişti, bilmiyordum. Kapüşonunu kafasına geçirmiş, elleri cebindeyken direğe yaslanmıştı. Polisten saklanan madde satıcısı gibi durup, etrafı kolaçan ediyordu. Tam olarak annemin 'uzak dur' dediği tiplere benzemişti. Düşünceme sırıttım. Serseri tipi ayrı bir hava vermişti ona.
Beni gördü. Belli belirsiz bir sırıtış gördüm. Asker selamı verir gibi elini alnına koyup indirdiğinde, dişlerimi gösterecek kadar sırıttım. Bakışları sokağın diğer tarafına kaydı. Ben de baktım. Aynı Çakır gibi giyinmiş, korumalardan olduğunu tahmin ettiğim üç adam sokağın başındaki banka oturmuştu. Arkadaşlarıyla gece oturmasına çıkmış gençler gibi duruyorlardı. Giyindikleri kapüşonlular yaşlarını küçük göstermişti. İçlerinden biri Çakır'a bakıp hafifçe başını salladığında hızla Çakır'a döndüm. Ağır bir şekilde başını sallayarak karşılık verdi. Nefesimi tuttum. Çok... İyi gözüküyordu.
Bana bakıp telefonunu açtığında, telefonuma baktım. Mesaj geldi.
"Diğer korumaları etrafa dağıttım. Hepsi siyah kapüşonlu giyindi. Bizi böyle tanırsın. Yabancı ve şüpheli birini görürsen evden çıkma. Zaten biz hep burada olacağız. Güvendesiniz. Rahat bir uyku çek ve dinlen. Tarık amca için de ihtiyaç olursa ara."
"Teşekkür ederim. İyi geceler, Çakır."
"İyi geceler, Efsun."
Tam telefonu kapıyordum ki aklıma gelenle durdum. "Sen uyumayacak mısın?"
"Düşünmüyorum." Cevabına karşı gözlerimi devirdim. Düşünmüyormuş.
Tekrar mesaj geldi. "Devirme gözlerini." İrileşen gözlerimle ona baktım. Sırıtıyordu.
"Maşallah, nasıl bir göz varsa artık." yazdım. Aramızda belki de dört beş bina kadar fark vardı. Gözlerimi nasıl görebilmişti?
"Görmedim. Tahmin ettim. Demek ki doğru bilmişim. :D "
Sessizce güldüm. Şapşal. Bir de gülen yüz koyuyordu.
"Neyse ne. Uyumalısın."
"Uyurken seni nasıl koruyacağım?"
Hoşuma giden sorusuyla gülümsedim. 'Beni korumana gerek yok. Buna sadece yanımda olduğun için sessiz kalıyorum.' diyemezdim. Belki bencilceydi ama yanımda oluşu hoşuma gidiyordu. Hem, kendi istemişti bunu.
"Uykusuz düşersen de beni koruyamazsın. Hem, şu an etrafta kimse gözükmüyor."
"Sen içeriye geçsene. Öyle devam edelim. Hava soğuk." Söyledikleriyle bakışlarımı kaldırıp ona baktım. Başını yana yatırarak 'hadi' dermiş gibi kaşlarını kaldırdı. Gülümsedim. Sırıttı.
Camı kapatıp resmen koşar adımlarla yatağıma geçtim ve yorganın altına girip telefonu geri açtım. Aklıma gelenle gülüşüm silindi.
"Hava bir bana mı soğuk sanki? Sen de üşüyeceksin."
"Üşümem ben. Bak, hadi uyu. Etrafı kolaçan etmem lazım. Meşgul ediyorsun beni." Ekrana gözlerimi kısarak baktım. "Sen beni geçiştiriyor musun?"
"Aynen güzelim. Uyu artık. İyi geceler dileyeli on dakika oldu."
"İyi be!" deyip telefonu kapadım ve ayak ucuma attım. Üşüsün. Uyumasın. Ne yapayım? İnattan çatlayacaktı.
Nefesimi üfleyerek yorgana sarıldım. Üşüyecekti. Uyumadığı için daha da üşüyecekti. Bir an önce başımızdaki belanın kalkması ve rahat bir nefes almak için dua ettim. Böylece her şey normale dönebilirdi. Çakır'la yan yana oluşumuz, beni koruduğu için değil de gerçek bir vakit geçirmek istediğimiz için olurdu. Düşüncelerime gülümsedim. Çakır'la gerçek bir vakit geçirmek... Rüyamın konusu belli olmuştu.
********
"Bunu yiyeceksin Tarık!"
"Bu ne ya? Sen beni iyileştirmek istediğine emin misin?"
Annem irileşmiş gözleriyle babamı kınayan bir ifade takındı ve hafifçe kafasına vurdu. "Nimet o. Düzgün konuş!"
"Ama ne yapayım? Yemekten başka her şeye benziyor." Babamın küçük bir çocuk gibi sızlanıp kollarını birbirine bağlamasıyla, kahkaha atmaya başladım. Bakışları bana döndüğünde daha çok gülmeye başlamıştım. Yüz ifadeleri... Karnımı tutarak gülmemi durdurmaya çalıştım. Ama babamın "Bana değil, Efsun'a yedir sen onu." demesiyle, gülmem haykırışa döndü. Oturduğum sandalyeden düştüm. Hiç umursamadım, gözümden akan yaşları titreyen ellerimle silerken gülmeye yerde devam ettim. Hareket etmeden beni izlediklerini gördüğümde, yavaşça yerden kalkmaya çalıştım. Hala beni izliyorlardı. Gülüşüm birkaç saniye içinde kesildi. Oflayıp başımı elime yasladım. Boğazımı temizlerken hala bana mı bakıyorlar diye kontrol ettiğimde...
"Ama komikti!" diye isyan ettim. Annem bir de benim kafama vurup "Bağırma, kocamın başı ağrıyor." dedi.
"Hayır, ağrımıyor."
"Evet, ağrıyor. O yüzden bunu yiyeceksin."
"Baş ağrısı için bulamaç benzeri yemeklerin yendiğini bilmiyordum."
"Baş ağrın için değil bu. Halsizliğin için."
"Ama az önce baş ağrısı dedin-" Annem babamın açık ağzını fırsat bilip, daha fazla dayanamamış olmalı ki kaşığı ağzına soktu. Babamın yüz ifadesiyle tekrar gülecektim ama annemin o bakışını gördükten sonra... Dudaklarımı birbirine bastırarak uslu bir kız oldum ve kahvaltımı yapmaya devam ettim.
Sabah Çakır'ın tam on sekiz defa aramasıyla uyanmıştım. Evet. Tam on sekiz defa hiç usanmadan beni aramıştı. On yedi aramasına nasıl dayanabilmiştim bilmiyordum. En sonunda abimin annemden gizli öğrettiği bir küfür eşliğinde telefonu açtığımda, Çakır'ın kahkahasıyla kendime gelmiştim. Duyduğum utanç, Çakır'ın bana "Sen bunları nereden biliyorsun, bücür?" demesiyle sonlanmıştı. Telefonu kapatıp cama çıkmıştım ve ona el hareketi çekmiştim. Bu, Çakır'ın, sokağın diğer ucunda oturmaya devam eden korumaların garip bakışlarını üzerine çekecek kadar kahkahaya boğulmasıyla sonlanmıştı. Tamam, yaptığıma ben de gülmüştüm. Ama camı kapatıp Çakır'ın göremeyeceği bir şekilde. Hem, haklıydım zaten. Beni aramaya başladığında güneş bile doğmamıştı. İki aramadan sonra, "Hadi uyan. Evin etrafını yirmi sekiz defa döndüm. Kimse yok. Canım sıkıldı." diye mesaj atmıştı. Bende, "Bir kere daha dön bakalım." diye karşılık vermiştim. Sonra da uyumaya devam etmiştim. Gerçekten dönmüş olmalı ki, on dakika sonra tekrar aramaya başlamıştı. Cevap vermediğimi görünce sabrımı sınamak istercesine aramaya devam etmişti.
O anları hatırlayınca tekrar güldüm. Annem ve yediğinden dolayı somurtan babamın bakışları bana döndü. 'Bu kızın sorunları var.' dercesine birbirlerine baktıklarında, önümdeki tabağa odaklandım. Rezillik.
Şu anda ne yaptığını bilmiyordum. Kahvaltıya indikten sonra Çakır'ı görme fırsatım olmamıştı.
Babamın sesini duyduğumda, Çakır'ın saçlarında gezinen ellerim karanlığa karıştı. Keşke hayallerimizin de ekran fotoğrafını alabilseydik. O fotoğrafı cüzdanıma koyardım.
"Evet, küçük hanım. Anlat bakalım."
Saf ayağına yattım. "Neyi anlatayım babacım?"
"Dün ki halinden başlayabilirsin mesela. Ya da Çakır'ın etrafındaki ordudan. Ya da bana hiç inandırıcı gelmeyen şu yemek kabı getirme olayından. Belki oralarda işim olur diye yemek kaplarını yanında mı taşıyormuş?"
"Oldukça mantıklı değil mi?" dedim babamın sorusuna karşı. Annem de "Bence de oldukça mantıklı." diye mırıldandı. Babam ikimiz arasında bakışlarını gezdirdi ve dudaklarını büzdü. "Pekala." Ardından hızlıca ekledi. "O zaman dün ki halin neydi? Onu söyle."
Babamı kandırmaktan hoşlanmasam da yapmak zorundaydım. Endişe etmelerinden daha iyiydi.
Yavaşça konuştum. "Babacım bilmem farkında mısın? Dün gözlerimin önünde yere yığıldın. Sen 53 senelik hayatında bir kez bile bayılmamış insansın. Korkudan aklımı oynatacaktım!" derken gözlerim dolmuştu. Onu kandırmak için yapmamıştım bunu. Gerçekten dün gece hissettiğim korkuyu hatırladığım için gözlerim dolmuştu.
Babam dudaklarını birbirine bastırarak, devamında sıralayacağı soruları yuttu. Elimi tutarak konuştu. "Ben iyiyim, kızım. Korkma daha fazla. Tamam mı?"
Tutmadığı elimin tersiyle gözlerimi silip başımı salladım.
"Önündekini bitirirsen daha iyi olacaksın."
"Yok artık Gül!"
************
"Hani geliyordun?"
"İşim çıktı. Akşam yemeğine yetişeceğim ama."
"Abi ya! Kahvaltı diye sözleştik. Şimdi akşam diyor-"
"Gelirken beyaz çikolatalı pasta alırım."
"Tamam canım. Dikkat et kendine. Öpüyorum." Keyifle telefonu kapatıp koltuğa bıraktım ve kahvemi içmeye devam ettim. Annemin "Ne zaman gelecekmiş?" diye sormasıyla, babam benden önce konuştu. "Kesin geç kalacak. Efsun'u da pasta alırım diye yatıştırdı." Kocaman sırıtarak "Hem de beyaz çikolatalı." dediğimde, ikisi de güldü. Biten kahvemi sehpaya koyup babama baktım. "Nasılsın?"
"Çok daha iyiyim. Kendime geldim. Zaten size söylemiştim, evde bir gün dinlensem iyi olacağımı."
Anneme baktım. Babamın bir elini eline almış, parmaklarıyla oynuyordu. Düşünceli hali içimi burkarken "Anne?" diyerek seslendim. Duymadı. Yumuşak bir tonda tekrarladım. "Annecim?"
"Gül?" Babamın sesiyle başını kaldıran annem önce ona, sonra bana baktı. "Ne?"
"Hayatım, iyi misin?"
"Evet. Evet, iyiyim." Tatmin edici çıkmayan sesiyle, babam gözlerini anneme dikti. Kaşlarını kaldırarak ona baktığında, yavaşça yerimden kalkıp "Ben odamdayım." dedim ve salondan çıktım. Yalnız kalıp konuşmaları gerekiyordu. Annem çok düşünceli duruyordu.
Odama girdim. Kapımı kapatıp hızlı adımlarla cama ulaştım. Rüzgarın uçurduğu saçlarımla derin bir nefes aldım ve gülümsedim. Başımı camdan uzattım ve sokağın ucuna baktım. Çakır'ı arayan gözlerim, onu hemen buldu. Gülümseyişim ufaldı. Bir tebessüm eşliğinde başımı cama yaslayarak onu izlemeye başladım. Bir elinde telefon, diğer elinde su vardı. Bir şeyler yiyip yemediğini düşünürken, korumaların olduğu masaya baktım. Masada poşet ve bardaklar duruyordu. Dört korumaya rağmen masada beş bardak sayınca, onunda yediğini anlayıp bakışlarımı geri çevirdim. Göz göze gelmeyi beklemiyordum.
Gülümseyerek elimi salladığımda, şapkasını tutup başını eğerek karşılık verdi. Yüzümde bir sırıtışla onu izlemeye başladım. Etrafı kontrol ediyor, ardından dönüp yine bana bakıyordu. Her baktığında kocaman gülümseyip, gülümsemesine sebep oluyordum. Böylece birkaç dakika geçti. Mesaj atmayı düşünüp telefonumu çıkarttığım an da, anlayıp o da telefonunu çıkardı.
"Dün hakkında konuşamadık. Hastane çıkışında ne oldu?"
"Yanlış alarm."
"Onu anladım. Ama yanımıza dönerken öfkeliydin. Bir sebebi vardır diye düşünüyorum."
"Ben sebepsizde öfkelenirim. Malum, pek kontrol sahibi değilim."
Attığı mesajla hızla ona baktım. Sırıtıyordu. Ah! Konuyu değiştirmek için yapıyordu.
"Özür dilemiştim. Gerçek düşüncelerim değillerdi. Hem, konuyu değiştirmeye çalışma. Dün gece ne oldu?" Tepkisini görmek için tekrar ona baktım. Sırıtışı silinmişti.
"Davetsiz bir misafir. Tekrarı olmayacak. Merak etme."
"Tek merak ettiğim sensin." Ah!
Az kalsın göndereceğim mesajı son an da fark edip silmiştim. Oldu olacak bir de 'sana aşığım' deseydin Efsun!
Parmaklarım ekranın üzerinde dönüp dururken ne yazacağımı düşünüyordum. Kızaran yüzümü elimle havalandırdım. Ona baktığımda, hala cevap vermediğim için meraklanan bakışlarını bana çevirdiğini gördüm. Gözlerimi kırparak kendime gelmeye çalıştım. Beynim hata veriyordu şu an.
Çakır, elindeki telefonu salladı. 'Hadi' dermiş gibi.
"Anladım." yazarak gönderdiğimde, Çakır'ın sırıttığını gördüm. Parmakları ekranın üzerinde gezinirken bana cevap yazıyordu. Tam o an, bir hareketlilik fark ettim.
Çakır'ın yaklaşık yirmi adım gerisinde, simsiyah giyinmiş bir adam yavaşça ona yaklaşıyordu. Eli beline giderken etrafını kontrol etti. Aynı zamanda yaklaşmaya devam ediyordu. İrileşen gözlerimle olacakları izliyordum. Elimdeki telefon titredi. Ama bakamadım. Adam yaklaşmaya devam ediyordu.
Belinden çıkarttığı silahı gördüğümde, kendime gelmiş gibi irkildim. Çakır'ın mesajını okumadan, düşünmeden, hızla yazdım.
"ARKANDA!"
BÖLÜM SONU |
0% |